HER DEVİRDE EKSİKLİĞİ HİSSEDİLEN LİYAKAT
Nizam’ül Mülk’ün sınıf arkadaşı Ömer Hayyam’a yakarışı:
“Bir imparatorluk ne kadar geniş ve ne kadar kalabalık ve bereket içinde olursa olsun, hep adam kıtlığı çeker. Dışarıdan baktığında kuldan karınca yuvası gibi kaynayan meydanlardan yoğun kalabalıklardan başka bir şey göremezsin. Ama ben zaman zaman savaş nizamında ilerleyen ordumu, namaz saatinde bir camiyi, çarşıyı hatta kendi divanımı seyreder ve şunu sorarım kendi kendime: Etrafımdaki bu kalabalıklar içinden marifet, bilgi, sadakat, karakter sahibi kaç şahsiyet bulabilirim diye düşündüğümde ye’se ( Umutsuzluğa) kapılıyorum.. Devletin makamlarına kendini layık gören çok ama içlerinden layık olanı ben bulamıyorum. Bu yüzden yalnızım Ömer çok yalnızım!”
Nizamiye Medreselerin kurucusu ünlü devlet adamı Nizam’ül Mülk’ün yakarışına yüce Peygamberimizin bir hadisiyle girmek istiyorum. Peygamberimiz herhangi bir kişide hoş olmayan bir duruma veya söze muttali olduğunda’ Filana ne oluyor ki şöyle diyor( veya yapıyor) demezdi. ‘ bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle diyor,( veya yapıyorlar) buyururdu. Hatalının duyurulmasını teşhir etmezdi. Ben de yüce peygamberimizin tavsiyesine bağlı kalarak üzüldüğüm bir gazete haberini sizinle paylaşmak istiyorum.
Geçenlerde gazetelere bir haber düştü. Bizim meslekten bir ilçe milli eğitim müdürü Avrupa gezisine çıkıyor. Koltuk boş kalıyor ama gölgesi veya hayali işleri aynen devam ettiriyor. Yapılan ehliyet sınavlarında ve diğer paralı işlerde kom. başkanlığı aynen devam ediyor. Avrupa dönüşünde gölgesinin yaptığı işlere cismi imza atıyor ve paraları cebe indiriyor. Konu ortaya çıkınca da onu, o koltuğa getirenlere dayanarak kabadayılık yapmaya kalkıyor.
Düşündüm bunu kim yapabilir? diye. Bunu ya bir deli, ya da kanun nizam bilmeyen bir cahil yapabilir. Çünkü cahil insan cesur insandır. Bilmez ki iffet ve para konusundaki yanlışı çuvala koyup ağzını bağlayamazsınız.
Bu meslektaşımız hakkında daha bir sürü yanlışları maddeler halinde gazetelerde sıralanmış ama ben onlara girmek istemiyorum. Seminerlerim dolayısıyla ülkemizi gezen gezgin bir eğitimci olarak işinin ehli, liyakatli meslektaşlarımın yanında, eş, dost, ahbap yakını olarak göreve getirilen bu tür bürokratlara da oldukça sık rastlıyorum. Kendi yaşımın değil, meslek yaşımın yarısı olan bir müdürün bana gösterdiği kibir ve gururu anlatamam. Ne zaman yatıp, ne zaman kalktığı belli olmayan gece gündüz mesaisini ülkemizin geleceği için harcayan Sayın Cumhurbaşkanımız bürokratlara “ Kibirlenmeyin, gururlanmayın!” derken, dayısına, dostuna, sırtını dayayarak merdiven basamaklarını atlayarak koltuğa oturan bürokratların kirpi gibi nasıl kibir yumağı olduğunu çok görenlerdenim. Maalesef bu tiplerin yanlışlarının faturası da canla başla çalışan reisimize kesilmek isteniyor. Dolayısıyla bunları gördükçe insanın üzüntüsü bir kat daha artıyor.
İktidar partisinde gördüğümüz bu yanlışlıkları tenkit ederken, haklı olarak muhalefet de eleştirirken, muhalefet partilerinin de aynı hataları yapmasına ne demeli ? Başkan seçildiği ilçenin seçmenlerinin %52 oranda oyunu alan başkan, henüz daha okulunu bile bitirmeden oğlunu başkanı olduğu belediyesine ait bir şirketin başına “ ETRAFIMDA GÜVENECEĞİM KİMSE YOKTU” gerekçesiyle Genel Müdür yardımcısı olarak getirebiliyor. Demek ki 56.137 kişi başkana güveniyor, oy veriyor, ama başkan kendisine güvenen 56.137 kişi içinden itimat edip güvenebileceği bir insan bulamıyor(!). Şahsen ben bu gerekçeye pek inanamadım. Ama seçmenlerinden kaç kişi bu cevapla ikna olacak bilmiyorum.
Konuyu fazla uzatmadan yazımı hocamızın bir fıkrasıyla bitirmek istiyorum.
. Günlerden bir gün, Nasreddin Hoca büyük gayret ve çabayla eşeğini evin çatısına çıkarır. Bir müddet sonra indirmek istediğinde bakar ki eşek bir türlü inmek istemiyor. Hoca şaşar kalır ve ne yapacağını bilemez. Yukarı çıkan eşek aşağıya inmekte direniyor! Hoca bir süre daha uğraşır ama nafile, ineceği yok. Sonunda yorulur ve mecburen tek başına kendi iner..
Kendisini özgür ve güçlü hisseden eşek, zevkten damda koşturmaya, anıra tepine çifteler atmaya başlar... Ama çatı bu baskılara dayanamaz. Neticede çöker ve eşek de enkaz altında kalıp oracıkta ölür.
Hoca bu hâli görünce düşünür ve ona şöyle der:
“Ah ah! Seni yüksek bir mevkiye çıkardığımda hem o mevkiyi tahrip edeceğini hem de kendini telef edeceğini bilmeliydim...
Elinde gücü tutan eş, dost ve ahbaplar yakınlarınızı layık olmadıkları yere getirirken hem yakınınıza, hem de ülkemize kötülük yaptığınızı unutmayın. Cismiyle seyahat edip hayali ve gölgesiyle iş yapan bürokratımızın durumu gibi. Okulunu dahi bitirmeden henüz bıyığı yeni terleyen genç bürokratımızın babasına güvenerek inşallah cismiyle gezip hayaliyle iş yapan bürokrat gibi hatalar yapmaz diye “Amin” diyerek dua edelim.
www.kadirkeskin.net