KİMSE KARANLIĞA UYANMASIN.
Kimse karanlığa uyanmasın. Hele yavrularımız, çocuklarımız. Bizden
daha ak günlere, aydınlık sabahlara uyansınlar. İçlerinde yaşamak için kocaman kocaman umutlarla doğsunlar. Sevmeyi bilsinler, aşkı bilsinler, yaşadıkları dünyanın onlara sunduğu tüm renkleri bütün güzellikleriyle görebilsinler. Nefes aldıklarında tabiatın tüm güzel kokularını duyabilsinler. Hayat şarkısının tüm nağmelerini ruhlarında hissedebilsinler. Yeter ki onların yüzünden gülücükler hiç eksik olmasın.
Kimse karanlığa uyanmasın. Karanlıkta kaybolmasınlar. Ayışığı aydınlatsın en karanlık gecelerini.. Yavrularımıza gündüzleri yaşamayı çok görmeyelim. Bizim göremediğimiz gündüzleri sabahıyla, öğlesiyle, ikindisiyle bırakalım yaşasınlar. Onlara nefes alabilecekleri bir doğa, umut edebilecekleri bir dünya, sevebilecekleri bir hayat bırakalım. Biz belki de doya doya yaşamadık bu hayatı, belki teğet geçtik tüm hayâllerimizi bırakalım çocuklarımız yaşasın.
Kimse karanlığa uyanmasın. İçimizdeki karanlıklarda kaybolmayı, nefsimizin bir türlü yakamızı bırakmadığı “benliğin derin kuyularından” çıkalım. Varsın bize fedakarlık düşsün, varsın biz gözyaşı dökelim, varsın biz çekilecek tüm çilelere talip olalım. Merhametin, sabrın, edebin, saygının, sevginin ve de aşkın olmadığı bir dünyada geriye ne kalır? Sadece; karanlık!.. Korkunun, şüphenin, kaçışın, kayboluşun, zulmün karanlığı. Bunu mu reva göreceğiz yavrularımıza?.. Oysa ki onlar bizim gözümüzün nazlısı, can kuşlarımız, yaşam sebeplerimiz? Vakit sabahlara güneş olma vaktidir, fedakarlık vaktidir, hakiki manada ana olma, baba olma vaktidir!
Kimse karanlığa uyanmasın. Rehberi göz nuruyla, alın teriyle, onca sabır ve emekle yetiştirilmiş genç fidanlar gök ekinken biçilmesin. Yaşama hakkı verelim onlara.. Güzel rüyalar görebilsinler, aydınlık sabahlara uyanabilsinler. Kör kurşunlara kurban vermeyelim yavrularımızı. Analar çocuklarına merhameti, babalar şefkati yaşatsınlar ruhlarına. Merhamet, şefkat sözlüklerde anlamı saklanmış kelimeler olmaktan kurtulsunlar, bırakın onlar da hayata katılsınlar. Gözler yaşarsın ki gönüllerde oluşacak gökkuşağının altında sen, ben, biz fark etmeden tamamlansınlar.
Kimse karanlığa uyanmasın. Bırakalım çocuklar sıcak aile yuvalarında yetişsinler. Bırakalım artık emanetimiz olan yaşlılarımız evlerinden son yolculuklarına uğurlansınlar. Bırakalım çocuklarımız insanda tamamlansınlar, yaşayarak öğrensinler. Ağlasınlar ki gözyaşlarının tuzlu, gülsünler ki kahkahaların ne kadar tatlı ve kıymetli olduğunu fark etsinler. Kendileri olsunlar, su damlası gibi şeffaf olduğu gibi, göründüğü gibi, hissettiği gibi. Süzülsünler, saf, berrak, nur gibi. Aydınlatsınlar, ışıtsınlar tüm evreni. Yaradan’ın rahmetince “insan” olma şerefine ersinler.
Kimse karanlıklara uyanmasın. Bırakalım içimizdeki çocuk yaşasın. Bırakalım içimizdeki çocuk hayâller kursun, hayatı bir oyun gibi görsün, istediği gibi yazsın senaryoyu, istediği gibi oynasın. İçimizdeki çocuğun bir masumiyeti var. İşte bu masumiyet ki o çocuğa hiç unutturmayacak merhamet etmeyi, sabretmeyi, saygı duymayı ve de sevmeyi. Koşulsuz şartsız sevmeyi. İçimizdeki çocuk, kendi çocuklarımıza çocuk kalmasını öğretecek. Onlar da her sabah güneş olacaklar aydınlık günlere, bir daha kimsenin karanlığa uyanmasına izin vermeyecekler..
“Ben sabahları güneş olmaya gidiyorum,
Kimse karanlığa uyanmasın diye”
İlhan Berk
İsmail ZORBA