“Teslim bayrağını çekmeden burçlara
Söylenecek son söze en güzel örnek:
Ağaçlara benzeyip ayakta ölmek…”
Gültekin Samanoğlu
Söylenecek son söze en güzel örnek:
Ağaçlara benzeyip ayakta ölmek…”
Gültekin Samanoğlu
KOCA ÇINARIN GÖLGESİNDE
Senin gölgen altında ne günlerimiz geçmişti. Bizi bir ana gibi bağrına basmış, bir baba gibi kollarında sarmış, bir nine gibi dizlerinin dibinde oturtmuş; geçmişten bugüne masallar anlatmıştın... Yaşlı gövdenden zamana meydan okuyan bir güç yayılırdı… Her biri eli andıran yaprakların bütün yaşama damgasını vururdu…
Hey gidi koca çınar hey!.. Yıllarca nice yaşama tanıklık ettin. Acılarıyla, sevinçleriyle, hüzünleriyle, tasalarıyla bütün yaşanılanları paylaştın.
Yaşlısından gencine, çocuğuna her yaştan insanın dert ortağı oldun.
Genelde bir cami avlusunda görünürdün bütün heybetinle. Kimi zaman da köy meydanlarında. Senin fidanların bir yere yerleşmenin ilk habercisiydiler.. Senin fidanlarınla kuşattı kültürümüz Anadolu’yu ve üç kıt’ayı...Şehirlerden köylere, dağlardan ovalara seninle donatıldı her yer…
Bütün gidilen en ücra köylerde bile bir çınar ağacına rastlamak mümkün… Aynı zamanda o çınar ağacının altında uyuyan, sohbet eden ihtiyarlarımızı görmek de…
Çınar ağaçları bana her zaman güngörmüş insanları anımsatır. Çınarda diğer ağaçlarda olmayan bir bilgelik sezilir. Ne zaman başınız sıkışsa başvurabileceğiniz bir dost gibi güvenilirdir.Hayat tecrübeleriyle, karanlıkta kalan yolumuzu aydınlatır. Bütün içtenliğiyle çepeçevre sarar bizi, kollar,gözetir. Onun gölgesi altında yapılan dost sohbetlerinde her dem yeniden doğulur.
Zaman zaman bu koca çınarlar dile gelse de bir bir anlatsa yaşadıklarını diye düşünürüm. . Ortaya neler çıkardı kimbilir?.. Çınar ağacının heybetli duruşuna bakıp da bundan etkilenmemek mümkün müdür? Onun gölgesi altında hayata karşı dimdik durmasını bilen, göğsünü yağmura, doluya, kara, rüzgara, fırtınaya siper eden nice yiğitler, efeler, zeybekler yetişmiştir. Belleklere kazınmış, nesilden nesile aktarılan bir kişilik olmuştur gönüllerde. Gurur, saygı, ağırbaşlılık, “onur” adında...
Çınar ağacı aynı zamanda bir yuva sahibi olmanın, birlikteliğin, devamlılığın da simgesidir. Bir evlik yerin sahibidir. Onun kanatları altında güven içinde tüter aile ocakları.. Hayatın pınarı, can kaynağı su, onun ayrılmaz bir parçasıdır her zaman. Suyun bulunmadığı yerde çınar da yoktur. Çınarın olduğu yerde hayat gürül gürül akar, burcu burcu kokar.
Anadolu deyince “Türk” olmakla özdeşleştirdiğim “hayat”ın içinde de bir çınar öyküsü vardır. Anadolu’da çınaradıyla müstesna bir güzeldir. Bu müstesna güzeller köylerde, şehirlerde medeniyetin hayat bulduğu meydanların merkezindedir. İnsanımız bu çınarların gölgesinde hayat hikayelerini tamamlarlar. Çınarın gölgesinde hayaller kurarlar geleceğe dair, çınarın gölgesinde yaşlanırlar. Doğum ve ölüm çizgisinde ulu çınarlar şahitlik eder bir insan ömrüne. İşte bu müstesna güzeller Malazgirt’ten Söğüt’e, İstanbul’a Ankara’ya kadar bir ezan sesinde beş vakit her dem yeniden doğan, dirilen, yenilen bir ruha tanıklık ederler.
Çınar ağacı, hayatın içinde bir noktaya gibidir. Bu nokta, asla bir bitiş, bir tükeniş değildir. Yeni başlangıçları selamlayıştır. Çınar ağacı zamanla el ele dolaşmak, zamanın elinden tutarak zamana başkaldırmak, zamanın içinde zamana rağmen bir parmak izi bırakmaktır.
Bunca senedir bir çınarın altında çay, kahve içmek; dostlarla sohbet etmek; yaşamımızı parselleyen onca dünyalık meselenin arasında kendime zaman ayırmak benim için dünyalara bedel!.. Yaşadığımız her anın ne kadar kıymetli olduğunu o koca çınara bakarak daha iyi anlıyorum. Aslında bütün arayışlarımız , o koca çınarın gölgesinde yaşadıklarımız – aslında kendi içimizde yaşattığımız- “huzur”da saklı değil mi?..
FACEBOOK YORUMLAR