CUMHURİYET ÖĞRETMENİ
Bugün 24 Kasım ve Öğretmenler gününü kutlayacağız. Malumunuz öğretmenler günü kutlamalarının başlangıcı 1981 olarak tarihlendirilse de Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri’ne başöğretmen kabul edilmesiyle ilk olarak 24 Kasım 1928’de temeli atılmış bir gündür. Her şeyde olduğu gibi Atatürk, müreffeh ülke ve hür bir millet olabilmenin yolunun iyi eğitimli bir toplumla sağlanacağını bizlere her fırsatta göstermiştir. Çağdaş ve uygar bir toplumu da ancak ve ancak milli hassasiyetleri olan akla, bilime, bilgiye önem veren öğretmenlerle ulaşabiliriz. Bugün sizlere, Atatürk’ün “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseriniz olacaktır” sözünü işitip, hayatına ilke edinmiş bir hanımefendiden, muhteşem bir öğretmenden bahsetmek istiyorum. Türkan Kılınç dostumdan.
Onunla tanışıklığımız yaklaşık yirmi seneyi buldu, fazlası var eksiği yok elhamdülillah. Geçen yıllar, birbirimizi daha iyi tanıyıp anlamamıza, tuz ekmek olmamıza, aynı amaç için mücadele etmemize imkân tanıyan yıllardı. Tabiri caizse geçen bunca zaman, dostluğumuzu perçinleyip sağlamlaştırdı. Hani doğuda yeni doğan çocukları hastalanmasın diye çelikleme yapar soğuk karla ovarlar ya, işte bizim dostluğumuzda o misal, çeliklenmiş bir dostluk.
Türkan Kılınç Hanım bir ilköğretim birinci kademe öğretmeni, iki erkek evlat sahibi ve henüz çiçeği burnunda ter ü taze bir babaanne. Manisa’nın kavunlarıyla meşhur ilçesi Kırkağaç’ta mütevâzi ama sağlam duruşlu çiftçi bir anne babanın ilk çocuğu olarak dünyaya gözlerini açmış.
Türkan hanımla Manisa Ali Rıza Çevik İlköğretim Okulu’nda birlikte çalışmış birbirimizi öyle tanımıştık. Onu tarif etmek gerekirse, ufak tefek, buğday tenli, kısa saçlı, minyon, öğrencilerine ve insana içten, muhabbetle bakan bir çift kahverengi göz, müşkülü olan dostlarına ve öğrencilerinin her birinin hayatına dokunan kocaman bir el ve kocaman bir yürek diyebilirim. Türkan Hanım bir atom karınca misali hiç boş durmaz, çalışır, çalışır, çalışır. Her eğitim öğretim yılına kendini yenileyerek başlar. Her yıl yeni yollar, yeni yöntemler ve çocukların ilgisini çekecek, onların içinde bulunduğu çağı ıskalamadan kendisini yeniler. Yeni versiyon bir Türkan Kılınç yaratır.
Bir insan işini ve insanı bu kadar mı sever? Evet sever, seviyordu da. Türkan öğretmen işine aşıktı, o okul arkadaşı ve meslektaşı ve sonra hayat arkadaşı olan Mahmut Kılınç Beyle birlikte iç Anadolu’nun bazı köylerinde görev yapmış sonra Manisa’ya geldiğinde de Manisa merkez köylerinden Recepli’de çalışmış, zorlukları aşa aşa bugünlere ulaşmıştı.
Kur’ân’da Bakara suresi 3. ayetinde yüce Rabbim şöyle buyuruyor “ Bu takvâ sahipleri gayba inanır, namazı kılar ve kendilerine lütfettiğimiz nimetleri, servetleri hayırlı işlerde harcarlar.”
Bu ayeti okuyunca hep Türkan hanımefendi gelir aklıma. Çünkü o, Allah’ın ona bahşettiği aklını, bilgisini, elini, ayağını, zamanını, kazancını çocuklar için sebil eden ve bunu aşkla yapan, takva ehli biri.
Bu dünyada her insan diğer insanlara rehber, yol olabilir. Yollar malumunuz insanı gideceği menzile ulaştıran bir vasıtadır. Eğitim de insanı birey olmaya ve hayata hazırlayan bir yoldur, yolculuktur, bir vasıtadır. Kimi yollar insanı sıkar, Konya ovası gibi dümdüz, ağaçsız, çiçeksiz, böceksiz, renksiz, sakindir. Kimi yollar da ormanın içinden geçer, insanı renkten renge, duygudan duyguya davet eder. Hem gözünüz şenlenir, hem gönlünüz coşar, sizi coşturur. Kimi yollar ise zorludur yolunuza kayalıklar, taşlar engeller çıkarır, insanı canından bezdirir, yorar.
Türkan Öğretmenin sizi çıkardığı yol ise, iki tarafı ağaçlarla kenetlenmiş, çiçekli, böcekli asfalt, emniyetli günlük güneşlik bir şose ve o şosede ötüşen kuşlar, kelebekler dolu. Öğretirken eğlendirir, eğlendirirken eğitir ve talebelerinde kalıcı izler bırakır. Allah biz kullarına ne buyuruyor. Nasıl bir Allah düşünüyorsan diğer kullarıma da öyle muamele et, öyle yaklaş, öyle davran demiyor mu?
Allah; kulunun Rabbidir! En büyük öğreticisidir. Biz sevgiyi, merhameti, şefkati, lütfu, ihsanı ondan öğreniriz. Türkan Hanımefendi de Allah’ın bu güzel sıfatlarına boyanmış, yüce gönüllü bir öğretmen, güzel bir insan, sağlam bir dost, şefkatli bir anne, zayıfın dostu, takva sahibi bir insan. İnsanın varını çoğaltan, eksiğini tamamlayan bir güzel dost.
İlkokula yeni başlamış çocukların tamamı, onun nazarında masumluk karinesi sahibidir, günahsızdır ve bu masumiyetin bozulmasını istemez. Onun nazarında çalışkan öğrencisi de tembel öğrencisi de, uyumlu öğrencisi de, yaramaz öğrencisi de birdir. O, netice itibariyle hepsinin öğretmenidir. Başka öğretmenlerin dikkatinden kaçan pek çok şey onun hep dikkat ettiği küçük lakin çocukların lehine sonuçlar veren güzellikler olmuştur. Sınıfta öğrencilerinin her halini çok iyi tahlil eder, çalışkan ve tembel öğrenciyi birlikte aynı sıraya oturtur, çalışkan talebeye de bir sorumluluk verir, tembel öğrencisine de, sıra arkadaşları birbirini çalıştırır. Türkan Hanım bir öğrencinin diğerini aşağı çekmesine izin vermez. Bilakis diğerinin onu yukarıya çekeceğine inanır ve çoğunlukla da haklı çıkar.
Aslında her sınıf küçük bir toplumdur ve toplumdaki bireyler de birbirlerini denetlemeli birbirinin kusurlarını gidermeye çalışmalı ve sorumluluklarını idrak etmelidir. Öğrencilerine sadece okumayı yazmayı, hesap tutmayı, matematiği değil, paylaşmayı, güzel ahlaklı güzel insan olmayı, manevi iklimlerini süsleyecek güzelliklerle süslemeyi hedef edinmiştir.
O tam bir Atatürkçü, Atatürk’ün müreffeh Türkiye demekle neyi kastettiğini anlamış ve ona göre öğrencilerine dört elle sarılmıştır. Çünkü bu millet için insandan büyük sermaye yoktur.
Öğretmenin en büyük sermayesi insandır. Bembeyaz bir defterdir bütün çocuklar. Hadi bakalım yaz, süsle doldur diye konmuş güzel bir defter.
Hatırımda kalan bir şey, Ali Rıza Çevik ilköğretim Okulunda çalışırken anne babaları ikna etmiş çocuklara beslenme olarak Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü’nden küçük küçük paketlenmiş kuru üzüm getirtmiş, haftanın birkaç günü çocuklara beslenme olarak yedirmişti. Çünkü insan iyi şeyle beslenirse o insandan iyi ve güzel şeyler zuhur ederdi. Çocuklara ders aralarında satranç öğretmiş ve öğrencilerinin zihnini hep zinde tutmanın yollarını aramış ve başarmıştı.
Onun için her çocuk farklı bir dünya ve bu farklı olan her çocuk, bu ülke için bir kazançtır. Ve her çocuk, geçmişten kuvvet alan, geleceğe gülümseyen ve geleceği gülümsetecek aydınlık bir yüzdür. Türkan Hanım Manisa için bir isim, bir marka olmuştur. Ve isminin hakkını her defasında katlayarak insanlara hizmetiyle geri vermeyi başarmıştır. Zaten Türkan isminin bir anlamı güzeller, bir anlamı da Türkler demek değil mi.
Bizim Türkan Hanımla birlikteliğimiz sadece okulla sınırlı değildi. Biz eşimle Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği’ni, kısa adıyla söylemek gerekirse MEDAR’ı 2008 yılında kurmuştuk. Türkan Hanım da derneğimizin kuruluşundan itibaren hep bizimle olmuş, sonra Yönetim Kurulu üyeliği yapmıştır. Ve 10 yıl kesintisiz olarak bu dernekte canla başla, omuz omuza birlikte hizmet ettik. Türkan Hanım orada çocuklara hafta sonu “Hızlı Okuma Kursları” ve “Mental Aritmetik” kursları verdi. Pek çok çocuğumuza bu sayede hem okumayı sevdirmiş hem de Hz. Mevlânâ’yı tanımalarını sağlamıştır. Dernek binamız ise tarihi bir yapı, Kabak Tekkesi diye bilinen bir Uşşakî Tekkesiydi. Çocukların o binada ders yapmaları demek, yıllarca duvarlarına duaların, feyizli sohbetlerin, tarihin, ecdadın kokusunu, o manevi iklimin feyzini bereketini almaları demekti.
Daha sonra Türkan Hanım emekli olup bir özel okuldan teklif aldı ben ise başka bir okula tayin istedim. Yolumuz ayrılmıştı lakin gönlümüz ve gönüllü yaptığımız işlerde birlikteliğimiz hep devam etti. Şimdi bulunduğu okulda genç öğretmenlerimize rehberlik ediyor, onların dertleriyle dertleniyor, sevinçlerine ortak oluyor, hüzünlerini paylaşıyor.
Bence biraz da kendini klonluyor, kendisi gibi gençler yetiştirmeye çalışıyor.
Zaman zaman çocukların ne kadar masum olduklarını derslerinde sorduğu sorulara aldığı cevaplardan örneklerle ondan dinliyoruz. O sınıfındaki her öğrencisinin zayıf tarafını da güçlü tarafını da iyi bilen bir hoca. Türkan Hanıma sadece öğretmen diyemeyeceğim çünkü o sadece öğreten biri değil, bütün çocuklarının hayatına tek tek dokunan, davranış değişikliği meydana getiren, alışkanlık yapan bağımlılık yapan bir hoca.
Yazın öğrencileriyle aynı renk okul tişörtünü giyen, yemekhanede çocuklarıyla birlikte aynı masada yemek yiyen ve öğle arası benim mola vaktim demeden, onların düzenli beslenip beslenmediğine dikkat eden, öğle arası hangi oyunları oynadıklarına varana kadar hep ilgilenen, onlarla oyunlar oynayan oynarken de öğreten bir öğretmen.
Tabii bunlar öğretmen Türkan, bir de anne Türkan var. İki güzel evlat yetiştirip bu millete armağan etmiştir. Gerçekten bugün dünyamızda olup bitenlere bakınca iyi insan ne kadar kıymetli onu anlıyoruz. İki güzel gelini bir de güzel torun sahibi.
Türkan öğretmenim seninle yolumuzu kesiştiren Rabbime hamdolsun. Yerden göğe kadar hakkını verdiğin öğretmenler günün kutlu olsun.
FACEBOOK YORUMLAR