KADIN OLMAK
8 Mart dünya için işçi emekçi kadınlar günü malum. Kadın yaratılışı itibariyle erkeklere nazaran biraz nahif, kibar, merhametli ve daha kırılgan yaratılmıştır. Bu takdiri ilahidir. Allah’ın biz kadınları böyle yaratmasının mutlaka bir hikmeti vardır. Düşünsenize bir kere her evde kadının ve erkeğin farklı görevleri, farklı uğraşları, farklı istidatları var ve bu farklarımızla iki farklı olanı tamamlıyoruz. Biz Allah’ın kitabı Kur’an ı doğru okuyabilseydik ne demek istediğini anlasaydık bugün kadın erkek arasındaki sürtüşmeyi değil birlikteliğimizi, birlikte daha kuvvetli olarak Allah’ın Rahman sıfatına birlikte erişirdik. Allahü Zülcelâl Kur’an’ı Kerimin Nisâ suresi 32. ayetinde “ Ey müminler! Allah’ın bir kısmınıza verip diğerine vermediği farklı lütuf ve nimetlerin kendinize de verilmesini temenni etmeyin. Erkeklerin yapıp ettiklerinin bir karşılığı, kadınların da yapıp ettiklerinin bir karşılığı vardır. Siz Allah’ın lütuf ve kereminden bol bol istemeye bakın. Allah her şeyi, kime neyi ne kadar vereceğini en iyi şekilde bilir.” diyerek neden farklı olduğumuzu açıklarken aynı zamanda farkımızın bir lütuf olduğunu da söyler.
İbrahim suresinin kadın erkek hepimize indiğini, herkesin Hz. İsmail gibi nefsini Allah yolunda kurban etmesini söyler. Bu ayeti sadece böyle mi okumalıyız. Birbirimizle olan münasebetlerimizde de terbiye edilmesi gereken nefsimizin bıçağın altına yatırılması gerekmez mi? Yusuf suresinde Yusufluğun hem kadının hem erkeğin edebini temsil ettiğini, kapsadığını, sarıp sarmaladığını anlardık. Namusunu korumanın sadece kadına has olmadığını, erkeğin de namusuna sahip çıkması gerektiğini Yusuf Peygamberin kendini Züleyha’dan koruduğunu görürüz, bununla namus sadece kadına has değil erkek için de gerekli olduğu bize bildirilmiştir. Yine Yusuf suresinde insanın nefsini temsil eden Züleyhâ’nın sadece kadını değil bütün insanların nefsini ve şehvetini temsil ettiğini anlardık ve Allah’ın kitabındaki ikazlara kulak verirdik. Her insanın kendi nefis kuyusuna düşen bir edebi, cilalaması gereken bir gönül aynası olduğunu fark ederdik. Hayatımızı başkalarıyla uğraşarak boşa geçirmezdik. İnsanın bu âlemdeki nefesi sayılı, hebâ etmek yerine kendimiz için harcar tüketir kazançlı olurduk. Unutmayalım ki her alış verişte kar yoksa zarar vardır.
Bizler Türk milleti olarak aslında sekiz Mart kadınlar gününe ihtiyaç duymamalıyız. Şöyle kendi köklerimize doğru geriye dönüp bakarsak görürüz ki Türk kadını tahtta hakanın hep yanındadır. Yerine göre atın üstünde savaşır ok atar. Bey yoksa Obayı idare eder. Sadece bunlar da değil iyi evlatlar yetiştirir, vatana millete insanlığa faydalı olmasını öğüt verir. Askere giderken vatanına kurban olsun diye eline, saçına kınalar yakacak fedakarlıkta yaratılmıştır.
Avrupa bugün sekiz Mart’ı kutlayabilmek için mücadele etmiş, kan dökmüştür. Biz de ise henüz kız çocuklarının okullarda, medreselerde yeri olmadığı zamanlarda bile Peygamberin bile ilim öğrenmek kadın ve erkek herkes için gerektiği sözünün şuurunda olan, bilginin kıymetini bilen anne babalar hangi devirde olursa olsun kız çocuklarını da iyi eğitim alabilsin diye özen göstermişlerdir. Bunlardan istidat sahibi olanlardan Şairlerimiz, yazarlarımız, mütefekkirlerimiz vardır. Hemen isimleri aklımıza geliverenlerden ilk şairimiz Amasyalı Zeynep Hanım kadın şairler için yolu açanlardandır. Bir şeyi yapan ilk kişi olmak hem toplumun ön kabullerini yıkmak açısından hem de önünüzde hemcinsinizden hiç örneğinizin, modelinizin olmamasından kaynaklı. Zeynep Hanımın açtığı yoldan yürüyüp gelen pek çok şair için de ilham kaynağı olmuştur ve ben kendimi Zeynep Hanım’a ve onun gibi ilk olan kadınlarımıza borçlu hissediyorum. Yakın zaman mütefekkirlerinden Sâmiha Ayverdi, şairlerden Manisalı Tevhide Hanım, Şükufe Nihali unutmamak lazım. Bugün eserleriyle hala aramızda yaşamakta ve insanlığa ışık tutmaya devam etmektedirler. Sonra bir Manisalı olan ve Kurtuluş savaşımızda son derece yararlı olmuş Gördesli Makbule Hanım’ı, bütün şehit ve gazi kadınlarımızı Kara Fatma’ları, Ayşe’leri unutmak onlara büyük haksızlık, saygısızlık olurdu. İlk Kadın pilotumuz Sabiha Gökçen hanımefendiyi, Ellisekiz yaşında kaybettiğimiz ilk kadın doktorumuz ve ilk doktor adayı kız öğrencilerimize yetişmesi için emek veren Safiye Aliyi, cumhuriyetin ilk kadın öğretmeni Fatma Refet Angın’ı unutmak olmazdı. Osmanlının son dönemlerinde hanımlarımızdan muallimeler Arapça, Tarih, Farça gibi dersler vermek üzere Darülmuallimîn’de hocalık yapmışlardır. Şair Hatice Nakiyye Hanım bunlardan sadece biridir. Tabii ki her alanda pek çok kadınımızı saymak için burada ne zaman ne de kalem kifayet eder. Ancak dünyanın ilk kadın hükümdarının kadın olduğunu söyleyerek sizlerle paylaşma gururunu nail olmak isterim. Dünyanın ilk kadın hükümdarı M.Ö 6. yy yaşadığı tahmin edilen Saka Kraliçesi Tomris Hatun’u anmak gerekmez mi. Dünyanın neresinde olursanız olun her Türk kadınının içinde bir Tomris hatun, bir Leylâ, bir Samihâ, bir Sabiha vardır. Cümlesine geçmişten geleceğe selam olsun. İçimizdeki kadına değil insana kulak verin, işitin ey Yarenler…
FACEBOOK YORUMLAR