“Dostumun adı Ares. Adını her ne kadar bir erkekten, savaş tanrısında alsa da o bir dişi. Ama adının ötesinde o bir dost, hakikatli bir can. Hiçbir zaman şikayet etmez, kin gütmez. Sevgisi karşılıksızdır, sadakati sınırsız. Tek bir emeli vardır. Dostlarının, ailesinin yanında geçirdiği mutluluğu her daim yaşamak. Onlardan bir parça olmak. Başarır da. Önce can şenliği olur, sonra vazgeçilemez bir dost. O hepimizin hikayesinde olan ama bir o kadar da olmayan bir dost. Hakikatte kıymetini bilene bir dost!”
BİR DOSTLUK HİKÂYESİ: DOSTUM ARES*
Bir dost gönülden akıp gelen samimi duyguların harmanında yazılmış bir eserin yarattığı hafif meltem esintisinin etkilerini üzerimde hissediyorum. Ve bu kitabı okurken Cem Karaca’nın yüreğimi ısıtan şarkısı; “Bu Son Olsun” eşlik ediyor. Kitabın ortalarına kadar bu şarkıyı dinlemeye devam ediyorum.
“Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun bu son
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun bu son”
Kendi kendime “Bu son olsun.” diyorum. Bir güne ancak sığdıracağımız bir ömre hakkını vermek adına sevelim, sınırsız sevelim, karşılıksız sevelim, aşkla sevelim, inanarak sevelim. Bu son olsun ki insan kendisine bahşedilen şu alemdeki muhteşem güzelliklerin farkına varsın. Kısacık ömrüne mutlulukları, sevinçleri sığdırabilsin. Sevsin ki sevilsin. Yaşasın ki yaşatabilsin. “Bu son olsun” ki sadece doğarken ağlasın insan. Bütün yalnızlığını tamamlayacak bir dostu olsun. Her daim yanında, her daim hatırında, her daim aklında. Bir dostu olsun insanın; onun isminin geçtiği her yerde yüzünde gülücükler oluşsun.
“Dostum Ares” kitabı benim için çok özel bir hikayeye sahip olmasının yanında gönül güzeli insan Münevver Hanım’ın kaleminden çıkmış olması da ayrı bir anlam katıyor esere. Münevver Ongun, 1956, Manisa-Kula doğumlu. Çocukluğu, halk şairi babası Rahmi Sarıgözoğlu’nu dinlemekle geçmiş. Edebiyatla ilgisi çocuk yaşlarda başlamış. Kula Lisesi’nden sonra İzmir Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünü bitirmiş. 1976 yılında Muğla- Yatağan Lisesinde başladığı eğitmenlik hayatını 1999 yılında Muğla Turgut Reis Lisesinden emekli olarak nihayete erdirmiş. Çeşitli dergilerde ve yayın organlarında hikayeleri ve yazıları çıkan Münevver Ongun’un ilk kitabı “İşte Bu Bizim Hikâyemiz”
Münevver öğretmenimizin okurun yüzünü okşayan meltem esintisi yumuşaklığındaki üslubu bu kitabında da kendini gösteriyor. Karabağları anlattığı yerlerde bu anlatım bu mekana duyulan aşkı da yansıtıyor. Münevver Hanım’ın yüreğinde yaşattığı bu sevgi aşka dönüşmüş ve bütün sözcüklerde bu tamamlanarak sözü uçurup yazıya aktarılırken kalıcılığın mührünü vuruyor. Karabağlar kitabın bağlam noktası. Karabağlardan Ares’e ve Ongun ailesinin hem kendilerine hem de çevrelerine kattıkları tüm güzelliklere ulaşabiliyoruz:
“Doğa her mevsim farklı bir güzelliğe bürünür Karabağlarda. Sonbahar ağaçların yeşilden sarıya, bazen de faklı kızıllığa dönen yapraklarını seyretmeye doyum olmaz. Kıpkırmızı yapraklarıyla adeta allanmış pullanmış bir geline dönen ağaçları seyretmek ayrı bir haz verir insana. Çoğu insanı hüzünlendiren sonbahar; Karabağlarda nedense, her şey yenilenecek, değişecek, başkalaşacak düşüncesiyle garip bir sevinç yaşatır insanda. Yayla yollarında gezerken ayaklarınızın altındaki çürümeye yüz tutmuş çınar yapraklarının hışırtısını dinleyin vakit bulursanız.”
İşte bu cümlelerden taşan aşkta Karabağlardan Ares’e uzanan hatıraların temelinde yazar “Bu Son Olsun” diyor adeta. Bu son olsun, hayatımızın her anında hayata aşkla bakalım, hayatımızı sevgiyle yaşayalım, hayatımıza anlam katacak şeyler için kararlı olalım. Dostum Ares’in sayfaları arasında dolaşırken kendi halinde bir şehir olarak görünen Muğla’nın insanlarına kattığı kimliğin de farkına varıyorum. Muğla insanı hayatı güzelliklerini bütün zerresinde yaşar, samimidir, sakindir, huzurludur. Ve ehli keyftir, yaşamaktan zevk alır. Ve bu bütün bu güzellikleri insanlarla paylaşmaktan çekinmez, gönülden verir. Ve Cem Karaca’nın şarkısındaki sözleri aklıma nakşederken Muğlalı peşinen tüm sıkıntılara, eziyetlere “Bu son olsun” diyor hem de peşinen.
Dostum Ares’in hikayesinde insana ait bu güzel bakışa her yerde rastlıyoruz. Sev ki sevil. Yaşa ki yaşadığının bir manası olsun. Dostum Ares’te Münevver Hanım kitabı aktarırken Ongun ailesinin sözcüsü olarak karşımıza çıkıyor. Tüm aile fertleri aynı noktada birleşiyorlar. Hayatlarına giren bir dostun bıraktığı unutulmaz izler. Herbirinin yaşamında sevgili dostları Ares’in bıraktığı güzel duyguların hatıraları birer hikayeye dönüşmüş.
Hikaye iki perspektifden okura sunulmuş. Bir ailenin gözünden Ares’in hikayesi, diğeri de Ares’in gözünden kendi hayat hikayesi. Birinci bölümde Ares’in Ongun ailesinin yaşamlarına girişi ve birliktelikleri anlatılırken, ikinci bölümde Ares’in gözünden yaşam öyküsü anlatılıyor. Münevver Hanım hikayeyi bir de Ares’in ağzından dinleyin derken aslında bu dilsiz dostların da bir dillerinin olduğunu, onlarında aslında bir hayvan veya bir köpek diye niteliksiz bir nitelendirmenin dışında çok özel bir dilleri ve dünyalarını aktarmak istemiş. Ares’in gözünden bir yargılama da yapmış aslında. Ve bu yargılama bir insanınkinden çok daha adaletli ve sevgi dolu:
“Karnımı doyuruyorlar, benimle oynuyorlardı. Yaylada otların içine yatıp yuvarlanıyor, onlar beni kovaladıkça ben kaçıyordum. Kaçışlarım eğlenceli bir hal almıştı. Bazen de tola oynuyorduk. “Hadi onu bize getir!” diye bağırıyorlardı. Önceleri pek anlamıyordum. Söylemek istediklerini işaretlerle anlatıyorlardı, ben de o cümlelerin anlamlarını yavaş yavaş çözmeye başlamıştım. Hepimiz çok mutluyduk.”
“Hepimiz çok mutluyduk.” cümlesi aslında kitabın temel bağlamında verilmek istenen mesajı da aktarıyor okuruna. Ares’in bütün hareketliliği, çılgınlığı evimizdeki çocuğunkiyle eş değerde aslında. Arada sadece onları dile getirecek konuşma yok. Ares, Gocanası ve Gocabubasıyla bir ebeveyn evlat ilişkisine sahip olmuş. Bir yaramazlık ya da hata yaptığında hemen anlıyor; başını patilerinin arasına alıyor hemen. Ya da azıcık ondan uzak kalsalar hemen tepkisini gösteriyor. Ama bir nokta var ki kitabın girişinde Münevver Hanım kitabın özünde var olan hakikati söz üzerinden vermiş:
“Allah meleklerini, tenselliği olmayan bir idrakten, hayvanlarını idraki olmayan bir tensellikten, insanlarını ise idrak ve tenselliğin birleşiminden yarattı. İnsanın idrakteki tenselliğini aşarsa insan meleklerden bile daha iyi olabilirken, tenselliği idraki aşmış bir insan hayvandan bile kötüdür.”
Bu söz tabiki kitabı okuduktan ve Ares’i tanıdıktan sonra kısmi olarak hükmünü kaybediyor: “tenselliği idraki aşmış bir insan hayvandan bile kötüdür.” Ares’in hikayesinde insan çoğu zaman Ares’in gölgesine bile yaklaşamıyor. Ares Karabağlar’da kaldığı yurda hırsız girmeye çalıştığında mücadele etmekle kalmıyor ne kadar sadakat dolu olduğunu göstermek adına çok sevdiği ailesine haber vermek için şehre gelip dostlarını uyarıyor. Yine kayboluşlarının birinde arabanın park edildiği yere gelip dostlarını bekleyerek zekasını kanıtlamış oluyor. Gocabubasına saldıran bir köpeğe karşı canı pahasına korumaya geçiyor. Daha neler neler?
Okudukça Ares’le hayatımıza alacağımız bu güzel dostlarla neler kazanacağımızın hesabını bile yapamıyoruz? Ve Ares’in ölümü!. Bu hikayede bir canın ne kadar asalet dolu bir ruha sahip olduğunu anlıyoruz. Ares, ölüme yaklaştığı andan kendi mezarını kazıyor ve içine giriyor ve üstünü toprak eşeleyerek dostlarına vedasını ibretlik bir şekilde gerçekleştiriyor. Bu bölümde gözyaşlarımı tutamadığımı hissediyorum.
Aslında bu kitap bir ahde vefanın da güzel örneklerinden biri. Çoğu zaman hayatımıza giren insanların veremediği o karşılıksız sevgiyi Rabbimin yarattığı canlılardan alıyoruz. Ne verirsen karşılığını bütün güzellikleriyle alabiliyorsunuz. Ve o canlı en hakikatli bir dosttan daha dost olabiliyor. Evinin can şenliği oluyor. Bir evladın ötesinde sevginin,neşenin kaynağı olabiliyor. İyi ki Münevver Hanım bu güzel kitabı yazmış ve bizi Dostum Ares’le tanıştırmış. Ve insan olarak hakikatin pencerelerinden birini bize açarak hayatımızdaki farkına varmadığımız güzellikleri fark etmemizi sağlamış. Ve son söz Münevver Hanım’dan:
“Ve anladım ki; bir insanın insanla olan dostluğundan daha öte bir şey, insanla köpeği arasında kurulurmuş. Dostlukların en içten, karşılıksız ve doğal olanı.. İyi ki Ares hayatımızın bir döneminde bizimle beraber oldu, iyi ki Ares benim ‘dostum’ oldu.
Kayseri’nin Haymana bağlarından Ares sessizce geçip gitti. Belki çok az kişi hatırlayacak onu. Onun bedeni Haymana bağlarında ama; ruhu Karabağlar yaylasında. Karabağlardan rüzgâr gibi geçti. Biz o rüzgârı her zaman hatırlayacağız. Eminim o rüzgârın uğultusunu siz de hatırlayacaksınız.”
İsmail ZORBA
*Dostum Ares, Münevver Ongun, Kanguru Yayınları, Ankara-2020