DAĞLIK KARABAĞ DA KURTARILABİLECEK Mİ?
Rusya’nın tasarlayarak hazırladığı ve Azerbaycan ile Ermenistan’a “Üçlü Mutabakat” formatıyla kabul ettirdiği “Karabağ Ateşkes Anlaşması” 10 Kasım 2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girerek uygulanmaya başlamış olsa da “Barış Gücü” meselesi üzerindeki farklı açıklamalardan, hala uzlaşılamadığı anlaşılmaktadır. Rusya’nın Türk askerinin görevi ve görev alanları hususundaki itirazına açıklık ve çözüm getirilebilmesi için 14 Kasım 2020 günü Ankara’da başlatılan görüşmeler ise henüz sonuçlanmamıştır.
“Türk askerinin konumu, görevi, tarafların söylemleri, Rusya’nın itirazlarının kaldırılması için heyetler arası görüşmeler, görüşmelere sonra devam edileceği açıklamaları…” derken; Rusya, “Barış Gücü” adıyla tertip ettiği askerlerini Dağlık Karabağ, Ermenistan-Dağlık Karabağ arasındaki Laçin Koridoru ile Azerbaycan-Nahcivan arasındaki Zengilan Koridoru da dahil olmak üzere 23 noktaya yerleştirmiş ve göreve başladığını açıklamıştır. Dolayısı ile bahse konu sahada Rusya’nın kontrolü ele geçirdiği bir durum yaşanmaktadır.
Ateşkesi denetlemek üzere oluşturulacak Ortak Merkez’de görev almak üzere Azerbaycan’a gönderilmesi planlanan Türk askeri için hazırlanan ve 1 yıl süre ile geçerli Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, 17 Kasım 2020 günü TBMM’de kabul edilmiştir. Tezkere konusunda Türkiye’den yapılan açıklamalarda “ateşkesin kalıcılığı konusunda görüşen Türkiye ve Rusya liderlerinin bu kapsamda bir çerçeve çizdikleri ve Karabağ Ateşkesi’nin kontrolü ve denetimi için oluşturulması planlanan Türk-Rus Ortak Gözlem Merkezi mutabakatının sağlanarak imzalandığı duyurulmuştur. Ayrıca Türk askerinin Ortak Barış Gücü’nde yer alacağı” belirtilmiştir.
Buna karşılık Rusya; “Karabağ'daki ateşkesin izlenmesi için kurulacak Rus-Türk gözlem merkezinin insansız hava araçları (İHA) vasıtasıyla görev yapacağını, Türk gözlemcilerin Dağlık Karabağ'a girmeyeceğini, bu hususun Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin imzaladığı anlaşma metninde açık şekilde yer aldığını” açıklamıştır. Rusya ayrıca “Türk gözlemcilerin hareket alanının, Azerbaycan topraklarında belirlenecek Rus-Türk gözlem merkeziyle sınırlı olacağını ve merkezin, Dağlık Karabağ'da çatışmaların yaşandığı bölgeye uzak bir noktada bulunacağını” belirtmiştir[1] ki, başlı başına ele alınması gereken önemli bir husustur. Çünkü Rusya’nın bu açıklamasında Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan toprağı değilmiş gibi vurgulaması dikkat çekicidir.
Bu arada 21 Kasım 2020 günü Rusya’dan Savunma Bakanı Sergey Shoygu, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Başbakan Yardımcısı Aleksandır Noak’tan oluşan üst düzey bir heyet, Ermenistan’ın başkenti Erivan ile Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye ziyaretler gerçekleştirmesi son derece önemlidir.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev dahil üst düzeyde gerçekleşen ziyaretin ardından yapılan basın açıklamaları, ateşkes süreci hakkında önemli bilgiler içermektedir. Lavrov’un “Karabağ barış anlaşmasını yeniden gözden geçirmeye yönelik çabaların”[2] ve “ülke içinden ve dışından sorgulanmasının kabul edilemez” olduğunu[3] vurgulaması üzerinden hareketle; 14 Kasım 2020 tarihinde Türk-Rus heyetleri arasında başlayan ve devam edeceği açıklanan görüşmelerden Azerbaycan ve Türkiye’nin istediği değişikliklerin olmayacağı anlaşılmaktadır.
Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu da “Dağlık Karabağ'da yaşanan savaşın etkilerinin giderilmesi için Ermenistan'a yardıma hazır olduklarını, bu yardımın sağlanması için ön koşulun Azerbaycan ile Ermenistan arasında imzalanan anlaşmanın uygulanması olduğu” açıklamasını[4] yapmıştır.
Rusya’dan Savunma Bakanı Shoygu ile görüşmesinin ardından Paşinyan’ın “Rusya'nın Ermenistan'ı devamlı desteklediğini, Rusya ile askeri alandaki işbirliğinin artırılmasını umduklarını, Rusya ile işbirliğini sadece güvenlik alanında değil, askeri ve teknik alanlarda da geliştirebilmeyi umduklarını” söylemesi dikkat çekicidir. Zira bu açıklama ile Paşinyan, örtülü olarak Ermenistan’ın geleceğe dönük silahlanacağı mesajı verdiği görülmektedir. Bu açıklamalarla nerdeyse eş zamanlı olarak; çatışmalar sırasında bölgeden Ermenistan’a kaçan Ermenilerin Laçin Koridoru’nu kullanarak otobüslerle geri dönmeye başlamaları[5], dönenlerin yaklaşık 7.000 kişiyi bulması ve Paşinyan’ın açıklamaları ayrı ayrı çok önemli gelişmeler yaşanacağına işaret olarak okunmalıdır. Hatta bu süreç ve sonrasında Rusya ve Ermenistan, bölgenin demografik yapısını değiştirmek için yeni göçleri teşvik edecektir.
Paşinyan’ın Shoygu ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklama, ateşkes anlaşmasının hemen ardından sokaklara dökülen halka karşı yaptığı “bu zafer değil ama kendimizi hiçbir zaman yenilmiş de saymayacağız. Bu ulusal birliğimizin ve yeniden doğuş döneminin başlangıcı” sözlerini[6] hatırlatmıştır. Zira bu sözleriyle Paşinyan, Ermenistan’ın toparlanmasının ardından sözde kaybettiği Azerbaycan topraklarını tekrar işgale kalkışacaklarını ima ettiği asla unutulmaması gereken bir dip not olarak kaydedilmelidir. Ki, “anlaşmaya uyulmaması halinde bölgede yeni bir savaş çıkabileceği” uyarısı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den de gelmiştir. Dolayısı ile Putin’in de bu noktaya dikkat çekmesi ateşkesin uzun vadeli olmayacağının beklendiği şeklinde yorumlanabilir. Keza 1994’ten itibaren ateşkesi defalarca ihlal eden Ermenistan’dan yine ateşkes ihlallerinin gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
***
10 Kasım 2020 günü üçlü mutabakat kapsamında imzalanan ateşkesin ardından 28 yıldır Ermeni işgali altında bulunan Azerbaycan topraklarında Ermenistan’ın yapmış olduğu tahribatların yaklaşık 50 milyar Amerikan doları olduğu değerlendirilmektedir. Buradan hareketle bir çalışma başlatan Azerbaycan’ın tazminat talebinde bulunacağı açıklanmıştır. Ateşkes hükümleri kapsamında çekilmeye devam eden Ermenilerin giderlerken de sivil yerleşim yerlerine, okullara, hastanelere mescitlere ve tarihi abidelere tahribatlar yaparak zarar vermeye devam ettiği gözlenmektedir. Bu tahribatlardan doğanın da zarar görmesi, sadece Azerbaycan’a karşı değil, insanlığa karşı suç teşkil etmektedir ve bütün zarar ziyan Azerbaycan görevlilerinden oluşan çalışma grupları tarafından tespit edilmeye başlanmıştır.
İşgal yıllarında Dağlık Karabağ bölgesinde bulunan altın ve civa gibi kıymetli maden yatakları ile tarım arazilerinin de Ermeni sömürüsünden nasibini aldığını unutmayan Azerbaycan, bu eksenli kayıplarının da tespit edileceğini ve ayrıca bir tazminat talebinde daha bulunacaklarını duyurmuştur. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de “kurtarılan bölgelere uluslararası kuruluşları ve bilirkişileri de davet ederek Ermenilerin verdiği maddi ve manevi zararların tespit edilerek uluslararası mahkemelerde delil olarak kullanılacağını ve tazminat talep edileceğini” açıklamıştır.
BM tarafından da işgalci olarak tespit ve teyit edilmiş Ermenistan’ın; tarihte birçok örneği olan tazminat davası karşısında yüklü bir tazminata mahkûm edilmesine kesin gözüyle bakılmaktadır. Hatta bazı uzmanlar, ekonomik olarak çöküş yaşamakta olan Ermenistan’ın ödemeleri yapmakta zorlanacağı, tazminatları ödeyememesi halinde ise tazminat karşılığında toprak vermek zorunda kalabileceğine[7] dikkat çekmektedirler.
Sonuç Olarak;
Tek taraflı Barış gücü olarak Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesi’ne yerleşen Rusya’nın, Türkiye dahil hiçbir ülkeyi Barış Gücü ortağı olarak yanında istemediği görülmektedir. Türkiye’yi Karabağ’da istemeyen Rusya, aynı zamanda jeostratejik çıkarları nedeniyle kaybetmek de istememektedir. Çünkü iyi bir enerji pazarı olan Türkiye, aynı zamanda enerjinin Batı’ya arzında güvenli bir güzergâh konumundadır. Enerji arzının sürekliliğine dayalı bir ekonomiye sahip olan Rusya, diğer bir taraftan da Türkiye ile Akkuyu nükleer santrali örneğinde olduğu gibi stratejik tesislerinin yapım ve enerji üretimi gibi kritik ortaklıklarının devam etmesini de arzulamaktadır.
Türkiye karar alıcı mekanizmaları buradan hareketle elinin güçlü olduğunu bilerek pazarlık etmeli ve Karabağ Bölgesi’nde Türk kara birliklerinin mutlaka yer alması sağlanmalıdır. Çünkü 25/26 Şubat 1992 tarihinde 83’ü çocuk, 106'sı kadın olmak üzere toplam 613 Azerbaycan Türkü’nün hunharca katledildiği Hocalı Soykırımı’nın Rus 366’ncı Motorize Piyade Alayı desteğinde yapılmış olduğu unutulmamalıdır. Ermenistan’a bırakılan Dağlık Karabağ bölgesinde yine Rus kontrolünde yeni soykırımlar yaşanmaması için bu konu önemlidir.
Bölgede havaalanına sahip tek merkez olan Hocalı ile Hocavend, Hankendi ve Ağdere başta olmak üzere ateşkes anlaşması ile statüsü tanımlanmadan zımnen ve fiilen Ermenistan’a bırakılan Azerbaycan toprakları, ileride yapılacak barış görüşmelerinde masaya getirilmeli ve mutlaka geri alınmalı, BM tarafından tanımlanan Azerbaycan topraklarının bütünlüğü korunmalıdır. Giden canlar geri gelmeyecek olsa da bu sayede Hocalı ile sembolleşen ve Ermeniler tarafından Karabağ genelinde hunharca uygulanan soykırımlarda can veren Azerbaycan Türkleri’nin ruhları belki huzura kavuşacaktır.
Son söz olarak; Rusya, Azerbaycan-Nahcivan arasındaki Zengilan Koridoru’na yerleşmekle sadece Türkiye-Azerbaycan veya Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleriyle bağlantısını kontrol altına almış olmayacaktır. Çin’in “Kuşak Yol” projesiyle Avrupa ile olması planlanan bağlantısını da denetim ve kontrolü altına alacağı unutulmamalıdır.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Armağan KULOĞLU; “Belirsizlikler ve Hatalar”, Yeniçağ, 20.11.2020.
[2] Fars Haber Ajansı; ““Rusya’nın Üst Düzey Yetkilileri Erivan ve Bakü’yü Ziyaret Etti”, 22.11.2020.
[3] Deutsche Welle; “Rusya'dan Ermenistan'a Koşullu Yardım Vaadi”, 21.11.2020.
[4] Deutsche Welle; “Rusya'dan Ermenistan'a Koşullu Yardım Vaadi”, 21.11.2020.
[5] Milliyet; “Son Dakika: Ermenistanlı Komutanın Söyledikleri Şok Etkisi Yarattı! Rus Sistemleri Aldık Ama...”, 20.11.2020.
[6] Deutsche Welle; “Kremlin: Dağlık Karabağ'da Türk Barış Gücü Askeri Olmayacak”, 10.11.2020.
[7] Fars Haber Ajansı; “İşgalci Ermenistan Ya Tazminat Ödeyecek, Ya Toprak Verecek”, 21.11.2020.
FACEBOOK YORUMLAR