“ İsrafilin Nefesi ve Zer”
15 gün önce Dostoyevskin’in 777 sahifelik “ Budala “ romanını inatla ve sabırla okudum. Romandan aklında kalan kötülükler karşısında, sürekli olarak kaybetmeye mahkûm olan sara hastası Prens’in insanlarla ilişkisi. Alkol, sarhoşluk, zengin kadınlarla evlenme dalavereleri, bir fazla rütbe alabilmek için dalkavukluklar ve özet : “Bu dünyada iyi bir insan olmak ‘ Budala’ olmak demektir.
“ Budala” dan dan sonra İlkokulu Türkiye’de okuyup, orta öğretimi Almanya’da bitirdikten sonra üniversite tahsilini Türkiye’de yapan Adem Göksügür’ün. “ İsrafil’in Nefesi ile Zer “ adlı romanlarını okudum.
Yazar, ergenlik çağını Almanya’da geçirdiği için Almanlarla olan komşuluklarını, Alman yaşıtlarıyla olan arkadaşlıkları sayesinde Almanların Anne- baba – çocuk ilişkilerini, örf ve adetlerini, Alman mutfağını araştırmacı gözüyle yakından gözlemlemiş, sorgulayıcı dini alt yapısıyla “ İsrafil’in Nefesi ile Zer” adlı romanlarını yazmış. “ Budala”nın tersine her iki dünyada huzuru yakalamanın “ İyi insan, iyi bir mümin” olmakla mümkün olacağını vurgulamakla birlikte bilgilendirici ve ufuk açıçı iki eserdir.
“İsrafil’in Nefesinde” Türkiye’nin otuz kırk yıl sonra bilim ve teknolojide gelişeceğini ses genetiği alanındaki gelişmelerle seslerin ayrıştırabileceği, Hz İsa’nın sesinin ayrıştırmasıyla dini algıların değişeceğine dair ufuk açıçı bilgilerle insan bir Türk olarak hayalen de olsa heyecan veriyor, geleceğe dair gururlandırıyor. Zaten bütün keşifler de hayalle başlamıyor mu?
Bunun yanında azılı bir İslam düşmanı olan Rahip Gerhard ve eşi Petra’nın ateist Rebeka adında bir kızları vardır. Babası Gerhard ve annesi ne kadar koyu dindar bir Hıristiyan ise, kızları Rebeka da o kadar fanatik bir ateisttir. Okuduğu okulda sağlıklı dini alt yapısı olan Emir adlı olgun oturaklı beyefendi bir Türk delikanlısına aşık olur. Rebeka’nın Emir’ ile olan inanç yönünden tartışmaları oldukça heyecanlı ve sürükleyicidir. Bu tartışmaların sonunda Rahibin kızı Müslüman olmaya karar verir. Rebeka’nın bu kararı Babası ve annesi tarafından büyük tepkiyle karşılanır. Ama bu tartışma Rebeka’nın anne- babasının da sonunda Müslüman olmasıyla sonuçlanır. Neticede Rahip Gerhard’ın hastalığı nedeniyle eşi Petra Almanya’daki mallarını tasfiye ederek Türkiye’ye yerleşmeyi karar verirler.
Rebeka’nın Emir’le evliliği beklenirken, Emir ani rahatsızlık sonucu genç yaşta vefat eder. Bu kayıp Rebeka’da dayanılmaz büyük bir boşluk oluşturur. Ama Ayasofya’yı gezerken tanıştıkları Hasan hocanın öğrencilerinden Emir’in tanıştırdığı Buğra’da tıpkı Emir gibi inançlarına son derece bağlı dindar bir gençtir. Buğra ile evlenerek Emir’in bıraktığı boşluğu Buğra ile doldurur. Ama bu evliliklerde karşılıklı inanç konularındaki bilgilendirici tartışmalar, insanın belleğinde kalıcı bilgi tortusu oluşturmaktadır.
“ Zer” adlı romanı da Peygamberimizin
“Sen yalnız yürürsün, yalnız olarak ölürsün ve yalnız olarak diriltilirsin!” hitabına mazhar olan. cahiliye döneminde dahi tefekkürle tek İlaha iman eden, Müslümanların en zor günlerinde İslami seçen Haniflerden Ebu Zer Giffarî. İle Ebu Musa, zengin çocuğu Hatıp ile Tacir Fudayl’la olan Tefekkür üzerine hisseli, vurgulayıcı sohbetler yer almaktadır. Bu sohbetler arasında o mübarek ağızlardan dökülen bazı sözler:
Evren de bir ağaç gibidir. Ve İnsan da evren ağacının bir meyvesidir.
Nasıl heykele biz can veremiyorsak, heykel de bize can veremiyor.
Şu ümmet için en çok korktuğum şey, diliyle âlim, kalbiyle cahil olan kimselerdir. Sözlerinin yanında Hurma ağacının ağaç olmasına rağmen döllenmesi, on beş ile kırk yaş arası meyve vermesi bu yaştan sonra hiç meyve vermemesi veya az vermesi, hurma ağacının ömrünün de insan ömrü kadar olması yine hurmanın da insanın beyaz, esmer, zenci gibi, hurmanın da beyazdan siyaha kadar çeşitli renklerde meyvesi oldukça ilgimi çekti.
Kitapta ilgimi çeken meymenetsiz ( her türlü kötülüğün üzerinde olan) bir adamın şeytanla olan anekdotu da oldukça ilgi çekici.
Meymenetsiz adam, kendisi gibi meymenetsiz bir tiple karşılaştığında, sorar: “ Sen kimsin?” “ Ben Şeytanım” “ O elindekiler nedir?” “ Bunlar yulardır.” “ Ne yapıyorsun bunları?” “ Kandıracağın insanların başına takıp peşimden sürüklemek için kullanıyorum bunları”. “ Benim yularım hangisi gösterir misin?” Şeytan adamın meymenetsiz suratına şöyle bir baktıktan sonra cevap vermiş: “ sen arkamdan yularsız da gelirsin.”
Budala’da şeytanın arkasından yularsız gidenlerle, “ Zer” de Peygamberimizin sahabesi Ebu Zer’in arkasından gidenlerin başına yular takamayan şeytanın üzüntüsü.
Hayat yayınlarından çıkan her iki kitabı ben okudum, okurlarıma da tavsiye ederim.
Not: Hayatta “ KEŞKE” ve “ ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI” demememiz için, seminerlerimde gözyaşları içinde itiraflarda bulunan kardeşlerimizin pişmanlıklarını “ TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN PİŞMANLIKLAR” adlı kitabım, ERGUVAN yayınları tarafından baskısı yapıldı. Arzu eden okurlarım kitabımı Kitap Yurdu- Emek Dağıtım- İdefiks- Diyanar- BKMK ( Bursa Kültür Merk ) Babil. Com. İle MANİSA’DA da MUTLU kitabevinden temin edebilirler.
15 gün önce Dostoyevskin’in 777 sahifelik “ Budala “ romanını inatla ve sabırla okudum. Romandan aklında kalan kötülükler karşısında, sürekli olarak kaybetmeye mahkûm olan sara hastası Prens’in insanlarla ilişkisi. Alkol, sarhoşluk, zengin kadınlarla evlenme dalavereleri, bir fazla rütbe alabilmek için dalkavukluklar ve özet : “Bu dünyada iyi bir insan olmak ‘ Budala’ olmak demektir.
“ Budala” dan dan sonra İlkokulu Türkiye’de okuyup, orta öğretimi Almanya’da bitirdikten sonra üniversite tahsilini Türkiye’de yapan Adem Göksügür’ün. “ İsrafil’in Nefesi ile Zer “ adlı romanlarını okudum.
Yazar, ergenlik çağını Almanya’da geçirdiği için Almanlarla olan komşuluklarını, Alman yaşıtlarıyla olan arkadaşlıkları sayesinde Almanların Anne- baba – çocuk ilişkilerini, örf ve adetlerini, Alman mutfağını araştırmacı gözüyle yakından gözlemlemiş, sorgulayıcı dini alt yapısıyla “ İsrafil’in Nefesi ile Zer” adlı romanlarını yazmış. “ Budala”nın tersine her iki dünyada huzuru yakalamanın “ İyi insan, iyi bir mümin” olmakla mümkün olacağını vurgulamakla birlikte bilgilendirici ve ufuk açıçı iki eserdir.
“İsrafil’in Nefesinde” Türkiye’nin otuz kırk yıl sonra bilim ve teknolojide gelişeceğini ses genetiği alanındaki gelişmelerle seslerin ayrıştırabileceği, Hz İsa’nın sesinin ayrıştırmasıyla dini algıların değişeceğine dair ufuk açıçı bilgilerle insan bir Türk olarak hayalen de olsa heyecan veriyor, geleceğe dair gururlandırıyor. Zaten bütün keşifler de hayalle başlamıyor mu?
Bunun yanında azılı bir İslam düşmanı olan Rahip Gerhard ve eşi Petra’nın ateist Rebeka adında bir kızları vardır. Babası Gerhard ve annesi ne kadar koyu dindar bir Hıristiyan ise, kızları Rebeka da o kadar fanatik bir ateisttir. Okuduğu okulda sağlıklı dini alt yapısı olan Emir adlı olgun oturaklı beyefendi bir Türk delikanlısına aşık olur. Rebeka’nın Emir’ ile olan inanç yönünden tartışmaları oldukça heyecanlı ve sürükleyicidir. Bu tartışmaların sonunda Rahibin kızı Müslüman olmaya karar verir. Rebeka’nın bu kararı Babası ve annesi tarafından büyük tepkiyle karşılanır. Ama bu tartışma Rebeka’nın anne- babasının da sonunda Müslüman olmasıyla sonuçlanır. Neticede Rahip Gerhard’ın hastalığı nedeniyle eşi Petra Almanya’daki mallarını tasfiye ederek Türkiye’ye yerleşmeyi karar verirler.
Rebeka’nın Emir’le evliliği beklenirken, Emir ani rahatsızlık sonucu genç yaşta vefat eder. Bu kayıp Rebeka’da dayanılmaz büyük bir boşluk oluşturur. Ama Ayasofya’yı gezerken tanıştıkları Hasan hocanın öğrencilerinden Emir’in tanıştırdığı Buğra’da tıpkı Emir gibi inançlarına son derece bağlı dindar bir gençtir. Buğra ile evlenerek Emir’in bıraktığı boşluğu Buğra ile doldurur. Ama bu evliliklerde karşılıklı inanç konularındaki bilgilendirici tartışmalar, insanın belleğinde kalıcı bilgi tortusu oluşturmaktadır.
“ Zer” adlı romanı da Peygamberimizin
“Sen yalnız yürürsün, yalnız olarak ölürsün ve yalnız olarak diriltilirsin!” hitabına mazhar olan. cahiliye döneminde dahi tefekkürle tek İlaha iman eden, Müslümanların en zor günlerinde İslami seçen Haniflerden Ebu Zer Giffarî. İle Ebu Musa, zengin çocuğu Hatıp ile Tacir Fudayl’la olan Tefekkür üzerine hisseli, vurgulayıcı sohbetler yer almaktadır. Bu sohbetler arasında o mübarek ağızlardan dökülen bazı sözler:
Evren de bir ağaç gibidir. Ve İnsan da evren ağacının bir meyvesidir.
Nasıl heykele biz can veremiyorsak, heykel de bize can veremiyor.
Şu ümmet için en çok korktuğum şey, diliyle âlim, kalbiyle cahil olan kimselerdir. Sözlerinin yanında Hurma ağacının ağaç olmasına rağmen döllenmesi, on beş ile kırk yaş arası meyve vermesi bu yaştan sonra hiç meyve vermemesi veya az vermesi, hurma ağacının ömrünün de insan ömrü kadar olması yine hurmanın da insanın beyaz, esmer, zenci gibi, hurmanın da beyazdan siyaha kadar çeşitli renklerde meyvesi oldukça ilgimi çekti.
Kitapta ilgimi çeken meymenetsiz ( her türlü kötülüğün üzerinde olan) bir adamın şeytanla olan anekdotu da oldukça ilgi çekici.
Meymenetsiz adam, kendisi gibi meymenetsiz bir tiple karşılaştığında, sorar: “ Sen kimsin?” “ Ben Şeytanım” “ O elindekiler nedir?” “ Bunlar yulardır.” “ Ne yapıyorsun bunları?” “ Kandıracağın insanların başına takıp peşimden sürüklemek için kullanıyorum bunları”. “ Benim yularım hangisi gösterir misin?” Şeytan adamın meymenetsiz suratına şöyle bir baktıktan sonra cevap vermiş: “ sen arkamdan yularsız da gelirsin.”
Budala’da şeytanın arkasından yularsız gidenlerle, “ Zer” de Peygamberimizin sahabesi Ebu Zer’in arkasından gidenlerin başına yular takamayan şeytanın üzüntüsü.
Hayat yayınlarından çıkan her iki kitabı ben okudum, okurlarıma da tavsiye ederim.
Not: Hayatta “ KEŞKE” ve “ ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI” demememiz için, seminerlerimde gözyaşları içinde itiraflarda bulunan kardeşlerimizin pişmanlıklarını “ TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN PİŞMANLIKLAR” adlı kitabım, ERGUVAN yayınları tarafından baskısı yapıldı. Arzu eden okurlarım kitabımı Kitap Yurdu- Emek Dağıtım- İdefiks- Diyanar- BKMK ( Bursa Kültür Merk ) Babil. Com. İle MANİSA’DA da MUTLU kitabevinden temin edebilirler.
FACEBOOK YORUMLAR