MUHABBET VAKTİ
Bu yılki Şeb-i Arus Hz. Mevlânâ’yı anma programının sloganı “Vakt-i Muhabbet”ti. Malumunuz pek çoğumuzun dilinden düşürmediği muhabbetin sözlük anlamı sevgi, aşk, sevda, dostluk, yârenlik gibi pek çok kavramdır. Muhabbet; daha bismillah demeden telaffuz ederken alt dudağınızı üst dudağınızla öpüştürür. Daha kelime ağzımızdan dökülürken dudaklarımız arasında bir dostluk başlar. Bu sözle dudaklarınız birbirine sarılır ve kelimenin sıcaklığını hissedersiniz.
İnsan her şeyi sevebilir. Bir eşyayı, bir ağacı, bir şehri, bir insanı, havayı, suyu, toprağı, çiçeği, yaprağı her şeyi ama her şeyi sevebilir. Bunları çoğaltabiliriz. Birini ya da bir şeyi severken karşılık da beklemeyiz. Karşılıksız sevebiliriz.
Oysa muhabbet öyle mi? Muhabbeti en güzel muhabbet kuşları anlatır. Muhabbet kuşları ötmek için bir muhatap ister. Yavru bir muhabbet kuşu, kafeste tek olursa ötmez. Onu ötmeye ve konuşmaya alıştırmak için kafese bir ayna yerleştirilir ki kendi aksini başka bir kuş sanıp ötsün diye. Muhabbeti de sevgiden ayıran en belirgin özellik budur.
Muhabbet, gönül lisanıdır. Hal lisanıdır. Kal lisanı değildir. Muhabbet muhatapsız olmaz, muhabbette muhatap aranır. Hani çokça bilinen bir türkümüz var. Sözleri Karacaoğlan’a ait.
“Bizim evin penceresi yele karşıdır
Muhabbet dediğin karşı karşıdır.”
Karşılıklı söyleşmek, dertleşmek, yârenlik etmek ve en önemlisi sevgiyi, aşkı paylaşmak için diğer bir insana ihtiyaç vardır. İnsan da insana aynadır. İnsanoğlu söylediklerinin ya da söyleyemediklerinin karşı gönüldeki tezahürünü görmek ister. Bu durum, insanlığın atası Hz. Adem’den bu yana böyledir. Hz. Allah, niçin yarattığı kulunu muhatap almıştır; kendi muhabbetinden. Bizimle konuşmak isteğinden, bizim onunla dertleşmemizi, onunla hemhal olmamızı, ondan isteyip dilememizi ve onu tanımamızı istediğinden değil midir?
Ne güzeldir gecenin bir vakti aklınıza düşen bir dostu arayıp ‘Çayın var mı? Özledim seni, geliyorum.’ demek, diyebilmek. Özlenen aslında çay mıdır? Yoksa çayın yanında ikram edilen dostluk, yarenlik ve muhabbet midir?
Hepinizin ‘Çay-çeşme bahane, asl olan dostluk, muhabbet.’ dediğiniz duyar gibiyim. Amma yanında şöyle demini almış ince belli bardakla sunulan bir bardak çay da fena olmazdı. Tıpkı Hz. Peygamber ve ashabı gibi. Tıpkı Hz. Şems ve Hz. Mevlânâ gibi muhabbet deryasına dalar, günlerce gecelerce çıkmazdık herhalde. İşte o zaman kulak kesilir insan birbirine. Hele hele muhabbetin konusu Muhammedî ise, Allah aşkı ise ne zamanın önemi kalır, ne de mekânın. Ne yediğinizin, ne içtiğinizin bir önemi olur.
Muhabbet Muhammedi olursa yalansız, dolansız olur. Şaşı olmaz. İşte o muhabbette ilim vardır, irfan vardır. O muhabbette coşku, heyecan vardır. En önemlisi de güven vardır. Riya yoktur. Çıkar ilişkisi ve menfaat yoktur. Bir mecliste büyüklerden kim anılırsa onun ruhu anılan yerde bulunurmuş derler. Hal böyle olunca insan bir muhabbet meclisinde dostlarıyla göz göze, diz dize, yan yana, can canaysa ve gönül de mest olmuşsa saatin kaçı gösterdiği kimin umurunda olur ki. Hatta çaylar tazelenir, demlikler boşalır, dolar ve yenilenir. Muhabbetin içinde insan ve zaman erir, erir kaybolur. Bir su gibi şırıl şırıl çağıldar durur gönüller.
Tabii muhabbet etmek için doğru insanı bulmak ve doğru zamanda, doğru frekansı yakalamak da dünyanın en zor işi. Çünkü muhabbet boş lakırdı değildir. Yoksa iş dedikoduya döner. Dünyalıktan, heva ve hevesten ibaret değilse bizi birbirimize bende eder. Çünkü kaliteli muhabbette kâinatın sırları vardır. Çünkü muhabbette gönüller arası yolculuk vardır. Hakk’a seyri sefer vardır. Muhabbet, gönüllere güzel şeyler transfer eden yoldur. Muhabbetin muhatabı gönüldür, kulak değil. Gönle söylenen hitap ise ebediyen kalır. Allah muhabbetimize çarşı-pazar ve hep güzel muhataplar versin.
FACEBOOK YORUMLAR