OKULLAR AÇILIRKEN EĞİTİMİN SIKINTILARINI BİR DE EĞİTİMİN MUTFAĞINA SORSAK OLMAZ MI?
ÖNEMLİ NOTUM: 6 yıl önce rahmetli babamın vefatı dolayısıyla “ Yalancılar Kahvesi” adlı bir kitap yazmıştım. Amatör bir yazar olarak kitabımı da bir yayınevine kendi param ile bastırmıştım. Ancak Yayınevi anlaşmamızı ve iyi niyetimi suistimal ederek bilgim dışında “ Yalancılar Kahvesi ile Eğitim Öğretim Dedikleri” kitaplarım bazı büyük yayinevlerinde internetten satışı devam etmektedir. Kitaplarıma ilgi duyan okurlarım, kitaplarımı LÜTFEN İNTERNETTEN SATIN ALMAYIN. Arzu eden okurlarım kitaplarımı internetten değil, [email protected] dan talep edebilirler.
Yarım asırdır eğitimin içindeyim. Milli Eğitim Bakanlığının koltuğundan bir çok bakan gelmiş geçmiştir. Ama bunlardan Merhum Hasan Ali Yücel, Mustafa Necati, Tevfik İleri ile Allah uzun ömürler versin Mehmet Vehbi Dinçerler’in bıraktığı izi hiç kimse bırakamamıştır. Arkalarından yıllar geçmesine rağmen her dört bakanın ismi söz konusu olduğunda eğitim camiası tarafından rahmetle anılır.
Bunlardan Mustafa Necati bir hukukçu olduğu halde eğitim konusunda tereddüte düştüğünde karar vermezden önce “ Bu konuyu bir de muallimlere oralım” diyerek eğitimin mutfağına müracaat edermiş.
Ben de diyorum ki: “ Bir okul nasıl yönetilir. Eğitimin ve okul yönetmenin sıkıntılarını bir de okul müdürlerine sorsak olmaz mı?”
Bilgim olmadığı şeye burnumu sokmam.36 yıl devlet hizmetimin 27 yılı okullarda idarecilikle geçti. O yıllarda orta ve lise beraber olduğu için görev yaptığım okulların öğrenci sayısı 1000’in üzerinde idi. En son görev yaptığım Manisa Lisesi’nin öğrenci mevcudu da 3000’in üzerinde idi.
Önce ülkemizde “ Okul müdürü “ algısını izah edeyim. Bizde okulun akan çatısı anında tamir ediliyorsa, kırılan camı anında taktırılıyorsa, kaloriferler düzenli yanıyorsa, kırılan kapı kolu veya kapı anında tamir ediliyorsa, öğrenci zayıf not aldığında sınıftan çıkan öğretmenin arkasından öğrencinin bir yumrukla kırdığı elektrik prizini, elektrik kaçağı sonu bir öğrencinin hayatına mal olmaması için anında tamir edilebiliyor, tuvaletlere sabun konuluyorsa, her sene boya badana yapılıyorsa yetkililere, velilere ve öğrencilere göre o okulun başındaki müdür başarılı müdürdür, çalışkan müdürdür. Bu işi yıllarca yapan bana göre ise ben dâhil o müdür başarılı bir müdür değil, iyi bir inşaat kalfasıdır.
Şimdi sorumu sorayım: Evinizin odasına günde ders saati ve teneffüs dahil asgari 16 defa 15 ile 18 yaş arasında 40 kişi girip çıksa, üstelik bu gençlerden bazıları kapıyı tekme ile açsa o kapı ne olur? Çatı, cam, tuvalet temizliği, boya badana,, elektrik, tuvaletlerin ve sınıfların temizliği konularına hiç girmiyorum. Pekâlâ, bunlar ne ile tamir edilecek. Bu ani hasarlar ve ihtiyaçlar dolayısıyla benim zamanında tek kuruş gelmezdi. Bugün de geldiğini sanmıyorum.
.
Bu sıkıntıları bilen Bakanlık sanırım 1990 lı yıllarda öğretim yılı başında her öğrenciden cüz’i bir miktarda “ EĞİTİME KATKI PAYI” alınmasını kararlaştırdı. Ben dâhil, zor şartlar altında okullarını yöneten müdür arkadaşlar bu genelge dolayısıyla biraz nefes almışlardı. Çünkü yukarıda saydığım konularda ödenek gelmeyen okullar, okul adına yapılan yemekler, kermesler ve toplanılan bağışlar sayesinde elde edilen paralarla okulların zaruri ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Buralardan sağlananlar da yeterli olmuyordu. Bugün de durumun aynı olduğunu biliyorum.
O günlerde bazı velilerden gelen tepkiler üzerine esen rüzgâra göre yön değiştiren M. Eğit. Müdürümüz bakanlık genelgesine rağmen velilere şirin görünmek için: “Biz, okulların her türlü ihtiyacını karşılıyoruz, bizim ilimizde katkı paylarının toplanmasına gerek yoktur.” diyerek okul müdürlerini öğrenci ve veli karşısında güç duruma düşürdü. Bu ülkede canı isteyen herkes yalan söyleyebilir. Ama öğrenci ile yüzyüze olan okul müdürlerinin, öğretmenlerin yalan söyleme lüksü yoktur. Oysa o günün şartlarında değil yukarıda saydığım ihtiyaçları gidermek, Manisa Lisesi’nde ücretini Koruma Derneği’nden ödenmek üzere dokuz hizmetli çalışıyordu. Her ay bunlara muntazaman sigorta primleri dâhil maaş ödenmesi gerekiyordu.
Manisa Valilik katında Atatürk büstünün altında Atamızın çok manidar bir sözü var. “ İcra yapan el, karar veren elden üstündür.” Siz ne kadar güzel kanun yaparsanız yapın, onu tatbik edecek olan Adalet Bakanı ve müsteşarı değildir. Onu uygulayacak kürsülerdeki hâkimlerdir. Milli Eğitim Bakanlığımız da ne kadar güzel müfredat hazırlarsa hazırlasın o müfredatı uygulayacak bakan, müsteşar, il ve ilçe milli eğitim müdürleri değil, okul müdürleri ve öğretmenlerdir. Bizde eğitimin çekirdeği okul müdürü ve öğretmendir. “ küpü, küp üstüne dizseler, altındakini çekeler, var sen seyreyle gümbürtüyü.” hesabı bizde okul müdürü göğe dizilen küplerin altıdaki küptür. Eğitimin yanında yukarıda arz ettiğim gibi çatıdan, boya-badanadan, anlaması, kapı pencere tamirini bilmesi gerekir.
Kardeş okulumuz nedeniyle 1985 yılından beri gidip geldiğim Almanya’da ise okul müdürleri sadece ve sadece eğitimcidir. Okulun çatısı, kırık kapısı, çerçevesi, kırık camı onu ilgilendirmez. Bu işleri yapan başka birimler vardır. Almanya’da okul müdürleri mesaisini tamamen eğitime harcarlarken, bizim ülkemizdeki okul müdürleri mesaisinin büyük bölümünü çatı, pencere, kapı inşaat kalfasının yapacağı işlere ayırır. Okul Müdürü Okulu sahiplenirse o okulda düzen vardır, huzur vardır, okulun eğitim düzeyi de iyidir.
Almanya’da okula en erken gelen ve okulu en geç terk eden öğretmendir. Öğretmenler sınıflarda beraberliği sağlamak için ertesi günü vereceği dersin zümresini yapmadan okulu terk edemezler. Okula en geç gelen ve okulu en erken terk eden de okul müdürüdür. Almanya’da okul müdürü, mesaisini eğitim için harcar. Bizde ise bunun tam aksidir. Okula en erken gelen ve okulu en geç terkeden okul müdürüdür. Okul müdürü okuluna sahip çıkarsa o okulda düzenli ve verimli bir eğitim vardır. Okulların kapısından girer girmez o okulda nasıl bir müdür olduğu hemen belli olur. Dersini bitiren öğretmen ise kurşun asker gibi okulu terk eder. Sınıfın penceresi açık kalmış, çatı akmış, musluklar açık kalmış vs. bunlar öğretmeni ilgilendiren işler değildir. Bunlar müdürün görevidir. Çünkü 27 yıl bunu yaptım, meslektaşlarımın da bunları yaptıklarını biliyorum.
Her öğretim yılı başında okul müdürü meslektaşlarım şamar oğlanı oluyor. Bakan konuşuyor, Milli Eğitim müdürleri konuşuyor. Fakat okul müdürleri konuşamıyor. Kimse de okul müdürlerine yukarıda saydığım kalemleri nasıl gideriyorsun demiyor.
Ücretsiz elde edilen hizmetin değeri bilinmiyor. Kitap bedava, dizüstü bedava, internet bedava, doktor bedava, anasına babasına bakana para v.s Bedavacı bir ülke olduk. Onun için de gün geçmiyor ki hastanede bir doktor, okullarda bir müdür ve öğretmen dövülmesin.
Başta sayın bakanımız olmak üzere eğitimin üst kademelerinde görev yapan yetkililerimize sesleniyorum. Okul müdürlerinden yanlış yapan ve suistimal eden varsa gereğini yapın. Ancak inşaat kalfası olarak dürüstçe çalışan, okulu ile özdeşleşen okul müdürlerine değer verin, onlara inanın, onların arkasında durun. Ya da meslektaşlarımı İnşaat kalfası olmaktan kurtarın onların asli hizmetlerine “ Eğitim odaklı “ hizmet üretmelerine yardımcı olun.
Eğitim konularında hiç olmazsa rahmetli Mustafa Necati’inin deyimiyle okul müdürleriyle bir de MUALLİMLERE danışsak olmaz mı?