Saray mı Han mı?
Günlerden bir gün devrin ünlü bilginlerinden biri, sarayın kapısına geldi. Herkes tarafından tanındığı ve kralın da hürmet ettiği bir insan olduğu için saraya destursuz girdi. Kral tahtında oturuyorken içeri girdi. Kral saygıyla ayağa kalktı ve bilgeyi karşıladı. Kral sordu:
- Ne istiyorsun, sana nasıl yardımcı olabilirim? diye sordu.
Bilge:
- Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum, dedi.
Bu söz karşısında Kral kızgınlılıkla:
- Ama burası han değil ki! Burası benim sarayım, diye karşılık verdi.
Bilge tekrar sordu:
- Sorabilir miyim, senden önce kim vardı burada?
Kral cevaplamış:
- Babam vardı, ama o öldü.
Bilge kişi tekrar sordu:
- Ondan önce kim yaşıyordu buralarda?
Kral şaşkın bir şekilde cevap verdi:
- Büyük babam yaşıyordu, o da öldü.
Bilge esas maksadına ulaşmış olmanın rahatlığı ile taşı gediğine koyar:
- Demek ki burası insanların bir süreliğine gelip oyalandığı ve sonra da terk edip gittiği yermiş. Ben buraya neden han demeyeyim o zaman?”
Ha Kralların oturduğu saraylar, ha da sade vatandaşlar olarak bizlerin oturduğu evler. Hepsi de bir müddet konakladığımız yerler değil mi?