DIŞ POLİTİKADA TAVİZ OLMAZ
Türkiye bir süredir sorunlar yaşadığı Avrupa Birliği (AB) ilişkilerini normalleştirme çabası ile diplomasi yürütmektedir. Bu amaçla çeşitli hamleler yaptığı görülmektedir. 22 Ocak 2021 günü Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Brüksel’e yaptığı ziyarette NATO ve AB ile ikili ve heyetler arası temalarda bulunmuştur.
NATO karargahında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Türkiye ile NATO arasında birlik ve dayanışmanın güçlendirilmesi üzerine görüşmeler yaptıkları uluslararası basında yer almıştır. Sayın Çavuşoğlu daha sonra Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez-Amor ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile da ayrı ayrı bir araya gelmiştir. Görüşmelerin ardından AB-Türkiye ilişkilerinin değerlendirildiği açıklanmıştır.
Türkiye-AB ilişkilerinde atılabilecek somut adımların belirlenmesi için bir yol haritası üzerinde çalışma konusunda mutabık kalındığını bildiren Çavuşoğlu, atılan pozitif adımların devam etmesine çalışılacağını, ayrıca diyalog ve temasların arttırılmasına katkı sağlaması açısından “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AB Konseyi ve Komisyonu Başkanlarını Türkiye'ye davet ettiği, Onların da daveti kabul ettiği ve uygun bir tarih belirleneceği” bilgilerini paylaştığı görülmüştür.
Bu gelişmelerin sonucunda 25 Ocak 2021 tarihi itibariyle yeniden başlatılması kararı verilen istikşafi görüşmeler öncesinde yaşanması önemlidir. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs gibi birtakım sorunların çözümü için sürdürülen görüşmeler en son 1 Mart 2016’da yapılmış fakat Yunanistan'ın olumsuz tutumları nedeniyle kesilmişti.
Uzun bir süredir hem AB hem de ABD’nin yaptırım tehditlerine maruz kalan Türkiye’nin, bölgesel gelişmelerde etkin bir güç olarak yer alabilmesi ve elinin güçlü olması için komşuları ile sorunlarını bir an önce çözüme kavuşturması gerekliliği üzerinden hareket ettiği anlaşılmaktadır. Zira Yunanistan ile sorunlarını çözebilmesi halinde diğer komşuları ile de diyaloglarının geliştirilmesinde önemli bir sıçrama taşı olabilecektir.
Ancak genel kanı olarak; “daha önce 60 defa gerçekleşen istikşafi görüşmelerden somut bir sonuç elde edilememiştir; 61’incisinde mi anlaşılacak?” şeklinde değerlendirildiği görülmektedir. Çünkü görüşme öncesi Türkiye tarafından “daha önce 60 tur ne görüşüldüyse, bundan sonraki süreçte de onların görüşüleceği ve bunların da Yunanistan'la ihtilaflı olan tüm konuları kapsadığı”, Yunanistan’dan ise “gündemde sadece Ege ve Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının belirlenmesinin olduğunu, Ege'deki bazı adaların aidiyeti, silahlandırılması gibi konuların hiçbir Yunan hükümeti tarafından tartışılmayacağı ve görüşmelerin ön koşullu olacağı” açıklamaları[1] yapılıyor olması planlanan görüşmeler hakkında “olumlu sonuç elde edilemeyeceği” endişelerine sebep olmaktadır.
Lakin Türkiye’nin her şeye rağmen, “zayıf da olsa umutla ve bir ihtimal daha” diyerek bu hamleleri yaparak, uluslararası kamuoyunda barışçıl taraf olduğunu göstermeye gayret ettiği görülmektedir. Zira eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde başlayan yaptırım tehditlerinin yeni Başkan Jeo Biden döneminde daha da şiddetleneceğini belli etmesi Türkiye’yi bu hamlelere zorlamaktadır. Çünkü Biden kadrosunun ağırlıklı olarak Türkiye aleyhtarı bir yapıya sahip olacağı görülmektedir. Dolayısı ile yüzyıllara dayanan bir politika ile her türlü olumsuz komşuluk ilişkilerine rağmen “mağdur” algısı yaratacak şekilde hareket eden Yunanistan’ın AB ülkeleri ile birlikte yeni ABD yönetimini de kendi politikaları ile hareket edecek şekilde yanına çekecek hamlelerde bulunmaya başladığı uluslararası basında yer almaya başlamıştır.
Yunanistan, bu türden algı oluşturarak; kendisine verilen desteği artırmaya müteakip, Türkiye’ye karşı kendini koruyabilmek için askeri gücünü kuvvetlendirmeye mecbur kaldığını göstermek suretiyle askeri ve mali yardım alabilmenin yollarını aramaktadır. Bu sayede kendi askeri ve mali yapısını kuvvetlendirerek, Türkiye’nin gücünü zayıflatabilmeyi hedeflediği ortadadır. Ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Dışişleri Bakanı adayı Antony Blinken’in; Yunanistan, İsrail ve Rum yönetimi ile ilişkileri artıran “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı” yasasını nasıl sağlamlaştıracağı sorusuna “Bakan olmam onaylanırsa, bu yasayı gözden geçireceğim. ABD’nin Yunanistan, İsrail ve Rum yönetimi arasındaki sağlam bağları desteklemek için Kongre ile çalışacağım. ABD ile Yunanistan arasındaki ilişkiler, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımız için önemli. Obama-Biden döneminden başlayan bu bağları daha da derinleştirmeye devam edeceğim” ifadelerini kullanması, yeni ABD yönetim kadrosunun Yunanistan’ın hedeflerine hizmet edileceğini göstermesi açısından önemlidir.
Ayrıca Dışişleri Bakan adayı Anthony Blinken'ın Kongre'de ABD’nin Türkiye ile ilişkileri hakkında yaptığı değerlendirmeler esnasında Türkiye'den "sözde stratejik ortak" olarak bahsetmesi, bir müttefik gibi davranmamakla ve hatta Rusya ile aynı çizgide olmakla suçlayarak, bir NATO müttefiki olarak Türkiye'nin S-400'leri alması kabul edilemez diyerek “CAATSA yaptırımlarının devamına ilişkin karar vereceklerini” duyurması dikkat çekicidir. Çünkü ABD ile Türkiye arasında S-400 Hava Savunma Sistemleri üzerinde devam eden sorunların esasında S-400 kaynaklı olmadığını, Yunanistan’ın elinde bulunan S-300’leri görmezden gelmesinden de anlaşılacağı üzere çok daha derinlikli hasmane tutumlara dayandığını göstermesi açısından önemlidir.
ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in de 2019 yılında ABD Senatosu'nda 1915 olaylarını "Ermeni Soykırımı" olarak tanıyan tasarıyı imzaladığının[2] da biliniyor olması, Türkiye’yi Rusya ve Çin açılımlarını kuvvetlendirerek ilerleyen süreçte denge politikalarına daha bir ağırlık vermesi gerektiği şeklinde değerlendirilebilir.
Bu arada, 25 Ocak 2021 günü basına kapalı olarak gerçekleşen istikşafi görüşmelerin ardından; daha önceki 60 turda ele alınmış olan konuların değerlendirildiği, mevcut durum ve son gelişmeler ile geleceğe dönük atılabilecek adımların ele alındığı, bir sonraki (62’nci) görüşmelerin Atina’da yapılmasına karar verildiği açıklanmıştır.
Aynı gün gerçekleşen AB Dışişleri Bakanları toplantısında Türkiye-Yunanistan görüşmelerinin Türkiye adına olumlu yansımaları olduğu görülmektedir. Çünkü toplantı sonrası bir açıklama yapan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, “Türkiye’den gelen olumlu sinyaller dikkate alınarak, Türkiye'ye karşı bugün yaptırım kararı almadık" sözleri Türkiye’nin doğru hamle yaptığını göstermiştir. Fakat “önceki olumsuz ve ön koşullu tutumları ile birlikte iç kamuoyu baskıları da dikkate alınarak” Yunanistan tarafının, görüşmeleri uzlaşı sağlanıncaya kadar devam ettirip-ettirmeyeceği hususunda güven vermemektedir.
Sonuç Olarak;
Türkiye’nin AB ve ABD’ye de yaptığı ilişkileri iyileştirme çağrılarının sonuçlarını zaman gösterecektir. Fakat Dışişleri Bakan adayı Anthony Blinken'ın sözleri üzerinden değerlendirildiğinde ABD tarafından Türkiye’ye nasıl bakıldığını daha net bir şekilde ortaya koymuştur. Dolayısı ile Türkiye’nin reel politikalar üzerinden hareket ederek, orta ve ağır sanayiinden, bilişim teknolojilerine, tarımdan, hayvancılığa kendi kendine yeter hale gelerek bağımlılıktan kurtulmaya ihtiyacı olduğu bilinciyle, reel iç ve dış politikalarla hareket etmelidir.
Yunanistan gibi bir ülke ile yaşanan krizleri çözebilmek adına Türkiye’nin taviz verme lüksünün olmadığı uluslararası sisteme deklare edilmeli ve Yunanistan’a “Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin tümünün katılımıyla düzenlenecek bir konferans ekseninde görüşmeler yapılabileceği, Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan deniz yetki alanları sorununun Lozan ve Paris Anlaşmaları çerçevesi dahilinde sorumluluklarını yerine getirmesi talebi” Türkiye karar alıcı mekanizmaları tarafından ilan edilmelidir.
Çünkü Türkiye’nin Ege ve Akdeniz üzerinden Yunanistan ile sorunları 24 Temmuz 1923 Lozan ve 10 Şubat 1947 Paris Antlaşmaları ile Uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmüştür. (Paris Antlaşması; Trablusgarp Savaşı’nın ardından İtalyanların işgal ettiği ancak İkinci Dünya Savaşı’nda kaybedenler tarafında yer alan İtalyanlardan da galip devletlerin “On İki Ada” yı Yunanistan’a verdikleri Antlaşma olması açısından önemlidir. Türkiye bu antlaşma görüşmelerine çağrılmamıştır.) Bu antlaşmaları ihlal ederek Ege’de Türk adalarını işgal eden ve Ege’de adaları silahlandıran kesim Yunanistan’dır. Bunu ABD ve AB başta olmak üzere bütün dünya bilmektedir. Türkiye yapıcı davrandıkça arsızlaşan Yunanistan’dır.
Son söz olarak; AB ile ABD’nin eşgüdümlü hareket etmeye başlaması halinde Türkiye’yi denge politikasının da rahatlatamayacağı yorumları yapıldığı görülmektedir. Lakin bu yorumları yapan kesimlerin orta ve uzun vadede AB ile ABD’nin Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamayacağı reelliğini göz ardı ettikleri anlaşılmaktadır. Çünkü uluslararası küresel sistemin yeniden dizayn edilme süreci yaşanırken, Türkiye ve kaderlerini Türkiye ile birlikte yürütmek isteyecek olan bölgesel güçlerin de yok sayılamayacağı hatırda tutulmalıdır.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Armağan KULOĞLU; “Esneyecek Pay Yok, Kırılabilir”, Yeniçağ, 22.01.2021.
[2] BBC; “Kamala Harris: İlk Kadın, İlk Siyah ve İlk Asya Kökenli Başkan Yardımcısı”, 11.08.2020. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53743995
Harita: (E) Amiral Turgay ERDAĞ; “Ege Adaları Nasıl Yitirildi?”, Çanakkale Demokrat Gazetesi, 15.10.2019.
FACEBOOK YORUMLAR