AB LİDERLER ZİRVESİNE BİR KALA
Doğu Akdeniz sahasında yeni enerji yataklarının tespit edilmesi, yarım asrı geçen Kıbrıs sorununda yeni gelişmeler, Ege’de kıta sahanlığı çekişmeleri, Arap Baharı olaylarının devamı niteliğinde Ortadoğu coğrafyasında devam eden olaylar ve Kafkaslar bölgesinde yaşanan mücadeleler karşısında Türkiye’nin uluslararası hukuk ve imzalanan anlaşmalar dahilinde yürütmüş olduğu politikalar başta Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere birçok ülkeyi rahatsız etmiştir. Bu eksende Türkiye aleyhine çeşitli ittifak ve gruplaşmaların olduğu görülmüş, bazı ülkelerin ise gizli Türk düşmanlığının açığa çıkmasını sağlamıştır.
Yunanistan’ın 1820’lerden itibaren kesintisiz olarak süregelen Türkiye karşıtlığı ekseninde yıllardır ortak hareket eden Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin birlikte hareket ettikleri “üçlü blok” oluşmuştur. Türkiye ile çıkarlarının çatışmasından hareketle bazı bölgesel ülkelerin de dahil olmasıyla bu üçlü blok, genişlemiş ve birbirlerinden aldıkları destekle Türkiye aleyhine faaliyetleri son dönemde tırmanışa geçmiştir. Bu eksende hareket eden Yunanistan, Fransa, GKRY, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 30 Kasım 2020 tarihinde Akdeniz’de “Medusa-2020” adıyla bir tatbikat başlatmışlardır.
Türkiye tarafından “Akdeniz’de gerginliği tırmandırma çabası” olarak nitelenen tatbikat hakkında Türkiye Millî Savunma Bakanlığı (MSB) “Söz konusu tatbikat, gerginliği arzulayan, barış ve diyalogdan kaçan tarafları bir kez daha göstermiştir” açıklaması ile tarafların tutumları eleştirilmiştir. Zira önceki yıllarda da yapılmış olan ve “Medusa” adı verilen tatbikatlara[1] 2020 yılı programına Fransa’nın da katılma kararı almasından maksadının Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz sahasında kalıcı olma ve bölgesel işbirliğini geliştirme[2] çabalarının olduğu muhakkaktır. Tatbikata ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail’in de dahil olması, Türkiye’ye karşı ittifakın genişletildiğini özellikle gösterme gayretinden kaynaklanan bir hareket olarak algılanmalıdır.
Çünkü 18 Kasım 2020 tarihinde BAE'ne giden Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan ile birlikte, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Kafkasya'daki saldırgan tavrına karşı ortak tutum içinde olduklarını" belirten açıklamaları ile birlikte iki ülke arasında bir de savunma anlaşması yapıldığı da duyurulmuş ve anlaşma kapsamında; ülkelerden birisinin toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olması halinde diğerinin yardımını öngördüğüne özellikle dikkat çekildiği görülmüştür.
Yunanistan’ın BAE ile imzaladığı savunma anlaşmasının Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu eksende imzaladığı ilk anlaşma olması ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk ikili anlaşma[3] olması açısından önemlidir.
***
Yunanistan ile Türkiye arasında devam eden sorunların diplomatik yollarla çözülmesi için gayret sarf ettiği görülen Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Almanya’nın girişimlerine Yunanistan, “henüz bir tarih belirlenmedi” diyerek yanaşmadığı görülmektedir. Esasında 2002’de başlamış olan Türkiye-Yunanistan “istikşafi görüşmeleri”, 2016 yılına kadar 60 tur devam etmiş ve yaşanan gerginlikler nedeniyle kesilmiştir[4]. Yunanistan Hükumet Sözcüsü Stelios Petsas’ın yeniden başlatılması planlanan görüşmeler için "Şimdilik bir tarih yok. İçerik, deniz yetki alanı sınırlarının, münhasır ekonomik bölgelerin ve kıta sahanlığının belirlenmesi olacak" açıklamasıyla Yunanistan açısından “temel politikalar çerçevesinde sadece deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorununu ele almak istediklerini” beyan ettiği görülürken, Türkiye’nin ise “statüsü belirlenmeyen ada ve adacıklar, hava sahası ve silahlandırılan Yunan adaları konusunu da masaya taşımak istediği”[5] bilinmektedir.
Lakin, AB Dönem Başkanı sıfatıyla Almanya’nın girişimlerine karşılık, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istikşafi görüşmelere başlanması planını memnuniyetle karşıladığını, görüşmelerin Doğu Akdeniz'de istikrar ve Türkiye-AB arasında yapıcı ilişkiler açısından büyük önem taşıdığını” açıklamıştır. Ancak ardından GKRY Lideri Nikos Anastasiadis ile yaptığı telefon görüşmesinde "Türkiye'nin Kıbrıs'a karşı yasa dışı eylemlerine son vermemesi durumunda AB'nin harekete geçmek zorunda kalacağını Erdoğan’a ilettiği” haberlerinin çeşitli uluslararası basında yer alması dikkat çekicidir. Çünkü AB içerisinden farklı açıklamalar geliyor olması, olası Türkiye-Yunanistan görüşmesinden somut bir sonuç alınamayacağını adeta önceden haber vermektedir.
***
22/23 Kasım 2020 gecesi Libya’ya tüketim ve inşaat malzemesi taşıyan Roseline-A isimli Türk ticaret gemisine, uluslararası hukuk kurallarına ve teamüllere aykırı olarak, Yunan bir komutanın sevk ve idaresinde bulunan Alman firkateyni tarafından uluslararası Doğu Akdeniz sularında operasyon yapılmıştır.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından sert tepki gösterilen bu olay hakkında açıklama yapan AB tarafının; BM’nin Libya'ya silah sevkiyatının kısıtlaması uygulaması amacıyla 31 Mart 2020'de alınan “EUNAVFOR MED IRINI” kararı kapsamında ve “Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) çatısı altında bulunan bir Avrupa Birliği askeri operasyonu” olduğunu[6] açıklamakla yetindiği görülmektedir.
***
Uzun süredir Türkiye karşıtı tutumlar içerisinde olan ABD’nin, Yunanistan/Dedeağaç ve Girit'te yeni üsler kurmasına izin veren Yunanistan'a olan desteklerini arttırarak sürdürdüğü görülmüştür. Zira Türkiye’nin ortak üretim programından çıkartıldığı F-35 Savaş Uçaklarından Yunanistan’a da verileceği ve 3 adet F-35’in Mart 2021 içerisinde teslim edileceği açıklanmıştır. ABD her vesilede Avrupa'yı Türkiye'ye karşı kışkırtırken, diğer taraftan NATO’nun, çeşitli konularda alması muhtemel kararların Türkiye ve Macaristan tarafından veto edilmesi olasılıklarını önlemeye yönelik rapor hazırladığı bilgilerinin[7] çeşitli uluslararası basın kuruluşlarına servis ediliyor olması dikkat çekmektedir. Çünkü 70 yıla varan dost(!) ve müttefik(!) NATO ve ABD’nin Türkiye’yi “GÜVENİLMEZ” ülke statüsünde değerlendirmeye aldığı, Türkiye’nin artık tam manasıyla bir müttefik olarak görülmediği anlaşılmaktadır. Dolayısı ile “Türkiye karar alıcı mekanizmaları bir yol ayrımına mı empoze ediliyor?” sorusu akla gelmektedir.
***
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sınırları içerisinde yer alan ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan itibaren 46 yıldır kapalı olan Maraş bölgesinin bir bölümü 8 Ekim 2020 tarihinde, dönemin KKTC Başbakanı Ersin Tatar tarafından halkın kullanımına açılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve bir grup heyetin, 15 Kasım 2020 günü KKTC’nin kuruluşunun 37’nci Yılı Kutlamaları çerçevesinde Kıbrıs’a, oradan da Kapalı Maraş’a gitmesi GKRY, Yunanistan ve AB ile birlikte birçok ülke tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Hatta AB’nin Türkiye’ye yaptırım kararı almasını önerenlerin olduğu görülmüştür.
Avrupa Parlamentosu (AP) da oy çokluğuyla almış olduğu bir karar tasarısı ile; “AB ülkelerinin Türkiye'ye karşı sert bir tutum izlemesi, Kıbrıs'taki Türk askerlerinin çekilmesi, Kapalı Maraş'ın sivil kullanıma açılmasının eleştirildiği, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz arama faaliyetlerinin provokatif ve yasadışı olarak nitelendirildiği, AB'nin Türkiye’ye karşı sert yaptırımlarla yanıt vermesi gerektiği” kabul edilmiştir.
Alınan kararda ayrıca; “Türkiye'nin Dağlık Karabağ'a açık desteği, Suriye ve Libya'da oynadığı rolleriyle Türkiye'nin jeoekonomik çıkarlar ve büyük jeopolitik ihtiraslar üzerinden hareket ettiği, dolayısı ile Türkiye'nin Avrupa değerlerinden ve kurallarından uzaklaştığı, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin tarihin en düşük seviyelerine gerilediği” değerlendirmeleriyle Türkiye'nin dış politikaları da eleştirilmiştir. Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen karar metininin hukuki bir bağlayıcılığı olmasa da 10-11 Aralık 2020 tarihlerinde düzenlenecek AB Liderler Zirvesi için önemli bir tavsiye niteliği taşımaktadır.
Kapalı Maraş’ın kısmen de olsa açılması hakkında bir eleştiri de ABD’den gelmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile GKRY Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides’ın yaptıkları telefon görüşmesinde Kapalı Maraş’ın bir bölümünün halkın kullanımına açılmasından duydukları endişeyi dile getirdikleri açıklanmıştır.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus da bu görüşmenin ardından "Bakan Pompeo, bu kışkırtıcı adımın 550 ile 789 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına karşı olduğu ve uzlaşma görüşmelerine yardımcı olmayacağını ifade etti" şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.
***
Bu gelişmeler atmosferiyle 10-11 Aralık 2020 tarihinde yapılacak olan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi, kritik öneme haiz hale gelmektedir. Zira Zirve öncesinde ardarda gelen çeşitli açıklamalar buna işaret etmektedir. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye ile ilişkilerde gidilecek yöne bu zirvede karar verileceğini belirtirken, bir taraftan da “Türkiye ile ilişkiler konusunda durumun kötüleştiğini” söylemesi, Zirve’nin Türkiye aleyhine hararetli görüşmelere sahne olacağını göstermesi açısından önemlidir.
Zira Türkiye’nin, Yunanistan ve Fransa ile Doğu Akdeniz’de yaşadığı gerilimler karşısında, bazı AB üyelerinin yaptırım tekliflerinin gündeme alınmasını erteleyen ve Türkiye-Yunanistan arasında “kıta sahanlığı sorununu çözmesi için arabulucu olan” Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de yaptığı bir açıklama ile ilk kez yaptırımların gündeme gelebileceği sinyalini verdiği görülmüştür.
Sonuç olarak;
Türkiye’nin son yıllarda proaktif bir dış politika uygulamaya başlaması, bölgesel güç olduğunu gösterme çabaları başta komşu ve bölge ülkeleriyle birlikte, 1950’lerden itibaren bünyesinde yer aldığı NATO ülkelerinde de rahatsızlıklara sebep olmuştur. Türkiye karar alıcı mekanizmaları Türkiye karşıtlığı eksenli ittifaklara ve psikolojik baskılara karşı alternatif stratejiler ve ittifaklar ile cevap verecek programlar ve hamleler yapmalıdır.
Karar alıcı mekanizmalar, karşı hamleler yaparlarken, Yunanistan-BAE Savunma Anlaşması örneğinde olduğu gibi Türkiye’ye karşı sergilenen ittifakların ve bazı hamlelerin uygulanabilirliğinin olmadığı da göz ardı edilmemeli, psikolojik baskılara boyun eğilmemelidir.
10-11 Aralık 2020 tarihinde yapılacak olan AB Liderler Zirvesi öncesi yapılan ve yapılacak açıklamalarda “YAPTIRIM” söylemlerinin Türkiye’ye psikolojik baskı oluşturma gayeleriyle birlikte, yaptırım taraftarlarını rahatlatmak maksadıyla göstermelik söylemlerle hareket ediliyor olabileceği de hatırda tutulmalıdır.
Yunanistan, GKRY ve Fransa gibi ülkeler haricinde AB ülkelerinin, önemli bir pazar payına sahip Türkiye’yle “yaptırım kararlarıyla” ilişkileri kopartmayı göze alamayacakları unutulmamalıdır. Ola ki bir yaptırım kararı alınması halinde Türkiye’nin alternatiflerinin olduğunu AB ülkeleri de fevkalade bilmektedirler.
Son söz olarak; Her hâlükârda Türkiye, AB yaptırım kararı aldı/alacak diyerek stratejilerinden, ulusal ve uluslararası çıkarlarından vaz geçmemeli, revize etmemeli, hatta kararlı duruşunu ısrarla göstermekten de çekinmemelidir. Karabağ, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege ve diğer Türk Dünyası politikaları da dahil olmak üzere Türkiye; uzun vadede beka sorunu yaşamamak için AB’ye girme hedefleri uğruna ya da başka nedenlerle, ulusal çıkarlarından ve haklarından feragat edemez, hiçbir şekilde taviz veremez.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Cumhuriyet; “MSB ‘Medusa-2020’ Tatbikat İçin ‘Gerginliği Tırmandırma Çabası’ Açıklaması Yaptı”,30.11.2020.
[2] Turan SALCI; “Emekli Koramiral Erenoğlu, Doğu Akdeniz’deki ‘Türkiye Karşıtı’ MEDUSA Tatbikatını Yorumladı”, Sputnik News, 30.11.2020.
[3] İlhan TAHSİN; “Yunanistan-BAE Ortak Savunma Doktrini İmzaladı”, Birlik Gazetesi, 23.11.2020.
[4] Deutsche Welle; “Yunanistan: Türkiye ile Görüşme Tarihi Henüz Belirlenmedi”, 24.09.2020.
[5] BBC; “Türkiye ve Yunanistan Arasındaki İstikşafi Görüşmeler Hakkında Neler Biliniyor?”, 24.09.2020.
[6] CNN, “İrini Harekatı Nedir? İrini Operasyonu Ne Demek?”, 23.11.2020.
[7] Armağan KULOĞLU; “Türkiye Karşıtlığı Tırmanışa Geçti!..”, Yeniçağ, 04.12.2020.
Doğu Akdeniz sahasında yeni enerji yataklarının tespit edilmesi, yarım asrı geçen Kıbrıs sorununda yeni gelişmeler, Ege’de kıta sahanlığı çekişmeleri, Arap Baharı olaylarının devamı niteliğinde Ortadoğu coğrafyasında devam eden olaylar ve Kafkaslar bölgesinde yaşanan mücadeleler karşısında Türkiye’nin uluslararası hukuk ve imzalanan anlaşmalar dahilinde yürütmüş olduğu politikalar başta Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere birçok ülkeyi rahatsız etmiştir. Bu eksende Türkiye aleyhine çeşitli ittifak ve gruplaşmaların olduğu görülmüş, bazı ülkelerin ise gizli Türk düşmanlığının açığa çıkmasını sağlamıştır.
Yunanistan’ın 1820’lerden itibaren kesintisiz olarak süregelen Türkiye karşıtlığı ekseninde yıllardır ortak hareket eden Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin birlikte hareket ettikleri “üçlü blok” oluşmuştur. Türkiye ile çıkarlarının çatışmasından hareketle bazı bölgesel ülkelerin de dahil olmasıyla bu üçlü blok, genişlemiş ve birbirlerinden aldıkları destekle Türkiye aleyhine faaliyetleri son dönemde tırmanışa geçmiştir. Bu eksende hareket eden Yunanistan, Fransa, GKRY, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 30 Kasım 2020 tarihinde Akdeniz’de “Medusa-2020” adıyla bir tatbikat başlatmışlardır.
Türkiye tarafından “Akdeniz’de gerginliği tırmandırma çabası” olarak nitelenen tatbikat hakkında Türkiye Millî Savunma Bakanlığı (MSB) “Söz konusu tatbikat, gerginliği arzulayan, barış ve diyalogdan kaçan tarafları bir kez daha göstermiştir” açıklaması ile tarafların tutumları eleştirilmiştir. Zira önceki yıllarda da yapılmış olan ve “Medusa” adı verilen tatbikatlara[1] 2020 yılı programına Fransa’nın da katılma kararı almasından maksadının Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz sahasında kalıcı olma ve bölgesel işbirliğini geliştirme[2] çabalarının olduğu muhakkaktır. Tatbikata ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail’in de dahil olması, Türkiye’ye karşı ittifakın genişletildiğini özellikle gösterme gayretinden kaynaklanan bir hareket olarak algılanmalıdır.
Çünkü 18 Kasım 2020 tarihinde BAE'ne giden Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed El Nahyan ile birlikte, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Kafkasya'daki saldırgan tavrına karşı ortak tutum içinde olduklarını" belirten açıklamaları ile birlikte iki ülke arasında bir de savunma anlaşması yapıldığı da duyurulmuş ve anlaşma kapsamında; ülkelerden birisinin toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olması halinde diğerinin yardımını öngördüğüne özellikle dikkat çekildiği görülmüştür.
Yunanistan’ın BAE ile imzaladığı savunma anlaşmasının Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu eksende imzaladığı ilk anlaşma olması ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk ikili anlaşma[3] olması açısından önemlidir.
***
Yunanistan ile Türkiye arasında devam eden sorunların diplomatik yollarla çözülmesi için gayret sarf ettiği görülen Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Almanya’nın girişimlerine Yunanistan, “henüz bir tarih belirlenmedi” diyerek yanaşmadığı görülmektedir. Esasında 2002’de başlamış olan Türkiye-Yunanistan “istikşafi görüşmeleri”, 2016 yılına kadar 60 tur devam etmiş ve yaşanan gerginlikler nedeniyle kesilmiştir[4]. Yunanistan Hükumet Sözcüsü Stelios Petsas’ın yeniden başlatılması planlanan görüşmeler için "Şimdilik bir tarih yok. İçerik, deniz yetki alanı sınırlarının, münhasır ekonomik bölgelerin ve kıta sahanlığının belirlenmesi olacak" açıklamasıyla Yunanistan açısından “temel politikalar çerçevesinde sadece deniz yetki alanlarının belirlenmesi sorununu ele almak istediklerini” beyan ettiği görülürken, Türkiye’nin ise “statüsü belirlenmeyen ada ve adacıklar, hava sahası ve silahlandırılan Yunan adaları konusunu da masaya taşımak istediği”[5] bilinmektedir.
Lakin, AB Dönem Başkanı sıfatıyla Almanya’nın girişimlerine karşılık, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istikşafi görüşmelere başlanması planını memnuniyetle karşıladığını, görüşmelerin Doğu Akdeniz'de istikrar ve Türkiye-AB arasında yapıcı ilişkiler açısından büyük önem taşıdığını” açıklamıştır. Ancak ardından GKRY Lideri Nikos Anastasiadis ile yaptığı telefon görüşmesinde "Türkiye'nin Kıbrıs'a karşı yasa dışı eylemlerine son vermemesi durumunda AB'nin harekete geçmek zorunda kalacağını Erdoğan’a ilettiği” haberlerinin çeşitli uluslararası basında yer alması dikkat çekicidir. Çünkü AB içerisinden farklı açıklamalar geliyor olması, olası Türkiye-Yunanistan görüşmesinden somut bir sonuç alınamayacağını adeta önceden haber vermektedir.
***
22/23 Kasım 2020 gecesi Libya’ya tüketim ve inşaat malzemesi taşıyan Roseline-A isimli Türk ticaret gemisine, uluslararası hukuk kurallarına ve teamüllere aykırı olarak, Yunan bir komutanın sevk ve idaresinde bulunan Alman firkateyni tarafından uluslararası Doğu Akdeniz sularında operasyon yapılmıştır.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından sert tepki gösterilen bu olay hakkında açıklama yapan AB tarafının; BM’nin Libya'ya silah sevkiyatının kısıtlaması uygulaması amacıyla 31 Mart 2020'de alınan “EUNAVFOR MED IRINI” kararı kapsamında ve “Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) çatısı altında bulunan bir Avrupa Birliği askeri operasyonu” olduğunu[6] açıklamakla yetindiği görülmektedir.
***
Uzun süredir Türkiye karşıtı tutumlar içerisinde olan ABD’nin, Yunanistan/Dedeağaç ve Girit'te yeni üsler kurmasına izin veren Yunanistan'a olan desteklerini arttırarak sürdürdüğü görülmüştür. Zira Türkiye’nin ortak üretim programından çıkartıldığı F-35 Savaş Uçaklarından Yunanistan’a da verileceği ve 3 adet F-35’in Mart 2021 içerisinde teslim edileceği açıklanmıştır. ABD her vesilede Avrupa'yı Türkiye'ye karşı kışkırtırken, diğer taraftan NATO’nun, çeşitli konularda alması muhtemel kararların Türkiye ve Macaristan tarafından veto edilmesi olasılıklarını önlemeye yönelik rapor hazırladığı bilgilerinin[7] çeşitli uluslararası basın kuruluşlarına servis ediliyor olması dikkat çekmektedir. Çünkü 70 yıla varan dost(!) ve müttefik(!) NATO ve ABD’nin Türkiye’yi “GÜVENİLMEZ” ülke statüsünde değerlendirmeye aldığı, Türkiye’nin artık tam manasıyla bir müttefik olarak görülmediği anlaşılmaktadır. Dolayısı ile “Türkiye karar alıcı mekanizmaları bir yol ayrımına mı empoze ediliyor?” sorusu akla gelmektedir.
***
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sınırları içerisinde yer alan ve 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan itibaren 46 yıldır kapalı olan Maraş bölgesinin bir bölümü 8 Ekim 2020 tarihinde, dönemin KKTC Başbakanı Ersin Tatar tarafından halkın kullanımına açılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve bir grup heyetin, 15 Kasım 2020 günü KKTC’nin kuruluşunun 37’nci Yılı Kutlamaları çerçevesinde Kıbrıs’a, oradan da Kapalı Maraş’a gitmesi GKRY, Yunanistan ve AB ile birlikte birçok ülke tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Hatta AB’nin Türkiye’ye yaptırım kararı almasını önerenlerin olduğu görülmüştür.
Avrupa Parlamentosu (AP) da oy çokluğuyla almış olduğu bir karar tasarısı ile; “AB ülkelerinin Türkiye'ye karşı sert bir tutum izlemesi, Kıbrıs'taki Türk askerlerinin çekilmesi, Kapalı Maraş'ın sivil kullanıma açılmasının eleştirildiği, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz arama faaliyetlerinin provokatif ve yasadışı olarak nitelendirildiği, AB'nin Türkiye’ye karşı sert yaptırımlarla yanıt vermesi gerektiği” kabul edilmiştir.
Alınan kararda ayrıca; “Türkiye'nin Dağlık Karabağ'a açık desteği, Suriye ve Libya'da oynadığı rolleriyle Türkiye'nin jeoekonomik çıkarlar ve büyük jeopolitik ihtiraslar üzerinden hareket ettiği, dolayısı ile Türkiye'nin Avrupa değerlerinden ve kurallarından uzaklaştığı, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin tarihin en düşük seviyelerine gerilediği” değerlendirmeleriyle Türkiye'nin dış politikaları da eleştirilmiştir. Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen karar metininin hukuki bir bağlayıcılığı olmasa da 10-11 Aralık 2020 tarihlerinde düzenlenecek AB Liderler Zirvesi için önemli bir tavsiye niteliği taşımaktadır.
Kapalı Maraş’ın kısmen de olsa açılması hakkında bir eleştiri de ABD’den gelmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile GKRY Dışişleri Bakanı Nikos Christodoulides’ın yaptıkları telefon görüşmesinde Kapalı Maraş’ın bir bölümünün halkın kullanımına açılmasından duydukları endişeyi dile getirdikleri açıklanmıştır.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus da bu görüşmenin ardından "Bakan Pompeo, bu kışkırtıcı adımın 550 ile 789 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarına karşı olduğu ve uzlaşma görüşmelerine yardımcı olmayacağını ifade etti" şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.
***
Bu gelişmeler atmosferiyle 10-11 Aralık 2020 tarihinde yapılacak olan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi, kritik öneme haiz hale gelmektedir. Zira Zirve öncesinde ardarda gelen çeşitli açıklamalar buna işaret etmektedir. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye ile ilişkilerde gidilecek yöne bu zirvede karar verileceğini belirtirken, bir taraftan da “Türkiye ile ilişkiler konusunda durumun kötüleştiğini” söylemesi, Zirve’nin Türkiye aleyhine hararetli görüşmelere sahne olacağını göstermesi açısından önemlidir.
Zira Türkiye’nin, Yunanistan ve Fransa ile Doğu Akdeniz’de yaşadığı gerilimler karşısında, bazı AB üyelerinin yaptırım tekliflerinin gündeme alınmasını erteleyen ve Türkiye-Yunanistan arasında “kıta sahanlığı sorununu çözmesi için arabulucu olan” Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de yaptığı bir açıklama ile ilk kez yaptırımların gündeme gelebileceği sinyalini verdiği görülmüştür.
Sonuç olarak;
Türkiye’nin son yıllarda proaktif bir dış politika uygulamaya başlaması, bölgesel güç olduğunu gösterme çabaları başta komşu ve bölge ülkeleriyle birlikte, 1950’lerden itibaren bünyesinde yer aldığı NATO ülkelerinde de rahatsızlıklara sebep olmuştur. Türkiye karar alıcı mekanizmaları Türkiye karşıtlığı eksenli ittifaklara ve psikolojik baskılara karşı alternatif stratejiler ve ittifaklar ile cevap verecek programlar ve hamleler yapmalıdır.
Karar alıcı mekanizmalar, karşı hamleler yaparlarken, Yunanistan-BAE Savunma Anlaşması örneğinde olduğu gibi Türkiye’ye karşı sergilenen ittifakların ve bazı hamlelerin uygulanabilirliğinin olmadığı da göz ardı edilmemeli, psikolojik baskılara boyun eğilmemelidir.
10-11 Aralık 2020 tarihinde yapılacak olan AB Liderler Zirvesi öncesi yapılan ve yapılacak açıklamalarda “YAPTIRIM” söylemlerinin Türkiye’ye psikolojik baskı oluşturma gayeleriyle birlikte, yaptırım taraftarlarını rahatlatmak maksadıyla göstermelik söylemlerle hareket ediliyor olabileceği de hatırda tutulmalıdır.
Yunanistan, GKRY ve Fransa gibi ülkeler haricinde AB ülkelerinin, önemli bir pazar payına sahip Türkiye’yle “yaptırım kararlarıyla” ilişkileri kopartmayı göze alamayacakları unutulmamalıdır. Ola ki bir yaptırım kararı alınması halinde Türkiye’nin alternatiflerinin olduğunu AB ülkeleri de fevkalade bilmektedirler.
Son söz olarak; Her hâlükârda Türkiye, AB yaptırım kararı aldı/alacak diyerek stratejilerinden, ulusal ve uluslararası çıkarlarından vaz geçmemeli, revize etmemeli, hatta kararlı duruşunu ısrarla göstermekten de çekinmemelidir. Karabağ, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege ve diğer Türk Dünyası politikaları da dahil olmak üzere Türkiye; uzun vadede beka sorunu yaşamamak için AB’ye girme hedefleri uğruna ya da başka nedenlerle, ulusal çıkarlarından ve haklarından feragat edemez, hiçbir şekilde taviz veremez.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. [email protected]
[1] Cumhuriyet; “MSB ‘Medusa-2020’ Tatbikat İçin ‘Gerginliği Tırmandırma Çabası’ Açıklaması Yaptı”,30.11.2020.
[2] Turan SALCI; “Emekli Koramiral Erenoğlu, Doğu Akdeniz’deki ‘Türkiye Karşıtı’ MEDUSA Tatbikatını Yorumladı”, Sputnik News, 30.11.2020.
[3] İlhan TAHSİN; “Yunanistan-BAE Ortak Savunma Doktrini İmzaladı”, Birlik Gazetesi, 23.11.2020.
[4] Deutsche Welle; “Yunanistan: Türkiye ile Görüşme Tarihi Henüz Belirlenmedi”, 24.09.2020.
[5] BBC; “Türkiye ve Yunanistan Arasındaki İstikşafi Görüşmeler Hakkında Neler Biliniyor?”, 24.09.2020.
[6] CNN, “İrini Harekatı Nedir? İrini Operasyonu Ne Demek?”, 23.11.2020.
[7] Armağan KULOĞLU; “Türkiye Karşıtlığı Tırmanışa Geçti!..”, Yeniçağ, 04.12.2020.
FACEBOOK YORUMLAR