“ SİZİN TAPTIĞINIZ BENİM AYAĞIMIN ALTINDADIR”
Yüz yıllar sonra günümüze gelelim. Öğrenciliğim İzmir’de geçti. Çok yoksul bir ailenin çocuğuydum. Hayırseverlerin yardımıyla okudum. Allah Ödemişli Mustafa Köseoğlu ile İzmir’li Hacı Raif Cilasun, Ali Rıza Güven ve ismini sayamadığımdan KESTANE PAZARI idare heyeti ve üyelerinden Allah razı olsun, mekânları cennet olsun. Bu şahsiyetleri hayatta unutmam mümkün değil ve her elimi kaldırdığımda da kendilerini duamdan eksik etmem. Demek istediğim hafta içi sınıfta öğretmenlerimiz ders anlatırken hafta sonu hangi inşaatta iş bulabilirim diye düşünürdüm. Şayet hafta sonu inşaatlarda iş bulamazsam, mevsimine göre kışın İzmir-Kemeraltı caddesinde çorap, mendil, baharın da naftalin satardım. 1961 yılının bir kış günü, sabah kaldığım Kestane Pazarı yurdudan oda arkadaşım Osman Okur’la okula giderken gazete bayisinde Yeni Asır gazetesinin manşeti dikkatimi çekti. Gazetenin manşeti “ İzmir’in meşhur iş adamı milyoneri F.A. intihar etti.” Çocuk düşüncesiyle zengin adamın ne sıkıntısı olur ki diye merak ettim. Gazeteyi alacak para da yoktu yanımda. Arkadaşımla cebimizdeki parayı birleştirerek gazeteyi aldık. Arkadaşımla merakla okuduk. Manşetin altında milyonerin normal resmi ve resmin yanında kanlı banknotlar gözüküyordu. Haberin içeriği ise şöyleydi. İzmir’in meşhur milyoner iş adamı midesinden rahatsızlanır. İzmir’in, İstanbul’un en ünlü doktorlarına muayene olur, sonuç alamaz. Daha sonra yurt dışına Almanya’ya gider. Muayene olduğu klinikte kendisine “ Çok ilerlemiş bir kanser hastası olduğunu, tedavisinin mümkün olmadığını, son günlerini rahat bir şekilde yuvasında geçirmesini söylerler” . Morali bozulan iş adamı doğrudan İzmir’e gelir. Ve bankalarda ne kadar mevduatı varsa çeker. Alsancak’ta denize nazır evine gelir. Ailesine dinleneceğini söyleyerek kendisinin yalnız bırakılmasını söyler. Hanımı da eşinin istirahatı için çocuklarını alarak aynı apartmanda yan komşusuna çıkar. Yarım saat sonra apartmanda silah sesi duyulur. Eve koştuklarında yatak odasında can çekişirken “………. PARALARI! SİZİ KAZANMAK İÇİN HAYATIMI HARCADIM. ŞİMDİ SİZ NİYE BENİ KAZANMIYORSUNUZ?” diyerek paralara küfreder ve kendi beylik tabancasını kafasına sıkarak intihar eder. O gazete manşeti ve resmi hala arşivimdedir. Zaman zaman bu manşete ve kanlı paralara bakar, bazen derslerde de öğrencilerime gösterirdim. Para var, çare var zihniyetiyle yaşayan bir insanın dramı.Şam’da yaşayan Muhyiddin-i Arabi bir gün karşısındaki topluluğa “Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır” sözünü söyleyip ayağını yere vurur. Sonra tutuklanır, öldüğünde de kabri çöplük haline getirilir. Olaydan birkaç yüz yıl sonra, Yavuz Sultan Selim Han, Mısır dönüşü Şam’a uğrar. Ve düşünür:” o kadar muazzam ilimlere sahip bir alim, böyle bir söz söylemişse bunda bir hikmet vardır.” Diye, oranın kazdırılarak araştırılmasını ister. Arabî’nin o sözü söylediği ve ayağının vurduğu noktayı kazdırır. Kazılan yerden bir çömlek altın paralar çıkar. Yani o büyük zat karşısındaki topluluğa şunu demek istemiş: “Sizin Tanrınız para olmuş. Siz paranın kulusunuz. Sizin Tarınız (para) ayaklarımın altındadır.” Nitekim Yavuz Sultan Selim düşüncesinde yanılmamıştır. Bu mübarek zatın kabrini temizleterek üzerine bir türbe yaptırarak Şam’dan ayrılır
Erenlerden biri: “ KAZANDIĞINIZ PARALARI KALBİNİZE DEĞİL, CEBİNİZE KOYUN” diyor. Günümüz insanı da kazanılan parayı cebe değil, kalbe koyduğu için de vermekte zorlanıyor. Ve kalpteki paraya güvenerek “para var çare var” diyerek, sağlığını sigorta yaptırıyor, güvenlikli sitelerde oturuyor, kendine yakın koruma tutuyor ama en güvenlikli ve korunaklı rezidansta oturan nice zenginlerimiz suikasta kurban gidiyor. Onun için yüce peygamberimiz “ Mallarınızı zekâtla koruyun” buyuruyor. Ben de diyorum ki: “Malımızı, kendimizi , çocuklarımızı ve ülkemizi seviyorsak zekatımızı verelim sahip olduğumuz Allah’ın bize verdiği nimetleri zekatla koruyalım..”
Tarihte en korunaklı Şato ve surların yerini çağımızın en son teknolojisiyle donatılan güvenlik sistemleriyle korunan konaklar ve siteler almasına rağmen hayatı suikastla sonlandırılan kardeşlerimizin olduğunu görüyoruz. Lafı uzatmak istemiyorum. Bu mübarek Ramazan ayında kalbimize değil de, cebimize koyduğumuz paraların zekâtını umarım ihmal etmemişizdir. Akıntısı olmayan havuzda toplanan su kirlenir. Zekâtı verilmeyen, sürekli biriktirilen akçalar putumuz olmasın, cebimizde, kasamızda kirlenmesin. Unutmayalım ki o paraları veren “ALLAH ” vermeyebilirdi. Çünkü Allah “ Ben malı dilediğime, bilgiyi de çalışana veririm” buyuruyor. Zenginler sanmasın ki çok çalıştıkları için zengin oluyorlar. Allah verdiği için zengin oluyor. Çalışmaya bakarsan bedenen çalışan bir inşaat işçisi, telefon başında oturup para kazanan zenginden daha çok çalışıyor. Yüce Rabbimiz Kur’an- Kerimde: “ Para, mal, şan, şöhret, makam, mansıpla ve evladın” da bir imtihan vesilesi olduğunu buyurmaktadır.
Sade bir Müslüman olarak duam: Hepimizin idrak ettiği bu mübarek ayda imtihanı kazanan kullardan olmamız temennisiyle Mübarek KADİR GECENİZİ ve akabinde kutlayacağımız RAMAZAN BAYRAMINIZI selam ve dualarımla tebrik ediyorum. Sevdiklerimizle birlikte daha nice Ramazanlar ve Ramazan bayramlarını idrak etmemizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. AMİN…