“Güzel sözler, her biri bir düşüncenin, deneyimin ürünü. Bir cümle kördüğüm olmuş hayatımıza nice pencereler açar. O pencerelerle gölgede kalmış yürekler aydınlanır. Ruh, bedenin kalıbından çıkar. “Ben” özgürlüğüne kavuşur. “Vazgeçme” bir azim ve başarı öyküsünden ziyade esarete mahkum olmuş ruhların bir özgürlük çığlığı. ”
İsmail ZORBA
VAZGEÇME: RUHUNU UÇUR
Ozan Bahar hocamla ilk karşılaşmam Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesini bir ziyaretim esnasında, üniversite kütüphanesinin önünde olmuştu. Ayak üstü bir tanışma ve sohbet. Ozan Hocanın cümlelerine sirayet eden samimiyet ve sıcaklıkla tamamlanan izlenimlerim ondaki güzel ruhun bendeki yansımalarıydı. Ve ardından Ozan Beyin yeniden diriliş hikâyesini içime akıttığım gözyaşları eşliğinde büyük bir hayranlıkla dinlemiştim. Gözyaşları derken hayatın insanı soktuğu bu sınavlar karşısında Rabbimin sınavın derecesine sahibine göre vermesinden duyduğum bir heyecanın gözyaşları. Ve hayatımıza giren insanların bizleri tamamladıkları anlar.
Aradan geçen yıllar içerisinde Ozan Hoca’yla bir daha karşılaşmadık. Ama üniversiteden gelen haberler ve sosyal ağlarda paylaşılanlar sayesinde Hoca’yı ve çalışmalarını heyecanla takip ettim. Çünkü biz sıradan insanlar arasında sıfat olarak onlara asla yakıştıramadığım engelliyi bir kenara koyarak ifade edeceğim hayat sunulmuş birer armağan olarak addettiğim özel insanların varlığı “insan” sıfatını hak etme adına daha çok vasıflara sahip olmamız gerektiğini gösteriyordu. Bu özel insanlar sayesinde sahip olduğumuz uzuvların değil ruhun varlığının yeterliliği önem arz ediyordu.
Zaman akıp geçiyor. Hayat zaman zaman biz sıradan insanları da sınavlara tabi tutuyor. Büyük imtihanlardan değil de daha nimetten sayılacak imtihanlar karşısında bocaladığımız, işin içinden çıkamadığımız anlarda bu özel insanların hikayeleri bizleri kendine getiriyor. Böyle psikolojik bir savaş verdiğim anlardan birinde hayatıma girdi Ozan Bahar hocamın “Vazgeçme” adlı eseri. “Vazgeçme”nin ilk sayfalarından itibaren içimde önce tatlı bir meltem esintisi, ardından kör kuyulardan çıkaramadığım benliğime güneş olup çıkış yolunu gösteren bir sıcaklık yayıldı. Bu sıcaklık bedenimden çok ruhuma, aklımdan çok duygularıma sesleniyordu.
Evet, “Vazgeçme” Ozan Bahar hocamın bir diriliş öyküsü; bir özgürlük çığlığıydı. Ve yaşadıklarını kendi penceresinden değil daha çok Martı romanındaki Jonathan Livingston gibi “BİZ” penceresinden aktarıyordu. Ama bu aktarım bir otobiyografik bir paylaşımdan ziyade bir yanıyla kişisel değişim ve gelişim için bir rehber, bir yanıyla da insanlara her şeye rağmen hayattan vazgeçmemelerini söyleyen bir deneyimler paylaşımıydı. Bu kitapta bir yazarı daha önce tanımış olmanın ve her daim yaşadıkları ve yazdıkları arasında çok nadir görülen tutarlılık ölçütü kendisini fazlasıyla hissettiriyordu.
“Vazgeçme” eserine farklı bir perdeden bakmak niyetim. Güzel sözler, her biri bir düşüncenin, deneyimin ürünü. Bir cümle kördüğüm olmuş hayatımıza nice pencereler açar. O pencerelerle gölgede kalmış yürekler aydınlanır. Ruh, bedenin kalıbından çıkar. “Ben” özgürlüğüne kavuşur. “Vazgeçme” bir azim ve başarı öyküsünden ziyade esarete mahkum olmuş ruhların bir özgürlük çığlığı. Evet bunlar, eserde var olan ve okuru tamamlayan güzel nitelikler. Oysa her yerde karşılaşabileceğimiz bu güzel sözler bizde yani okurda anlam kazanabilmesi için tutarlılık önem arz eder. Yazar güzel sözleri sıralar, siz etkilenirsiniz, esinlenirsiniz. Kendi dünyanıza yepyeni pencereler açar, hayatınızda bulunduğunuz kördüğümden kurtulabilirsiniz. Ama bu anlıktır. Ağızda kalan şeker etkisi. Ama etkili olan çikolatadır, şeker değil.
Lise yıllarımda okuduğum “Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek” o anki sınırlandığım anlara iyi gelmiş ve olumlu etkisi bir süre devam etmişti. Leo Buscaglia’nın kitabında yer alan insanı özne yapan ve onu değerli kılan ve sevgiyle kuşatan bu kitap sayesinde kendimi değerli hissetmiş ve bir zaman mutlu olmuştum. Ama yazarın intihar ettiğini duymamla o sözler birdenbire kelebek etkisi ile dağıldı gitti. Oysa yazar ve eseri arasında tutarlılık çok önemliydi.
“Vazgeçme”yi vazgeçilemeyecek bir baş ucu kitabı yapan bu özellik de işte bu tutarlılık. Yani kitaptaki tüm güzel sözlerin hakkı verilmiş. Bütün sözler büyük bir mücadelenin sonunda elde edilen dirilişin hakikatini yansıtmakta. Hayatını bir diriliş öyküsüne dönüştüren Ozan Bahar hocamın aktarımlarının her bir sayfasında bir savaşımın, mücadelenin hikayesi zaten var. Yaşadığı trajik kazadan öncesi zaten büyük bir mücadelenin öyküsü. Her daim ne yaptığını iyi bilen, hedefini belirleyen ve başarıya çiçekli yollardan gitmeyi hiçbir zaman tercih etmeyen bir insanın onurlu hikayesi. “Vazgeçme”nin yazılış hikayesini yazarın ağzından dinleyelim:
“ Hikayeler, özellikle Türk toplumu başta olmak üzere insan hayatını anlamlı kılan ve bütünleyici özelliği olan eserlerdir. Hikayeler aynı zamanda da öğretici, ders verici ve güzel olmalıdırlar. İnsanlar, iyi hikayelerin gücünden ve tılsımından yararlandıkları gibi onlardan etkilenerek ilham da alırlar. Böylece sende, içinde mutluluk ve başarılarının olduğu ve insanlara yararlı olabileceğini düşündüğün hikayeni veya hayalini bir an önce hayata geçirmeye başla. Hayattan zevk almak, mutlu olmak ve başarıya uzanmak için iyi bir hikayesinin olması şarttır.”
Ozan Bahar’ın hayatının askerlik bölümü hepimizin yüreğini bir yerinden kıpırdatan bir aşkın hikayesi. Türk milleti ordu millet olarak askerliğe yürekten bakar. Onu mevkilerin en onurlu, en sayılır yerine koyar. Sokaklarda bir üniformalı gördüğünde hayranlıkla ve gururla bakar. Bundan dolayı yıllarca Anadolu insanı için askerlik mesleği bir insanın hak edebileceği en yüce makamlardan biridir. Ozan Bahar’ın “Vazgeçme” kitabında asker oluşunu anlattığı sayfalar okurun ruhunu okşayan yüce duyguları da beraberinde getiriyor. Ve bir Jandarma Komando Yüzbaşı Ozan Bahar’ın neden vazgeçmediğini, bedenini ayağa kaldıramadığında ruhunu uçurma başarısını nasıl gösterdiğini asker olmak için yaptığı mücadelede kazandığını anlıyoruz.
“Vazgeçme” kitabı büyük ve imkansız bir sınavdan başı dimdik zaferle çıkışın kaynağında Rabbimin imtihanlarının sahibine göre olduğunu bize kanıtlıyor. O sınavdan ancak “Ozan Bahar” gibi bir kahraman çıkabilirdi. Bu kahramanlar her daim içimizde. “Vazgeçme”deki askerliğe ait sayfalarda gözyaşlarımı tutamıyor. Bu kahraman vatan evlatlarını bir kere daha rahmetle ve hayırla yad ediyorum. “Vazgeçme”deki vazgeçmeyişe parola olan sözler bir bakıma bir komandonun yeminini temel almış:
“Korku nedir bilmeyiz, biz dağların erleri; yuva yaptık göklere, baş döndüren yerlere; engel tanımaz aşarız, yüce engin dağları; el verir uzanırız mor siyah bulutlara. Ben Türk komandosuyum, düşmanı çelik pençemle ezerim; her yerde ben varım, havada, karada, denizde, çölde, çatakta ve batakta.. Her zaman ve her yerde, hazır; daima hazır; kim: komando, kim: komanda, kim: komando! Olamazsın; yahh, olamazsın yahh!.. Komanda: Allah!.. Allah komandoyu korusun.”
Bu haykırış, bu çığlık hayatın en zor sınavlarından birine tabi olacak bir komandoya “Vazgeçme” dedirtecek ve bu komando “Vazgeçme” diyerek büyük bir savaşın sonunda elde edilecek zaferleri de beraberinde getirecek. Biz sıradan insanların sıradan ve anlık düşüşlerine aman vermeyerek kendine getirecek bir ibret levhasına dönüşecek. Her zaman söylemesek de bir “Aşk olsun!” dedirtecek.
“Vazgeçme” ruhları uçuran bir özgürlük çığlığına dönüşüyorsa bunda Ozan Bahar’ın bir trajik kazanın hiç olmadık bir anda hayatın akışını nasıl hızla değiştirdiğini ve bundan sonra gerçekleşecek büyük bir dirilişin öyküsü aslında. Muğla’da görevi başında geçirdiği bir kaza sonrası hayatının akışı bir anda değişen bir nehir insanın öyküsüne geçiyoruz. Askerden akademisyenliğe geçen asla vazgeçmeyen bir insanın diriliş öyküsü. Kaf dağında küllerinden yeniden doğan Anka kuşunun hikayesi. Daha çiçeği burnunda evli genç bir çiftin hayalleri bir yanda, askerliğini hizmet aşkıyla yapan idealist bir genç adamın hayalleri bir yanda ve bir anda hayatın acı gerçekleri karşısında bir kazayla değişen hayat.
Bundan sonrasını hastane odalarında verilen var oluş mücadelesinde yaşayarak öğreniyoruz. Bütün hayatı elinden alınmış bir daha hiç yürüyemeyecek bir insanın beyniyle, gönlüyle koşmaya başlaması. Gönlündeki, aklındaki tüm birikimleri sabırla, azimle içinde bulunduğu karanlıktan çıkmak için kullanan bir insan var karşımızda. Onunla “Vazgeçme”nin sayfaları arasında gah ağlaya gah güle biz de diriliyoruz, güçleniyoruz adeta. Ve Ozan Bahar her bir çıkışında her bir dirilişinde, her bir haykırışında güzel sözlere mana ithaf ediyor.
Bu sözlerin dışında, sözün ötesinde bir aşk giriyor devreye. Hasılı gülü vasıflandıran aşkın dikenlerine güç veren aşkta. Burada karşımıza Ozan Bahar’ın en büyük güç kaynağı örnek insan Hesna Bahar giriyor. Gönle eş, ruha eş, huzura eş, her zorlukta derman olan eş, şifa eş. Bu eşin özelliklerine girmeyeceğim. Okura bırakalım bu aşkın ayrıntılarını. Ve aile, eş, dost, arkadaş ve hayatımıza Rabbimin koordinesinde giren bize “insan” olma ayrıcalığını katan insanlar. Ozan Bahar’ın “Vazgeçme”sinde vazgeçmeyen insanların varlığı da ayrı bir hikaye…
“Bildiğim bir şey varsa o da şu: Yürüyemiyorum belki ama uçuyorum… Herkes değer verdiği şeyleri biriktirir. Ben de güzel insanları, dostlukları, koşulsuz sevenleri ve sevgileri ve de hayatın bana sunmuş olduğu tüm güzelliklerini biriktirmeye çalışıyorum. Sevmek ve de sevilmek dileğiyle…”
Bir “Vazgeçme” okuru olarak daha çok söylenecek söz, daha çok aktarılacak güzellik olsa da iki durak daha verelim, sözü tamamlayalım. Birincisi biz de senin sevginde birleşiyoruz sevgili Ozan Bahar Hocam. İyi ki vazgeçmemiş biz okurlarına taze nefesler katmışsın. Dört mevsimin içinde bizi soyadın gibi bahara, adın ozan söyleminde güzelliklerle buluşturmuşsun. Diğer durak ise özellikle durmamız ve görmemiz gereken bir nokta. Bir engellinin ibretlik hikayesinde biz insanlara verilen büyük çıkarımlarda. Onlara engelli olarak bakan engelli akıllarda, engelli yüreklerde. “Vazgeçme” diğer bir noktadan biz sıradan insanları engellerinden kurtaracak bir diriliş, bir uyanış kitabı.