HOŞ GELDİNİZ!
İsmail ZORBA
([email protected])
Hoş geldiniz, tam da vaktinde geldiniz. Rahmetinize susamıştık. Saflığınıza hasrettik. Gönül ikliminde baharı bekledi gönüllerimiz. Nurunuza, aydınlığınıza muhtaçtık. Karanlıklar içerisinde karalar bağlamış; ellerimize, dudaklarımıza, gönül kapılarımıza vurulan mührün zilletinde inim inim inliyorduk. Şavkı vurdu sizin geliş muştunuzla ruh havzına, kuşlar şakıdı nağmelerinizi. Sesler, renkler, nağmeler hayatımıza bereket bestesini arz etti. Hoş geldiniz rahmet ayları, hoşnutluk getirdiniz.
Şimdi dualar daha derinden söyleniyor. Biliyor ki vuslat daha yakındır. Tabiatın dili bile değişti siz geldiğinizde. Toprak dört bir yana haber saldı, kucakladı rahmetinizi tüm içtenliğiyle. Şahitlik etti tüm mahlûkat, ziyanızdan yansıyan sevginin çiçeklendirdiği güzelliklere.
İnsan, insan olarak yaratılalı sizin vakitlerde andı insanlığını. İnsan olma vaktine sizin zamanlarınızda erdi. İnsan olmanın sırrınca aydınlandı, yundu, paklandı, nurlandı. Şeref tacını takıp başına daldı dünya içerisindeki mana okyanusuna. Bilime, anlama ve de olma deminde ilm'el yakînden ayn'el yakîne durdu. Hoş geldiniz rahmet ayları Bizlerden hoşnutluk bulasınız.
Geldiniz ama bıraktığınız gibi bulamadınız değil mi? Benlik dükkânını yağmalayıp gitmiştiniz. Yine dostlar alışverişte görsün misali yağmalanan dükkânlarda dünyalıklar yine doldurmuştu nefs-i emareleri. Ben, ben sesleri doldurmuştu âlemi. Bir çığırtkanlıktır almış başını gidiyordu.
Sabır tüccarın eline düşmüş lime lime faize dökülmüştü. Sözün ehli iflas etmiş, gönül ehli teslim bayrağını çoktan çekmişti. Talan, talan! Yer gök talan altındaydı. Kimin eli kimin cebinden çalıyordu belli değildi. Bu kargaşa anında kaçan kaçana. Dağılmıştı, meydanlar çapulculara kalmıştı. Sizin muştunuz hasretle sizleri bekleyen gönüllere Hak mayasını çaldı. Sesler rahmetin huzuruna durup huzura erdi. Hoş geldiniz, bizlerden hoşnut kalırsınız inşallah.
Sizinle başladı cümleler besmele vakitlerine. Demişti ya bir gönül ehli: "Besmele ekmeğimizin bereketiydi." diye. Onu hatırladık birden, İlm'el yakîn deminden Hakk'el yakîn sırrınca duruşumuzda. Siz özü hatırlattınız. Özümüzdeki insanın saflığını, güzelliğini. Sevgi sözcükleri söyler olduk her bir cümlesi besmeleyle başlayan. Kendimize geldik.
Mananın hikmetin havanın, suyun ve de toprağın cemrelerini bekledik. O cemreler ki sizin gelişinizin müjdecisiydi aslında. Topraktaki tüm kökler önce bir yanmaya durdular sonra da “bir” olmaya. Özlerini aktardılar uykuya durmuş dallarına. Dallar içre su ile bereket de yürüdü ilmek ilmek budaklarına. Her budakta yeni bir dal, her dalda yeni bir tomurcuk açtı. Her tomurcukta bir safiyet kuşattı evreni. Kokusunda, renginde, güzelliğinde insana sundu tüm kuşanmışlığını. İnsan görsün, insan duysun, insan insanca hissetsin diye. Hoş geldiniz, gelişinizle biz âdem çocuklarını hoşluklar içerisinde bıraktınız.
Pınarları kurumuştu gözlerimizin. Yaşardı, yeşerdi. Merhamet sahibinden merhamet dilemeye vardı. Ilık ılık aktı merhametin damlaları gönlümüze. Yediverenler gibi açtı gönül kapıları. Benliğin mahkûm ettiği tüm güzellikleri salıverdi, azat etti. Aman diledi yürekler, açıldı avuçlar duaya durdu gönüller. Dua ikliminde sabah oldu tüm vakitler. Sabah vaktine erdi insan, rahmetin eşliğinde doğuma durdu.
İnsanlık adına bekledik güzelliklerin doğumunu bir sabah vakti. Siz sabahlar getirdiniz, siz özümüzdeki sabahlara erdirdiniz bizleri. Sükûta durdu tüm evren. Gayret kuşağını bağladı beline. Sabır duraklarında bekledi. İnsana durdu, insanca durdu.
Artık her dil konuşmaz oldu, dinleme sırrına erdi. Hakk'ın ilk ayeti "Oku!" üzere değil miydi? Okumaya durdu, okudukça dinledi; dinledikçe anladı. Anladıkça anlayışa erdi. İlim okyanusuna daldı, irfan deryasından çıktı. Başlar göğe yükseldi. "Şükür" dedi gördüğüne, duyduğuna, anladığına. Hoş geldiniz, gönlümüze yediverenlerinizi saldınız. Hoşbeş ettiniz, hoşnut bıraktınız.
FACEBOOK YORUMLAR