Mehmed Veysî DÖRTBUDAK

Mehmed Veysî DÖRTBUDAK

[email protected]

Bir İstanbul Hanımefendisi; MÜJGÂN CUNBUR

25 Eylül 2020 - 13:50 - Güncelleme: 25 Eylül 2020 - 13:52

Bir İstanbul Hanımefendisi; MÜJGÂN CUNBUR

Bugün 25 Eylül… Bir İstanbul Hanımefendisinin Hakk’a yürüyüşünün sene-i devriyesi. Kendileriyle 80’li yılların başında tanıştık. Daha fakülte yıllarında öğrenciyim. Millî Kütüphane Bahçelievler’deki yeni yerine taşınmıştı. Sarı Salon dediğimiz konferans salonunda Fuzuli Sempozyumu vardı. Pek istifade ettik sunulan tebliğlerden. Sempozyumu hazırlayanlardan biri engelli bir hanımdı. Milli Kütüphane Başkanı Müjgân Hanımefendi imiş. Daha sonra Alaşehirli Veysi Divanı’nı çalışırken yardımlarını gördüm. Yazma Eserlerdeki Dursun Kaya Bey, Veysi hakkında gerekli kaynaklar konusunda Müjgân Hanım’ın yardımcı olabileceğini belirterek beni ona yönlendirmişti. Beni Tuhfe-i Nâilî ile tanıştırdı. Tanışıklığımız daha sonraki yıllarda da devam etti.

Engelli doğmuştu. Çalışmalarında, gayretlerinde ise engelli değildi. Sol eli hiç boş durmadı ya baston vardı ya da kalem. Her ne zaman ziyaretlerine gitsem sürekli bir şeylerle meşguldü. 1986 yılında emekli olduktan sonra Atatürk Kültür Merkezi’nde çalışmaya başlamıştı. 2001 yılında ziyaretine gittiğimde yine masasında, 75 yaşında, kitaplarıyla haşir neşirdi.

1926 yılında İstanbul’da doğar. Bir müddet sonra ailesiyle Ankara’ya gelir. Hamamönü’nde, şimdiki Hacettepe Hastahanesi’nin olduğu yerde, avlusunda bir yatırın olduğu eve yerleşirler. Yıllar sonra evlerinin yerine Hastahane yapılacağı vakit, Rahmetli İhsan Doğramacı’dan rica eder ve yatırın bir merdiven boşluğuna denk gelmesini sağlar. İlk öğrenimine 1933’te Ankara Dumlupınar İlkokulunda, Mehmed Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazdığı odada başlar ve aynı okuldan mezun olur.

Çocukluk yıllarında Ankara’dan İstanbul’a gidişlerinde orada çok sevdiği bir büyüğü O’na şaka yollu “Müjgan, sen kuş dilini öğren!” der. O da  hecenin içinde geçen ünlüye göre hece aralarına ekler koyup “sege nigi sege vigi yogo rugum” şeklinde cümleler kurar ve karşılıklı şakalaşırlarmış. Aradan yıllar geçer Küçük Müjgân, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden mezun olur ve doktoraya başlar. Doktora tezi Gülşehrî’nin “Mantıku’t-Tayr (Kuşların Dili)”dir. Koşar o büyüğüne ‘kuşların dilini öğreniyorum’ diye müjdesini verir.

Yazma eserlere duyduğu aşkın tezahürü olarak 1952 yılında kütüphaneciliğe yönelir ve Millî Kütüphane’nin kurucusu Adnan Ötüken’le usta çırak ilişkisi içinde çalışır. Ötüken’den sonra Millî Kütüphane’nin başına getirilir ve emekli oluncaya kadar bu görevi yürütür.

“Millî Kütüphane’de çalıştı. Kütüphaneye yeni bina yerinin seçilmesi, binanın yapılması ve kütüphanenin taşınmasında (1965-1983), kitap sayısının arttırılmasında büyük gayret sarfetti. Kütüphanenin sadece kitapların bulunduğu bir mekân olmanın ötesinde çeşitli bilimsel toplantı, konferanslar, konser ve sergilerle canlı bir kültür merkezi haline gelmesinde çaba harcadı.”[1]

1998 yılında Karakeçili Şenlikleri kapsamında yapılan sempozyum için Şanlıurfa’da geldikleri vakit mihmandarlıklarını yapmıştık. O yıllardan kalan bize anlattıkları bir efsaneyi sizlerle paylaşmak isterim:

“Devr-i Risâlette Ortaasya’daki Türklerden bir grup, yeni din hakkında bilgi almak ve tanımak için yola çıkarlar ve aylar süren bir yolculuktan sonra Medine’ye varırlar. Efendimiz (S.A.V.) mescittedir. Gelen misafirler içeri girerler, yolculuğun verdiği sıkıntı ile uzun müddet temizlik yapamadıkları için etrafa hoş olmayan bir koku salmaktadırlar. Kıble tarafında yüzü cemaate dönük olan Resulullah (S.A.V.) kokudan rahatsız olur ve geri çekilir. Bu geri çekilme ile duvarın o kısmı da içeri girer ve mihrap oyuntusu bu şekilde ortaya çıkar. Mihrabın oluşmasına bu şekilde Türkler vesile olmuştur.”

Olay, dediğimiz gibi efsanedir ama hoş bir anlatı olduğu içindir ki sizlerle paylaşmak istedik.
73 yaşında bir engelli olmasına rağmen çalışmaktan kopmayıp sempozyumlarda tebliğler sunan gayur bir kişiliğe sahipti.

Kendileriyle en son 2007 yılında İstanbul’da görüştük. Yine etrafına faydalı oluyor, bildiklerini paylaşıyordu.
Yazılarında “Müjde Nasiboğlu”, “Salim Şehidoğlu” takma adlarını da kullanmıştır. Birçok yayın organlarında pek çok yazı yazmış, mahallî yazarların eserlerinin tanıtılmasına da hizmet etmiştir. Çevresindeki gençleri yazmaya teşvik etmesi, yazdıklarının basılmasına ön ayak olması da onun önemli hizmetleri arasındadır. Bu bağlamda proje başkanlığını yaptıkları Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi’nde bizim de birkaç madde yazmamıza vesile olmuşlardı. Yurt içinde ve yurt dışında pek çok toplantıya katılmıştır.

Türk Folkloruna Üstün Hizmet Belgesi, Türkiye Millî Kültür Vakfı Türk Kültürüne Üstün Hizmet armağanı (1986), İLESAM’ın Türk Kültürüne Üstün Hizmet ödülü, Türk Folklor Araştırmaları Kurumu İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet ödülü, Türk Kütüphaneciler Derneği Üstün Hizmet ödülü (1995) sahibidir. “Hakkında üniversitelerde hazırlanmış mezuniyet tezleri bulunmaktadır. Sadece işin tekniğiyle ilgilenen bir kütüphaneci değil bir öğretmen-kütüphaneci olan Cunbur kendisinden önce gelenlerden aldıklarını geliştirerek kendisinden sonrakilere devretmiştir. Ölümü üzerine yazılan yazılarda onun insana verdiği değer üzerinde özellikle durulmuştur.”[2]
Eserleri ve hakkında ayrıntılı bilgi için aşağıda künyesi verilen makaleye bakıla bilinir.
Hakk’a yürüyüşünün 7. yılında biz de kendilerini rahmetle yâd ediyoruz.
 

[1] İnci Enginün, “Cunbur, Fatma Müjgân”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2016, EK-1. cild, s.274-275.
[2] İnci Enginün, a.g.m.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum