TAHKİK HEYETLERİ VE DİVÂN-I HARB-İ ÖRFİLERİN KURULMASI
Tahkik Heyetleri
Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’u fiilen işgal eden İtilaf Devletleri’nin ve muhaliflerin İttihatçıların yargılanması yönündeki baskılarına dayanamayan Ahmet İzzet Paşa Hükûmeti’nin çekilmesinden sonra 11 Kasım 1918 tarihinde göreve gelen Tevfik Paşa hükûmeti, ittihatçıların yönetimde kaldıkları sürelerde yaptıkları yasa dışı işlerin araştırılması ve suç işleyenlerin yargılanıp cezalandırılmaları hususunda hızlı hareket edilmesi için birçok kesim tarafından tazyike uğramıştır. Gayrimüslim unsurların ve birtakım çevrelerin yabancı devletlerin de desteği ile Ermeni tehciri sırasında işlendiği iddia edilen suçların tahkik edilmesi için talepte bulunmaları üzerine, 21 Kasım 1918 tarihinde Sadrazam başkanlığında nâzırlardan oluşan ve Osmanlı Hükûmetini temsil eden meclis toplantısında tahkikat konusu görüşülmüş, suçlu bulunanların mahkeme tarafından yargılanıp cezalandırılması tasvip edilmiştir. Ancak, araştırılacak konuların fazlalığı ve farklılığı sebebiyle, bu tahkikatın yapılmasında hukuk işlerinde uzmanlaşmış bir kişinin adli takibat önerisinin yetersiz kalacağına kanaat edilerek, özel bir komisyon eliyle inceleme ve soruşturma yapılması kararlaştırılmıştır Komisyonun tarafsızlığını göstermek ve İtilaf Devletleri’ni hoşnut etmek için komisyon üyelerinin arasına Rum ve Ermeni iki mebusun dahil edilmesi teklifi yerinde bulunmuştur[1]. Hükûmetin komisyon kurulması yönünde aldığı karar üzerine İçişleri Bakanlığı tarafından, Bitlis eski valisi Mazhar Bey’in reisliğinde Adliye Nezareti Umûr-ı Hukûkiye Müdür Muavini Haralombos, Mülkiye Müfettişlerinden Emin Bey, Hüseyin Hüsnü Bey ve İstanbul İstinâf Mahkemesi azasından Artin Bey’den oluşan beş kişilik bir “Soruşturma Heyeti” oluşturulmuştur[2].
“Tetkîk-i Seyyiât veya Tahkîki Seyyiât Komisyonu” ismiyle bilinen heyet, 24 Kasım 1918 tarihinde vazifeye başlamıştır. Yaptığı işlerde kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan vazifesini icra etmesi istenilen komisyon, suç işledikleri iddiasında bulunulan memurlar hakkında soruşturma yapma ve icap ederse tutuklama yetkisine sahiptir. En esaslı görevleri, tehcir esnasında memurların görevlerini kötüye kullanmalarından kaynaklanan çeşitli suçları tespit etmektir[3]. Hükûmet tarafından 11 Aralık 1918 tarihinde yapılan bakanlar kurulu toplantısında alınan kararla; vazifesini İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü’nde icra eden tahkik komisyonunda süren soruşturmaların, daha çabuk, yerinde ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi amacıyla, Anadolu’daki vilayetlere ve sancaklara yeni soruşturma heyetleri gönderilmesine karar verilmiştir. Taşrada görevlendirecek tahkikat heyetlerinin bölgeleri şöyledir[4]:
Ankara, Kastamonu Vilâyetleri ile Bolu Sancağına,
Trabzon Vilâyeti ile Samsun Livasına,
Bursa ve Edirne Vilâyetleri ile Çatalca Sancağına,
Aydın Vilâyeti ile Çanakkale ve Karesi Sancaklarına,
Konya Vilâyeti ile Eskişehir, Karahisar (Afyon), Kütahya ve Antalya Sancaklarına,
Sivas Vilâyeti ile Kayseri ve Yozgat Sancaklarına,
Erzurum, Van ve Bitlis Vilâyetlerine Diyarbakır ve Mamüratülaziz (Elazığ) Vilâyetlerine
Adana Vilâyeti ile Maraş Sancağına,
Urfa, Zor ve Antep Sancaklarına.
Hükûmet üyelerinin aldığı kararla, 1910 tarihli silahlı çetelerin cezalandırılması hakkındaki kararnamenin sekizinci maddesi yasal dayanak gösterilerek yetki, sorumluluk ve vazifeleri belirlenen tahkik heyetleri, gerektiğinde kanıtlara göre, gerektiği zaman da mülki makamlarda görevli memurların yaptıkları ihbarlar üzerinden soruşturma yapma yetkisine sahiptiler. Heyetler, şüpheli kişilerin tutuklanmalarına, kefaletle veya kefaletsiz serbest bırakılmalarına, müzekkere ile tutuklama talebi yapmaya, tahkikat neticesine göre yargılanmaları için Divan-ı Harbe göndermeye ve zanlıların yargılanmalarından sonra serbest kalmalarına çoğunluk sağlamak kaydıyla karar verme yetkisine sahiptiler. Hükûmet tarafından heyetlerin yetkilerini düzenleyen kesin olan maddelerden ve dikkat çekici olanlarda birisi ise; tahkikat heyetlerinin aldığı kararların temyiz edilemeyeceği hükmüdür[5].
Divân-ı Harb-i Örfilerin Kurulması
Türk tarihinin anayasal süreci 1808 tarihli “Senedi İttifak” ile başlamakla beraber, ilk Anayasa olarak kabul edilen Kânûn-i Esâsi, 23 Aralık 1876 tarihinde Padişah II. Abdülhamit tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Kânûn-i Esâsi ile bir anlamda Anayasal Monarşi’ye geçiş hedeflenmiş ve 19 Mart 1877’de Osmanlı Parlamentosu çalışmaya başlamıştır. I. Meşrutiyet olarak isimlendirilen bu dönem Padişah tarafından 13 Şubat 1877 tarihinde meclisin süresiz tatil edilmesiyle askıya alınmıştır. 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet’ten sonra Anayasa’da bazı düzenlemeler yapılarak meclisin yetkileri arttırılmış, yasaların hükümleri dışına çıkılmamasına özen gösterilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılacak tehcir yargılamalarının adli mahkemelerde yapılmasının zorlukları nedeniyle olağanüstü mahkemeler kurulması düşünülmüştür. Ancak, Kânûn-i Esâsi’nin 23. ve 89. maddelerinde yer alan hükümler gereğince, fevkalade mahkemeler ile özel komisyonların kurulması ve kişilerin istemedikleri mahkemelerde yargılanmaları mümkün değildir[6]. Bu durumda çözüm olarak, Kânûn-i Esâsi’nin hükûmete fevkalâde zamanlarda örfî idare ilân etme hakkı tanıyan 113. maddesine[7] başvurulmuştur. Anayasanın 113.maddesi; hükûmetin, olağanüstü durumlarda örfi idare ile; kanunları ve mülki düzeni geçici olarak askıya almasının, yani iptal edebilmesinin yolunu açıyordu. Buna göre; ülkede örfi idare ile yönetilen yörenin idaresi özel kurallarla ve talimnamelerle yapılacaktır. Bu durumda olağanüstü halin oluştuğuna karar verildiğinde örfi idare yönetimindeki mahallerde kurulan mahkemelerin ismi de “Divân-ı Harb-i Örfî” olacaktır[8]. İstanbul’da örfi idarenin uygulama geçmişi 1909 yılına kadar gitmekte olup, İttihatçıların beşinci şubede yapılan sorgulamalarını ve tahkikat komisyonlarının soruşturmalarını yetersiz gören işgal kuvvetlerinin temsilcilerinin baskıları karşısında, pratikte on yıllık evveliyatı olan bu hukuki yolu çıkış olarak gören hükûmet, 2 Ekim 1877 tarihli İdâre-i Örfiye Kararnâmesine[9]) dayanarak 14 Aralık 1918 tarihinde Divân-ı Harb-i Örfîlerin kurulmasına karar vermiştir. Çıkarılan kararnamede, kurulan Divân-ı Harb-i Örfîlerde, 1915 yılında zorunlu olarak çıkarılan geçici tehcir yasası gereğince yapılan sevk ve iskanlar sırasında; kanunları istismar edenlerin, suistimal yapanların, tecavüz ve haksız muamelelerde dahli olanların yargılanarak cezalandırılacakları açıklanmış, ayrıca komisyonların soruşturmaları neticesinde suç işledikleri tespit edilen zanlıların, adli mahkemelerdeki gecikmeler sebebiyle Divân-ı Harb-i Örfîlerde yargılanmalarının zaruri olduğu belirtilmiştir[10]. Divân-ı Harb-i Örfîlerin kuruluş düzenlemesinin, çalışma ögelerinin temelleri ve vazifelerine dair esas ve usullerin, 1 Eylül 1910 tarihli “Silahlı çetelerin ortadan kaldırılması ve cezalandırılması” hususunda düzenlenen kararnamenin esas alınarak uygulanması yönündeki karar, doğrudan Bakanlar Kurulu tarafından alınmıştır. Buna göre Divan-ı Harp, bir mahkeme başkanı, dört üye ve bir savcıdan teşekkül edecek, verilecek kararlar İdâre-i Örfiye komutanının emriyle uygulanacaktır. Mahkemenin hükmü idam olduğunda infaz sadece Padişahın onayı ile yerine getirilebilecektir. Yargılamalar herkese açık yapılacak, alınan kararlarda çoğunluk aranacak, temyiz hakkı bulunmayacak, hüküm gerekçesinin hukuki dayanakları olacaktır[11].
Divân-ı Harb-i Örfilerin kurulmasına karar verildikten sonra Hükûmet tarafından 16 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da olağanüstü bir mahkeme kurulmuş ve başkanlığına Mahmut Hayret Paşa getirilmiştir[12]. Yeni kurulan mahkeme heyetinden üç kişi gayrimüslim üyelerden oluşmuştur! Hükûmet, tarafından sıkıyönetim bölgesi dışında kalan mahallere 25 Aralık’ta 4 maddelik bir kararname gönderilerek, tehcir sırasında suç işleyenlerin yargılanmaları emredilmiştir. İstanbul Divân-ı Harbi Örfinin görev alanına giren İstanbul vilâyetiyle Çatalca ve İzmit Livâları dışında, İzmir, Bursa, Tekfurdağı, Ayıntap Edirne ve Samsun’da, 8 Ocak 1919 tarihinde Divân-ı Harb-i Örfiler oluşturulmuş ve üyeleri atanmıştır[13]. Bu mahkemelerden Edirne ve Bandırma’da kurulanlar görülen gerek üzerinde yapılan değişikliklerle kapatılmıştır[14].
12 Ocak 1919 tarihinde istifa eden Sadrazam Tevfik Paşa, Padişah tarafından tekrar verilen görevle yeni hükûmeti kurmuştur. Kabinede yapılan değişiklikler ittihatçıların daha çok üzerine gidileceği ve tutuklamaların başlayacağına dair izler taşımaktadır. Yeni hükûmetin Sadrazamı Tevfik Paşa tarafından Harbiye, Dahiliye ve Adliye Bakanlıklarına gönderilen yazıda; Divân-ı Harb-i Örfilerin yetkili oldukları görev bölgelerinin sınırları açıklanmıştır. Buna göre Divân-ı Harp mahkemelerinin salahiyet bölgeleri şöyledir[15];
İstanbul Divân-ı Harbi; İstanbul vilâyetiyle Çatalca ve İzmit Livâları,
Tekfurdağı Divân-ı Harbi; Edirne vilâyetiyle Kale-yi Sultaniye Livâsı,
İzmir Divân-ı Harbi; İzmir vilâyetiyle Antalya ve Menteşe Livâları,
Ayıntab Divân-ı Harbi; Adana vilâyeti ile Urfa ve İçel Livâları,
Bursa Divân-ı Harbi; Bursa vilâyeti ile Karesi Livâsı,
Van Divân-ı Harbi; Van vilâyeti,
Bayezid Divân-ı Harbi; Bayezid Livâsı,
Samsun Divân-ı Harbi; Samsun Livâsı.
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
Kaynakça
[1] Sina Akşin, “İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele”, Cilt: I, İş Bankası Kültür yayınları, Ankara 2010, s. 139.
[2] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Bâb-ı Âli Evrak Odası (BEO), 340684; Tasviri Efkâr, 25 Kasım 1918.
[3] BOA., DH. İUM., 19/3 – 1/36.
[4] Feridun Ata, “Divân-I Harb-İ Örfî Mahkemelerinde Ermeni Tehciri Yargılamaları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmalar Dergisi, Sayı:15, 2004, s. 311.
[5] BOA., MV., 213/62; BOA., BOE., 340905.
[6] Tuncer Özyavuz, “Osmanlı- Türk Anayasaları”, İstanbul 1997, s. 305, 322
[7] Kânûn-i Esâsi’nin 113. maddesinin tam metni: “Mülkün bir cihetinde ihtilâl zuhur edeceğini müeyyit âsâr ve emârât görüldüğü halde hükümet-i seniyyenin o mahalle mahsûs olmak üzere muvakketen idare-i örfiye ilanına hakkı vardır. İdare-i örfiye, kavânîn ve nizâmâtı mülkiyenin muvakkaten tatilinden ibaret olup, idare-i örfiye tahtında bulunan mahallin suret-i idaresi nizâm-ı mahsûs ile tayin olunacaktır”. Bkz. Tuncer Özyavuz, a.g.e., s.327.
[8] Osman Köksal, “Tarihsel Süreci İçinde Bir Özel Yargı Organı Olarak Divan-ı Harb-i Örfiler 1877-1922”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara ,1996, s. 37-39.
[9] 2 Ekim 1877 tarihli İdâre-i Örfiye Kararnâmesinin ikinci ve dördüncü maddeleri şöyle düzenlenmiştir: “Devletin dahilî ve haricî emniyetini ihlâl edecek bilcümle cünhâ ve cinayetlerin asıl fâilleriyle, zîmedhal olanların sıfat ve haysiyetleri asla nazar-ı itibara alınmayarak Divân-ı Harb’de muhâkeme edilecekledir” Bkz. Feridun Ata, a.g.m., s.313.
[10] BOA., MV., 213/62; BOA., MV., 249/234; BOA., BEO., 340905.
[11] BOA., MV., 213/62; BOA., BEO., 340905.
[12] Nejdet Bilgi, “Ermeni tehciri ve Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey’in Yargılanması”, Köksav Yayınları Ankara, 1999, s.50-51.
[13] Nejdet Bilgi, a.g.e., s.52.
[14] BOA., BEO., 341493.
[15] BOA., BEO., 341346
FACEBOOK YORUMLAR