24 NİSAN VE ERMENİ YALANLARI
24 Nisan’ın yaklaştığı günlerde Türkiye’de basın kuruluşları “Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Ne Diyecek?” başlıklarıyla gündemin nabzını tutmaya (!) çalışırlar. Bu sürecin ABD’de adeta rutin hale geldiği şekliyle bazı Meclisi üyeleri ABD Başkanına ortak mektup göndererek, 1915 olaylarını " Genocide/Soykırım" olarak tanımlaması istenilir. Bu arada özellikle ABD başta olmak üzere uluslararası büyük basın-yayın kuruluşları Ermeni Diasporası’nın yönlendirmesiyle sözde soykırım üzerine yayınlarında artış olduğu günler yaşanır. Bütün dünya basını tarafından dikkatle takip edilen ABD Başkanları 1915 olayları için “Meds Yeghern/Büyük Felaket” derler ve Türkiye tarafından “Genocide/Soykırım” denilmedi diye derin bir ohh çekildiği görülür.
Avrupa ülkeleri de her yıl 24 Nisan’ı meclislerinde gündeme alırlar ve Birinci Dünya Savaşı sırasında (sözde) yüz binlerce Ermeni’nin katledilmesi olayını (!) anarlar ve Türkiye’ye soykırımı kabul çağrısında bulunulurlar. Meclisten sonra Devlet Başkanları/Başbakanları ve parlamento üyelerinin de katılımlarıyla en büyük Katedrallerde (sözde) “Ermeni Soykırımı Anma Ayinleri” yapılır.
Artık rutin hale dönüşen bu etkinlikler; Türkiye’ye dost(!) ve müttefik(!) ülkelerde gerçekleştirilir. Eş zamanlı olarak bu esnada ABD ve Avrupa ülkelerinden temsilcilerin de katılımlarıyla Erivan’da da sözde anma etkinlikleri yapılır.
Ermeni Diasporası her yıl 24 Nisan’ı “Sözde Ermeni Soykırımı” olarak anarken, 1915 olayları üzerinden hareketle uluslararası kamuoyunu kandırarak, Türkiye’yi ve Türk Milleti’ni sözde soykırımı(!) kabule zorlayıcı enva-i çeşit atraksiyonlarda bulunurlar. Ancak unutulmaması gereken husus 24 Nisan bunun zirve yaptığı gün olduğudur. Zira Ermeni Diasporası bu yalan iddialarını bir sektöre dönüştürmüş ve 365 gün 7x24 saat durmaksızın, binlerce kitap, broşür, reklam vs. akla gelebilecek her türlü iletişim yöntemleri ile kitlelere ulaşmak amacıyla çalışmaktadırlar.
Yaklaşmakta olan 24 Nisan için gündem ve seremoniler üç aşağı, beş yukarı aynı olacağı muhakkaktır. Türkiye’de ise yapılan törenlerdeki beyanatlara karşılık olarak; Ermeni iddialarının asılsız olduğu, Ermenistan’ın arşivlerini tarihçilere açarak olayın objektif incelenmesi gerektiği resmi makamlar tarafından açıklanır. Bu arada bazı STK’lar ve üniversiteler tarafından Ermeni iddialarına karşı çalıştay, panel veya sempozyumlarla gündem atlatılır. Lakin Türkiye’de bu tür lokal çalışmalara karşılık Ermeni diasporası ve lobileri durmaksızın “Sözde Soykırım olaylarını” kendi lehlerine olacak şekilde gündemde tutmaya azmetmiş olarak çalışırlar.
***
Ermeniler ve Ermeni uygarlığı hakkında yapılan çalışmaların XIX. Yüzyıldan itibaren Fransa merkezli olarak yoğunlaştığı görülmektedir. Bu çalışmalara göre Orta Anadolu ile Kafkasya arasındaki bölgede yaşadıkları tezinden hareketle Ermeni tarihi Urartulara ve Tevrat’a kadar götürülmektedir[1]. Fakat ilk olarak Pers Kralı Darius’un M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen kitabelerinde rastlanan Ermeni adı, bir milletten ziyade Doğu Anadolu bölgesini tanımlayan bir coğrafi alan için kullanılmaktadır. O dönemde kendilerini “Haiklar” olarak tanımlayan etnik bir unsurun daha sonraki yıllarda “Ermeni” ismini benimsedikleri anlaşılmaktadır. Zira o dönemde “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamında “Ermeniler” ismi verilmiştir. Dolayısı ile M.Ö. 3. Binyılda da Haiklar’ın Doğu Anadolu’ya gelmelerinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu için Akkad çivi yazılarında da bu bölgeye “Armanu” veya “Armenia” denildiği görülmektedir. O dönemde bu coğrafyada Ermenilerle hiçbir akrabalık bağı bulunmayan Urartular bulunmaktaydı. Hatta bu tabletlere göre Ermenilerden daha önceki yüzyıllarda bu bölgede Türklerin varlığına rastlanıldığı da anlaşılmaktadır. Eldeki verilere göre M.Ö. 6. Yüzyıldan önceye gitmeyen Ermeni tarihi incelendiğinde; M.Ö. 8. Yüzyılda Balkanlarda yaşanan Trak göçleri neticesinde Anadolu’ya geldikleri ve iki yüzyıl sonra Urartu Devleti’nin yıkılmasının ardından Van Gölü havzasına yerleşerek Pers Krallığı egemenliğine girdikleri değerlendirilmektedir[2].
Ermenilerin Anadolu’da yaşadıkları süre içerisinde bağımsız bir devlete sahip olmadıkları görülmektedir. Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Ermeniler; Makedonya Kralı Büyük İskender, Seleukos İmparatorluğu, Romalılar, Bizanslılar ve ardından Türk devletleri Selçuklu ve Osmanlı egemenlikleri altında yaşamışlardır. Egemenliği altında kaldıkları ülkelere vergi ödeyerek varlıklarını sürdüren Ermeniler, en iyi muameleyi de Türklerden görmüşlerdir. Bu süreç incelendiğinde Türk-Ermeni ilişkilerinin Türklerin Anadolu’ya son kez geldikleri 11. Yüzyıldan itibaren başladığı ve Osmanlı Devleti idaresinde önemli roller üstlenilmek suretiyle 19. Yüzyıla kadar sorunsuz ve “Millet-i Sadıka” unvanı alacak kadar iyi seyrettiği bir gerçektir.
1789 Fransız İhtilali’nin ardından yayılan “Milliyetçilik Akımı”, birçok imparatorluk gibi zayıflama dönemine girmiş olan Osmanlı Devleti’ni de olumsuz etkilemiştir. Özellikle 19. Yüzyıl ortalarından itibaren İngiltere, Rusya ve ABD’nin de içerisinde yer aldığı emperyalist devletlerin teşvik ve kışkırtmalarıyla Osmanlı Devleti bünyesinde yer alan milletlerde başlayan bağımsızlık hareketlerinden Ermeniler de etkilenmiştir.
İlk olarak Ocak 1820’de İzmir’e geldikleri bilinen[3], ardından 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları sayesinde Osmanlı topraklarında faaliyetlerini daha rahat yürütebilen ABD menşeili misyonerlerin gayretleriyle; 1863’te İstanbul’da, 1866’da da Beyrut’ta açılan Robert Kolejlerini yenileri takip etmiş ve 1900’lerin sonunda Amerikan okullarının sayıları 500’ü aşmıştır. Osmanlı vatandaşı Müslüman ve Yahudi halk üzerinde beklediği etkiyi göremeyen Amerikan Protestan Okulları, Ermeni tebaaya yönelmiş ve Protestan Hristiyan sayısında hızla artış yaşanırken[4] bir taraftan da devlete karşı bağımsızlık hareketleri başlamıştır.
1836, 1840, 1842, 1853, 1854 ve 1895 yıllarında “American Board of Commisioners for Foreign Missions”a bağlı misyonerlerin teşvikleriyle Maraş/Zeytun Ermenilerinin defalarca devlete karşı isyan hareketlerine giriştikleri görülmektedir[5]. Ermeni milliyetçiliğinin aşılanması ile komitecilerin karargâhı haline gelen Ermeni Patrikhanesi ve kiliseleri hedefledikleri sözde bağımsız Ermeni devleti için var güçleriyle çalıştıkları unutulmamalıdır. Bu maçla Maraş/Zeytun ve Andırın, Bitlis Gümüşhane, Bayburt ile Harput bölgelerinde isyanlar çıkarttıkları, hedefledikleri sözde Ermeni devletinin Akdeniz’e de açılması gerektiğinden hareketle; Adana, Maraş, İskenderun bölgelerinde de yoğun faaliyetler içerisinde oldukları görülmektedir. Bu arada yine masum Müslüman Türk halkına karşı saldırılarını sürdürdükleri ve binlercesini vahşice katlettikleri de unutulmamalıdır.
Balkan Harbi’nden sonra dernek ve siyasi faaliyetlerini arttıran Ermeniler, yaşadıkları her bölgede, buldukları her fırsatta Türkleri katletmişledir. 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayan Birinci Dünya Savaşı’na 3 Ağustos 1914 itibariyle fiilen katılan Osmanlı Devleti birçok cephede savaşı sürdürürken; Adana, Van, Bitlis, Sivas, Erzurum, Trabzon ve Diyarbakır başta olmak üzere cephe gerisindeki Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde binlerce masum Türk; çocuk kadın, yaşlı ayırt edilmeksizin akla hayale gelmedik yöntemlerle düşmanla işbirliği içerisinde olan Ermeniler tarafından katlediliyordu. Bu döneme ait arşiv belgeleri Ermenilerin yaptıkları vahşetleri kanıtlamaktadır.
Ermeniler tarafından yapılan katliamlar sadece Anadolu ile sınırlı kalmamıştır. Kafkaslar ve Azerbaycan coğrafyasında da binlerce Türk, Ermeniler tarafından vahşice katledilmiştir[6].
Cephe gerisinde Ermenilerin Müslüman halka karşı saldırılarını engelleyemeyen Osmanlı Devlet idaresi son çare olarak 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu’nu çıkartmış ve göç ettirilmesine karar verilen Ermenileri yine kendi toprakları içerisinde bulunan Suriye bölgesine göç ettirmiştir. Unutulmamalıdır ki savaş halinde olan Osmanlı Devleti, devlet aleyhine sürdürülen ve içten çökertmek amacıyla hareket eden Ermenileri başka türlü kontrol edemeyeceği kanaatinden hareketle bir zorunluluk olarak Tehcir Kanunu’nu çıkartmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Tehcir Kanunu çerçevesinde nakli gereken Ermenilerin hareket ettirilmeden önce çiçek, tifo, tifüs, kolera aşıları yaptırması, yolculukları esnasında ve yerleştirilecekleri bölgelerde mallarının ve canlarının koruması, sıcak yemek verilmesi başta olmak üzere; iaşelerini sağlamak ve rahatlarının sağlanabilmesi gibi tedbirlerin imkanlar ölçüsünde alınması için çalıştığı, yeni yerleşim bölgelerinde evler inşa edilmesi, mal, toprak ve tohum dağıtımları yapılması, zanaatkarlar için sermaye verilmesi, öğrenim çağındaki çocuklar için okullar açılması gibi ihtiyaçların dahi karşılanması adına ilgili makamlara talimatlar verildiği arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.
Alınan bütün tedbirlere rağmen Ermenilerden bazı kayıplar olduğu Osmanlı Arşiv belgelerinde de görülmektedir. Zira Birinci Dünya Savaşı’nı bir yürüten devletin almaya çalıştığı bütün tedbirlere rağmen, başta hastalık, ilaç yetersizliği ve iklim şartlarına bağlı olmak üzere türlü nedenlerle hayatını kaybedenler olmuştur. Göç güzergahı üzerinde bulunan yerleşim bölgelerinde bulunan Müslümanlardan Ermeni mezalimine uğramış olanların kin ve öç alma saikiyle hareket ederek kafilelere bazı saldırılar yaptıkları da bir gerçektir. Göç kafilelerini korumakla görevli askerleri zaman zaman bu saldırıları önlemekte yetersiz kaldıkları da olmuştur. Saldırıyı gerçekleştirenlerin de engel olmakta zafiyet gösteren görevlilerin de ağır şekilde cezalandırıldığı bilinmektedir. Hatta haksız yere ve sırf Batılıları memnun edebilmek adına, yalancı şahit beyanlarıyla; Boğazlıyan Kaymakamı (Milli Şehit) Mehmet Kemal Bey 10 Nisan 1919’da, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey ise 5 Ağustos 1920 tarihinde Ermenileri koruyamadıkları gerekçesiyle idam edilmişlerdir.
İttihat Partisi’nin son toplantısında Talat Paşa’nın yapmış olduğu değerlendirmelerine göre tehcir esnasında Ermeni kaybının yaklaşık 300.000 olduğu görülmektedir. Bu sayı Batılı kaynaklarca çok daha abartılarak 1.500.000’e kadar çıkartılıyor olsa da o dönemde Osmanlı Devleti sınırları içerisinde toplam 1.300.000 Ermeni olduğu[7] bilinmektedir ve Batı’nın abartısı ortaya çıkmaktadır.
Ermenilerin Türk Milletine karşı ihanet ve saldırıları; Anadolu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Azerbaycan coğrafyasında, Osmanlı döneminde ve Millî Mücadele döneminde de devam etmiştir. ASALA Ermeni terör örgütünün 1975-1994 yıllarında Türkiye dahil 21 farklı ülkede Türk diplomat ve mülki memurları ile sivillere karşı silahlı ve bombalı saldırıları unutulmamalıdır. ASALA’nın devamı niteliğinde piyasaya sürülen PKK terör örgütünün 1984’ten buyana asker, polis, öğretmen, kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin sivil katliamları hafızalarda tazedir. 1988-1994 Karabağ Savaşı’nda, 13 Ocak-14 Şubat 1990 Bakü ve 25-26 Şubat 1992 Hocalı Soykırımlarıyla devam eden Ermeni katliam ve soykırımları bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiş ve Türkiye’yi olmayan soykırım ithamıyla suçlayan medeni(!) Batı’nın görmezden geldiğini tarih kaydetmiştir.
Ancak; Türkiye’yi suçlu ilan etmeye çalışan ülke ve tarafların; 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından alınan ve 12 Ocak 1951’de yürürlüğe giren 260 sayılı “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme”[8] kararı hükümlerine göre; 22 Nisan 1965'te Uruguay ile başlayan ve devam eden süreçte “Sözde Ermeni Soykırım” olayını tanıdığını beyan eden ülkelerin[9] açıkça suç işlediği muhakkaktır. Zira Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu şartları karşısında 27 Mayıs 1915'te Osmanlı Hükumeti tarafından çıkartılarak uygulanan Tehcir Kanunu veya resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu, BM’nin ilgili Sözleşmesi’nin 2’nci maddesinde kastedilen hususların amaçlanmadığı açıkça bellidir.
***
Anadolu’da tarihin hiçbir evresinde bağımsız bir devlet kuramamış ve tabi oldukları bütün devletlere vergi vermek suretiyle varlığını sürdüren Ermeniler, en iyi muameleyi, insan yerine konulmayı ve devlet kademelerinde çok üst makamlara sahip olmayı Türk Devletlerinde görmüşlerdir. Fakat İngiltere, Fransa, ABD, Rusya ve Batı’nın diğer emperyalist devletleri, Ermenileri piyon olarak kullanmak suretiyle Türk Milleti’ne karşı kışkırtmışlardır.
Bin yıldır iyilik gördükleri Türk Milleti’ne karşı ihanetleri, hunharca katliam ve soykırımları tarihi vesikalarla belgeli olan Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne karşı 1800’lerden itibaren saldırı ve başkaldırı içerisinde olmuşlardır. Ermenilerin sırf Birinci Dünya Savaşı döneminde katlettikleri Türk nüfusu, kendi kayıplarından yaklaşık 5 kat fazla olduğu[10] başta Türk arşivleri olmak üzere Ermenistan, İngiltere, Rusya, ABD ve birçok Batı ülkesinin arşivlerinde de mevcuttur.
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 yılında Bükreş’te yapılan Taşnak Partisi Ermeni meselesi toplantısında sunduğu raporda beyan ettiği itirafları Türk Tezlerini doğrulamakta ve Ermeni iddialarını çürütmektedir. Türk Milleti’ne karşı kendi uyguladığı katliam ve soykırımlarını yok sayarak, olmamış sözde bir soykırım yalanını kabul ettirmeye çalışan Ermeniler, Ermenistan arşivlerini uluslararası kamuoyunun incelemelerine aç(a)mamaktadır. Çünkü yıllardır ileri sürdükleri yalanlarını kendi arşivleri de çürütecektir.
Sözde soykırım yalanını kabul eden ülkeler sırf siyasi nedenlerle hareket etmişlerdir. Sözde Ermeni soykırım iddiaları ABD’nin 44 eyaletinde ve Avrupa ile Latin Amerika’da ise yirmiden fazla ülke tarafından kabul edilmiştir. Bu ülkeler içerisinde Yunanistan, Fransa ve İsviçre haricinde olanların kararları tavsiye niteliğinde veya yerel parlamentolar düzeyindedir. Ayrıca Yunanistan ve İsviçre yasalarına göre 1915 olaylarının soykırım olduğunu kabul etmeyen açıklamalar yapmak suç kabul edilmektedir.
Sonuç Olarak;
Türkiye ve dünya kamuoyu açısından; “Ermeniler kimdir, Türk-Ermeni İlişkilerinin tarihi süreci nasıl yaşanmıştır, 1915 Olayları nedir, sürece nasıl gelinmiştir, sonrasında neler olmuştur?” gibi bir dizi soruların cevapları “objektif olarak yanıtlanmadığı sürece” Türkiye, sözde soykırım ithamlarıyla karşı karşıya kalmaktan kurtulamayacaktır.
ABD Başkanı Joe Biden’in 1915 olayları için 24 Nisan 2021’de ne diyeceğini merakla bekleyenler olduğu bilinmektedir. Ermeni lobisi “Genocide/Soykırım” dedirtebilmek için büyük gayretler içerisindedir. ABD yönetiminin Türkiye’yi karşısına almak istemeyeceği değerlendirilmekle birlikte Biden ekibinin geçmişteki Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açıklamaları olduğu da hatırda tutulmalıdır.
Ayrıca Biden’a seçim kampanyaları sırasında “Ermeni soykırımını tanıma” sözleri verdiğini hatırlatan Ermeni lobisine Biden ve yardımcısı Kamala Harris’in “gereğini yapacakları” imasıyla verdikleri cevapların uluslararası basında yer aldığı görülmektedir. Dolayısı ile ABD Başkanı eğer Türkiye’yi soykırımla suçlayacak olursa, zaten son yıllarda gergin olan Türk-Amerikan ilişkilerinin yeni bir krize gireceğinden hareketle Türkiye karar alıcı mekanizmaları sürece hazırlıklı olmalıdır. ABD’nin katliamlarla dolu tarihine ufak ufak basında imalarla yer verilerek ABD yönetimine mesajlar verilerek Türkiye’nin de hazırlıklı olunduğu gösterilmelidir.
Son söz olarak; Ermenilerin Türklere yaptığı soykırımları, Yunanistan’ın Millî Mücadele döneminde Anadolu’da işgal yıllarındaki katliamları, Fransa’nın Cezayir başta olmak üzere sömürgelerindeki soykırımları, ABD’nin Kızılderililere ve atom bombaları ile Japonlara karşı uyguladığı soykırımları, Hitler’in Yahudilere uyguladığı soykırımları, Sırpların (BM Barış Kuvvetlerinin gözleri önünde) Saraybosna ve Srebrenitsa ile sembolleşen Bosna-Hersek Savaşı’ndaki soykırımlarını unutarak; tarihinde asla soykırım uygulamamış Türkleri, soykırımla suçladıklarını en başta kendileri de çok iyi bilmektedirler. Velev ki unutsalar, tarih kaydetmiştir ve asla affetmeyecektir.
:
İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.
[1] Yücel AKTAR; “Enver ve Cemal Paşalarla Osmanlı Valileri, İmzalı Belgeler, Soykırım Tezlerini Çürütüyor”, Yeni Türkiye, S.60, 2014.
[2] Ekrem MEMİŞ; “Ermenilerin Kökeni ve Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Dergisi, S. 7/1, 2005.
[3] Ayten SEZER; “Osmanlı Döneminde Misyonerlik Faaliyetleri”, http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm
[4] İsmail CİNGÖZ; “Türk-Amerikan İlişkileri (Osmanlı Dönemi)”, Ticari Hayat Gazetesi, 08.08.2018.
[5] Nejla GÜNAY; “Zeytun İsyanları”, http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/zeytun-isyanlari/
[6] Sevil ABBASOĞLU İREVANLI; “Kafkaslardaki Kıyım ve Sürgünler-Batı Azerbaycan’da Rus ve Ermenilerin Yaptığı Soykırım-”, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2015.
[7] Ekrem MEMİŞ; “Ermenilerin Kökeni ve Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Bilimler Dergisi, S. 7/1, 2005.
[8] Ayrıntılı bilgi için bknz. Uluslararası Hukuk ve Dışilişkiler Genel Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri, http://www.uhdigm.adalet.gov.tr/sozlesmeler/coktaraflisoz/bm/bm_11.pdf
[9] Sözde Ermeni Soykırımını tanıyan ülkeler; Uruguay, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Arjantin, Rusya Federasyonu, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, İsveç, İtalya, Vatikan, Fransa, İsviçre, Slovakya, Hollanda, Venezuela, Litvanya, Polonya, Şili, Bolivya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Brezilya, Suriye, Bulgaristan, Lüksemburg, Paraguay, Ermenistan, Almanya. Bunların dışında; Amerika Birleşik Devleti’nin 44 eyaleti, Britanya’nın Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda ile İspanya’nın Bask ve Katalan özerk yönetimleri. Ayrıca gayri resmi olarak İran İslam Cumhuriyeti (Şah rejimi döneminde tanınmıştı). (Kaynak: https://onedio.com/haber/1915-olaylarini-almanya-ile-birlikte-soykirim-olarak-taniyan-29-ulke-714070)
[10] Samuel A. WEEMS; “Ermenistan Terörist ''Hıristiyan'' Ülkenin Sırları”, İleri Yayınları, 2006. Uluç GÜRKAN; “Malta Yargılaması Özgün İngiliz Belgeleriyle”, Kaynak Yayınları, 2014. Justin McCARTHY; “Belgeler; Türkler’in Değil, Ermeniler’in Soykırım Yaptığını Gösteriyor” (https: //arkaguverte.com/neydi-o-gunler/belgeler-turklerin-degil-ermenilerin-soykirim-yaptigini-gosteriyor-21938)
Resim Kaynak; Alp Icoz, https://turkish-culture-history-language.blogspot.com/2018/10/ermenistann-ilk-basbakan-yohannes.html
FACEBOOK YORUMLAR