SÎRETİ SÛRETİNDE TECESSÜM ETMİŞ BİR DEVLET BÜYÜĞÜMÜZ:
SADİ SOMUNCUOĞLU
MAHMUT HALDUN SÖNMEZERSADİ SOMUNCUOĞLU
Hayatım boyunca kendisiyle yalnızca bir kez görüştüm. O da bundan yaklaşık yirmi beş yıl önceydi. Kütahya’da üniversitede okuyordum o yıllarda. Türk Ocağı’nın yurdunda yer olmadığından bir yıl kadar ocağın şube binasında kalmıştım.
O günlerden birinde, bir akşam vakti ocağın Kütahya şubesini ziyârete geldi Sadi Bey. Kalabalık bir ortamdı. Kütahya şube başkanı beni kendisine takdim etti. Bergamalı olduğumu duyunca ağzından çıkan ilk söz; “Bildiğim kadarıyla Türk Ocakları’nın en eski şubelerinden biri oradaydı.” oldu.
Gençlik yıllarından itibaren içinde bulunduğu ve feyz aldığı Türk Ocakları ve Türk Milliyetçiliği fikri hayatının mihveriydi. Hâliyle Bergama’ya ilişkin aklına ilk gelen şeyin de o olması normaldi. Yakın zamanda o kurumun genel başkanlığını da yapmıştı.
Kendisiyle sadece bir kez karşılaşmama ve yakından da tanımıyor olmama rağmen Sadi Somuncuoğlu beyefendiye karşı dâimâ içten bir saygı duydum.
Bazı insanları yakından tanımasanız da haklarındaki düşünceniz müspettir. Çünkü duruşları çok net, verdikleri mesaj da kesindir. Onlar, makam-mevki uğruna ideallerinden vazgeçmezler, kat’iyetle basit dünyevî menfaatler peşinde koşmazlar.
Sanki iç dünyaları yüzlerine yansımıştır. İkiyüzlülük, riyâ gibi mikroplar onlardan çok uzak olduğu için, sîretleri sûretlerinde saf bir ayna gibi parıldamaktadır.
O yüzden uzaktan duruşları bile çok net ve kesin bir fikir verir size. Osman Bölükbaşı, Muhsin Yazıcıoğlu gibi şahsiyetler, siyâsî açıdan bahtları yâver gitmese, milletin reyini alamasalar da belli noktalarda toplumun tamamına yakınının saygısını kazanmış şahsiyetlerdi. İşte Sadi Somuncuoğlu beyefendi de onlardandı. Duruşuyla “Acaba?” dedirtmiyor, muhâtabına aksini düşündürtmüyordu.
Malatya, Bursa ve Aksaray’ın medâr-ı iftihârı, büyük veli Somuncu Baba (Hamîd-i Velî)’nın soyundan geliyordu. Aynı zamanda da seyyiddi... Tabiî o sözde değil, özde seyyid olanlardandı. Bir iftihâr sebebi olmaktan ziyâde bunun kendisine ciddî bir mes’ûliyet yüklediğinin şuûrundaydı. Sorumluluğunun farkında ve onun gereğine göre hareket eden bir insandı.
2000 senesinde cumhurbaşkanlığına adaylık başvurusunu yaptığı sırada hiç de hak etmediği bir muameleye mâruz kaldı. Meclis’in kapısında demokratik hakkını kullanması engellenmek istendi. Hakaretâmiz bir davranışa muhâtap oldu. Yapılan büyük bir ayıptı. Bu tavrın ona bir zararı dokunmadı elbet. Dokunması mümkün de değildi. Zîrâ kem söz ve davranış ancak sahibini utandırır. Muhâtap olanı değil…
O günkü meclis içinde, bu görevi hakkıyla yerine getirebilecek o makâma lâyık birkaç kişiden biriydi. Seçilseydi bu görevi, o günlerde cumhurbaşkanı seçilen şahıstan çok daha iyi bir şekilde yerine getirirdi. Ve hiç şüphesiz daha kucaklayıcı da olurdu.
Kendisini yakından tanıyanlar, hakkında hep müspet şeyler söylemiştir. Herhalde Sadi Somuncuoğlu beyefendinin şahsiyetini, duyduklarım içinde en güzel yansıtan da aşağıdaki şahâdettir.
Cumhurbaşkanlığına aday olduğu günlerde, onu yakından tanıyan ve bugün artık kendisi de hayatta olmayan kıymetli bir müftümüzden işitmiştim şu sözü: “Sadi Bey, haram-helâl konularında benden çok daha titizdir.”
Rahmetler diliyorum, mekânı cennet olsun…
FACEBOOK YORUMLAR