VAR OLALIM DERKEN YOK OLUYORUZ
Zaman bir silindir gibi geçiyor üstümüzden. Geçiyor ve biz zamana yenilmemek için direniyoruz. Zaman ilerledikçe sorumluluklarımız artıyor ve hayatın yükü omuzlarımıza daha da çok biniyor. Bu yükün altında, yoruldukça yok olduğumuz hissine kapılıyor ve var olma adına büyük bir savaşa girişiyoruz. Bu savaşta asker de biziz , komutan da.
Asker de biz, komutan da biz olduğumuz için gittikçe bireysel düşünmeye, bireysel yaşamaya başlıyor ve bencilleşiyoruz. Ve ekseri çoğunluk benzer mücadeleyi tek başına yürüttüğü için, sadece biz değil, toplum bencilleşiyor ve kalabalıklar içinde yalnız insanlardan ibaret bir yığına dönüşüyoruz.
Toplumsal bünyemize bulaşan ve habis bir ur gibi tüm toplum hayatımızı kuşatan bireyselleşme hastalığı, var olma adına canhıraş verdiğimiz mücadelede hepimize toptan kaybettiriyor.
Evet, var olduğumuzu sanıyoruz.
Ev sahibi oluyoruz, savaşta bir cephe daha kazandık sanıyoruz, oysa kaç komşumuzla çat kapı gidecek kadar muhabbetimiz var, bunu sorgulamıyoruz.
Araba alıyoruz, bir cephe daha elde etmenin mutluluğunu yaşıyoruz, ama o arabanın içinde gönlümüzce yolculuğa çıkabileceğimiz kaç dostumuz var, bunu düşünmüyoruz?
Makam sahibi oluyoruz, “tamam” diyoruz “kariyer olarak da kazandık." Ama o makama oturmak için "hangi değerlerimizi örseledik, nelerden vazgeçtik, kimin hakkını yedik" diye sormuyoruz.
Etiketlerimiz, apoletlerimiz var. Ama bu unvanları bir kenara bıraktığımızda "bize aynı içtenlikle saygı gösterecek kaç kişi var hayatımızda" diye düşünmekten kaçınıyoruz.
Madde planında kazandığımızı sandığımız bu cephelerde, çok gürültülü bir mücadeleye giriştiğimiz için iç dünyamızın sesini duyamaz haldeyiz.
Kazanma hırsı öyle kaplamış ki ruhumuzu, gönül gözümüz kör olmuş ve yüreğimizdeki aynanın kirlendiğini göremez olmuşuz.
Var olma adına verdiğimiz kavga bizi toplumsallıktan uzaklaştırdıkça, insan olmanın yüceliğini, manevi dinamiklerini kaybediyoruz. Güvensiz, sevgisiz, dayanışmadan uzak, paylaşmayı bilmeyen insanlara dönüşüyoruz.
Var olalım derken yok olmuşuz, kazandık derken kaybetmişiz ve en önemlisi de yok olduğumuzu göremeyecek kadar körleşmişiz haberimiz yok.
Gelecek bizden, çok katlı binalarla ruhu öldürülmüş şehirler, hurda çöplüğüne dönmüş arka sokaklar, katledilmiş doğa, iç edilmiş ormanlar ve ruhumuzu esir almış teknolojiler değil yaşanılası bir vatan bekliyor.
Yarınlarımıza yaşanılır bir ülke, evlatlarımıza güvenli bir toplum bırakmak için, var olmak için ortaya koyduğumuz çabayı yeniden düşünmeli, ne için yaşadığımızı ve hayatın gayesini yeniden sorgulamalıyız.
Selam, dua, aşk ile...
Hüseyin Hatıl
FACEBOOK YORUMLAR