İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

GÖRDÜĞÜMÜZ SERAP DEĞİL

11 Ağustos 2024 - 12:35

Gönül defterimizi açıp bir daha bakalım. Kendimizle hesaba girelim. Her kapattığımız hesabımızın ardımızda bıraktığı izlerden takip edelim adımlarımızı. Yol, bizi nereden nereye getirecek. Ayrıntılarda boğulmanın manası yok. Her bir ayrıntı aslında tamamlanmamız gereken asıl gerçeği bize göstermeli.”

,

İsmail ZORBA

([email protected])

 

GÖRDÜĞÜMÜZ SERAP DEĞİL

 

" Gönül defterinde borcu olanlar

Yaşla kapatırlar hesaplarını

Seveni unutup zevke dalanlar

Çeker yudum yudum azaplarını"

İlhâm Behlül Pektaş

TRT Nağme’de Nalân Altınörs’ü dinliyorum. Şarkının sözleri başka zamanlara, başka mekanlara götürüyor:

Gönül defterinde borcu olanlar

Yaşla kapatırlar hesaplarını”

Tatlı bir nağme eşliğinde seyre çıkıyorum. Artık ruhum farklı âlemlere dalıyor. Güftesinden bestesine; her notasında, her mısrasında başka iklimlere dalıyorum. Hayata dair tek gerçeği hatırlatıyorlar: “İnsan’a ait tek bir gerçek vardır, yine insan olabilmek, yine insan kalabilmek.” İnsanız, bu dünyaya gelişimizin bir hikmeti olsa gerek. Çektiğimiz çilenin, döktüğümüz gözyaşının, yaşadığımız onca acının bir yerde tamamlandığı anlar olsa gerek ki insanca yaşayacağımız güzelliklerin, mutlulukların farkındalığını yaşayabilelim.

Gözümüzün nazlısı güzel insan, senin merhametinin, senin şefkatinin, senin iyiliklerinin sırrı “Hakk”ından değil mi? O zaman merhametinle, şefkatinle, iyiliklerinle dünyanın güzelliklerinde tamamlanıyorsun. Yaşadığın her mutluluğun, her iyiliğin aslında sadece sana ait olan biricik hakikatin sırrınca uyanışta olman gerekir. Sen rehavetin tatlı uykusuna daldığın an unutuluşa mahkûmsun demektir. Ey unutuş, gösterme bana “ben”in yüzünü. Bütün kapılarım sana kapalı. Ben yalanın gerçeklerine inanmam. Yoksa gerçeğin yalanlarında kaybolurum.

Söze nağme katmadan özüne dönelim. Bakın, burada dahi benlik hakikati süsleme gafletine düşüyor. Özünde kendi içimize dönelim. Bir şarkının nağmelerindeki hatırlanışla uyanalım. Gönül defterimizi açıp bir daha bakalım. Kendimizle hesaba girelim. Her kapattığımız hesabımızın ardımızda bıraktığı izlerden takip edelim adımlarımızı. Yol, bizi nereden nereye getirecek. Ayrıntılarda boğulmanın manası yok. Her bir ayrıntı aslında tamamlanmamız gereken asıl gerçeği bize göstermeli. “Her şey sevdadan yana, her şey aşktan yana.”

Biricik servetimiz insanlığımızda saklı aslında. İnsana dair bıraktığımız izlerde, hatırlanışlarda. Yoksa ayıp ile kayıp arasında bir yerde kaybedilenler mahkûmiyetimizin zincirlerini daha sıkılaştırır. Hep bizden, hep bir parçamızdan kaybettiklerimiz hükümsüz birer kuru yaprak gibi dağılır giderler. Her bir giden bizden bir parçadır, öyle bir parça ki bir daha yerine koyamayacağımız güzelliklerden bir parça. Sessiz ve derinden görür zaman tüm hesabını. Almış başına gitmektedir benlik. En kötüsü artık hiç görülmeyen ve hiç bilinmeyen, bilinmeyecek olandadır gerçek.

Zaman karşımızda hep hüzün, hep hüzün yüzünü gösterecektir. Oysaki anın içerisinde sevdanın, aşkın rehberliğine bıraksak kendimizi her bir fedakârlığımızın, her bir feragatimizin bize kazandırdığı insanlık nezdinde bir tamamlanış olduğunu fark ederiz. Öyle bir tamamlanış ki sırrı sevdanın her bir zerresince aydınlanan, nurlanan, yeşeren, tomurcuklanan ve de canlanan bir insanın dirliğinde saklıdır.

O öyle bir dirlik ki huzur demek, umut demek aslında. Benim yapamadıklarıma, benim eremediklerime bir yerde bir vakitte kavuşulması demek. Beni rahatsız eden, şikâyetlerimin tek kaynağı eksiklerimin, çaresizliğimin çaresi demek. Aslında farkına vardığım yaşla kapattığım tüm hesaplarını yudum yudum her zerresinin tadına vararak eriştiğim aşkta olduğunda. Yine nağmeler arasından mısralara, sözlere dönelim, kendimize gelelim.

Sevda bir uykudur, dalan uyanmaz.

Dalında sabaha kalan uyanmaz

Başını zevklere salan uyanmaz

Uyanınca görür seraplarını”

Artık serap görmediğimi anlıyorum. Bir şarkının eşliğinde yarım kalmış bir hüzünle, yarım kalmış mutluluk arasında farklı bir köprüden geçtiğimi fark ediyorum. Elimde kalan alt metinler ise şöyle : “Ayıp ile kayıp arasında bir yerde kaybedilenler… Hep bizden, hep bir parçamızdan… Sessiz ve derinden… En kötüsü hiç görülmeyen, hiç bilinmeyen ve de bilinmeyecek olan…”

 

.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum