ÇOCUKLARIN BAŞARISINDA AİLE HUZURUNUN ÖNEMİ
Soma Belediyesi SOBEM Dershanesi’nin en güzel, en çalışkan ve en
sempatik kızlarından biridir. Öğretmenlerine saygılı, arkadaşlarla olan ilişkisi
sempatik, girdiği yeri neşelendiren cıvıl cıvıl bir öğrencimizdir. Kendisine
“Çok güzel bir kızsın. Manisa'da senin kadar güzel kız yok.” diye takıldığımda,
S.“ Manisa'da bile benim kadar güzel kız yokmuş.” diye, arkadaşlarına
kendisini övermiş. Her dershaneye gittiğimde mutlaka bir bahane ile beni
görür ya notlarını gösterir ya da bir şeyler sorar; ben de her zamanki “ Güzel
Kız” diye iltifatımı eksik etmem. Sadece S.ye değil, diğer öğrencilerime de
erkekse “yakışıklı”, kız ise “Güzel Kız” diye iltifat etmek eğitim hayatımdaki
Alışkanlıklarımdandır. S. de iltifatlarımdan inanılmaz sevinç duyduğunu okulda
Öğretmenlerine, evde anne babasına gururla anlatırmış. Bu yaşlardaki
Gençlerin hassasiyetini elli yıldır gözlüyorum. Özellikle karma okullarda
Gençlerin en yumuşak karnı, birbirlerine güzel görünmeleri ve güzelliklerinin
Özellikle anne babaları, öğretmenleri tarafından dillendirilmesidir.
Bir gün dershaneye gittiğimde beni gören S. benden kaçar bir
Şekilde uzaklaştı. Teneffüslerde yanıma gelmez oldu. Ertesi günlerde baktım
Teneffüste yalnız başına bir köşeye çekilmiş ve olabildiğince üzüntülü bir hali
var.” S. hayrola hasta mısın neyin var?” dediğimde kaçarcasına yine benden
Uzaklaştı. S.nin bu davranışlarına bir türlü anlam veremedim. Dershanenin
müdürü Tuncay Bey'e S.nin durumunu sorduğumda “ Hoca’m, maalesef
S.nin anne babası boşanmak üzere mahkemeye başvurmuşlar. Bu ayın yirmi
Yedisinde de duruşmaları varmış” dediğinde S.nin benden kaçışının sebebini
anladım. Hemen S.yi çağırdım. Olayı bir de S.den dinledim ve Tuncay Bey'in
Verdiği bilginin doğruluğunu öğrendim. Bir an ne yapabilirim, diye düşündüm.
Hemen aklıma annesini çağırmak geldi. Çağırdım, bir süre sonra annesi geldi.
Baktım kızım yaşında bir bayan. Sebebini sordum. Beyinin kredi kartını
kaynına verdiğini, kayınının da limit dışı harcama yapıyor, yaptığı harcamayı
Ödeyemeyince borcun üzerlerine kaldığını ve maddi sıkıntı içinde olduklarını
Söyledi. Bunun üzerine ben de evlenirken “ tasada, kederde ve sevinçte
beraber olmak üzere” nikâh defterine imza attıklarını kendisine hatırlattım.
Dedim ki “Hiçbir evlilik birinci evliliğe benzemez; gençsiniz, çalışır bu sıkıntının üstesinden gelirsiniz. Bunu unutma! Bak gençsin, yalnızlık Allah'a mahsustur. Yarın talibin çıkacak evleneceksin. Kızın S.yi de hâkim sana veya babasına verdi. Zaman zaman evine gelecek. Pekâlâ, evlendiğin adama kızının nikahı düşer mi düşer. Evlendiğin beyin de aynı yaşta bir erkek çocuğu varsa aynı evde bulunmaları sıkıntılı olmaz mı?” dedim ve kitabımdaki “Açım, Açım,
Açım!” başlıklı yazımı kendisine okuttum. Yazıyı okuduktan sonra bayan bir
Tuhaf oldu ve “Ben bunları hiç düşünmemiştim Hoca’m.” dedi.
Arkasından beyini çağırdım. Aynı şeyleri beyine de söyledim. Aynı
yazıyı ona da okuttum. (Evliliği sıkıntıda olan okurlarım mutlaka “ EĞİTİM ÖĞRETİM DEDİKLERİ” adlı kitabımda Manisa’da geçen “ Açım, Açım, Açım” başlıkla bölümü okusunlar.) Sanmasınlar ki birinci evlilikte yaşadıkları problemler, ikinci evliliklerinde olmayacak. Birinci evliliklerinde yaşadıkları problemin sarmalını, ikinci evliliklerinde de yaşacaklarını asla gözden ırak tutmasınlar. Nihayet her ikisi de yumuşadı. Duruşmaya kalmadan
mahkemeyi geri aldılar. S.nin de yuvası kurtuldu. Bizim güzel kız S. babasının
da evde olduğu bir zamanda, bir öğle teneffüsünde SOBEM'in bütün
öğretmenlerini evine davet ederek annesinin yaptığı güzel pasta ve
Böreklerden bizlere ikram etti. S.nin de eski neşesi yerine geldi.
Bu arada yurtdışında kalmam nedeniyle oradaki aile yapısını da kısmen inceleme fırsatı buldum. Batıda aile hayatı maalesef büyük bir çöküntü içinde. Bu çöküntü sonucu babası belli olmayan çocuk sayısının oranı, günden
güne korkutucu bir şekilde artmaktadır. Almanların bizim aile yapımıza olan
Övgülerini bizzat yakın Alman dostlarımdan işittim. Özellikle Alman
dostlarımla bulunduğum bir toplantıda lisemiz Kardeş Okul İgolstadt Apian
Lisesi Müdürü Dr. Frans RiEDERER'in Türk aile yapısı hakkındaki konuşması
Beni oldukça duygulandırmıştı. Aile yapımıza imreniyorlar. Hastaneye düşen
bir Alman'ın çocuğu dahi ziyaretine gelmezken, yurttaşlarımızdan biri
hastaneye yattığında eşinin dostunun ve uzak hemşerisinin hastane ziyaretleri
bile dikkatlerini çekmektedir. Özellikle bizzat şahit olduğum bir olayı anlatarak
işin vahametini sizlere arz etmiş olayım. Almanya'da, Bielefeld'de Okul Aile
Birliği’nin tertiplediği ve yüksek dereceli bir polis yetkilisi tarafından verilen “
Almanya'da Çocuklara Cinsel Taciz” konulu konferansa katıldım. Konferans
sonucu her dilde hazırlanmış “Nereye Gidiyoruz?” başlıklı bir broşür dağıtıldı..
Ben de Türkçe hazırlanan elli beş sahifelik broşürü aldım ve bir solukta
okudum. Bu broşürden size bir paragraf sunduğumda, Almanya'da aile yapısının ne büyük çöküntü içerisinde olduğunu arz etmiş olacağım.
Sahife 55. başlık “ Çocuklara Cinsel Tacizde Suçlular”
“Yakın sosyal çevrede seksüel anlamda şiddetin suçluları genellikle
erkekler olmaktadır. Bunlar da genellikle aile dışından değil, çocukların güven
duyduğu aile yakınlarından birisidir. Suçlular genellikle aileden birisi, üvey
baba, üvey erkek kardeş, annenin bir erkek arkadaşı veya amcası veya babası
da olabiliyor.” (Geniş bilgi: www.polizei.propk.de)
Başka söze hacet var mı? Evet sonuna kadar aile. Dünya cennetinin
huzurlu bir aile olduğunu unutmayalım. Bu huzuru temin de karı koca her
ikisinin görevidir. Reçetesi ise,“Kadın deli olduğunda erkek, veli; erkek deli
olduğunda, kadın veli olacak.” Şu anda ülkemizin en büyük teminatı aile
yapımızın hâlâ dipdiri olmasıdır. Ailemizi yaşatalım. Çocuklarımızın sağlığı
ve başarısı açısından bunun önemini belirtmeme gerek var mı, bilmiyorum.