YOZGAT TEHCİRİ DAVASI-II
Sevgili okurlar, aynı başlıklı yazımızın ilk bölümünde 1915 yılında Yozgat bölgesinde yapılan tehcir sırasındaki suçlamalarla ile ilgili dönemin hükûmeti tarafından yapılan işleri, Kaymakam Kemal Bey hakkındaki soruşturmayı ve tehcir ile ilgili isnatlara dair görülen yargılamayı anlattıktan sonra 1919 yılında Divân-ı Harb-i Örfi tarafından yapılan yargılamaya kadar geçen süreçte yaşananları izah etmiştim. Bu yazımızda ise Yozgat Tehciri Davası’nda, mahkemede yargılamanın nasıl yürüdüğünü, davanın safhalarını, duruşmalarda yaşananları, alınan kararı ve neticelerini okuyacaksınız.
Yozgat tehciri davasının ilk duruşmasında, soruşturma heyeti tarafından düzenlenen raporun okunmasının ardından savcı Sami Bey hazırladığı iddianameyi okumuştur. Savcı Sami Bey, önce bu davanın önemine dikkat çekmiş ve tehcir esnasında bazı kişilerin şahsi menfaatlerini ülkenin menfaatlerinden üstün tutmak suretiyle suç işlediklerini, bundan dolayı suçsuz bir milletin alnına sürülen kanlı lekeyi adaleti sağlayarak temizlemek istediklerini söylemiştir[15] Savcı, Mehmed Kemal, Tevfik ve Feyyaz Ali Beylerin, 1915 yılında Yozgat ve Boğazlıyan’da uygulanan tehcir sırasında Ermenilerin öldürülmesi, mallarının gasp edilmesi ve namuslarına el uzatılması suçlarını işlediklerini, dolayısıyla iddia edilen bu suçlardan yargılanmalarını talep etmiştir[16].
Mahkemede iddianamenin okunması, tanık isimlerinin belirlenmesi ve avukatların usule dair itirazlarından sonra, Divân-ı Harb-i Örfi Reisi Mahmut Hayret Paşa, Mehmed Kemal Bey’den hakkındaki suçlamalara karşı cevabının ne olduğunu sormuştur. Kemal Bey, üzerine atılı suçlamalara cevap vermeden önce, kendisine isnat edilen suçlamalarla ilgili olayların geçtiği mahallin Yozgat olduğunu, velhasıl suçun işlendiği yerin adli makamlarınca yargılanabileceğini, şu an bulunduğu mahkemenin yetkisiz olduğunu öne sürmüştür. Söz alan savunma avukatları da Kemal Bey’in daha önce aynı suçlamalardan dolayı Yozgat’ta yargılandığını, Konya istinaf mahkemesince beraat kararı verildiğini, yeniden yargılamanın hukuksuz olduğunu beyan etmişlerdir. Savunma avukatlarının gerekçelerini ortaya koyarak Kemal Bey’in yeniden yargılanmasının hukuksuz olduğuna dair mahkemeye yaptıkları itirazlara karşı çıkan dava savcısı, Kemal Bey’in Yozgat’ta yapılan yargılamasında cinayet suçlamasının bulunmadığını ifade etmiştir. Savcının savunma avukatlarının itirazına karşı ortaya koyduğu argümanı değerlendiren mahkeme heyeti, Boğazlıyan’daki olayları soruşturmak üzere bölgeye gitmiş olan müfettiş Nedim Bey’in raporunu incelemiş ve Kemal Bey’in Yozgat’taki mahkemede sadece suistimal suçundan yargılandığına dair bir tespit yapmıştır.
Yargılamanın hukuksuz olduğuna dair Kemal Bey ile savunma avukatlarının yaptıkları itirazların, savcının, savunmanın itirazlarına karşı çıkarak yeni davada farklı suçlamaların olduğuna dair beyanının ve müfettiş raporunun incelenmesi üzerine davanın devamına karar verilmiştir. Mahkeme reisi tarafından Kemal Bey’e hakkındaki suçlamalara dair sualler yeniden yöneltilmiştir. Kemal Bey, önceki savunmasının doğruluğunda ısrar ederek Yozgat’ta mal yağmacılığı ve adam öldürme suçlamasıyla tutuksuz olarak yargılandığını ve araştırıldığında meselenin doğrusunun anlaşılacağını söylemiştir. Kemal Bey’in Yozgat’taki davada tutuksuz yargılandığını öğrenen mahkeme reisi, “suçlu birisi tutuksuz yargılanamaz” diyerek, suçluluğu kanıtlanmamış hatta istinaf mahkemesince beraat kararı verilmiş Kemal Bey hakkında ön yargılı olduğunu ve peşinen suçlu olduğuna dair kanaatini açığa çıkartmıştır. Savunma avukatlarının ve zanlıların aynı suçlardan dolayı önceden yargılama yapıldığını ve konunun tam olarak araştırıldığında bu gerçeğin ortaya çıkacağını beyan ederek; şu an yapılan yargılamanın hükümsüz ve mahkemenin yetkisiz olduğuna dair tekrar tekrar yaptıkları itirazlar mahkeme tarafından reddedilmiştir[17].
Mahkeme yeni duruşmalarla devam etmiş, mahkeme başkanı tarafından kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Kemal Bey, dönemin hükûmetinin verdiği emir ve talimatlar doğrultusunda hareket ederek, Yozgat ve Boğazlıyan bölgesinde sevke tabi tutulması istenilen Ermenilerin, Kayseri üzerinden Deyr-i Zor’a sevklerinin yapıldığını, göç ettirilen Ermenilerin mallarının muhafaza altına alındığını, muhacirlerin öldürülmeleri hususunda bir emir almadığını, emir vermediğini ve kimseyi suç işlemeleri için yönlendirmediğini söylemiştir. 11. duruşmada mahkemede bulunan tanıkların iddiaları dinlenmiş, suçlamalar ile ilgili sorgulamalar ve yüzleştirmeler yapılmıştır. Zanlılar aleyhinde ifade veren kişilerin tutarsız, sadece duyuma dayalı ifadeleri ve suçlamalara ilişkin somut delillerin ortaya konulamaması sonucunda mahkemenin seyrinin zanlılar lehine dönmesi davayı takip eden İtilaf Devletleri’ni memnun etmemiştir. Tehcir yargılamalarının yapıldığı mahkemelerde görülen davaları, yeni yapılacak yargılamaları ve mahkemelerden çıkacak kararları çok önemseyen İngilizler, İttihat ve Terakki hükûmetleri zamanındaki yöneticilerin ve cemiyet mensuplarının tehcir suçlamasıyla cezalandırılması sonucunda; hedeflerini gerçekleştirmek için önlerinde engel olarak gördükleri milliyetçi cephe ile işgale karşı kurulan teşkilatlanmaların bertaraf edileceğini, böylece Osmanlı Devleti ile imzalanacak barış antlaşmasını istedikleri şartlarda yapabileceklerini düşünüyorlardı[18].
Bir olağanüstü mahkeme veya sıkıyönetim mahkemesi niteliğinde görev yaptığını anladığımız Divân-ı Harb-i Örfi’de, Kemal Bey ve arkadaşları hakkında devam eden davanın uzaması üzerine; İtilaf Devletleri’nin, Ermenilerin ve İttihat ve Terakki düşmanı muhalif kesimin baskıları ile basında yer alan şiddetli eleştiriler Tevfik Paşa Hükûmeti üzerinde bir tazyik oluşturmuştur. Davanın bir an önce sonuçlanması maksadıyla; mahkemenin yetkilerinin arttırılmasını isteyen ve bu konuda onay almak İçin Padişaha müracaat eden Sadrazam olumlu yanıt alamamıştır[19]. İtilaf Devletleri’nin giderek artan zorlamalarına ve tacizlerine dayanamayan Tevfik Paşa Hükûmeti istifa etmek zorunda kalmıştır. İngiliz hayranı ve İttihatçılardan nefret eden Damat Ferit Paşa’ya yeni hükûmeti kurması için Padişah tarafından irade buyurulmuştur[20]. Yeni hükûmet iş başına gelir gelmez, Sadrazam Damat Ferit, İngilizlere verdiği sözleri yerine getirmek için çalışmalara başlamıştır. İlk önce yargılamaların hızlı yapılması ve bir an önce neticelendirilmesi maksadıyla, Divân-ı Harb-i Örfî mahkemelerinde çeşitli değişiklikler yapmak istemiş ve Padişah’a müracaat etmiştir. Mahkemenin işleyişinde ve heyette yapılacak görevlendirmelerde değişiklikler içeren düzenleme talebi Padişah tarafından onaylanarak, 11 Mart 1919 tarihinde yayınlanan kararname ile yürürlüğe girmiştir[21]. Düzenlemelerin yapılması esnasında mahkemeler duruşmalara bir müddet ara vermişlerdir. Divan-ı Harb-i Örfi’lerde yapılan yeni düzenlemeler sonrasında bazı değişikliklere gidilmiş ve Ali Fevzi Paşa’nın istifasından sonra mahkeme başkanlığı vazifesi Mustafa Nazım Paşa’ya verilmiştir. Amacı, tehcir suçu kapsamında İttihatçıları cezalandırmak olan yeni mahkeme heyeti sık sık eleştirilere maruz kaldığı için zaman zaman değişiklikler yapılmıştır[22].
Değişiklikler sonrası oluşturulan yeni mahkeme ve yeni heyet tarafından ikinci safhası 24 Mart 1919 tarihinde başlatılan Yozgat tehciri davası, İngilizlerin ve Damat Ferit Paşa’nın istediği gibi çok çabuk neticelendirilmiştir. 7 Nisan’da yapılan 18. ve son duruşma ile dava sonuçlanmıştır. 17. Duruşmada mahkeme heyeti tarafından Feyyaz Ali Bey’in dosyasının ayrılmasına karar verilmiş, davanın savcı yardımcısı Haralombos, Kemal ve Tevfik Beylerin, Yozgat tehciri sırasında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı idam ile cezalandırılmalarını istemiştir. İki günlük aradan sonra yeniden yapılan duruşmada zanlıların savunmasını yapan avukat Selahaddin Bey, Ermeni tehcirinin tarihsel sürecini, kanuna uygun yapılan sevklerin gerekçesini anlatarak, iddia makamının isnat ettiği suçun karşılığı olan ceza kanununun ilgili maddelerine göre Kemal Bey’in kendine bağlı bir gurubu silahlandırmak suretiyle öldürme eylemini gerçekleştirmiş olması gerektiğini, ancak, Yozgat tehciri sırasında böyle bir olayın yaşandığına dair herhangi bir delilin ve ispatın bulunmadığını ifade etmiştir. Selahaddin Bey, savunmanın devamında Kemal Bey’in sadece tehcir kanuna uygun olarak vazifesini yaptığını, yapılan işlemlerin kanun, kararname ve dönemin hükûmeti tarafından verilen talimatlar ile icra edilmesinin bir kamu görevlisi tarafından mecburi işler olduğunu, bunun kırım yapmaya yönelik olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını söylemiştir. Dolayısıyla, savunma avukatı, müvekkilinin Ceza Kanunu’nun 56. maddesinde yazılı yaptırımla cezalandırılamayacağını, Yozgat’ta meydana gelen olayların ortada olan tehcir kanununa rağmen yasadışı yapılmış gibi gösterilmesinin doğru olmayacağını, bu sebeple Kemal Bey hakkında 45. maddenin 3. fıkrasının uygulanabileceğini ifade etmiştir. Tevfik Bey’in savunmasını yapan Avukat Hami Bey ise Selahaddin Bey gibi tehcirin özel bir kanunla icra edildiğini, müvekkilinin vazifesi gereği devlete isyan eden, halka zarar veren Ermeni çeteleri ortadan kaldırmak için çalıştığını, bu çetelerin bölgede halen varlığını devam ettirdiğini ifade ederek Tevfik Bey’in beraatını istemiştir[23].
Mahkeme Başkanı, avukatların savunmalarını dinledikten sonra Kemal Bey’den savunmasını yapmasını istemiştir. Kemal Bey savunmasında; Ermenilerin, yüzyıllardır Osmanlı Devleti içerisinde müreffeh bir yaşam sürdürdüklerini, kendilerinin eşit vatandaş olarak muamele gördüklerini, ancak devletin içinde bulunduğu zor şartları fırsat bilerek isyana kalkıştıklarını, Osmanlı topraklarını bölerek bağımsız bir devlet kurmak için düşmanlarımızla işbirliği yaptıklarını, ülkenin savaş sırasında savunmasını zor duruma düşüren eylemler gerçekleştirdiklerini, bu nedenlerden dolayı zorunlu olarak tehcir kararının alındığını anlatmıştır. Kemal Bey, Ermenilerin binlerce Müslümanı katlettiklerini, sevkler sırasında meydana gelen olayların tarzlarından ziyade oluş sebeplerinin ve evveliyatının araştırılmasının sağlıklı karar almak için önemli olduğunu sözlerinde vurgulamıştır. Savunmasına devam eden Kemal Bey, yaptığı görev sırasında doğruluktan ve kanunlardan sapmadığını, tehcir ile ilgili Türklerin zalim ve mesul gösterilmesinin haksızlık olduğunu, ülkeye karşı dışarıdan oluşturulan bu menfi havayı düzeltmek için kendisinin ve arkadaşlarının kurban verilmesinin yanlış olacağını ifade etmiştir. Kemal Bey, iddia makamının cezalandırılmasını talep ettiği Ceza Kanunu’nun 56. maddesinde yazılı olan ve kendisine isnat edilen suçla hiçbir ilgisinin olmadığını, görevi esnasında gasp, yağma, tahrip ve öldürmeye sevk gibi suç işleyenler hakkında adli işlem yapılmasını sağladığını, suçsuz olduğunu, sadece devlete karşı görevini yerine getirdiğini ve mahkemenin adil bir karar vermesini beklediğini beyan ederek sözlerine son vermiştir. Kemal Bey’den sonra savunma yapan Tevfik Bey’de, devletin kendisine verdiği görevleri yerine getirdiğini, vazifesinin dışına çıkmadığını söyleyerek beyanlarının doğruluğunu bazı örnek olaylar anlatarak pekiştirmiş ve suçsuz olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme reisi Mustafa Nazım Paşa, iddia makamını, savunma avukatlarını, Mehmed Kemal Bey ve Tevfik Bey’i dinledikten sonra, mahkemenin hiçbir etki altında kalmadan, kendi vicdanı ile karar vereceğini, bu husustan kimsenin kuşkusu olmamasını, kendilerine güven duyulmasını söylemiştir[24].
Mahkeme tarafından, ilgili dosya içeriğinde olan, iddia makamının delil, beyan ve talepleri, müştekilerin ve şahitlerin ifadeleri, savunma avukatları ve zanlıların savunmaları incelendikten sonra 8 Nisan 1919 tarihinde Yozgat tehciri davasında karar açıklanmıştır. Savunma avukatlarının ve zanlıların beraat istekleri reddedilerek Kemal Bey’e idam, Tevfik Bey’e ise 15 yıl kürek cezası verilmiştir[25]. Mahkeme verdiği karara gerekçe olarak; Kemal ve Tevfik Beylerin Osmanlı tebaası olan Ermenilerin kanun önünde hak ve hukuklarını koruyup gözetmekle görevli olmalarına rağmen, sevkler sırasında emniyet tedbirlerini kasten almadıklarını, kötü niyetli kişiler tarafından göçmenlerin yolda öldürülmelerine göz yumduklarını, dolayısıyla meydana gelen gasp, soygun ve öldürme olaylarından sorumlu olduklarını ileri sürerek, Kemal ve Tevfik Beylerin 45. maddeye göre suçlu olduklarına ve aynı suçtan farklı şekilde cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkemenin kararını verirken, Kemal Bey’in Yozgat bölgesinde en büyük mülki amir olması sebebiyle asıl suçlu olduğu, Tevfik Bey’in ise suça ortak olduğu kanaatiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Mahkeme kararı kamuoyuna duyurulmadan önce Padişah’ın onayına arz edilmiştir. Padişah, Damat Ferit Paşa’nın aceleciliğine ve ısrarına rağmen mahkeme kararını tek başına kifayetli görmeyerek, Şeyhülislam tarafından fetva verilmesini istemiştir. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, mahkemenin yaptığı yargılama ve alınan karar hak ve adalete uygun ise şeriata göre de uygundur şeklinde fetva vermiştir. Şeyhülislamın kararını beklemeye tahammülü olmayan Damat Ferit Hükûmeti, İngilizlerin korkusuyla Padişah’a baskı yaparak 10 Nisan 1919 günü mahkeme kararını onaylatmışlardır. Padişah tarafından onaylanan karar aynı gün kamuoyuna duyurulmuş olup acele bir şekilde Kemal ve Tevfik Beylere tebliğ edilmiştir[26].
10 Nisan 1919 tarihinde saat:19.00 sıralarında Beyazıt meydanında idam fermanı okunduktan sonra Mehmet Kemal Bey’e son sözü sorulmuştur. Kemal Bey toplanan kalabalığa doğru yönelerek “kendisinin bir Türk memuru sıfatıyla görevini yaptığını, masum olduğunu, çocuklarını Türk Milleti’ne emanet ettiğini” söylemiş ve “Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer buna adalet diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!” diyerek haykırmış ve sözlerini “Yaşasın Millet” diyerek sonlandırmıştır[27]. Kemal Beyin son sözlerinin ardından idam edilmesi meydanı dolduran Türkler tarafından büyük üzüntüyle karşılanmış, Ermeniler ise sevinç gösterileri yapmışlardır. Kemal Bey’in idamı büyük bir infiale sebep olmuş, cenaze töreni sırasında yapılan büyük gösteri İngilizleri şaşırtmış ve ürkütmüştür. Kemal Bey’in cenazesi götürülürken Türk milleti ona sahip çıktığını göstermiştir. Türk bayrağına sarılı tabutu önce Kadıköy’e götürülmüş, bir gün sonra Türk halkının oluşturduğu yoğun bir kalabalık tarafından defnedilmiştir. Cenaze töreninde Tıbbiyeli öğrenciler ateşli ve heyecanlı konuşmalar yapmışlardır. Kemal Bey’e reva görülen bu ceza kalabalıklar tarafından kınanmıştır. Kemal Bey’in cenazesi Kadıköy Kuşdili Çayırı’ndaki Mahmud Baba Türbesi’ne defnedilmiştir[28]. Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 14 Ekim 1922 tarihinde Boğazlıyan eski Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’i “MİLLİ ŞEHİT” kabul etmiş ve ailesine maaş bağlamıştır[29].
Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’un işgali ile oluşan siyasi ortam ve İtilaf Devletleri’nin Osmanlı Hükûmetleri ve Padişah üzerinde oluşturduğu baskı ve hükümranlığın getirdiği sonuç, haksız bir yargılama sonucunda Kemal Bey’in idam edilmesine sebep olmuştur. Kemal Bey’in idamı, batıya yaranmak ve sözde devletin itibarını düzeltmek adına yapılan mandacı zihniyetin ürünü bu kurban verme siyasetinin, işgale karşı direnen diğer vatanseverler içinde süreceğine dair bir gösterge olmuştur. Ancak, Kemal Bey’in idamı kamuoyunda beklenenin aksine büyük tepkilere yol açmıştır. İtilaf Devletleri’ne verilen taviz dolayısıyla yurtsever bir kaymakamın idam edilmesi sebebiyle hükûmet ağır şekilde eleştirilmiş ve farklı mecralarda kınanmıştır. Kemal Bey’in idamı sonrasında halkın gösterdiği tepkilerin, sözlü ve davranışsal birtakım eylemlerin etkisi daha sonra yapılacak olan tehcir davalarında kendisini gösterecek, özellikle İttihatçıların yargılanmalarından ziyade Malta’ya sürgün edilmeleri İngilizlerin tavsiyesi ile gündeme gelecektir.
Hüseyin ALPASLAN
Tarihçi-Yazar
Kaynakça
[15] Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı…, s.109.
[16] Nejdet Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, Kitabevi yayınları, İstanbul, 2006, s. 80-84.
[17] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, s.158-159.
[18] Celal Bayar, Ben de Yazdım Millî Mücadeleye Giriş, V. Cilt, Baha Matbaası, İstanbul, 1967, s.1511.
[19] Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, TTK Yayınları, Ankara, 1987, s.193.
[20] Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, Cem yayınları, İstanbul, 1983, s.195.
[21] Türkgeldi, a.g.e., 198-199.
[22] Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı…, s.127-130.
[23] Bilgi, Ermeni Tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı…, s.145.; Memleket, 8 Nisan 1919; Hâdisât, 8 Nisan 1919.
[24] Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, s. 331-348.
[25] Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi İstanbul,1976, s.87.; Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, s. 359-362.
[26] Türkgeldi, a.g.e., s. 202-206.
[27] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993, s.201.; Tasviri-Efkâr; 11 Nisan 1919.
[28] Tasvir-i Efkâr, 11 Nisan 1919.
[29] Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.216.
FACEBOOK YORUMLAR