Küllenen Közler; BEKİR SÜZER...
Küllenen Közler serimizin bu seferki konuğu Rahmetli Bekir Süzer Beyefendi. Rahmetli Babamın çocukluk arkadaşıydı. Burada anlatmama sebebim, onun bize yakın biri olması değil, örnek olacak bir şahsiyet ve bir insanlık abidesi olmasıydı. Onun hayatından alınacak derslerin olmasıydı. Kendimi bildim bileli aile olarak görüşürdük. Şimdi de biz evlatlar olarak oğlu Müslüm Beyle ile yakın ilişki içindeyiz.
Bembeyaz, taranmış ve sürekli olarak düzgün kesilmiş saçları vardı. Bu da kendisinin bir düzen ve intizam içinde yaşadığının göstergesiydi. Yarım asra yakın Şanlıurfa Meteoroloji Müdürlüğü yaptı ve buradan emekli oldu. Görev yaptığı yıllarda başında olduğu kurum sanki cennetten bir köşeydi. Nerede güzel kokulu bir gül olduğunu duysa muhakkak o gülden bir fide alır ve kurumun bahçesine dikerdi. Bahçede güllerin altında bir tek çakıl taşı bulmak mümkün değildi. Bahçenin güllerden kalan kısmı ise çimlendirilmiş ve sürekli bakımı yapılmıştı. Bu sebeple şehrin idarî âmirlerinin uğrak yeri, çay içip, sohbet yapıp, yârenlik ettiği bir mekândı.
Müdür olmasına rağmen yapılan rasat nöbetlerine kendisini de dahil eder, memurlarıyla kendi arasında insanlık olarak eşit olduğunun şuurunda olarak memuriyet hayatını sürdürürdü. İşine son derece titiz olan Bekir Süzer, elemanlarından da işlerine sıkı sarılmasını, işlerini savsaklamamasını isterdi. Günlerden bir gün kendileriyle aynı bakanlığa bağlı olan Tarım İl Müdürlüğünden bir eleman Meteoroloji Müdürlüğü’ne naklen geçmek ister. Müdüriyete gelir ve memurlara müdür beyle görüşmek istediğini belirtir. Kendisine müdür beyin bahçede olduğunu söylerler, çıkar bakar, kimseyi göremez. Tekrar içeriye girer ve kimseyi göremediğini söylediğinde ona bahçede gülleri budayan kişinin müdür bey olduğunu belirtirler. Tekrar dışarı çıkar, bir adam bahçıvan tulumlarını giymiş, başında bahçıvan şapkası, elinde budama makası gülleri budamaktadır. Yaklaşır, selam verir ve derdini anlatır. Kurumlar arası geçiş yapmak istediğini söyler. Aldığı cevapla düşüncesinden vaz geçer:
“Bak ben burada müdür olarak, gerektiğinde bahçe bakımını yapmaktayım. Sabahları masamı dahi kul hakkı geçmesin diye kendim temizlemekteyim. Eğer sen de bu şartlar altında, benim gibi çalışacaksan gel buyur, başımızın üstünde yerin var, yok eğer yapamayacaksan yerinde kal, orası senin için daha rahattır.”
Devletin malı mukaddesti. Kimse el süremezdi. O yıllarda kışları ısınma soba ile sağlanırdı. Memurların odasında yanan odun devleti verdiği ödenek ile alınırken müdür odasında yanan odun kendi bütçesinden alınırdı. Masasında kullandığı kalemler çiftti. Kendi özel işlerinde şahsına ait kalemler kullanılır, devlete ait işlerde ise DMO damgalı ürünlerle çalışırdı.
Bunlar zaten bir insanın yapması gereken şeylerdir, bir insanda olması gereken davranışlardır dediğinizi duyuyor gibiyim. Bekir Sıtkı Erdoğan’ın dediği gibi “Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim.” diyorum.
Yıllar önceydi bir kamu görevlimizle konuşurken “Biz şu işleri yaptık, kimse bize teşekkür etmedi.” demişti. Halbuki bu millet kendisine o işleri yapması için her ay maaşını ödeyerek teşekkür ediyordu.
Bundan 25 yıl önce bir nisan günü Hak’la vuslat etti. Vasiyeti gereği Hayatî-i Harranî Hazretleri’nin türbesi yanında toprağa sırlandı. Ondan geriye kalan vatanına, milletine, insanlığa candan bağlı dürüstlük abidesi dört evlat... Dürüst insanların sayıların artması dilekleriyle...
Ruhun şad olsun ki öyledir...
FACEBOOK YORUMLAR