MANİSA’NIN SIRLISI[1]*
Manisa’ya 2001 yılı başlarında geldim. Hafız Fahri Ağabeyle tanışmamız 2008-2009 yıllarında oldu. O vakte kadar kendilerini tanıyamadık. Ehl-i dil olmak gibi bir iddiamız yok ama, hani Nef’î demiş ya “Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil”. Kendileri bizi tanıyorlarmış biz bilememişiz. Dedik ya Manisa’nın sırlısı… Sırlı oldukları için tanıyamadık, eksiklik bizim… 7 yıl beklemek, olgunlaşmak gerekiyormuş…
Gönül dostlarının bir araya geldikleri mekânda, Ayn-ı Ali’de cemalleriyle şeref-yâb olduk. Bir kış günüydü. Hizmetkârı olduğumuz MEDAR’da bir toplantı sonrasında Kabak Tekkesi’nden çıktık, dostlarla Ayn-ı Ali’ye, Levent Bey’in çayından nasiplenmeye gittik. İç mekânda kibar, beyaz tenli –nur yüzlü diyelim-, şapkalı, güler yüzlü 60-65 yaşlarında, her halinden bir “İstanbul Çelebisi” olduğu belli olan dost bir bakış üzerimize dikilmiş bizi süzüyor. Bize “Gel” diyor… Davete icabet farzdır. Yanlarına gittik kendimizi tanıttık “Biliyoruz” dediler. Ariflik de bilmek değil midir? Derken muhabbet koyulaştı. Tasavvuftur, mûsıkîdir derken vakit ilerlemişti. Karşımızda 4000 yıllık Türk Tarihinden 600 yıllık Osmanlı zevkinin, kültürünün imbikten taktir edilmiş, nezâketin haddeden geçmiş halini seyrediyorduk, dinliyorduk.
Derken kısa bir müddet sonrasında sağlık sebebiyle Manisa’dan ayrılıp memleketleri olan Bursa’ya gitmek durumu zuhur etti. Manisa’dan çıktılar. Hafız Fahri Ağabey Manisa’dan gitmişti ama gönlünü burada bırakmıştı. Fırsat bulduğu zamanlarda gelir, Ayn-ı Ali’de gönül dostlarıyla beraber olur, sevenlerine bir an da olsa güzel vakit geçirtir ve tekrar Bursa’ya döner. Haberdar olanlar koşar o demlerin huzurunu yaşar.
Tanımakla kendimi şanslı addettiğim Rahmetli Tahir Karagöz, Fahri Ağabey’e bir şiirlerini göndermişler. Başka dostlar yazacakları için bendeniz burada tekrar arz etmeyeceğim. Şiirin tamamını orada bulabilirler. Bu şiirde Tahir Hoca kendisini anlatırken, şiirin her mısraında kelime be kelime Fahir Ağabey’i de anlatır:
Şikâyet etmedim felekten asla,
Seyrettim âlemi rızâ içinde.
……..
Sırrımı söyledim amma dilimle,
Mahremiyyet durur hâlâ içimde.
…………..
Ne şeyhim kimseye, ne pîrim dostlar!
Ne de kul olmakta mâhirim dostlar!
Evet, Hafız Fahri Ağabey ne şeyhti, ne de pirdi ama gönüllerde yer etmiş bir gönül dostuydu. “Tasavvuf, gönüllerde yer etmek, İslâmiyeti zarif bir şekilde yaşamaktır.” diye tarif edilirse;
HAFIZ FAHRİ, KENDİNİ SIRLAMIŞ BİR MUTASAVVIFTIR VESSELÂM…
[1]*Lutfedip bendenizden duygularımı anlatan bir yazı isteyen Manisa’nın bir başka sırlısı Prof. Dr. Mustafa Yıldırım Hocama, Ağabeyime teşekkür vazifemdir.