NEDEN BURADAYIZ?
Geçim sıkıntısı sadece bugün değil dünde varmış ki, Nasrettin Hoca akşamın çok geç saatinde aç ve yorgun olarak eve gelir. Bakar ki sofrada yemek yok. Konusunda hanımına çıkışır. Hanımı da karşılık olarak “Hoca… Hoca!.. sebzeyi manavın raflarında, eti de kasabın camında görüyorum” diyerek karşılık verir. Bakar ki hanım haklı. Hoca yelkenleri hemen indidir. Münakaşayı yumuşatmak için “ Şükret be kadın! hiç olmazsa Allah bunları görecek göz vermiş.” der, ama münakaşa bitmez. Gecenin geç saatine kadar hanım dırdırı devam eder. Bunun üzerine canı sıkılan hoca elinden bir kaza çıkmaması için yorganını kucakladığı gibi kendini sokağa atar, bağ damında gecelemek üzere yola koyulur. Gecenin zifiri karanlığında yolda giderken bakar ki, karşıdan bir karartı. insanlar geliyor.
O günlerde de Şeddat diye bir eşkıya vardır. Yakaladığının derisini yüzene kadar alıyor. Nasrettin hoca gördüğü kalabalığın Şeddat ve adamları olduğunu sanır, oysaki gelenler eşkıya Şeddat’ı aramak için zaptiyelerdir. Yorganı atar, tabanları yağlar gerisin gerisi kaçmaya başlar, Hoca kaçar, arkadakiler kovalar. Hoca baktı ki olmayacak. Yolun kenarındaki mezarın duvarından atlayarak boş bir mezarın içine girerek saklanır. Kaçanın da eşkıya Şeddat olduğunu sanan zaptiyeler mezara girer ve boş mezardakinin korkudan tir titriyen Nasrettin hoca olduğunu görürler. “ Hocam sen neden buradasın? diye sorarlar. İşin aslını anlayan hoca “ Siz burada olduğunuz için, ben buradayım.”
Evet, Nasrettin hocamızın fıkrasından yola çıkarak bir soru da biz kendimize soralım. “ Neden dünyadayız, bizi buraya kim ve niçin getirdi?
İki ayaklı olarak bizleri, bu dünyaya getireni unutursak hepimiz kendimize göre bir ilgi alını buluruz. Kimimizin zenginlik, şan- şöhret, kimimizin makam ve rütbe, kimimizin cinsellik veyahut başka bir şey. Herkes kendi rahat ve keyfinin koştuğu şeyde yattığına inanır. Yine de ardına düştüğü nesne ile tatmin olmaz. Ve geri dönüp arkaya baktığında zevk ve rahat etmek için tahayyül ettiği şeylerin de kalıcı bir huzur vermediğini görür. Evet tahayyül ettiğimiz bu nesnelere sahip olacağız, bu nesneler bize geçici mutluluk da verir ama huzur veremez. Huzur bu nesneleri bize bahşedeni unutmadan bunlara sahip olmamız gerekir. Nitekim bunlara sahip olunca kendini bu dünyaya getireni unutarak sahip olduklarını tabulaştıran insanların sonunu bizi bu dünyaya getiren buyruğunda açıkça beyan etmektedir.
Yeryüzünde tümüyle evrende başka bir varlık yoktur ki “SONLULUĞUNUN” farkında olsun. Sonluluğunun, geçiciliğinin farkında olan tek varlık insandır. Ölümü idrak eden insanı yaratan da başıboş bırakmamıştır. Bu dünyanın bir de öteki yakası olduğunu buyurarak. Her iki dünyada huzuru yakalamış için Rad/28:” Onlar ki iman ederler ve kalpleri Allah’ın zikri ile tatmin olur. İyi bilin ki kalpler, ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.” Kasas/28: “ Ve asla Allah’la beraber başka bir ilaha yalvarma…” Yine Kur’an-ı Kerim’de sahip olduklarımız mal, mülk unvan ve her türlü imkanların da imtihan için verildiği beyan edilmektedir.
Zaten dünyada da göz alıcı imkânlara sahip olmak için kullar ve kulların kurduğu kurumların imtihanına tabi değil miyiz?
Yazımın başına dönerek, neden burada olduğumuzun idraki içinde her iki dünyada da imtihanları beraberce kazanmamız duasıyla…www.kadirkeskin.net
FACEBOOK YORUMLAR