DÜNYA DEĞİL BİZ ACIMASIZ OLDUK
“Öyle ucuz ettiler ki her şeyi. Sözü, saygıyı, erdemi. Ölümü bile kirlettiler.” Şükrü Erbaş
İnsanoğlu, “dünya hayatı” diyerek geçiciliğine her dem vurgu yaptığı ömrünü nasıl yaşıyor, nasıl tüketiyor?
İntihar eden bir babanın ardından, “bu adamı canına kıyacak kadar, ruhsal bunalıma sokan sebep neydi?” demek yerine, siyasi görüşüne göre lafazanlık yapan büyük çoğunluk sizi de korkutmuyor mu?
Can kaybına sebep olan büyük bir kazanın ardından, “nerede hata yapıldı da bu kaza meydana geldi?” demek yerine, kazanın sebepleri üzerinden siyasi cephe oluşturmak ne kadar insancıl geliyor size?
Bütün değerlerimizi, günlük siyasete kurban etmek zorunda mıyız?
Nerede sevgi, saygı, vefa, insanlık, inanç?
Ne umuyor ya da ne yapmak istiyoruz da, günlük siyaseti hayatımızın en önemli değerlerini bile sarsacak kadar içselleştiriyoruz?
Bundan nasıl bir kazanç elde etmeyi umuyoruz ki, en insani meselelere bile taraftarı olduğumuz partinin yâda kişinin nazarıyla bakmak zorunda kalıyoruz.
En son, üniversite öğrencisi bir kızımız intihar etti, cebinde parası olmadığı gerekçesiyle.
Her gün beyaz camdan ve sosyal medya üzerinden evimize misafir olan, bizim gibi konuşan ama asla bizim gibi yaşamayan meşhur şahsiyetler başta olmak üzere, gelir seviyesi ülke ortalamasının üzerinde olan herkes, bu memleketteki yoksulluğa karşı bir şeyler yapmalıdır.
Dünyanın en zengin insanı olsak ne olacak? Düşünün bakalım, derman olabilirliğiniz varken çevrenizde açlıktan, fakirlikten kırılıp giden çocukları? O gariplere nefes olmadıktan sonra, en lüks mekânlardan durum paylaşmanız, bilmem kaç katlı rezidansların zirvesinde oturmanız ne ifade ediyor acaba?
Geçim sıkıntısıyla kıvranan insanları düşünün. Odun, kömür alamadığı için evini ısıtamayan babaları, kiler boş olduğu için çocuklarına yemek yapacak bir şey bulamayan annelerin acısını düşünün. Gösteriş için şatafattan başka bir şey görmeyen gözlerinizi açın ve çıkarın kafanızı gömdüğünüz yerden. Modayı takip ederek en muhteşem kıyafetlerle salına salına yürümek, şatafatlı ortamlarda zaman geçirmek ve lüks otomobillere binmek huzur verecek mi size?
Hz.Ömer… Ömer (RA) ki, adı adaletle bir tutulan büyük şahsiyet. “"Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer'den sorar onu!" diyerek sorumluluğunu ortaya koyan, ‘Dağlara buğdaylar serpin. Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler.’ diyecek kadar da hassas olan yüksek ruh…
Ve bizler ne kadar da severiz değil mi Hz.Ömer’i… Peki, biz bu sözlerinin neresindeyiz?
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen Allah’ın en has kulu, Şanlı Peygamber’in ümmetiyiz değil mi? Aç yattığımız gece olmadığını düşünürsek, her gece aç-susuz yatağında dönüp duran çocukların, onları yaşlı gözleriyle süzen anne-babaların vebali bizim üzerimizde değil mi?
Karnını doyuramadığı için, çocuğuna kıyafet alamadığı için, çalışacak bir iş bulamadığı için… Velhasıl, toplumsal birlik içinde çözülebilecek dertler için, belki de derdini açacak gönül bulamadığı için bunalıma giren ve hayatına son veren bu canlarda bizim hiç mi sorumluluğumuz yok.
Dünya acımasız bir hal alıyor. Aslında dünya değil biz;
Bizler, her geçen gün biraz daha acımasız bir yer haline dönüştürdük dünyayı.
Düşünsenize; zengin adamın şampuanın da bile fakirin tabağındakinden daha fazla meyve var.
Gelir adaletsizliği son bulmadıkça, toplumsal huzur mümkün değildir.
Hüseyin HATIL
İnstagram: @mavinin_sairii
Twitter :@mavinin_sairii
facebook.com/mavininsairi