TÜRK DÜNYASININ AKSAKALI - MİLLİ DÜŞÜNCENİN YOLBAŞÇISI
Orta boylu ve zayıf sayılmayacak kiloda, ilerlemiş yaşına rağmen oldukça dinç bir görüntüye sahip bir aksakal olarak tanımıştım Sadi Ağabeyi…
Düşünce dünyasının yüceliği ona kudretli bir hava katmış, bu kudret hali tavrına yansımıştı.
O dinç bedenin üstünde, onca yaşanmışlığa rağmen lekesiz kalmışlığını haykıran geniş bir alın, millete adanmışlığın sembolü ak saçlar ve millet bekası için çekilen acıların eseri olarak, vatan ateşinde kavrulmuş tunç esmerliğinde bir tenle kaplı yuvarlak bir yüz…
Yüzüne samimiyet nakşeden, dosta umut vaden, içi gülümseyen parlak gözleri ile başı dik bir Anadolu Ereni görüntüsü vermekteydi…
İşte benim ilk gördüğümde hafızamda kalan Sadi Somuncuoğlu…
Kibar, mütevazı, bilge…
Gerçek Türk Aydını profilini tüm hal diliyle ortaya koyan saygın bir şahsiyet…
O, İlk gençlik yıllarından itibaren, Türk Milletinin güçlü ve mutlu bir millet olması için kafa yormuş, “millet için ne yapabilirim”in kavgasını vermiş bir fikir işçisi…
18 yaşından itibaren Türk Ocaklarının müdavimi olmuş, Türk Milliyetçiliği davasının neferi olarak ömrünü milletine vakfetmiş bir akıncı…
1968 yılı… Henüz 28 yaşında olmasına karşın, sosyalizmin ayak seslerini gören ve milliyetçi öğrencileri koruma, cesaretlendirme adına, önce milliyetçi akademisyenlerin bir çatı altında toplanmasına inanmış gerçek bir teşkilatçı.
O günlerde üniversitede görevli, genç bir hoca olan (ve 50 yılı aşkın süredir Türk Milliyetçiliğinin bayraktarlarından) Prof.Dr.İskender Öksüz’le “gençliğin durumu ve gelen sosyalizm tehlikesi” üzerine konuşurlarken, Ankara’da Bayındır sokakta, camında “kiralık” yazan bir daire dikkatlerini çeker ve hemen burayı tutup, milliyetçi camia için bir toplanma merkezi oluşturmaya karar verirler.
İşte, Ankara’da Türk Milliyetçilerinin amiral gemisi görevi gören “KÜBİTEM” (Kültür Bilim Teknik ve Eğitim Merkezi) böyle kurulur. Bütün ekonomik zorluklara rağmen, o dört duvarı, fikirlerinin yüceliğinde donatırlar. Zaman içinde “KÜBİTEM”, Ülkü Ocağı, Ülkücü işçiler, Ülkücü Memurlar gibi derneklerin ve “Devlet” “Töre” gibi efsane dergilerin fikri temellerinin atıldığı yer olur.
O, uzun yıllar siyasetle uğraşmış, milletvekilliği, bakanlık yapmış, Hak ölçülerinden iman ettiği Türk Töresinin gereği olarak, ilkelerinden ödün vermemiş, devlet malına el uzatılmasına müsaade etmemiş, siyasetin şahsiyetini kirletmesine müsaade etmemiştir.
Türk Milliyetçiliğine vurulmuş en büyük tırpanlardan biri olan 12 Eylül darbesinden sonra, gönülleri inşa etmeye azmetmiş bir Eren olduğu halde “İdam”la yargılanmış, 2 yıl cezaevinde kalmış ve her şeye rağmen adalete güvenmiş ve 1987 yılında beraat etmiştir.
90’lı yıllarda Bakan olarak Türk Milletine hizmetini sürdüren Somuncuoğlu, Türk Milliyetçilerinden gelen talep üzerine 2000 yılında Cumhurbaşkanlığı’na aday olduğunda, sözde “Töre” adına töresizliğin kurbanı olmuş ve cumhurbaşkanı adaylığı engellenmiştir.
Çok az kişiye nasip olan, Milletvekilliği, Bakanlık, Türk Ocakları Genel Başkanlığı gibi makamlarda bulunmasına karşın O, makamdan güç alan devşirmelerden olmamış, yaptığı işin hakkını vermekle birlikte hep öz kimliğini, vatansever-milliyetçi kimliğini öne çıkarmıştır.
Ömrünü harcadığı Türk Milliyetçiliği ve vatanperverlik için siyaseti bir hizmet aracı gören Sadi Somuncuoğlu, siyasi birikimini pazarlayan şöhret yorgunlarının yaptığı gibi kolaycılığa kaçmamış, zor olan yolu seçmiş ve 2008 yılında ilk gün ki aşk ve heyecanla yeniden kolları sıvayarak, Türk Milletini bekleyen tehlikeler konusunda uyarılar yapacak, Milliyetçi aydınları tek çatı altında toplayacak, Türk Gençliğini bilgilendirecek, vasıflı insan yetiştirecek bir dergâhın kuruculuğunu üstlenmiştir.
Ankara’da, Milli Düşünce Merkezi adıyla kurulan bu yapı, kısa süre içinde, gönlü vatan aşkıyla çarpan münevverlerin buluşma yeri olmayı başarmıştır.
Milli düşünce Merkezi, her hafta bir bilgi şöleni düzenlemek gibi ulvi bir hizmetin yanında, etnik bölücü çıkışlara set olmak gibi büyük bir görevi de üstlenmiştir.
Hakka yürüyene kadar, 80 yaşını aşmış olmasına rağmen, kendi ifadesiyle, “milletine hizmeti iman meselesi sayan bir felsefenin insanı” olarak, ilk gençlik yıllarından itibaren hiçbir görevden kaçmamış, yılmamış, korkmamış, sinmemiş, millete olan aşkını haykırmayı sürdürmüştür.
Anadolu’nun bilinen en meşhur evliyalarından Somuncu Baba’nın soyundan geldiğinden olsa gerek Sadi Somuncuoğlu, heybesine doldurduğu Türklük aşkıyla genç yürekleri doyurma çabasından bir an bile vazgeçmemiştir.
Geçtiğimiz hafta, Türk Milliyetçileri’nin ve Türk Dünyası’nın bir aksakalı daha Rahmet-i Rahmana kavuştu.
Derin bir üzüntüyle sonsuzluğa uğurladığımız Sadi Somucuğlu’na Yüce Allah’tan rahmet, milliyetçi camiaya, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Aziz ruhu şad olsun.
Hüseyin HATIL
FACEBOOK YORUMLAR