Lozan Barış Antlaşması’nın Orijinal nüshalarında, üstte Türkiye delegelerinin, altta İngiltere, Fransa ve İtalya delegelerinin imzaladığı sayfalar[15].
TÜRK’ÜN ZAFERİ: LOZAN
Giriş
Türk tarihinde, Lozan Antlaşması çok önemli bir yere sahiptir. Bu Antlaşma; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin topraklarının işgaline ve Türk Milletinin esaretine imza atılan Mondros Ateşkes Sözleşmesi ve Sevr Antlaşmalarının yok sayılarak, kaybeden devletin değil, Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak masaya oturan Türkiye’nin İtilaf Devletleri ile yaptığı çok yönlü bir antlaşmadır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir konferans Lozan’dan daha büyük zorluklarla, belirsiz ve güç meseleler ile karşılaşmamıştır. Lozan’da türlü türlü sorunlarla karşılaşan Türkiye, hayati öneme haiz konular karşısında özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya ile büyük tartışmaya ve mücadeleye girmiştir. Lozan’a Sevr’den değil, Mudanya’dan geldiğinin farkında olan Türkiye, savaş meydanında kazanılan büyük zaferleri masa başında taçlandırmak istemiş ve baskılara boyun eğmeyerek yeri geldiğinde müzakerelerden ayrılmış, yeri geldiğinde yeniden savaşmayı göze almıştır.
İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletler olmalarının sağladığı durumu lehlerine kullanarak; Almanya ile Versailes, Avusturya ile Saint Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly ve Osmanlı ile Sevres’de yaptıkları Barış Antlaşmalarının hepsi sonraki tarihlerde geçerliliğini kaybetmiş olup, sadece Lozan Barış Antlaşması yürürlükte kalmıştır[1].
1920 yılında Damat Ferit Hükumetinin imzaladığı, Türkiye’yi felakete sürükleyecek olan Sevr Antlaşmasını bildiğimiz zaman, Lozan’da yapılan Antlaşmanın Türkiye için nasıl bir kıymette olduğunu anlamamız kolaylaşacaktır. Batı Devletlerinin Türk Milletine karşı hazırladığı yok etme ve Anadolu’dan sürme planları Lozan Antlaşması ile altüst edilmiştir.
Sevgili Okurlar; Şimdi Lozan’a giden süreci, görüşmeleri ve Antlaşma’nın önemli detaylarını inceleyelim;
Konferans Öncesi Genel Durum
1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığında Milli Ordunun yaptığı Büyük Taarruz ile Yunan orduları büyük bir bozguna uğramış, bu durum İtilaf Devletleri’ni ve bilhassa İngiltere’yi çok endişelendirmiştir[1], Yunanistan’ı kayıtsız şartsız destekleyen Lloyd George Hükûmeti düşmüş yerine Bonar Law hükumeti gelmiştir. Mudanya’da yapılan ateşkesin ardından Anadolu’da bulunan Milli Ordu ile Boğazlar ve İstanbul’da karşılaşmaya cesaret edemeyen İngiltere, Fransa’nın da TBMM yetkilileri ile yaptığı antlaşma ile yalnız kalması üzerine savaş istememiştir. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, barış antlaşması yapmak için ilgili tüm ülkeler nezdinde çalışmalara başlamıştır.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 27 Ekim 1922 tarihinde İngiltere, Fransa ve İtalya, bir nota ile İstanbul ve Ankara Hükûmetlerini, 13 Kasım 1922 tarihini önererek ve “doğuya barış getirmeyi” amaçladıklarını bildirerek İsviçre’nin Lozan şehrinde görüşmeye çağırmışlardır[2]. İstanbul Hükumeti’nin de toplantıya çağrılması üzerine Sadrazam Tevfik Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektupta “Lozan’da birlikte hareket etmeyi” teklif etmiş, Mustafa Kemal Paşa ise cevabında “Türkiye Devleti’nin tek temsilcisi TBMM Hükumetidir” diyerek Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre İstanbul Hükumeti’nin gayri meşru olduğunu bildirmiştir[3].
Mustafa Kemal’in Lozan’da Türkiye’yi sadece TBMM Hükumeti temsil edebilir cevabının ardından Sadrazam Tevfik Paşa 29 Ekim 1922’de TBMM Başkanlığına bir telgraf göndererek Lozan’da birlikte hareket etme isteğini tekrarlamıştır. Tevfik Paşa’nın bu isteği Mecliste büyük tepkilere yol açmış ve milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda; düşmanın yanında yer alan ve Sevr Antlaşmasını imzalayanlar değil düşmana karşı durarak onları Anadolu’dan atan Türk Milleti’nin iradesinin gerçek temsilcisi olan TBMM tarafından belirlenecek temsilcilerin Lozan’da görüşmelere katılabileceğini, Türkiye’nin tek hükumeti olduğunu onunda Ankara’da bulunduğunu hararetle savunmuşlardır.
TBMM’de bulunan 80 milletvekili tarafından verilen; “Osmanlı Devleti otokrasisi yok olmuştur. Ankara’da milleti temsil eden Hükumet kurulmuştur, Makam-ı hilafet esir olup ecnebilerden kurtarılacaktır” şeklinde başlayan Lozan görüşmelerinde temsilin TBMM olmasını içeren 6 maddelik yasa önergesi ile saltanatın kaldırılması için Hüseyin Avni Bey ve 24 mebusun verdiği önerge 30 Ekim’de Mecliste görüşülmeye başlanmıştır. Mustafa Kemal, saltanatın kaldırılması ile ilgili yasa önergesinin görüşmeleri sırasında 1 Kasım 1922 tarihinde yaptığı konuşmada “Türk ve İslam Tarihini anlatarak, saltanat ve hilafetin ayrılabileceğini, hakimiyetin sadece milletin temsilcisi olan Meclis’e ait olduğunu” söylemiştir. Mustafa Kemal’in konuşma yaptığı sırada meclisin çoğunluğu saltanata karşıdır ve Padişahın düşmanla iş birliği yaptığı kanaatini taşımaktadır[5].1 Kasım 1922 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanunla; saltanata son verilerek, İstanbul’un işgali ve Mebusan Meclisinin basıldığı 16 Mart 1920 tarihinden itibaren İstanbul Hükûmetinin yaptığı bütün kanunların geçersiz olduğuna[6] dair karar yasalaşmıştır.
Padişah’ın siyaset sahnesinden çekilmesi ve Tevfik Paşa Hükumeti’nin istifasının ardından Türkiye’yi Lozan’da temsil edecek delegeleri belirleme çalışmaları başlamıştır. Lozan’da Türkiye’yi temsil etmesi için düşünülen ilk adaylar Başvekil Rauf Bey, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur’dur. Ancak Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesini imzalayan ve bunun kötü izlerini silemeyen Rauf Bey’in yerine Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda başarılı ve akıllı bir müzakere yapan İsmet Paşa’nın Baş delege olması taraftarıdır[7]. Gazi Mustafa Kemal’in bu görüşü Rauf Bey ve İsmet Paşa tarafından da emir telakki edilerek kabul görmüş ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey istifa ederek İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirilmiştir.
Mecliste oy birliği ile Lozan Konferansına İsmet Paşa Baş delege, Dr. Rıza Nur ve Maliye Bakanı Hasan Saka delege olarak seçilmişlerdir. Lozan’da Türkiye’yi temsil edecek heyette üç delegenin yanı sıra içlerinde Celal Bayar, Hikmet Bayur, Şükrü Kaya gibi isimlerin olduğu 21 danışman bulunmasına karar verilmiştir. 5 Kasım’da Ankara’dan hareket ederek bir gün sonra İstanbul’a ulaşan Türk Heyeti, TBMM’nin aldığı kararlar ile Bakanlar Kurulu’nun kesin yönergelerini de yanına almıştır. Bu yönergelerde önem arz eden bazı maddeler şunlardır[8];
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir konferans Lozan’dan daha büyük zorluklarla, belirsiz ve güç meseleler ile karşılaşmamıştır. Lozan’da türlü türlü sorunlarla karşılaşan Türkiye, hayati öneme haiz konular karşısında özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya ile büyük tartışmaya ve mücadeleye girmiştir. Lozan’a Sevr’den değil, Mudanya’dan geldiğinin farkında olan Türkiye, savaş meydanında kazanılan büyük zaferleri masa başında taçlandırmak istemiş ve baskılara boyun eğmeyerek yeri geldiğinde müzakerelerden ayrılmış, yeri geldiğinde yeniden savaşmayı göze almıştır.
İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra galip devletler olmalarının sağladığı durumu lehlerine kullanarak; Almanya ile Versailes, Avusturya ile Saint Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly ve Osmanlı ile Sevres’de yaptıkları Barış Antlaşmalarının hepsi sonraki tarihlerde geçerliliğini kaybetmiş olup, sadece Lozan Barış Antlaşması yürürlükte kalmıştır[1].
1920 yılında Damat Ferit Hükumetinin imzaladığı, Türkiye’yi felakete sürükleyecek olan Sevr Antlaşmasını bildiğimiz zaman, Lozan’da yapılan Antlaşmanın Türkiye için nasıl bir kıymette olduğunu anlamamız kolaylaşacaktır. Batı Devletlerinin Türk Milletine karşı hazırladığı yok etme ve Anadolu’dan sürme planları Lozan Antlaşması ile altüst edilmiştir.
Sevgili Okurlar; Şimdi Lozan’a giden süreci, görüşmeleri ve Antlaşma’nın önemli detaylarını inceleyelim;
Konferans Öncesi Genel Durum
1922 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığında Milli Ordunun yaptığı Büyük Taarruz ile Yunan orduları büyük bir bozguna uğramış, bu durum İtilaf Devletleri’ni ve bilhassa İngiltere’yi çok endişelendirmiştir[1], Yunanistan’ı kayıtsız şartsız destekleyen Lloyd George Hükûmeti düşmüş yerine Bonar Law hükumeti gelmiştir. Mudanya’da yapılan ateşkesin ardından Anadolu’da bulunan Milli Ordu ile Boğazlar ve İstanbul’da karşılaşmaya cesaret edemeyen İngiltere, Fransa’nın da TBMM yetkilileri ile yaptığı antlaşma ile yalnız kalması üzerine savaş istememiştir. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, barış antlaşması yapmak için ilgili tüm ülkeler nezdinde çalışmalara başlamıştır.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 27 Ekim 1922 tarihinde İngiltere, Fransa ve İtalya, bir nota ile İstanbul ve Ankara Hükûmetlerini, 13 Kasım 1922 tarihini önererek ve “doğuya barış getirmeyi” amaçladıklarını bildirerek İsviçre’nin Lozan şehrinde görüşmeye çağırmışlardır[2]. İstanbul Hükumeti’nin de toplantıya çağrılması üzerine Sadrazam Tevfik Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektupta “Lozan’da birlikte hareket etmeyi” teklif etmiş, Mustafa Kemal Paşa ise cevabında “Türkiye Devleti’nin tek temsilcisi TBMM Hükumetidir” diyerek Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na göre İstanbul Hükumeti’nin gayri meşru olduğunu bildirmiştir[3].
Mustafa Kemal’in Lozan’da Türkiye’yi sadece TBMM Hükumeti temsil edebilir cevabının ardından Sadrazam Tevfik Paşa 29 Ekim 1922’de TBMM Başkanlığına bir telgraf göndererek Lozan’da birlikte hareket etme isteğini tekrarlamıştır. Tevfik Paşa’nın bu isteği Mecliste büyük tepkilere yol açmış ve milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda; düşmanın yanında yer alan ve Sevr Antlaşmasını imzalayanlar değil düşmana karşı durarak onları Anadolu’dan atan Türk Milleti’nin iradesinin gerçek temsilcisi olan TBMM tarafından belirlenecek temsilcilerin Lozan’da görüşmelere katılabileceğini, Türkiye’nin tek hükumeti olduğunu onunda Ankara’da bulunduğunu hararetle savunmuşlardır.
TBMM’de bulunan 80 milletvekili tarafından verilen; “Osmanlı Devleti otokrasisi yok olmuştur. Ankara’da milleti temsil eden Hükumet kurulmuştur, Makam-ı hilafet esir olup ecnebilerden kurtarılacaktır” şeklinde başlayan Lozan görüşmelerinde temsilin TBMM olmasını içeren 6 maddelik yasa önergesi ile saltanatın kaldırılması için Hüseyin Avni Bey ve 24 mebusun verdiği önerge 30 Ekim’de Mecliste görüşülmeye başlanmıştır. Mustafa Kemal, saltanatın kaldırılması ile ilgili yasa önergesinin görüşmeleri sırasında 1 Kasım 1922 tarihinde yaptığı konuşmada “Türk ve İslam Tarihini anlatarak, saltanat ve hilafetin ayrılabileceğini, hakimiyetin sadece milletin temsilcisi olan Meclis’e ait olduğunu” söylemiştir. Mustafa Kemal’in konuşma yaptığı sırada meclisin çoğunluğu saltanata karşıdır ve Padişahın düşmanla iş birliği yaptığı kanaatini taşımaktadır[5].1 Kasım 1922 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanunla; saltanata son verilerek, İstanbul’un işgali ve Mebusan Meclisinin basıldığı 16 Mart 1920 tarihinden itibaren İstanbul Hükûmetinin yaptığı bütün kanunların geçersiz olduğuna[6] dair karar yasalaşmıştır.
Padişah’ın siyaset sahnesinden çekilmesi ve Tevfik Paşa Hükumeti’nin istifasının ardından Türkiye’yi Lozan’da temsil edecek delegeleri belirleme çalışmaları başlamıştır. Lozan’da Türkiye’yi temsil etmesi için düşünülen ilk adaylar Başvekil Rauf Bey, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur’dur. Ancak Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesini imzalayan ve bunun kötü izlerini silemeyen Rauf Bey’in yerine Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda başarılı ve akıllı bir müzakere yapan İsmet Paşa’nın Baş delege olması taraftarıdır[7]. Gazi Mustafa Kemal’in bu görüşü Rauf Bey ve İsmet Paşa tarafından da emir telakki edilerek kabul görmüş ve Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey istifa ederek İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirilmiştir.
Mecliste oy birliği ile Lozan Konferansına İsmet Paşa Baş delege, Dr. Rıza Nur ve Maliye Bakanı Hasan Saka delege olarak seçilmişlerdir. Lozan’da Türkiye’yi temsil edecek heyette üç delegenin yanı sıra içlerinde Celal Bayar, Hikmet Bayur, Şükrü Kaya gibi isimlerin olduğu 21 danışman bulunmasına karar verilmiştir. 5 Kasım’da Ankara’dan hareket ederek bir gün sonra İstanbul’a ulaşan Türk Heyeti, TBMM’nin aldığı kararlar ile Bakanlar Kurulu’nun kesin yönergelerini de yanına almıştır. Bu yönergelerde önem arz eden bazı maddeler şunlardır[8];
- Ermeni Devlet kurulması reddedilecek.
- Kerkük ve Musul’un Türkiye’ye geri verilmesi istenmeli, İngiltere’ye burada ekonomik ayrıcalıklar teklifi tartışılmalıdır.
- Gelibolu, Boğazlar ve İstanbul’da yabancı asker bulundurulmasına karşı çıkılmalıdır.
- Suriye ile ortak hudut güneye ve Güneydoğu’ya çekilmelidir.
- Anadolu’ya yakın adalar Türkiye’ye verilmelidir.
- Doğu Trakya’da 1914 sınırı korunmalı ve Batı Trakya’da halk oylaması yapılmalıdır.
- Kapitülasyonlar kaldırılmalı, azınlıklar sorununun çözümü için nüfus mübadelesi yapılmalıdır.
- Osmanlı Borçları, Osmanlı Devleti’nden ayrılan devletler arasında paylaşılmalı, Türkiye’ye düşecek borçlar Yunanistan’dan istediğimiz savaş tazminatına karşılık silinmelidir.
İsmet Paşa, İstanbul’da bulunduğu sırada İngiliz ve Fransız yetkililerden konferansın 13 Kasım’dan 20 Kasım’a ertelendiğini öğrenmiştir. İtilaf Devletleri’nin amacı; Lozan Konferansı’ndan önce Paris’te toplanarak Türkiye’ye karşı ortak hareket edecekleri hususları görüşüp kararlaştırmak, diplomatik bir cephe kurarak müzakereleri bu doğrultuda yürütmek ve Türkiye’yi müzakerelerde etkisizleştirmektir. İtilaf Devletleri’nin Paris’te toplanacaklarını ve niyetlerini öğrenen İsmet Paşa programını değiştirmeden 9 Kasım’da heyet ile beraber İstanbul’dan hareket ederek 12 Kasım’da Lozan’a varmıştır.
İsmet Paşa, Paris’te bulunan İtilaf Devletleri’nin temsilcilerine bir nota göndererek konferansın ertelenmesini kınamıştır. İsmet Paşa’nın basına yaptığı açıklamalarda konferansa zamanında gelerek Türkiye’nin samimiyetini ortaya koyduğunu, adil, barıştan ve çözümden yana bir konferans istediğini söylemesi üzerine Türk Heyeti lehine Lozan’da olumlu bir hava oluşmasına yol açmış ve Paris’e davet edilerek müzakerelere katılması rica edilmiştir. Paris’te yapılan görüşmeler Lozan’da yapılacak Konferansın çok çetin geçeceğinin bir işareti olmuştur.
Lozan Görüşmelerinin başlaması ve Birinci dönem
İsmet Paşa, Paris’te bulunan İtilaf Devletleri’nin temsilcilerine bir nota göndererek konferansın ertelenmesini kınamıştır. İsmet Paşa’nın basına yaptığı açıklamalarda konferansa zamanında gelerek Türkiye’nin samimiyetini ortaya koyduğunu, adil, barıştan ve çözümden yana bir konferans istediğini söylemesi üzerine Türk Heyeti lehine Lozan’da olumlu bir hava oluşmasına yol açmış ve Paris’e davet edilerek müzakerelere katılması rica edilmiştir. Paris’te yapılan görüşmeler Lozan’da yapılacak Konferansın çok çetin geçeceğinin bir işareti olmuştur.
Lozan Görüşmelerinin başlaması ve Birinci dönem
- Kasım 1922 tarihinde açılan Konferansa katılan ülkeler ve durumları şöyledir[9];
- Konferansa davet eden Müttefikler: İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya.
- Konferansa tüm görüşmelere katılmak üzere davet edilen ülkeler: Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve ABD.
- Boğazlar Rejimi görüşmelerine katılmak üzere davet edilen ülkeler: Sovyet Rusya ile Bulgaristan (Bulgaristan aynı zamanda Trakya sınırı meselelerini görüşmek üzere çağrılmıştır).
- Portekiz ve Belçika belirli konularda görüşmelere katılmaları için çağrılmışlardır
İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Sör Horace Rumbold’a göre Türkiye temsilcileri konferansa “Bir elde kılıç, bir elde Misak-ı Milli ile katılıyorlardı”[10]. 20 Kasım 1992’de konferansın açılış töreni yapılmış, törenin Konferans Başkanı sıfatıyla Lord Curzon’un yaptığı protokol konuşması ile biteceği sanılırken, İsmet Paşa kürsüye yürüyerek kendini tanıtmış ve elinde tuttuğu kâğıdı okumaya başlamıştır. Program dışında yapılan bu davranış salonda olanlar için sürpriz olmuştur[11]. İsmet Paşa’nın konuşmasında özetle; “Türk Milleti’ne büyük haksızlıklar yapıldığını, Yunan işgalinin Anadolu’da büyük bir yıkıma sebep olduğu, Türkiye’nin işgalden kurtulmak için yaptığı Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve hükumetini kurduğunu, bütün medeni milletler gibi hürriyet ve bağımsızlık istediklerini” söylemiştir.
Konferansta meseleler üç başlık altında alınarak, üç komisyon teşkil etmiş ve toplantılar bu komisyonlarda yapılmıştır. Bu komisyonlar şunlardır[12]:
Ülke ve Askerlik Komisyonu: Başkanlığını İngiltere adına Lord Curzon’un yaptığı, 86 gün çalışan ve 25 oturum yapılan bu komisyonda Boğazlar, Trakya sınırı, Batı Trakya, Ege Adaları, azınlıklar, savaş esirleri, Musul ve Ermeni sorunu görüşülmüş, çok hararetli geçen oturumlarda kavgalar çıkmıştır.
Yabancılara Uygulanacak Rejim Komisyonu: Başkanlığını İtalya adına Marki Garroni’nin yaptığı bu komisyonda; Ege Adaları, On iki Adalar ve İtalya’ya sağlanan imtiyazlar sorunu görüşülmüştür. Bu komisyonda yapılan görüşmelerde İtalya Duçe’si Mussolini’nin Ege Adaları’nda Türkiye’yi istemeyen tavrı ağır basmış ve şiddetli tartışmalar olmuştur.
İktisat ve Maliye Komisyonu: Başkanlığını Fransa adına Mösyö Barrier’in yaptığı bu Komisyonda; Düyun-ı Umumiye, Osmanlı Borçları, bizden istenen Harp tazminatı ile bizim Yunanistan’dan istediğimiz tazminat ve tamirat masrafları konuşulmuştur.
Lozan’da görüşmeler; Türkiye ile İngiltere’nin kontrolünde olan birleşik cephe arasında geçmiş ve Türkiye açısında çok çetin ve zor şartlar altında sürmüştür. Müzakereler çoğunlukla kavga ve masayı terk etmeyle sonlanmış, delegelerden Rıza Nur’un söylediği gibi Türkiye’nin karşısında adeta tüm cihan birlik olmuştur. Lozan’da süren görüşmelerde uzlaşmaya varılan konular olmasına rağmen kapitülasyonlar, İstanbul’un boşaltılması ve Musul meselesinde anlaşmaya varılamamıştır. Özellikle İngilizlerin taviz vermeden, dayatma yoluyla kendi istekleri doğrultusunda sorunların çözülmesine yönelik tavrı, görüşmeleri tıkamış ve İsmet Paşa 4 Şubat 1923’te görüşmeleri keserek İstanbul’a dönmüştür.
21 Şubat – 7 Mart 1923 arasında TBMM’de Lozan görüşmeleri ile ilgili yapılan gizli oturumlarda; İsmet Paşa Meclis’e Lozan görüşmeleri hakkında bilgi vermiştir. Meclis oturumlarında özellikle, arazi sorunları, Mali ve İktisadi konular, kapitülasyonlar hakkında tartışmalar olmuş ve muhalefet tarafından İsmet Paşa’ya sert eleştiriler gelmiştir. Lozan görüşmeleri ile ilgili oturumların sonlanmasının ardından, yapılan oylamada 20 ret oyuna karşılık 170 kabul oyla hükumetin Lozan Politikalarına ve İsmet Paşa’nın aynı delegelerle Lozan görüşmelerine devam etmesine güvenoyu verilmiştir. Lord Curzon’un Ankara’ya teklif ettiği Barış Projesi’ne karşılık hazırlanan “Türk Barış Projesi” İtilaf Devletleri’ne gönderilmiştir[13].
Lozan’da 4 Şubat’ta görüşmelerin kesilmesi ile yeniden savaş ihtimali belirmiş olup Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Orduların hazır olması emredilmiştir. Sovyetler Birliği’nin de yeni bir savaş çıkarsa Türkiye’nin yanında yer alacağını bildirmesi üzerine yeni bir savaşı göze alamayan İtilaf Devletleri, Türkiye’ye karşı yumuşayarak tekrar görüşme yapma isteğinde olduklarını bildirmişlerdir.
Lozan Görüşmelerinde İkinci Dönem ve Antlaşmanın İmzalanması
Lozan’da ikinci dönem 23 Nisan 1923’de başlamıştır. Taraflar daha sakin ve barışı sağlamayı arzular bir tutum içerisinde görüşmeler yapmışlardır. Türkiye tarafı görüşmelerde Misak-i Milli kararlarını hep kırmızı çizgisi olarak ortaya koymuştur. Yapılan görüşmeler sonunda varılan uzlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak İtilaf Devletleri tarafından tanınmıştır. Sevr Antlaşması’nın feshedilmesi, kapitülasyonlar tamamen kaldırılması, Ermeni Meselesinin sonlandırılması, savaş tazminatı, azınlıklar meselesi, İstanbul ve Boğazlar’ın itilaf Devletlerinden temizlenmesi, sınırların belirlenmesi ve Hatay konularında Türkiye’nin istediği şekilde ve lehine anlaşmaya varılmıştır.
Batı Trakya'nın Yunanistan'a bırakılması, On İki Ada'nın kaybedilmesi, Osmanlı Devleti'nin borçlarının ödenmesi ve patrikhanenin İstanbul'da kalması konuları ise Türkiye’nin istekleri dışında sonuçlanmıştır. Musul meselesi ise, Lozan Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra Türkiye ile İngiltere arasında 9 ay içerisinde çözüme kavuşturulacak şekilde ileriye bırakılmıştır.
“Lozan Barış Antlaşması” 24 Temmuz 1923 tarihinde taraflarca imzalanmış, 143 madde ve beş bölümden oluşmuştur. Orijinal dili Fransızca olan antlaşma ülkelerin meclislerinde görüşülerek; 23 Ağustos 1923'te, Türkiye, 25 Ağustos 1923'te Yunanistan, 12 Mart 1924'te, İtalya, 15 Mayıs 1924'te Japonya, 16 Temmuz 1924’te Birleşik Krallık tarafından onaylanmıştır Antlaşmayı tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e gönderildikten sonra, Lozan Barış Antlaşması 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Lozan Barış Antlaşması ile belirlenen 143 maddenin en önemli konuları sayılabilecek maddeleri ise şunlardır[14];
- Lozan Antlaşması kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye sınırı 20 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması'na göre, Yunanistan sınırı 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Antlaşması'na göre Meriç Irmağı Türkiye ve Yunanistan'ı ayıran sınır kabul edilerek, İran sınırı 16 Mayıs 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması esas alınarak, Bulgaristan sınırı İkinci Balkan Harbi sonrası imzalanan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması esas alınarak, Irak sınırı İngiltere ile anlaşmaya varılarak belirlenmiştir.
- Ege Denizi'nde Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adası Türkiye'ye bırakılmış, diğer tüm adalar Yunanistan'a verilmiştir. On İki Adalar ise 1911-1912 Trablusgarp Savaşı sonrası imzalanan 18 Ekim 1912 tarihli Uşi Antlaşması ile İtalya’ya bırakılmıştı. Statülerinin aynen devamı ile İtalya'ya bırakılmıştır.
- Osmanlı Devleti'nin 1854 yılından beri aldığı borçların ödenmesi kabul edilmiştir.
- Lozan Antlaşması kapsamında Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan azınlıkların tümü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayılmıştır. Böylece azınlıklara verilen ayrıcalıklar kaldırılarak yabancı devletlerin içişlere karışmasının önüne geçilmiştir. Azınlıklar konusunda alınan kararlara göre, Türkiye'de yaşayan Rumlar ve Yunanistan'da yaşayan Türkler yer değiştirmiştir. Nüfus mübadelesine İstanbul ve Batı Trakya'da yaşayan azınlıklar dahil edilmemiştir.
- 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylandığı tarihten sonra geçen altı hafta içinde İngiliz, Fransız ve İtalyan Kara ve Deniz Birlikleri Türkiye’nin sınırları içerisinde işgal altında bulundurdukları topraklar ile Boğazlar Bölgesini boşaltacaklardır.
- Lozan Barış Antlaşması kapsamında yabancı devletlere tanınan tüm ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) sona ermiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nde faaliyet gösteren tüm ticari kuruluşların Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uyması zorunlu hale gelmiştir.
- İstanbul'da bulunan Hristiyan Ortodoks mezhebinin dini merkezi olan Patrikhanenin İstanbul’da kalması konusunda anlaşmaya varılmış, ancak siyasi faaliyet yapması yasaklanmıştır. Lozan Antlaşması, yabancı okulların Türkiye yasalarına uyması şartını getirmiş ve yabancı okullarda dini ve siyasi eğitim yapılması yasaklanmıştır.
Sonuç
Lozan Antlaşması; Türk Milletinin kesin zaferi, Yunanistan’ın felaketi, Helen rüyalarının sonu, İngiliz ve Fransızların Ortadoğu siyasetinde hüsranı, Boğazlar ve İstanbul’un Türkiye’nin kontrolüne geçmesi, adli ve mali kapitülasyonların kaldırılması ile neticelenen diplomatik bir başarı belgesidir.
Türkiye, Mustafa Kemal önderliğinde çok zor şartlarda yürüterek kazandığı Kurtuluş Savaşı ile elde ettiği ulusal birliğini ve bağımsızlığını, diplomaside de gösterdiği mücadele ve akıl ile tescil ederek “Lozan Barış Antlaşması’nı” imzalamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, batılı devletler yüzyıllardır besledikleri emellerini gerçekleştirerek Türkleri Avrupa ve Anadolu’dan çıkartmak, Yunanistan ise Megalo İdea ülküsünü gerçekleştirme hayallerine ulaştıklarını düşünmüşlerdir. Ancak isteklerinin sonuca ulaşacağına inandıkları anda, Mustafa Kemal ve onunla aynı inanç ve kararlılıkta olan Türk Milleti batının ve Yunanistan’ın hayallerine izin vermeyerek, Lozan’da yapılan Barış Antlaşması ile Türk’ün bağımsızlığını tüm dünyaya ilan etmişlerdir.
Sağlıcakla kalın….
Konferansta meseleler üç başlık altında alınarak, üç komisyon teşkil etmiş ve toplantılar bu komisyonlarda yapılmıştır. Bu komisyonlar şunlardır[12]:
Ülke ve Askerlik Komisyonu: Başkanlığını İngiltere adına Lord Curzon’un yaptığı, 86 gün çalışan ve 25 oturum yapılan bu komisyonda Boğazlar, Trakya sınırı, Batı Trakya, Ege Adaları, azınlıklar, savaş esirleri, Musul ve Ermeni sorunu görüşülmüş, çok hararetli geçen oturumlarda kavgalar çıkmıştır.
Yabancılara Uygulanacak Rejim Komisyonu: Başkanlığını İtalya adına Marki Garroni’nin yaptığı bu komisyonda; Ege Adaları, On iki Adalar ve İtalya’ya sağlanan imtiyazlar sorunu görüşülmüştür. Bu komisyonda yapılan görüşmelerde İtalya Duçe’si Mussolini’nin Ege Adaları’nda Türkiye’yi istemeyen tavrı ağır basmış ve şiddetli tartışmalar olmuştur.
İktisat ve Maliye Komisyonu: Başkanlığını Fransa adına Mösyö Barrier’in yaptığı bu Komisyonda; Düyun-ı Umumiye, Osmanlı Borçları, bizden istenen Harp tazminatı ile bizim Yunanistan’dan istediğimiz tazminat ve tamirat masrafları konuşulmuştur.
Lozan’da görüşmeler; Türkiye ile İngiltere’nin kontrolünde olan birleşik cephe arasında geçmiş ve Türkiye açısında çok çetin ve zor şartlar altında sürmüştür. Müzakereler çoğunlukla kavga ve masayı terk etmeyle sonlanmış, delegelerden Rıza Nur’un söylediği gibi Türkiye’nin karşısında adeta tüm cihan birlik olmuştur. Lozan’da süren görüşmelerde uzlaşmaya varılan konular olmasına rağmen kapitülasyonlar, İstanbul’un boşaltılması ve Musul meselesinde anlaşmaya varılamamıştır. Özellikle İngilizlerin taviz vermeden, dayatma yoluyla kendi istekleri doğrultusunda sorunların çözülmesine yönelik tavrı, görüşmeleri tıkamış ve İsmet Paşa 4 Şubat 1923’te görüşmeleri keserek İstanbul’a dönmüştür.
21 Şubat – 7 Mart 1923 arasında TBMM’de Lozan görüşmeleri ile ilgili yapılan gizli oturumlarda; İsmet Paşa Meclis’e Lozan görüşmeleri hakkında bilgi vermiştir. Meclis oturumlarında özellikle, arazi sorunları, Mali ve İktisadi konular, kapitülasyonlar hakkında tartışmalar olmuş ve muhalefet tarafından İsmet Paşa’ya sert eleştiriler gelmiştir. Lozan görüşmeleri ile ilgili oturumların sonlanmasının ardından, yapılan oylamada 20 ret oyuna karşılık 170 kabul oyla hükumetin Lozan Politikalarına ve İsmet Paşa’nın aynı delegelerle Lozan görüşmelerine devam etmesine güvenoyu verilmiştir. Lord Curzon’un Ankara’ya teklif ettiği Barış Projesi’ne karşılık hazırlanan “Türk Barış Projesi” İtilaf Devletleri’ne gönderilmiştir[13].
Lozan’da 4 Şubat’ta görüşmelerin kesilmesi ile yeniden savaş ihtimali belirmiş olup Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Orduların hazır olması emredilmiştir. Sovyetler Birliği’nin de yeni bir savaş çıkarsa Türkiye’nin yanında yer alacağını bildirmesi üzerine yeni bir savaşı göze alamayan İtilaf Devletleri, Türkiye’ye karşı yumuşayarak tekrar görüşme yapma isteğinde olduklarını bildirmişlerdir.
Lozan Görüşmelerinde İkinci Dönem ve Antlaşmanın İmzalanması
Lozan’da ikinci dönem 23 Nisan 1923’de başlamıştır. Taraflar daha sakin ve barışı sağlamayı arzular bir tutum içerisinde görüşmeler yapmışlardır. Türkiye tarafı görüşmelerde Misak-i Milli kararlarını hep kırmızı çizgisi olarak ortaya koymuştur. Yapılan görüşmeler sonunda varılan uzlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak İtilaf Devletleri tarafından tanınmıştır. Sevr Antlaşması’nın feshedilmesi, kapitülasyonlar tamamen kaldırılması, Ermeni Meselesinin sonlandırılması, savaş tazminatı, azınlıklar meselesi, İstanbul ve Boğazlar’ın itilaf Devletlerinden temizlenmesi, sınırların belirlenmesi ve Hatay konularında Türkiye’nin istediği şekilde ve lehine anlaşmaya varılmıştır.
Batı Trakya'nın Yunanistan'a bırakılması, On İki Ada'nın kaybedilmesi, Osmanlı Devleti'nin borçlarının ödenmesi ve patrikhanenin İstanbul'da kalması konuları ise Türkiye’nin istekleri dışında sonuçlanmıştır. Musul meselesi ise, Lozan Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra Türkiye ile İngiltere arasında 9 ay içerisinde çözüme kavuşturulacak şekilde ileriye bırakılmıştır.
“Lozan Barış Antlaşması” 24 Temmuz 1923 tarihinde taraflarca imzalanmış, 143 madde ve beş bölümden oluşmuştur. Orijinal dili Fransızca olan antlaşma ülkelerin meclislerinde görüşülerek; 23 Ağustos 1923'te, Türkiye, 25 Ağustos 1923'te Yunanistan, 12 Mart 1924'te, İtalya, 15 Mayıs 1924'te Japonya, 16 Temmuz 1924’te Birleşik Krallık tarafından onaylanmıştır Antlaşmayı tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e gönderildikten sonra, Lozan Barış Antlaşması 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Lozan Barış Antlaşması ile belirlenen 143 maddenin en önemli konuları sayılabilecek maddeleri ise şunlardır[14];
- Lozan Antlaşması kapsamında, Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye sınırı 20 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması'na göre, Yunanistan sınırı 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Antlaşması'na göre Meriç Irmağı Türkiye ve Yunanistan'ı ayıran sınır kabul edilerek, İran sınırı 16 Mayıs 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması esas alınarak, Bulgaristan sınırı İkinci Balkan Harbi sonrası imzalanan 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması esas alınarak, Irak sınırı İngiltere ile anlaşmaya varılarak belirlenmiştir.
- Ege Denizi'nde Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adası Türkiye'ye bırakılmış, diğer tüm adalar Yunanistan'a verilmiştir. On İki Adalar ise 1911-1912 Trablusgarp Savaşı sonrası imzalanan 18 Ekim 1912 tarihli Uşi Antlaşması ile İtalya’ya bırakılmıştı. Statülerinin aynen devamı ile İtalya'ya bırakılmıştır.
- Osmanlı Devleti'nin 1854 yılından beri aldığı borçların ödenmesi kabul edilmiştir.
- Lozan Antlaşması kapsamında Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan azınlıkların tümü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayılmıştır. Böylece azınlıklara verilen ayrıcalıklar kaldırılarak yabancı devletlerin içişlere karışmasının önüne geçilmiştir. Azınlıklar konusunda alınan kararlara göre, Türkiye'de yaşayan Rumlar ve Yunanistan'da yaşayan Türkler yer değiştirmiştir. Nüfus mübadelesine İstanbul ve Batı Trakya'da yaşayan azınlıklar dahil edilmemiştir.
- 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın TBMM’de onaylandığı tarihten sonra geçen altı hafta içinde İngiliz, Fransız ve İtalyan Kara ve Deniz Birlikleri Türkiye’nin sınırları içerisinde işgal altında bulundurdukları topraklar ile Boğazlar Bölgesini boşaltacaklardır.
- Lozan Barış Antlaşması kapsamında yabancı devletlere tanınan tüm ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) sona ermiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nde faaliyet gösteren tüm ticari kuruluşların Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uyması zorunlu hale gelmiştir.
- İstanbul'da bulunan Hristiyan Ortodoks mezhebinin dini merkezi olan Patrikhanenin İstanbul’da kalması konusunda anlaşmaya varılmış, ancak siyasi faaliyet yapması yasaklanmıştır. Lozan Antlaşması, yabancı okulların Türkiye yasalarına uyması şartını getirmiş ve yabancı okullarda dini ve siyasi eğitim yapılması yasaklanmıştır.
Sonuç
Lozan Antlaşması; Türk Milletinin kesin zaferi, Yunanistan’ın felaketi, Helen rüyalarının sonu, İngiliz ve Fransızların Ortadoğu siyasetinde hüsranı, Boğazlar ve İstanbul’un Türkiye’nin kontrolüne geçmesi, adli ve mali kapitülasyonların kaldırılması ile neticelenen diplomatik bir başarı belgesidir.
Türkiye, Mustafa Kemal önderliğinde çok zor şartlarda yürüterek kazandığı Kurtuluş Savaşı ile elde ettiği ulusal birliğini ve bağımsızlığını, diplomaside de gösterdiği mücadele ve akıl ile tescil ederek “Lozan Barış Antlaşması’nı” imzalamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, batılı devletler yüzyıllardır besledikleri emellerini gerçekleştirerek Türkleri Avrupa ve Anadolu’dan çıkartmak, Yunanistan ise Megalo İdea ülküsünü gerçekleştirme hayallerine ulaştıklarını düşünmüşlerdir. Ancak isteklerinin sonuca ulaşacağına inandıkları anda, Mustafa Kemal ve onunla aynı inanç ve kararlılıkta olan Türk Milleti batının ve Yunanistan’ın hayallerine izin vermeyerek, Lozan’da yapılan Barış Antlaşması ile Türk’ün bağımsızlığını tüm dünyaya ilan etmişlerdir.
Sağlıcakla kalın….
[1] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.75, Türk Tarih Kurumu, 2000, Ankara.
[2] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.76.
[3] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.348, Doğan Egmont Yayıncılık,2008, İstanbul.
[4] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1754, Türk Tarih Kurumu, 2008, Ankara.
[5] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.351.
[6] Sina AKŞİN; “Türkiye Tarihi- 4 Osmanlı Devleti 1908-1980”, s.110, Cem yayınları, ,2008, İstanbul.
[7] Harry N. HOWARD “Türkiye’nin Taksimi Bir Diplomasi tarihi 1913-1923” (Çev. Salih Sabit TOGAY), s. 360, Türk Tarih Kurumu, 2018, Ankara.
[8] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1766.
[9] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.77.
[10] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1816.
[11] Ali Naci KARACAN; “Lozan”, s.76, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, İstanbul.
[12] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.366-367.
[13] Bilal ŞİMŞİR; “Lozan Telgrafları II”, s.163-171, Türk Tarih Kurumu, 1990, Ankara.
[14] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.93-242.
[15] Ali Naci KARACAN; “Lozan” Ekler.
[2] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.76.
[3] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.348, Doğan Egmont Yayıncılık,2008, İstanbul.
[4] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1754, Türk Tarih Kurumu, 2008, Ankara.
[5] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.351.
[6] Sina AKŞİN; “Türkiye Tarihi- 4 Osmanlı Devleti 1908-1980”, s.110, Cem yayınları, ,2008, İstanbul.
[7] Harry N. HOWARD “Türkiye’nin Taksimi Bir Diplomasi tarihi 1913-1923” (Çev. Salih Sabit TOGAY), s. 360, Türk Tarih Kurumu, 2018, Ankara.
[8] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1766.
[9] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.77.
[10] Salahi R. SONYEL; “Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı III. Cilt”, s.1816.
[11] Ali Naci KARACAN; “Lozan”, s.76, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, İstanbul.
[12] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.366-367.
[13] Bilal ŞİMŞİR; “Lozan Telgrafları II”, s.163-171, Türk Tarih Kurumu, 1990, Ankara.
[14] İsmail SOYSAL; “Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt”, s.93-242.
[15] Ali Naci KARACAN; “Lozan” Ekler.
FACEBOOK YORUMLAR