YENİ İŞGAL YÖNTEMİ: SIĞINMACI VE GÖÇMENLER
Üç kıta kavşağında yer alması nedeniyle tarihin her döneminde göç güzergahında yer alan Anadolu, konumu itibariyle göç olgusuna aşinadır son yıllarda da yeni yeni göç dalgalarına maruz kalmaktadır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre Türkiye’de yaklaşık 4,8 milyon yabancı bulunmaktadır. Gayri resmi girişlerle bu sayının 8 milyona dayandığına inanılmaktadır. Oran itibariyle bu sayı Türkiye’nin demografik yapısı açısından milli güvenlik sorunu yaratacak boyutlara ulaşmıştır. En önemlisi de bu sayı doğumlarla ve gelmeye devam edenlerle birlikte her gün hızla artmaktadır.
Genel manada etnik baskı, asimilasyon baskısı, bölgesel savaşlar, terör olayları gibi nedenler başta olmak üzere 1980-1990’lardan itibaren; Bulgaristan, Irak, İran, Afganistan, Yugoslavya ve Sovyet Rusya’nın dağılması sonrası göç alan Türkiye’ye, 2010’dan sonra Arap Baharı olayları nedeniyle bu defa Suriye’den gelmeler başlamıştır. Son günlerde ise Afganistan’dan yeni bir göç dalgasının başladığı görülmektedir. Ancak bu göçler içerisinde Suriyeli göçmenler konusunun başlı başına büyük bir sorun olarak müstesna bir yer teşkil ettiği muhakkaktır. Bu arada diğer Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenler de unutulmamalıdır. Dolayısı ile Türkiye son yıllarda savaş ve terör gibi nedenlerle dünyada en fazla göç alan ülke durumuna gelmiştir.
Uluslararası kabul gören tanıma göre; “Ekonomik, siyasî, ekolojik veya şahsî nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan ve kısa, orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim hedefi güden coğrafik, topluluk hâlinde ve kültürel bir yer değiştirmeye göç denir. Kişisel rahatlık amacıyla ve dışarıdan bir zorlama unsuru olmaksızın hür iradesiyle göç etme kararı veren kişiye ise göçmen denir.”[1] Göç bir ülkeden başka bir ülkeye yapılması halinde konunun dış göç denir ve muhatabı bırakılan ülke ile göç edilen ülke olmaktadır. Ülke içinde yapılmış ise iç göç olarak tanımlanır.
Göçmenden farklı olarak; dini, milliyeti, etnik gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören/görme endişesi nedeniyle ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve bu nedenlerle geri dönmeye korkan ve iltica ettiği/sığındığı ülke tarafından da kaygıları haklı görülen kişiye, uluslararası genel kabul gören tanıma göre mülteci/sığınmacı denilir ve hukuki bir statüye sahiptir. Sığınılan ülkeye resmi başvuru yapılarak girilir. Başvurusu sonuçlanmamış kişiye sığınmacı, kabul edilmiş kişiye mülteci denilir. Ülkesinden ayrılmak zorunda kalan ve ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak komşu ülke sınırlarına gelen veya sınırı geçen ve uluslararası koruma talebi, bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara yapılan uygulamaya ise Geçici Koruma[2] adı verilir.
29 Nisan 2011 tarihinde resmi kayıtlara göre 252 kişi ile başlayan Suriyeli göçmen olayının[3], yine resmi kaynaklara göre “Geçici Koruma Saikiyle Koruma” statüsü ile 3,6 milyona[4] eriştiği görülmekle birlikte gayri resmi girişlerle bu sayının daha fazla olduğu kanısının yaygın olduğu bilinmektedir. Dolayısı ile Türkiye nüfusunun 1/10 oranına yaklaşan oranlarda göçmen barındırıyor olması, başta Suriyeliler ve Afganistanlılar olmak üzere hala gelmelerin devam ediyor olması, en önemlisi de kontrol dışı olarak bütün Türkiye geneline dağılmış olmaları nedeniyle artık beka sorunu halini almaya başladığı bir gerçektir.
Geçmiş yıllarda ve dönemlerde genellikle transit göç güzergahı olarak kullanılan Türkiye, küreselleşme ve yeni dünya sistemi süreci içerisinde yükselen güç olarak belirmeye başlamasıyla birlikte düzensiz göçmenler için hedef ülke konumuna gelmiştir. Yaşanan gelişmeler üzerine hukuksal değişimler yapma ve uluslararası işbirliği geliştirme ihtiyacı hisseden Türkiye’de yapılan düzenlemelerle birlikte ayrıca bu kapsamda düzensiz göçle mücadele etkinliğini artırmak amacıyla 15.07.2018 tarihinde 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Düzensiz Göçle Mücadele Dairesi kurulmuştur[5]. Bu kurum önemli bir aşama olmakla birlikte Türkiye’nin jeopolitik konumu itibariyle yoğun nüfus hareketlerine, mülteci ve sığınmacı olaylarına açık bir ülke olmasından dolayı yeterli olmayabileceği için “Göç İdaresi Bakanlığı” veya “Göç İdaresi Müsteşarlığı” olarak yeni bir yapılanmaya[6] ihtiyacı vardır.
***
2001 yılından itibaren NATO ile birlikte Afganistan’da bulunan ABD’nin çekilme kararının ardından Afganistan’dan yoğun bir kaçış süreci yaşandığı görülmektedir. ABD’nin Afganistan’a yerleşmesinden itibaren yıllardır ABD ile iltisaklı olan başta memurlar olmak üzere Afganlarda, ABD sonrası Taliban tarafından cezalandırılma korkusu yaşanmasından dolayı Türkiye’ye gitmenin yollarını aradıkları bilgileri alınmaktadır. Yaş ortalaması 16-25 olan ve günlük 500-1000 Afgan erkek gruplarının yaklaşık bir aylık bir yaya yürümeye müteakip Afganistan-İran güzergahı üzerinden Türkiye’ye giriş yaptıkları yönündeki bilgiler[7] Türk halkını tedirgin etmektedir; çünkü Türkiye’ye gelmekte olan Afganların yıllarca Amerikan istihbarat örgütü CIA tarafından kullanılanlardan oluştuğu, bu nedenle ABD Kabil Konsolosluğu organizesinde ve İran işbirliği ile Türkiye sınırına kadar araçlarla getirilerek bırakıldıkları gibi istihbari bilgilerin çeşitli makamlar ve basın kuruluşları tarafından zikredildiği görülmektedir.
Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre Ocak-Temmuz 2021 periyodunda 223.000 Afgan’ın evlerini terk ettiği ve Türkiye’de Suriyelilerden sonra en fazla mülteci kitlesinin Afganlıların oluşturduğu basında yer almaktadır. Bu sayı ABD’nin Afganistan’dan çekilme süreci yaklaştıkça artacaktır.
***
Son zamanlarda Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde eş zamanlı çıkan orman yangılarının başta PKK terör örgütü olmak üzere çeşitli kesimlerce kasıtlı olarak çıkartıldığı kanısı yaygındır. Hatta bu kişilerin sığınmacı gruplar içerisine sızarak Türkiye’ye gelen terör örgütü mensupları olduğu kuvvetle muhtemel görülmektedir; çünkü çeşitli basın kuruluşları tarafından yapılan bazı haberlerde “Turgutlu’da yakalanan 2 Suriyeli PKK terör örgütü mensubunun bölgede çıkaran yangınların failleri” olarak verilmesi[8], üzerine Turgutlu halkı ile Suriyeliler arasında çeşitli darp ve yaralama olaylarının yaşandığı bilgileri alınmıştır. Dolayısı ile olayların ve bazı haberlerin provokatif amaçlı olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Zira bu durum 11 Şubat 2013 ve 11 Mayıs 2013 tarihlerinde yaşanan Cilvegözü ve Reyhanlı olaylarını ve akabinde iki toplum arasında yaşanan olayları akıllara getirmiştir[9]. Ancak Türkiye kamuoyunda başta Suriyelilere karşı tepkilerde bir artış yaşandığı görülmekle birlikte Suriyelilerde ise geliş sebeplerinin geçici olmaktan ziyade %70’i aşan oranda Türkiye’de kalmaya devam etmek istedikleri ortaya çıkmıştır[10] ki bu oran her geçen gün artma eğilimindedir; çünkü Türkiye’deki Suriyelilerin %96’lara varan oranda kendileri için tahsis edilen kamplar dışında kaldıkları, birçoğunun iş hayatına katıldığı, Türkler ile evlilik yapanların olduğu, bir çoğunun çocuklarının Türkiye’de eğitim-öğretime başladığı dikkate alındığında dönmek istemeyecekleri bir kez daha teyit edilecektir. Öyle ki yaşanan gelişmeler karşısında bazı siyasi liderlerin de açıkça tepkilerini ortaya koydukları görülmektedir.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Herkesin kendi vatanında mutlu olduğuna inanıyoruz. Bu gerçekten yola çıkarak, hem geçici koruma altındaki Suriyeli misafirlerimizin mutluluğu hem de vatandaşlarımıza mutlu, huzurlu ve müreffeh gelecek sunmak için geri dönüş sürecinin acilen başlatılması gerekiyor" derken[11]; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Suriyeliler bize emanettir. Buna diyeceğim bir şey yoktur ama sonsuza kadar burada kalmaları mümkün değildir, Bayram nedeniyle ülkelerine gidenlerin geri dönüşlerine de lüzum yoktur" sözleri[12] dikkat çekicidir. Zira 10 yılı aşkın bir süredir “başta canları olmak üzere çeşitli kaygılarla Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldıkları gerekçeleriyle” Türkiye’ye gelen Suriyelilerin oldukça önemli bir kısmının, yıllardır bayram tatillerini Suriye’de geçirmek üzere ülkelerine gitmeleri ve bayram sonrası geri gelmeleri Türkiye kamuoyunda tepkilere neden olmaktadır.
Geçici Koruma Saikiyle kabul edilen kişilerin kalma süreleri bir yıla kadardır ve bazı şartlarda ikamet izinleri 6 ay daha uzatılabilir. Bu süreler sonunda ülkelerine geri dönmeleri veya üçüncü bir ülkeye gitmeleri gerekmektedir. Ancak Suriyelilerin ısrarla Türkiye’de kalmalarına izin veriliyor olması düşündürücüdür. Bayram tatillerini Suriye’de geçirmeye müteakip geri dönmeler yaşandığına göre güvenlik kaygılarının kalmadığı ortadadır. Dolayısı ile Türkiye’nin iyi niyeti suiistimal edilmektedir.
Sonuç Olarak;
Suriyeliler Türkiye’ye 04.04.2013 tarihli 6548 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91. Maddesi kapsamında çıkartılan “Geçici Koruma Yönetmeliği” dahilinde kabul edilmişlerdir. Lakin büyük bir çoğunluğunun ülkesine geri dönmeyecekleri artık alenen belli olmuştur. Üstüne bir de yoğun şekilde Afgan sığınmacı akını başlaması var olan güvenlik kaygılarını bir kat daha arttırmaktadır. Suriyeli, Afganlı, Ortadoğu ve Afrikalı sığınmacı/mültecilerin gelme yöntemleri, oranları ve kalma eğilimleri dikkate alındığında uluslararası organizasyonlar tarafından Türkiye’nin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik bir projenin uygulanmaya başladığı hissini kuvvetlendirmektedir.
Türkiye karar alıcı mekanizmaları zaman geçirmeksizin göçmen ve sığınmacılara karşı acil ve kalıcı tedbirler geliştirmelidir. Zira 20 yıl içerisinde “Küresel su sorununa bağlı olarak”[13] da Doğu ve Ortadoğu coğrafyasından kitlesel göçmenlerle karşı karşıya kalacağı öngörülmektedir.
Bu arada Türkiye’nin göçmen ve sığınmacılara tanıdığı sosyal, kültürel ve ekonomik imkanların büyük bir kısmına kendi ülkelerinde bile sahip olamadıkları görülmektedir. Hal böyle olunca Türkiye’nin tanıdığı hakları gören başka kitlelerin de pek tabi ki Türkiye’ye gelmek isteyecekleri muhakkaktır. Dolayısı ile Türkiye karar alıcı mekanizmaları insani yardım adı altında yapılan ayni, nakdi ve sosyal yardımların cazip bir hal almaması ve göçü teşvik edici hale gelmemesi için tedbirler geliştirmelidir.
Son söz olarak; Türkiye’ye kabul edilen sığınmacı ve göçmenler için sırf İslam kimliklerinin ön plana çıkartılması büyük bir yanlışlık içermektedir. Zira Türk oldukları için eza ve cefaya uğrayan, zulme uğrayan Türk topluluklarının ikinci plana itildiği veya görmezden gelindiği gibi bir algı oluşmaktadır ve huzursuzluğa sebep olabilmektedir. Ayrıca Türkiye’ye kabul edilen sığınmacı ve göçmenlere; zaman zaman Türk vatandaşlarından bile daha fazla maddi ve sosyal haklar tanınarak Türkiye’de kalıcı olmalarına kolaylıklar tanınması Türkiye’nin demografisini olumsuz etkilemekte ve ülke güvenliğini tehdit etmektedir. Zira yıllardır terör örgütleri başta olmak üzere yıkamadıkları, bölemedikleri ve ayrıştıramadıkları Türkiye’yi sığınmacı ve mülteciler vasıtasıyla orta ve uzun vadede ele geçirmeyi planlayan bir üst akıl olduğu artık alenen belli olmaya başladığını karar alıcı mekanizmalar da görmeli ve dikkate almalıdır.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilime ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.A. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Gülcan Havva ERASLAN; “Sığınmacılar ve Türkiye’de Göç Olgusu”, MİSAK- Millî Strateji Araştırma Kurulu, 02.09.2019.
[2] Geçici Koruma Yönetmeliği, Madde:3/f, Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi: 13/10/2014 No: 2014/6883
[3] İsmail CİNGÖZ; Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü Arap Baharı ve Hatay Faktörü, S. 89, Yade Akademik, 2018, Ankara.
[4] “Göç ve Uyum Konulu ‘Yerelde Basın Buluşmaları’nın Dördüncüsü Marmara Bölgesi Özelinde Çevrim İçi Gerçekleştirildi” Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 23.12.2020.
[5] “Türkiye'nin Düzensiz Göçle Mücadelesi”, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, https://www.goc.gov.tr/turkiyenin-duzensiz-gocle-mucadelesi (Erişim: 26.07.2021)
[6] İsmail CİNGÖZ; Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü Arap Baharı ve Hatay Faktörü, Yüksek Lisans Tezi, S.92. Ankara, 2015.
[7] Muhammed KAFADAR; “Şehirli ve Eğitimli Kesim Taliban’dan Kaçmanın Yolunu Arıyor: Bu Defa Afgan Kentliler Kaçma Hazırlığında”, Hürriyet, 10.07.2021.
[8] Hep Gündem; “Yangın Çıkaran 2 Suriyeli Terörist Yakalandı! Daha Önce de Keşif Yapmışlar!”, 29.07.2021.
[9] İsmail CİNGÖZ; Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü Arap Baharı ve Hatay Faktörü, S. 83-88, Yade Akademik.
[10] Gülcan Havva ERASLAN; “Sığınmacılar ve Türkiye’de Göç Olgusu: II”, MİSAK-Millî Strateji Araştırma Kurulu, 05.09.2019.
[11] Sözcü; “Akşener’den ‘Suriyeli’ Açıklaması: Geri Dönüş Sürecinin Acilen Başlatılması Gerek!”, 19.12.2019.
[12] Akit; “Bahçeli'den Kurban Bayramı'na Suriye'ye Giden Mülteciler İçin Flaş Çıkış! Gelmesinler”, 31.07.2021.
[13] İsmail CİNGÖZ; “Yaklaşan Felaket: Su Sorunu”, Son Nokta Haber, 16.07.2021.
FACEBOOK YORUMLAR