1963 yılı “Kanlı Noel”, katliamdan kaçan kadın ve çocuklar[14].
PAYLAŞILAMAYAN ADA: KIBRIS
Giriş
Kıbrıs, Türkiye’nin dış politikasında özellikle 1950 yılından sonra önemli yer eden sorunlardan birisi olmuştur. Kıbrıs Adası; coğrafi ve stratejik konumu, Türk ve Rumların bir arada yaşamalarının getirdiği zorluk ve yaşanan buhranlar sebebiyle her zaman siyasal gündemin başlarında yer etmiştir. Kıbrıs Adası üzerinde yaşayan Türk varlığının yaşamsal sorunları ve uluslararası haklarının korunması gibi sorunlar Türkiye ile özdeşleşmiş ve hassasiyetle üzerinde kaldığımız, kalmaya devam edeceğimiz bir meseledir.
Kıbrıs, uluslararası arenada bir mesele olmasının yanı sıra Türk siyasi hayatında da zaman zaman anlaşmazlıklara ve sorunlara yol açmış ancak her zaman bir “Milli Dava” olarak görülmüştür. Türk siyasi hayatında, Kıbrıs sorununun özellikle Yunanistan’la anlaşarak gerçekçi, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması gerektiğine dair genel bir inanç olmuştur.
Kıbrıs sorunu; Türkiye için, diğer ülkelerle ilişkilerinin seyrinde ve Ortadoğu coğrafyasında şekillenen yeni siyasi durumlara gösterdiği reaksiyonel politikaların oluşmasında mihenk taşlarından birisi olmuş ve Türk dış siyasetini yeni pozisyonlara taşımıştır. Türkiye’nin bu sorunun etkisinde ve doğal seyrinde filizlenen, büyüyen ilişkileri ve meseleleri doğmuştur. Türkiye’nin hayati ve milli bir mesele olarak güttüğü Kıbrıs politikası, dış siyasette yürütülen ABD, Rusya, Yunanistan ve Ortadoğu politikalarının vazgeçilmez ögelerinden birisi olmuştur [1].
Kıbrıs Adası’nın Kısa Tarihi
Kıbrıs, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Hitit kaynaklarında adı Alaşya olarak geçmekte, Cyprus ismini Homeros destanlarında görmekteyiz. Romalıların Cuprum, Arapların Kubrus isimlerini kullandıkları Kıbrıs’ta M.Ö 7000’lerden başlayarak Anadolu’nun kıyılarından, Filistin, Suriye ve Lübnan bölgelerinden gelen insanların yerleşmeye başladıkları tahmin edilmektedir. İlk yerleşik hayatın Anadolu’dan gelen insanlar tarafından olduğu tezine gerekçe olarak Anadolu ve Kıbrıs’ta bulunan arkeolojik eserlerin birbirlerine benzerlikleri gösterilmektedir.
Kıbrıs Adası, tarih içerisinde çeşitli topluluklar ve devletlerin eline geçmiştir. Hiçbir dönemde kendi devletini kuramamış ve hep başkalarınca yönetilmiştir[2]. Kıbrıs, Bizans’a bağlı iken 648-649 yıllarında Hz. Osman’ın halifelik döneminde Müslümanlar tarafından ele geçirilerek vergiye bağlanmıştır. Sonraki yıllarda vergilerin aksatılması üzerine Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından tekrar zapt edilmiş, ancak Bizans İmparatoru Nikefor Fokas tarafından 760 yılında tekrar Bizans hakimiyetine geçmiştir[3].
Bizans hakimiyetindeyken, 1192 yılında yapılan Haçlı seferleri sırasında İngilizler tarafından işgal edilen Kıbrıs Adası vassal olarak Gui de Lusignan’ın idaresine verilmiştir. Sonraki tarihlerde kısa bir süre Ceneviz hakimiyetinde kalan Kıbrıs Adası 1489 yılından itibaren Venediklilerin idaresi altına girmiştir. Osmanlı Devleti’nin genişleme döneminde Suriye, Mısır ve Girit Adasını ele geçirmesinden sonra deniz ticaretinde kritik konumda bulunan Kıbrıs’ın alınması mecburiyet haline gelmiştir. II.Selim dönemine gelindiğinde; Venediklilerin Akdeniz’de ticaret üstünlüğünü ellerinde bulundurma çabaları, Kıbrıs’ın İskenderun, Mersin sahillerine yakınlığı, Akdeniz’in doğusunda bulunan konumu, Mısır ve Suriye sahillerinden İstanbul’a gelen giden gemilere yapılan saldırılar, tüccarların Kıbrıs’ta maruz kaldığı gasp ve soygunlar nedeniyle Kıbrıs Adası’nın Osmanlı Devleti idaresine geçmesi zaruret olmuştur.
1570 yılının mayıs ayında İstanbul’dan hareket eden Osmanlı Donanması ve karadan gönderilerek Fenike limanı yoluyla sevk edilen Tımarlı Sipahiler temmuz ayında Kıbrıs Adası’na çıkarak elli bir günlük kuşatmadan sonra 9 Eylül’de Lefkoşa’yı ele geçirdiler. Bir sene kuşatma altında kalan Magosa Kalesi’nin 1571 yılının ağustos ayı içerisinde teslim alınmasıyla Kıbrıs Adası Osmanlı Devleti tarafından tamamen fethedilmiştir[4].
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonlarına doğru Rus Ordusu’nun Edirne‘ye doğru yönlenmesi ile İngilizler Çanakkale ve Marmara’ya donanmalarını göndermişlerdir. Rusların Yeşilköy’e kadar gelmeleri ve Ayestefanos Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Rusya’nın elde ettiği kazançlardan rahatsız olan başta İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler Osmanlı Devleti’nin de talebiyle Berlin’de bir kongre yapılmasını ve Rusya’nın kazanımlarını kontrol altına almayı amaçlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zor durumu lehine çevirmek isteyen İngiltere; Berlin Konferansı’ndan üç hafta önce 23 Mayıs 1878 tarihinde Osmanlı Devleti’ne 48 saatlik bir ültimatom vererek Kıbrıs Adası’nın yönetiminin kendilerine devredilmesini istemiştir[5]. Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin ültimatomunu 25 Mayıs’ta kabul etmesi üzerine Kıbrıs Adası’nın kontrolü İngilizlerin eline geçmiştir. İngiltere’nin krizi fırsata çevirerek Kıbrıs’ı işgal etmesi Osmanlı Devleti’ne karşı değişen politikasının bir eseridir[6].
Hukuksal olarak Türk toprağı olan Kıbrıs Adası İngilizlerin kontrolüne geçtiği 1878 yılından sonra; Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar Rumların Enosisi gerçekleştirme çabaları, Türklerin ise devamlı karşı durması ile geçen bir dönemi yaşamıştır. 1914 yılında savaşı bahane eden İngiltere Ada’yı tek taraflı ilhak etmiştir. 1931 yılında Rumların ayaklanarak Ada’yı Yunanistan’a bağlanması isteklerine İngiltere müsaade etmemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonunda Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletlere götüren Yunanistan Hükumeti, Ada’yı Yunanistan’a bağlamak istemiştir. Türkiye’nin dirençli ve kararlı tutumu üzerine isteklerini gerçekleştiremeyen Rum tarafı kurduğu terör örgütleriyle şiddet eylemleri yaparak Ada’dan Türk varlığını kaldırmaya çalışmıştır.
Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra Türkiye; Kıbrıs politikalarında tarafsız kalmaya çalışmıştır ve 1959 yılında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında varılan uzlaşma neticesinde Londra-Zürich Antlaşmaları imzalanmıştır. İttifak ve Garanti Antlaşmalarının yürürlüğe girmesiyle 16 Ağustos 1960 tarihinde iki milletli Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir[8]. Cumhuriyet’in ilanından sonra Kıbrıs Türkleri iki taraflı antlaşmalara sadık kalmalarına rağmen Rumların sürekli saldırılarına ve şiddete maruz kalmışlardır. Kıbrıs Adası’nda Türklerin uğradığı şiddete seyirci kalamayan Türkiye uluslararası platformda birçok girişimde ve temaslarda bulunmuş ancak sorunun çözümüne yönelik bir netice elde edememiştir.
Yunan Ordusunun içinde bulunan ABD destekli faşist “Albaylar Cuntası” tarafından Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a 15 Temmuz 1974 tarihinde yapılan darbe sonrasında meydana gelen olaylardan tedirgin olan Türkiye Cumhuriyeti yaptığı garantörlük anlaşmalarına dayanarak 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği askeri harekatla Kıbrıs Türklerini özgürlüğüne kavuşturmuştur. Özgürlüğüne kavuşan Türkler Ada’nın kuzeyinde Türk idaresi altında bulunan kesimde 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurmuşlar, bu devlet daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adını almıştır. 1 Mayıs 2004 tarihinde Ada’nın güneyinde sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla bir yönetim kuran Avrupa Birliği’ne katılmıştır.
Kıbrıs Sorunun Tarihsel Süreci
Kıbrıs Adası, Osmanlı Devleti’nin 1571 yılında fethinden 1878 yılında İngiltere yönetimine geçtiği tarihe kadar sorun olmaktan uzaktır. Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Kıbrıs sorunu başlamıştır. Yunanistan’ın Ege Denizi ve adaları da içine alan “Megalo İdea” ideolojisine yönelik eylem ve izlediği siyaset Türkiye’yi her zaman tahrik eder nitelikte olmuştur. Megalo İdea’yı gerçekleştirmek için 1894 yılında kurulan Etniki Eteriya örgütü yayınladığı bildiriyle; “Türklerin geçmişten beri düşmanları olduğunu, Yunan halkının büyük kısmının Türk boyunduruğunda bulunduğunu, haklarını ele geçirmek ve bağımsızlık için savaşmanın kaçınılmaz olduğunu” duyurmuştur.
15 Mayıs 1915’de İzmir’i işgal eden Yunanistan’ın hedefleri Megalo İdea’yı gerçekleştirme yönündedir. Belirlenen hedefleri şunlardır[9];
Kıbrıs, uluslararası arenada bir mesele olmasının yanı sıra Türk siyasi hayatında da zaman zaman anlaşmazlıklara ve sorunlara yol açmış ancak her zaman bir “Milli Dava” olarak görülmüştür. Türk siyasi hayatında, Kıbrıs sorununun özellikle Yunanistan’la anlaşarak gerçekçi, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması gerektiğine dair genel bir inanç olmuştur.
Kıbrıs sorunu; Türkiye için, diğer ülkelerle ilişkilerinin seyrinde ve Ortadoğu coğrafyasında şekillenen yeni siyasi durumlara gösterdiği reaksiyonel politikaların oluşmasında mihenk taşlarından birisi olmuş ve Türk dış siyasetini yeni pozisyonlara taşımıştır. Türkiye’nin bu sorunun etkisinde ve doğal seyrinde filizlenen, büyüyen ilişkileri ve meseleleri doğmuştur. Türkiye’nin hayati ve milli bir mesele olarak güttüğü Kıbrıs politikası, dış siyasette yürütülen ABD, Rusya, Yunanistan ve Ortadoğu politikalarının vazgeçilmez ögelerinden birisi olmuştur [1].
Kıbrıs Adası’nın Kısa Tarihi
Kıbrıs, Akdeniz’in üçüncü büyük adasıdır. Hitit kaynaklarında adı Alaşya olarak geçmekte, Cyprus ismini Homeros destanlarında görmekteyiz. Romalıların Cuprum, Arapların Kubrus isimlerini kullandıkları Kıbrıs’ta M.Ö 7000’lerden başlayarak Anadolu’nun kıyılarından, Filistin, Suriye ve Lübnan bölgelerinden gelen insanların yerleşmeye başladıkları tahmin edilmektedir. İlk yerleşik hayatın Anadolu’dan gelen insanlar tarafından olduğu tezine gerekçe olarak Anadolu ve Kıbrıs’ta bulunan arkeolojik eserlerin birbirlerine benzerlikleri gösterilmektedir.
Kıbrıs Adası, tarih içerisinde çeşitli topluluklar ve devletlerin eline geçmiştir. Hiçbir dönemde kendi devletini kuramamış ve hep başkalarınca yönetilmiştir[2]. Kıbrıs, Bizans’a bağlı iken 648-649 yıllarında Hz. Osman’ın halifelik döneminde Müslümanlar tarafından ele geçirilerek vergiye bağlanmıştır. Sonraki yıllarda vergilerin aksatılması üzerine Abbasi Halifesi Harun Reşit tarafından tekrar zapt edilmiş, ancak Bizans İmparatoru Nikefor Fokas tarafından 760 yılında tekrar Bizans hakimiyetine geçmiştir[3].
Bizans hakimiyetindeyken, 1192 yılında yapılan Haçlı seferleri sırasında İngilizler tarafından işgal edilen Kıbrıs Adası vassal olarak Gui de Lusignan’ın idaresine verilmiştir. Sonraki tarihlerde kısa bir süre Ceneviz hakimiyetinde kalan Kıbrıs Adası 1489 yılından itibaren Venediklilerin idaresi altına girmiştir. Osmanlı Devleti’nin genişleme döneminde Suriye, Mısır ve Girit Adasını ele geçirmesinden sonra deniz ticaretinde kritik konumda bulunan Kıbrıs’ın alınması mecburiyet haline gelmiştir. II.Selim dönemine gelindiğinde; Venediklilerin Akdeniz’de ticaret üstünlüğünü ellerinde bulundurma çabaları, Kıbrıs’ın İskenderun, Mersin sahillerine yakınlığı, Akdeniz’in doğusunda bulunan konumu, Mısır ve Suriye sahillerinden İstanbul’a gelen giden gemilere yapılan saldırılar, tüccarların Kıbrıs’ta maruz kaldığı gasp ve soygunlar nedeniyle Kıbrıs Adası’nın Osmanlı Devleti idaresine geçmesi zaruret olmuştur.
1570 yılının mayıs ayında İstanbul’dan hareket eden Osmanlı Donanması ve karadan gönderilerek Fenike limanı yoluyla sevk edilen Tımarlı Sipahiler temmuz ayında Kıbrıs Adası’na çıkarak elli bir günlük kuşatmadan sonra 9 Eylül’de Lefkoşa’yı ele geçirdiler. Bir sene kuşatma altında kalan Magosa Kalesi’nin 1571 yılının ağustos ayı içerisinde teslim alınmasıyla Kıbrıs Adası Osmanlı Devleti tarafından tamamen fethedilmiştir[4].
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonlarına doğru Rus Ordusu’nun Edirne‘ye doğru yönlenmesi ile İngilizler Çanakkale ve Marmara’ya donanmalarını göndermişlerdir. Rusların Yeşilköy’e kadar gelmeleri ve Ayestefanos Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Rusya’nın elde ettiği kazançlardan rahatsız olan başta İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler Osmanlı Devleti’nin de talebiyle Berlin’de bir kongre yapılmasını ve Rusya’nın kazanımlarını kontrol altına almayı amaçlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zor durumu lehine çevirmek isteyen İngiltere; Berlin Konferansı’ndan üç hafta önce 23 Mayıs 1878 tarihinde Osmanlı Devleti’ne 48 saatlik bir ültimatom vererek Kıbrıs Adası’nın yönetiminin kendilerine devredilmesini istemiştir[5]. Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin ültimatomunu 25 Mayıs’ta kabul etmesi üzerine Kıbrıs Adası’nın kontrolü İngilizlerin eline geçmiştir. İngiltere’nin krizi fırsata çevirerek Kıbrıs’ı işgal etmesi Osmanlı Devleti’ne karşı değişen politikasının bir eseridir[6].
Hukuksal olarak Türk toprağı olan Kıbrıs Adası İngilizlerin kontrolüne geçtiği 1878 yılından sonra; Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar Rumların Enosisi gerçekleştirme çabaları, Türklerin ise devamlı karşı durması ile geçen bir dönemi yaşamıştır. 1914 yılında savaşı bahane eden İngiltere Ada’yı tek taraflı ilhak etmiştir. 1931 yılında Rumların ayaklanarak Ada’yı Yunanistan’a bağlanması isteklerine İngiltere müsaade etmemiştir. İkinci Dünya Savaşı sonunda Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletlere götüren Yunanistan Hükumeti, Ada’yı Yunanistan’a bağlamak istemiştir. Türkiye’nin dirençli ve kararlı tutumu üzerine isteklerini gerçekleştiremeyen Rum tarafı kurduğu terör örgütleriyle şiddet eylemleri yaparak Ada’dan Türk varlığını kaldırmaya çalışmıştır.
Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra Türkiye; Kıbrıs politikalarında tarafsız kalmaya çalışmıştır ve 1959 yılında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında varılan uzlaşma neticesinde Londra-Zürich Antlaşmaları imzalanmıştır. İttifak ve Garanti Antlaşmalarının yürürlüğe girmesiyle 16 Ağustos 1960 tarihinde iki milletli Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir[8]. Cumhuriyet’in ilanından sonra Kıbrıs Türkleri iki taraflı antlaşmalara sadık kalmalarına rağmen Rumların sürekli saldırılarına ve şiddete maruz kalmışlardır. Kıbrıs Adası’nda Türklerin uğradığı şiddete seyirci kalamayan Türkiye uluslararası platformda birçok girişimde ve temaslarda bulunmuş ancak sorunun çözümüne yönelik bir netice elde edememiştir.
Yunan Ordusunun içinde bulunan ABD destekli faşist “Albaylar Cuntası” tarafından Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a 15 Temmuz 1974 tarihinde yapılan darbe sonrasında meydana gelen olaylardan tedirgin olan Türkiye Cumhuriyeti yaptığı garantörlük anlaşmalarına dayanarak 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği askeri harekatla Kıbrıs Türklerini özgürlüğüne kavuşturmuştur. Özgürlüğüne kavuşan Türkler Ada’nın kuzeyinde Türk idaresi altında bulunan kesimde 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurmuşlar, bu devlet daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adını almıştır. 1 Mayıs 2004 tarihinde Ada’nın güneyinde sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla bir yönetim kuran Avrupa Birliği’ne katılmıştır.
Kıbrıs Sorunun Tarihsel Süreci
Kıbrıs Adası, Osmanlı Devleti’nin 1571 yılında fethinden 1878 yılında İngiltere yönetimine geçtiği tarihe kadar sorun olmaktan uzaktır. Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Kıbrıs sorunu başlamıştır. Yunanistan’ın Ege Denizi ve adaları da içine alan “Megalo İdea” ideolojisine yönelik eylem ve izlediği siyaset Türkiye’yi her zaman tahrik eder nitelikte olmuştur. Megalo İdea’yı gerçekleştirmek için 1894 yılında kurulan Etniki Eteriya örgütü yayınladığı bildiriyle; “Türklerin geçmişten beri düşmanları olduğunu, Yunan halkının büyük kısmının Türk boyunduruğunda bulunduğunu, haklarını ele geçirmek ve bağımsızlık için savaşmanın kaçınılmaz olduğunu” duyurmuştur.
15 Mayıs 1915’de İzmir’i işgal eden Yunanistan’ın hedefleri Megalo İdea’yı gerçekleştirme yönündedir. Belirlenen hedefleri şunlardır[9];
- Ege Denizi Yunan olacaktır
- İki anakaraya ulaşan ve beş denize açılan Yunanistan olacaktır
- Yunanistan’ın bir ayağı Asya’da, bir ayağı Avrupa’da olacaktır
- Bizans İmparatorluğu diriltilecektir.
9 Eylül 1922 tarihinde denize dökülerek hayalleri sulara gömülen Yunanistan; Ege Denizi’nde ve Kıbrıs Adası’nda hukuk dışına çıkarak ve kışkırtıcı davranarak her zaman sorunları körüklemiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından yapılan Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye sınırlarını çizerken Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ve İtalya ile bir eşitlik sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak zamanla ortaya çıkan anlaşmazlıklar Kıbrıs sorununu da iyice su yüzüne çıkarmıştır. 1931 yılında Kıbrıslı Rumlar İngiltere’ye Ada’ya sahip olma isteklerini bildirerek ayaklanmışlardır. Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan Devleti Ada’nın Yunanistan’a bağlanması için sürekli propaganda ve örgütsel çalışmalar yaparak İngilizleri sıkıştırmışlardır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet etkisiyle Kıbrıs’ta Akel adında bir Komünist parti kurulmuş ve 1945’te İngiltere’de İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi Rumları umutlandırmıştır. İngiltere ile temaslarını sıklaştıran Rumlar 1950 yılında yaptıkları gayri resmi halk oylaması sonucunda oy çokluğu ile Yunanistan’a katılım kararı alarak bu durumu İngiltere’ye bildirmişlerdir. Ancak, İngiltere bu oylamayı kabul etmediğini bildirerek Rumların isteğini geri çevirmiştir.
İngiltere’nin Kıbrıs Adası ile ilgili isteklerini karşılamayacağını anlayan Yunanistan 1954 yılında BM’ye başvurarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını talep etti. Yunanistan’ın ilhak başvurusu ve sonraki tarihlerde BM’ye yaptığı başka başvurular neticeye ulaşmamıştır. EOKA (Kıbrıslıların Millî Mücadele örgütü) adlı terör örgütünü kurmuş olan Georgios Grivas 1955 yılında Yunanistan’dan Ada’ya gelerek Türklere şiddet eylemlerine başlamıştır. Üç yıl içerisinde EOKA’nın baskı ve şiddeti neticesinde Türklerin Rumlarla birlikte yaşadıkları 33 köy Türkler tarafından terkedilmiştir. Enosis (Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanması) siyasetine karşı kendi örgütlenme çalışmalarına başlayan Kıbrıslı Türkler, gelişmelere paralel olarak, "taksim" görüşünü geliştirmişlerdir.
Kıbrıs’ta EOKA’nın şiddet eylemlerini ve bunalımı tırmandırdığı 1955 yılında olaylar Türkiye’de hassasiyetle izlenmiş ve farklı ortamlarda tepkiler gösterilmiştir. Ada’da Rumların Kıbrıslı Türklere yaptıkları şiddet ve öldürme olaylarından dolayı, Türkiye’de yaşayan Türklerin hassas ve tepkili olduğu bir ortam mevcutken, “Atatürk’ün Selanik’te evine bomba kondu” şeklinde bir haberin duyulması üzerine 6/7 Eylül gecesi İstanbul ve İzmir’de “Ya taksim ya ölüm” sloganlarıyla azınlıklara ait mağazalar ve kiliseler tahrip edilmiştir[10].
Kıbrıslı Türklerin gösterdiği direniş ve Türkiye’nin kararlılığı üzerine Türkiye ile Yunanistan 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih'te anlaşmaya varmışlardır. Kıbrıs Adası’nda Türk ve Rum halkının eşitliğine dayalı iki halk arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar ve garantörlük çerçevesinde 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Kıbrıs Anayasası, Ada’daki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırılmıştır. Ancak Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı, Cumhuriyet’in tanıdığı eşit hakları hazmedemeyerek, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleşme (ENOSIS) yolunu açmaya yönelik olarak Anayasa’yı değiştirme girişimleri başlatmışlardır.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, 30 Kasım 1963’te Kıbrıs Anayasa’sında Türkleri devlet kurumlarından uzaklaştıracak yeni düzenlemeler yaparak, Türk olan Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren Anayasaya aykırı değişiklikleri ve aldığı kararları Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e bildirmiştir[11]. Makarios tarafından yapılan hukuka aykırı bu düzenlemeler Kıbrıs Türkleri ve Türkiye tarafından kabul edilemez bulunarak reddedilmiştir.
Kıbrıs Rum tarafı EOKA eliyle 1963 yılının sonlarına doğru Türklere karşı daha örgütlü ve geniş baskılar uygulamaya başlamıştır. Kıbrıs Türklerini kırım girişimi olan Akritas Planı ile Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla geçen vahşet sergilenmiştir. Türklerin tamamen yok edilmesine dayanan Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce hazırlanan bir etnik soykırım girişimidir. Akritas Planı’nın uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. 1963 yılında Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sını ihlal etmeleri ve yürürlükten kaldırmaları neticesinde Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkmıştır.
Kanlı Noel olayları Türkiye ve dünyada büyük infial yaratmış ve bu olay üzerine 27 Aralık 1963'te üç garantör ülkenin askerlerinden oluşan bir "Barışı Koruma Kuvveti" oluşturulmuştur. Yeşil bir kalemle harita üzerinde İngilizlerin çizdiği çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963 tarihinde ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır. Akritas Planı ile yapılan Türkleri imha eylemleri iki tarafı birbirinden koparmıştır. BM arabuluculuğuyla 1968 yılında taraflar arasında müzakereler yeniden başlatılmıştır. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine karşı Kıbrıs Türk tarafı her zaman uzlaşmacı ve barışçı bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerle beraber yaşamayı kabul etmeyerek, çözüm önerilerini baltalamıştır.
Rum tarafınca Kıbrıslı Türklerin devlet kurumlarından ve yönetimlerinden uzaklaştırılması üzerine Kıbrıs Rumlarının arasında görüş ayrılıkları belirmeye başlamıştır. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Albaylar Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, Ada’yı Yunanistan'a bağlamak amacıyla Makarios'a karşı bir darbe gerçekleştirerek Ada’nın yönetimini ele geçirmiştir. Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu darbe karşısında Türkiye, Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliğinden kaygıya kapılarak Garanti Antlaşması’nın verdiği hakları kullanarak İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere'nin olumsuz cevap vermesi üzerine, durumun daha da vahim bir hal almasını önlemek ve 1963 olayları benzeri bir durumun tekrar yaşanmaması amacıyla 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatı’nı başlatmıştır. Böylece Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Türk Barış Harekâtı aynı zamanda darbecilerin iktidarına son verilerek ülkeye demokrasi gelmesini sağlamıştır.
1975 yılında BM gözetiminde Rauf Denktaş ile Glafkos İoannu Kliridis arasında bir nüfus mübadele anlaşması yapılmıştır. BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık 120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir "ara bölge" ile birbirinden ayrılmıştır. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 376.000 kişilik nüfusuna karşı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde 827.000’in üzerinde Rum yaşamaktadır. Kıbrıs'ta ayrıca Ermeni, Maruni ve Latin dini grupları da bulunmaktadır. Kıbrıs Adası, Türkiye’ye 71 km, Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır.
Kıbrıs sorunun kalıcı ve adil bir şekilde çözümü amacıyla BM arabuluculuğuyla 2004 ve 2017 yıllarında yapılan görüşmelerde çözüme yönelik bir gelişme kaydedilememiştir. Rum tarafının haksız ve hukuksuz bir şekilde eşitliği kabul edemeyen hazımsız ve düşmanca izlediği siyaset, Ada’da bulunan iki halkın barış içinde birlikte yaşamasına yönelik çözümleri olanaksız hale getirmektedir. Avrupa Birliği’ne dahil olan Kıbrıs Rum Yönetimi; Batı’nın haksız bir tavırla Kıbrıslı Türklere karşı izlediği ön yargılı siyasetinden istifade ile Türkiye ve KKTC’ye karşı hasmane ittifaklar kurmakta, siyasi ve ekonomik anlaşmalar yaparak silahlanmaya devam etmektedir.
Sonuç
Türkiye’nin Kıbrıs Adası sorununun çözümü yolunda, yıllardır uzlaşmaya gidilerek adil bir anlaşma yapılması yolunda yaptığı çalışmalar ve girişimler; Rumların haksız istemleri, görüşmeleri yokuşa sürmeleri, adalet içeren anlaşmalardan yana olmamaları ve en baştan bu yana arzuladıkları Enosis hayallerinin peşinde koşmalarından dolayı neticeye ulaşmamıştır. 1974’te sağlanan barış ve huzur ortamı için Kıbrıs Türkleri 1672 şehit, binlerce yaralı, Türk Ordusu ise 498 şehit ve 1200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türklerinin milli davasının öncüsü Dr. Fazıl Küçük’tür. Kıbrıs Türklerinin talihi; yurtsever, namuslu, karakterli cesur bir lider olan Milli Kahraman, mücahit ve devletin kurucusu Rauf Denktaş’a sahip olmalarıdır[12].
Türkiye Kıbrıs’tan asla vazgeçmeyecektir. Uluslararası antlaşmalar ile kazandığı haklarından ve kazanımlarından geri adım atmayacaktır. 1964 yılında Başbakan İsmet İnönü’nün Time dergisine verdiği mülakatta “Kıbrıs Türkiye’nin vazgeçebileceği bir toprak parçası değildir. NATO desteklemezse, müttefikler bizi yalnız bırakırsa, Türkler ezilmeye devam ederse Batı’nın savunma sistemleri yıkılır ve yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de bu dünya içinde yer alır”[13] dediği gibi Türkiye Kıbrıs’tan ne olursa olsun vazgeçmeyecektir. Kıbrıs Türk’ün vatanıdır, bunu değiştirmeye yeltenenler geçmişte olduğu gibi gelecekte de gereken dersi alacaklardır.
Sağlıcakla kalın…
İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet etkisiyle Kıbrıs’ta Akel adında bir Komünist parti kurulmuş ve 1945’te İngiltere’de İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi Rumları umutlandırmıştır. İngiltere ile temaslarını sıklaştıran Rumlar 1950 yılında yaptıkları gayri resmi halk oylaması sonucunda oy çokluğu ile Yunanistan’a katılım kararı alarak bu durumu İngiltere’ye bildirmişlerdir. Ancak, İngiltere bu oylamayı kabul etmediğini bildirerek Rumların isteğini geri çevirmiştir.
İngiltere’nin Kıbrıs Adası ile ilgili isteklerini karşılamayacağını anlayan Yunanistan 1954 yılında BM’ye başvurarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını talep etti. Yunanistan’ın ilhak başvurusu ve sonraki tarihlerde BM’ye yaptığı başka başvurular neticeye ulaşmamıştır. EOKA (Kıbrıslıların Millî Mücadele örgütü) adlı terör örgütünü kurmuş olan Georgios Grivas 1955 yılında Yunanistan’dan Ada’ya gelerek Türklere şiddet eylemlerine başlamıştır. Üç yıl içerisinde EOKA’nın baskı ve şiddeti neticesinde Türklerin Rumlarla birlikte yaşadıkları 33 köy Türkler tarafından terkedilmiştir. Enosis (Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’a bağlanması) siyasetine karşı kendi örgütlenme çalışmalarına başlayan Kıbrıslı Türkler, gelişmelere paralel olarak, "taksim" görüşünü geliştirmişlerdir.
Kıbrıs’ta EOKA’nın şiddet eylemlerini ve bunalımı tırmandırdığı 1955 yılında olaylar Türkiye’de hassasiyetle izlenmiş ve farklı ortamlarda tepkiler gösterilmiştir. Ada’da Rumların Kıbrıslı Türklere yaptıkları şiddet ve öldürme olaylarından dolayı, Türkiye’de yaşayan Türklerin hassas ve tepkili olduğu bir ortam mevcutken, “Atatürk’ün Selanik’te evine bomba kondu” şeklinde bir haberin duyulması üzerine 6/7 Eylül gecesi İstanbul ve İzmir’de “Ya taksim ya ölüm” sloganlarıyla azınlıklara ait mağazalar ve kiliseler tahrip edilmiştir[10].
Kıbrıslı Türklerin gösterdiği direniş ve Türkiye’nin kararlılığı üzerine Türkiye ile Yunanistan 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih'te anlaşmaya varmışlardır. Kıbrıs Adası’nda Türk ve Rum halkının eşitliğine dayalı iki halk arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar ve garantörlük çerçevesinde 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Kıbrıs Anayasası, Ada’daki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırılmıştır. Ancak Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı, Cumhuriyet’in tanıdığı eşit hakları hazmedemeyerek, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleşme (ENOSIS) yolunu açmaya yönelik olarak Anayasa’yı değiştirme girişimleri başlatmışlardır.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, 30 Kasım 1963’te Kıbrıs Anayasa’sında Türkleri devlet kurumlarından uzaklaştıracak yeni düzenlemeler yaparak, Türk olan Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren Anayasaya aykırı değişiklikleri ve aldığı kararları Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e bildirmiştir[11]. Makarios tarafından yapılan hukuka aykırı bu düzenlemeler Kıbrıs Türkleri ve Türkiye tarafından kabul edilemez bulunarak reddedilmiştir.
Kıbrıs Rum tarafı EOKA eliyle 1963 yılının sonlarına doğru Türklere karşı daha örgütlü ve geniş baskılar uygulamaya başlamıştır. Kıbrıs Türklerini kırım girişimi olan Akritas Planı ile Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla geçen vahşet sergilenmiştir. Türklerin tamamen yok edilmesine dayanan Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce hazırlanan bir etnik soykırım girişimidir. Akritas Planı’nın uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. 1963 yılında Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sını ihlal etmeleri ve yürürlükten kaldırmaları neticesinde Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkmıştır.
Kanlı Noel olayları Türkiye ve dünyada büyük infial yaratmış ve bu olay üzerine 27 Aralık 1963'te üç garantör ülkenin askerlerinden oluşan bir "Barışı Koruma Kuvveti" oluşturulmuştur. Yeşil bir kalemle harita üzerinde İngilizlerin çizdiği çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963 tarihinde ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır. Akritas Planı ile yapılan Türkleri imha eylemleri iki tarafı birbirinden koparmıştır. BM arabuluculuğuyla 1968 yılında taraflar arasında müzakereler yeniden başlatılmıştır. Müzakere sürecinde BM tarafının çözüm önerilerine karşı Kıbrıs Türk tarafı her zaman uzlaşmacı ve barışçı bir yaklaşım sergilemiştir. Ancak Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerle beraber yaşamayı kabul etmeyerek, çözüm önerilerini baltalamıştır.
Rum tarafınca Kıbrıslı Türklerin devlet kurumlarından ve yönetimlerinden uzaklaştırılması üzerine Kıbrıs Rumlarının arasında görüş ayrılıkları belirmeye başlamıştır. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Albaylar Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson, Ada’yı Yunanistan'a bağlamak amacıyla Makarios'a karşı bir darbe gerçekleştirerek Ada’nın yönetimini ele geçirmiştir. Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu darbe karşısında Türkiye, Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliğinden kaygıya kapılarak Garanti Antlaşması’nın verdiği hakları kullanarak İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere'nin olumsuz cevap vermesi üzerine, durumun daha da vahim bir hal almasını önlemek ve 1963 olayları benzeri bir durumun tekrar yaşanmaması amacıyla 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatı’nı başlatmıştır. Böylece Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Türk Barış Harekâtı aynı zamanda darbecilerin iktidarına son verilerek ülkeye demokrasi gelmesini sağlamıştır.
1975 yılında BM gözetiminde Rauf Denktaş ile Glafkos İoannu Kliridis arasında bir nüfus mübadele anlaşması yapılmıştır. BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanan bu anlaşmayla Kuzey’den Güney’e yaklaşık 120 bin Rum, Güney’den Kuzey’e de 65 bin Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km arasında değişen bir "ara bölge" ile birbirinden ayrılmıştır. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 376.000 kişilik nüfusuna karşı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde 827.000’in üzerinde Rum yaşamaktadır. Kıbrıs'ta ayrıca Ermeni, Maruni ve Latin dini grupları da bulunmaktadır. Kıbrıs Adası, Türkiye’ye 71 km, Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır.
Kıbrıs sorunun kalıcı ve adil bir şekilde çözümü amacıyla BM arabuluculuğuyla 2004 ve 2017 yıllarında yapılan görüşmelerde çözüme yönelik bir gelişme kaydedilememiştir. Rum tarafının haksız ve hukuksuz bir şekilde eşitliği kabul edemeyen hazımsız ve düşmanca izlediği siyaset, Ada’da bulunan iki halkın barış içinde birlikte yaşamasına yönelik çözümleri olanaksız hale getirmektedir. Avrupa Birliği’ne dahil olan Kıbrıs Rum Yönetimi; Batı’nın haksız bir tavırla Kıbrıslı Türklere karşı izlediği ön yargılı siyasetinden istifade ile Türkiye ve KKTC’ye karşı hasmane ittifaklar kurmakta, siyasi ve ekonomik anlaşmalar yaparak silahlanmaya devam etmektedir.
Sonuç
Türkiye’nin Kıbrıs Adası sorununun çözümü yolunda, yıllardır uzlaşmaya gidilerek adil bir anlaşma yapılması yolunda yaptığı çalışmalar ve girişimler; Rumların haksız istemleri, görüşmeleri yokuşa sürmeleri, adalet içeren anlaşmalardan yana olmamaları ve en baştan bu yana arzuladıkları Enosis hayallerinin peşinde koşmalarından dolayı neticeye ulaşmamıştır. 1974’te sağlanan barış ve huzur ortamı için Kıbrıs Türkleri 1672 şehit, binlerce yaralı, Türk Ordusu ise 498 şehit ve 1200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türklerinin milli davasının öncüsü Dr. Fazıl Küçük’tür. Kıbrıs Türklerinin talihi; yurtsever, namuslu, karakterli cesur bir lider olan Milli Kahraman, mücahit ve devletin kurucusu Rauf Denktaş’a sahip olmalarıdır[12].
Türkiye Kıbrıs’tan asla vazgeçmeyecektir. Uluslararası antlaşmalar ile kazandığı haklarından ve kazanımlarından geri adım atmayacaktır. 1964 yılında Başbakan İsmet İnönü’nün Time dergisine verdiği mülakatta “Kıbrıs Türkiye’nin vazgeçebileceği bir toprak parçası değildir. NATO desteklemezse, müttefikler bizi yalnız bırakırsa, Türkler ezilmeye devam ederse Batı’nın savunma sistemleri yıkılır ve yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de bu dünya içinde yer alır”[13] dediği gibi Türkiye Kıbrıs’tan ne olursa olsun vazgeçmeyecektir. Kıbrıs Türk’ün vatanıdır, bunu değiştirmeye yeltenenler geçmişte olduğu gibi gelecekte de gereken dersi alacaklardır.
Sağlıcakla kalın…
[1] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.589, Kronik Kitap, 2019, İstanbul.
[2] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.65, ALFA Basın Yayım Dağıtım, 2007, İstanbul.
[3] İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI; “Osmanlı Tarihi III. Cilt I. Kısım”, s.9, Türk Tarih Kurumu, 2009, Ankara.
[4] İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI; “Osmanlı Tarihi III. Cilt I. Kısım”, s.14.
[5] Fahir ARMAOĞLU; “19.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.525, Kronik Kitap, 2020, İstanbul.
[6] Oral SANDER; “Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918’e”, s.315-316, İmge Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara.
[7] İsmail CİNGÖZ; “Tarih-Süzgecinde Kıbrıs Sorunu ve Münhasır Alan Tartışmaları”, 28.07.2019, https://www.gencdiplomatlar.com.
[8] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.67.
[9] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.82.
[10] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.104.
[11] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.591.
[12] Turgut ÖZAKMAN; “Çılgın Türkler Kıbrıs”, s.448, Bilgi Yayınevi, 2012, İstanbul.
[13] “Ulus Gazetesi “, 17 Nisan 1964.
[14] https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/kanli-noel-1395.
[2] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.65, ALFA Basın Yayım Dağıtım, 2007, İstanbul.
[3] İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI; “Osmanlı Tarihi III. Cilt I. Kısım”, s.9, Türk Tarih Kurumu, 2009, Ankara.
[4] İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI; “Osmanlı Tarihi III. Cilt I. Kısım”, s.14.
[5] Fahir ARMAOĞLU; “19.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.525, Kronik Kitap, 2020, İstanbul.
[6] Oral SANDER; “Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918’e”, s.315-316, İmge Kitabevi Yayınları, 2008, Ankara.
[7] İsmail CİNGÖZ; “Tarih-Süzgecinde Kıbrıs Sorunu ve Münhasır Alan Tartışmaları”, 28.07.2019, https://www.gencdiplomatlar.com.
[8] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.67.
[9] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.82.
[10] Erol MÜTERCİMLER; “Satılık Ada Kıbrıs”, s.104.
[11] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.591.
[12] Turgut ÖZAKMAN; “Çılgın Türkler Kıbrıs”, s.448, Bilgi Yayınevi, 2012, İstanbul.
[13] “Ulus Gazetesi “, 17 Nisan 1964.
[14] https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/kanli-noel-1395.
FACEBOOK YORUMLAR