KADERE İNANALIM MI, YOKSA İNANMAYALIM MI?
Kadere iman, İmanın şartlarından biri olmasına rağmen son zamanlarda “Kader” konusunda bazı din bilginleri tarafından tartışmaya açıldı. Bir kısmı “ Kader” inancını miskinlik olarak kabul ederlerken, bir kısmı da Allah’ın yazgısı olarak kabul etmektedirler.
Ben bu tartışmanın içine girmeden yaşanan olaylarla konuyu siz okurlarımın takdirlerine sunmak istiyorum. Öncelikle kanaatim her insan kaderinin peşinde koşar ve her kader de adamını arar, bulur. Hayat da böylece sürüp gider.
“ Kader” yok demekle, kader yok olmaz. O halde kader nedir? Kader, insanın nerede, hangi memlekette, hangi babadan, hangi anneden doğacağı, saçının, teninin ve gözünün ne renk olacağı, nerde, ne ile ne yüzden öleceği kaderdir. Örnek mi? Alın işte uzakta değil, çevremizde yaşanmış sayısız binlerce yaşanmış örneklerden üçü:
Emekli öğretmen Kani İyitürk Manisa Lisesi’nden mesai arkadaşım olup, iyi bir dost, iyi bir arkadaştır. Yakın arkadaşım ve komşumdur. “ Gençler hayal ve umutlarıyla, yaşlılar da hatıralarıyla yaşarmış.” Her ikimizin yaşı da üç çeyrek asrı geçti. Hatıralar yaşlıların koltuk değnekleriymiş. Sık sık bir araya geldiğimizde geçmişe dönük hatıralarımızla hafızalarımızı tazelemeye çalışıyoruz.
Sanırım kader konusunda anlattığı askerlik hatırası, sizin de ilginizi çekecektir.
Yedek subay askerliğini Kayseri’de paraşüt komando olarak yapan Kani bey kardeşimin ibretlik askerlik hatırasını buyurun hep beraber dinleyelim.
“Subay ve erlerin periyodik atlamaların birinde paraşütler kuşanılmıştır. Ama erlerden biri, diğer bir er arkadaşına “ Paraşütünü çıkar, onu ben kuşanacağım.” der. Arkadaşı ise razı olmaz. Ama askerin ısrarları devam eder. Her ne kadar diğer asker itiraz ettiyse de arkadaşının sürekli ısrarları karşısında en az 45 dakikada kuşandığı paraşütünü çıkararak arkadaşına verir. Onun paraşütünü de kendi kuşanır. Uçağa binip havalanıp gerekli irtifaya ulaştıktan sonra atlama emri verilir. Birer birer atlayan subay ve erlerden paraşütü açılmayarak yere çakılıp şehit olan asker, arkadaşının paraşütünü sırtından çıkararak kuşanan Mehmetçik olur.
İkincisi de 6 Temmuz 2021 tarihinde Trabzon’un Of ilçesinde vuku bulan feci bir trafik kazasında vefat eden Kiraz ve Doğan ailesinden merhum iki bayan kardeşimiz.
Ellerinde daha önceden alınmış uçak biletleri olmasına rağmen uçak korkusundan uçağa binmeyerek kendi araçları ile Rize’ye yola çıkan iki akraba, kiraz ve Doğan ailesinin kullandıkları araçın Trabzon’un Of ilçesinde bariyere çarpmak suretiyle Ayşegül Çatan Doğan ile Zehra Çatan, kaza yerinde ölürken, 2 si çocuk 4 kişi de ağır yaralanarak hastaneyi kaldırılır. Uçağa binmekten vaz geçirenlerin de vefat edenlerin olduğu ne kadar manidardır.
Sanırım 1976 yılında idi. Bir bayram tatili sonrası Akhisar’dan çalıştığım Salihli’ye dolmuşla Gölmarmara üzerinden dönerken, bin tepeler mevkiinde burun buruna çarpışarak kaza yapan iki taksinin kazası üzerine ilk varan biz olduk. Çarpışma sonucu tarlaya savrulan araba gözümüzün önünde, içindeki yolcularıyla ateş topuna dönüp, cayır cayır yanarken, elimizden hiçbir şey gelmeyerek camları tırmalayan insanları gözümüz yaşararak ah vahlarla seyretmek zorunda kaldık. Hemen bu arada yanmayan diğer arabaya koştuk. Arabayı kullanan baba ile anne arabanın içinde ruhunu teslim etmişler. Ama gel gör ki araçın içinde güzeller güzeli iki veya üç yaşında olduğunu tahmin ettiğimiz güzel kız çocuğunu burnu dahi kanamadan araçın içinden çıkardık.
Direksiyonun babasının göğsüne saplandığı, annenin öldüğü bu kazadan bu güzel kız çocuğunun parçalanması lazım. Bu tabloyu gelin de fizik kitabında okuduğumuz fizik kanunlarıyla izah edelim. Görene göz gerek, göremeyene göz ne gerek
Bu ve buna benzer misalleri her zaman etrafımızda görmek mümkündür. Bu ve buna benzer dünyada ve çevremizde cereyan eden olaylar karşısında, kadere inanalım mı, yoksa inanmayalım mı? Ona da siz karar verin. Ama ne yazık ki bu olayları kulaklar duyuyor, gözler bakıyor da ibret alamıyor. Çünkü gönül gözleri kapalı..www.kadirkeskin.net
FACEBOOK YORUMLAR