Zülkarneyn’in ve Yavuz’un Vasiyeti
Zülkarneyn İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'ın Kehf Suresi’nde ismi geçen bir kişidir. Peygamber olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak kudretli bir komutan olarak, âlemi dolaşıp buyruğu altına aldıktan sonra geri evine dönerken, Damga’na geldiğinde, tedavisi mümkün olmayan rahatsızlığı nedeniyle ölüm döşeğine düşünce, vezirleri vasıtasıyla vasiyetini annesine gönderdi:
“Beni tabuta koyun, sonra tabutun yan tarafını delin. Bir elimi dışarı çıkarın ve avucumu açık tutun. Tabutumu halkın arasında dolaştırın. Halkım bilsin ki, bütün cihanı zapt ettim; ama öldüğüm zaman işte elim boş gidiyor. Anama da söyleyin, eğer ruhumun ondan hoşnut olmasını dilerse, benim için kaygı çekmesin. Dünyada hiç kimse yoktur ki, sevdiği ölmemiş olsun, diğeri de ölmeyecek olsun. Yani böylesi kişileri dünyada bulmak mümkün olmadığından, anam da hiç tasalanmasın, yasımı tutmasın, söylemek istediğim budur.”
Yavuz Sultan Selim’in eline bir dünya küresi verilir. Dünya küresini bir eliyle çeviren Yavuz, bakar ki dünyanın dörtte üçü su, dörtte biri kara parçası. Etrafına der ki: “Dünya bir padişaha yetmeyecek kadar azmış.
Yine Sultan Selim Han, Mısır’ın Osmanlı idaresine geçmesinden sonra, Kahire’den geri dönüş yoluna geçmişti. Yağmurlu bir havada yolda giderken, sohbet etmek üzere Anadolu kazaskeri Kemal Paşazade’yi yanına davet etti. Çeşitli mevzular hakkında konuşurlarken, Kemal Paşazade’nin atı birden bir su çukuruna bastı ve padişahın kaftanına çamur sıçradı. Herkes pür dikkat padişahın bu hadise karşısında hiddetleneceğini ve Kemal Paşazade’yi cezalandıracağını beklerken, padişah gayet sakin bir şekilde: “Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukamın üstüne koysunlar,” diyerek, sırtından çıkardığı kaftanını vazifelilere teslim etti. Yavuz vefat ettiğinde, vasiyeti gereği kaftanı sandukanın üstüne örtüldü. Kefeni ile birlikte mezara konuldu.
Dünyayı hükümranlık altına alan Zülkarneyn ile, üç kıtaya yayılan Osmanlı imparatoru Yavuz’un vasiyetlerini sizlere arz ettim. Gördüğünüz gibi dünyaya sığmayan Zülkarneyn ile, üç kıtaya sığmayan Yavuz Sultan Selim’e, iki metre kare çukur fazla bile geliyor.
Günümüze gelelim. Dün mağarada yaşayan insan, bugün korunaklı sitelerde, akıllı evlerde oturur hale geldi. Üstelik de arkasında adım adım koruyan korumaları da olduğu halde. Ama görüyorsunuz ki, ülkemizin en güvenlikli gökdeleninde, masasında kahvesini yudumlarken ünlü iş adamımız öldürüldü. Dünyanın en iyi korunan başkanlarından Kennedy suikastla öldürüldü. Sizlerin de bildiğiniz bu tür misalleri çoğaltabiliriz. Nerde, ne şekilde korunursak korunalım, nefesler sayılıdır. Bittiğinde dünyanın tıp otoriteleri bir araya gelse, nefes sayısını bir fazlasıyla uzatamazsınız.
Zülkarneyn ile Yavuz’un başına gelenler bizim de başımıza geleceğine göre, biz iki metre karelik çukura ne ile gireceğiz. Rabbimiz bize Âl-i İmrânSûresi134. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlardır. Öfkelerini yutanlar, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”Yine Bakara Sûresi195. ayetinde: “Allah yolunda infak edin, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, ihsan edin, şüphesiz Allah muhsinleri sever” buyurmaktadır.
Muhsin kelimesinin Kur’an-ı Kerime göre anlamı; işini tam, güzel ve noksansız yapan, işinin ehli olan, iman edip salih amel işleyen, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimsedir.
Maide Sûresi 93. Ayetinde: “Hayır (gerçek onların dediği değil). Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah’ta sakınanları sever” buyrulur.
Adam bahçıvandır. Bahçesinde birbirinden güzel meyve ağaçları yetiştirir. Meyvelerin olgunlaştığı, renkleriyle ve tatlarıyla adeta beni yiyin dediği yaz mevsiminde, bahçe sahibi hastalanıp yatağa düşer. Bir daha kalkamayacağını anlayan adam, çocuklarına kendisini bahçeye götürmelerini söyler. Koluna giren çocukları bahçeye götürdüklerinde, bahçıvan elindeki asası ile meyve ağaçlarına vurarak; “Sizi ben yetiştirdim, siz de benimle beraber niye gelmiyorsunuz?” diye ağaçlara vurmaya başlar. İşte dünya malına sarılan ve makamlara da kalkmayacak şekilde oturanların hali budur.
O halde ne yapalım? Avucumuzun boş gitmemesi için Zülkarneyn, Yavuz gibi, Allah’ın sevdiği Muhsin insan olalım. Yapmadığımız, yapamayacağımız işi başkalarına söylemeyelim, kimseye dil uzatmayalım ki kimsenin dili bize uzamasın. İkiyüzlü olmayalım, ikiyüzlü insanlardan da uzak duralım. Yedi başlı ejderhadan korkmayalım, etrafımızda her söylediğimize “EVET” deyicilerden korkalım.
Dünya malı çanaktaki bal gibidir. Boş tabağa hiçbir sinek konmaz. Ama tabakta bal varsa, o tabağa üşüşen sinek çok olur. Makam, mevki, mansıp sahibi insanlar da bir bal tabağı gibidir. Etrafında dolaşan dalkavuklara dikkat etmelidir. Dalkavuklar tabaktan bal emen sinek gibi, kendilerinden bir şeyler kapmak isterler. Kendileri bir şey vermezler. Zaten verebilecekleri hiçbir şeyleri de yoktur. Sadece dalkavukluk yaptığı insanı boş kaşıkla beslerler.
Bu tiplerin getirdiklerinden çok götürdükleri vardır. Dalkavukluk yaptıkları insanların itibarını, güneşin karı erittiği gibi eritirler. Bunların getirdikleri ve götürdükleri sözlerle bir anda yırttıkları, bir yılda yamanmaz, açtıkları yaralar da yıllarca kapanmaz.
Kadir KESKİN
www.kadirkeskin.net