İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

VEYSEL HALLİNCE

15 Mayıs 2023 - 12:32

“İnsan insan dokunmuşsun ruhlarımıza, rehberlik yapmışsın bütün güzelliğince. Sazında, sözünde, sesinde “Biz” varmışız. Senin sözlerinde yunduk bahara. Senin sözlerinle ateşleri aştık gül bahçelerine geçtik. Senin sözlerinle acıları bal eyledik. Senin sözlerin şifa oldu bizlere.

VEYSEL HALLİNCE
İsmail ZORBA
([email protected])

En uzağındakiler en yakınında değil midir aslında? Hâlbuki sen her daim yanımdaydın, yüreğimdeydin. Ben sendeymişim, özümdeymişsin farkına varmam için adını anmam yeterliymiş. İnsan insan dokunmuşsun ruhlarımıza, rehberlik yapmışsın bütün güzelliğince. Sazında, sözünde, sesinde “Biz” varmışız. Senin sözlerinde yunduk bahara. Senin sözlerinle ateşleri aştık gül bahçelerine geçtik. Senin sözlerinle acıları bal eyledik. Senin sözlerin şifa oldu bizlere.
Sazdan söze karanlığın içinde aydınlığı yaşattın bizlere. İlmin fukarası olduk her mısrasında. Nice kitaplar devirsek yetişemedik makamına. Âşıktın gayrı, ozandın, bilgeydin, ariftin, sultandın. Sözün sultanıydın. Makamın dertli gönüllere deva oldu, karanlık yüreklere umut oldu.
Topraktan, havaya, suya, ateşe dokudun özünü. Anadolu’nun her bir zerresine erişen güneş misali ötekileştirmeden, ötelemeden, ayırmadan, bölmeden aynı ruhta buluşturdun insanı. Aynı şefkatle, merhametle açtın gönlünü. Sen de Anadolu’nun mayaladığı insan vardı. Sen de mayaladın aynı mayadan geleceğe duyanlara, görenlere, aynı gönülde buluşanlara.
“Anlatamam derdimi dertsiz insana
Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz “
Bir derdim vardı benim. İnsan olmaktı. Bu bedende, bu ruhta içimdeki insana ermekti. Hamdım, pişmeye durdum. Olgun başaklar gibi başım yere eğdiğimde kendimi değil, insanı gördüm. Tıpkı Veysel gibi. Hayatın çilesini yüklenmiş giden gözlerinde artık güneşi göremeyen çocuktan gönül gözünde, yüreğinde bin bir baharı saklayan insan olmaya varmıştı. Ermişti desek erenlerden eyler mi Veysel’i. Varsın eylesin. Aşka kanmamış mıydı Veysel. Aşka kanmadan Âşık olunur muydu? İlk güneş ışığını görünce aldanan badem çiçekleri gibi değil miydi Veysel? Biz aldanır derken badem çiçekleri aslında bizi aldanışa hazırlamıyor muydu?
Veysel’in derdi kanmaktan yanaydı. Bir derdi vardı anlatacak, kendi gibi insan olma derdinde insanlara. Veysel sözünde adı dert olsun, aslında özünde Yunus dilinde her derdin adı dava değil miydi? Yunus’tan Veysel’e dokunan dava, insanlık davası değil miydi? Veysel’in derdi, bir davası yok muydu? Derdi de davası da büyüktü Veysel’in. “Ben”leri aşan, “Biz”de çağlayan, “İnsan”da yani “Bir”de huzura eden bir dertti bu dert, bu dava.
Bizler bu fani âlemde bir girdaba kapılıp giderken, gaflet uykusunda insanlığın tüm güzelliklerinden uzaklaşırken dikensiz güle ulaşılamayacağını bilen Veysel bize rehber olamamış mıydı? Olmuştu olmasına yalnızca Veysel’i bir kere dinlesin, ruhunda eğlesin. Gönülden işitsin.
“Göklerden süzüldüm tertemiz indim
Yere indim yedi renge boyandım
Boz bulanık bir sel oldum yürüdüm
Çeşit çeşit türlü renge boyandım”

Bir kere işitsek, bir kere dinlesek Veysel’i. Her şey dinlemeyle başla mıyor mu oysa. Dinlemeden işitilir mi? Bakmadan görülür mü? Kendi benliğinde kaybolan nasıl görsün Veysel’i? Gönüller amayken, kalpler mühürlenmişken o gönlün, o kalbin sahibi işitir mi Veysel’i? Veysel’i duymak âşığı hissetmekten geçer. Bak gör deryalara kavuşmuş, ummanı sırtlamış Veysel’de kaybolmaz mısın? Benliğini deryalar aşırıp insan aslına döndürmez misin?
Veysel akarsu gibidir, kir nedir bilmez. Kiri, kötülüğü, hasedi ve insanı insandan uzaklaştıran adı neyse içinde tutmaz. Arınmıştır, saftır, tertemizdir o. Onun gönlü aynadır içindeki insana ulaşmak isteyene. Âşık Veysel hallince hâllenirsin dünyayı, tabiatı, hayatı ve insanı. Çünkü denklemi bulmuştur Veysel. Ne kadar da basit bir denklemdir. Zaten insan için çözülmesi en karmaşık denklem de, sorun da basit olan değil midir? “Mihnet-i dünyaya tahammül gerek / Gâhî ağlayarak gâhî gülerek” Bir yüzü güneşin seyredişinde diğer yüzü güneşin batışında insan ağlamakla gülmek arasında bir hayat sürmez mi? Ve bütün ömrü bu hayatı anlamaya çalışmakla geçmez mi? Görmeye talip ol Veysel gibi bir kere. Görmeyen gözlere uyku girmez o zaman. Biz ne zaman benliğimizin dertleri dışında insanlık adına uykusuz kaldık. Veysel’in derdi de büyük davası da.
“Dünyada tükenmez murat var imiş
Ne alanı gördüm ne murat gördüm
Meşakkatin adın murat koymuşlar
Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm”
Veysel, bu sözlerinde türlü türlü yokluklar içinde tükenmez. Her tükenişte çoğaldıkça çoğalır. Zorlukların, çilenin adı murat konsa bile muradı için değil muratlar için sabretmeye, umut etmeye devam eder Veysel. Dünyada alamadığı lezzet de tat da dünyalıktır. Çünkü Veysel için dünya bir amaç değil araçtır. Konup göçülen bir hanın daim mutluluk verdiği görülmüş mü? Görülmüş değildir. İnsan mayasındaki, özündeki güzele aşk ile erebilir. Sabrın acı meyvesini tadarak ulaşabilir. Çünkü hakikatte dünya iki kapılı bir handır. Üzerinde gece gündüz gidilen ve sadece temaşa seyrince yaşanılan. Aşk olsun bu sırra Veysel gibi erenlere.
Veysel’le başlayan sözler nihayete erer mi hiç? Sadece Veysel adıyla başla. Yol nedir, yolcu nedir düşersin yollara. Belki de kendi yoluna, kendi yolculuğuna. Her adım başında Veysel’i görürsen anlarsın Yunus’tan Veysel’e ve ondan bize düşen hisseyi. “Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası” Onun sözünde, onun sazında, onun gönlünde tazeleniriz her daim.




 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum