KAFKAS ÜÇGENİ: AZERBAYCAN, ERMENİSTAN VE KARABAĞ
Kafkasya’nın, ekseriyetle dağlık ve geçit vermez çok sayıda vadiden oluşan coğrafi yapısı siyasal ve sosyal durumunu belirleyen en önemli özelliğidir. Kadim Kafkasya’da yaşayan çeşitli topluluklar coğrafyanın verdiği avantajla kendilerini işgallerden koruyarak kültürlerini muhafaza edebilmişlerdir. Güney Kafkasya, ticaret ve ulaşımda köprü görevi görmesi ve kuzey güney bağlantısını sağlamasından dolayı tarih boyunca büyük devletlerin ilgisini çekmiştir. Kafkasya’nın demografik yapısı, göçlerin ve ticaretin geçiş noktasında olması, kendine özgü bir tarihi sürecin oluşmasını sağlamıştır. Kafkasya’nın demografik yapısında Türkler, Ermeniler ve Gürcüler belirleyici unsurlar olarak göze çarpmaktadır.
Kafkas Üçgeni: Azerbaycan, Ermenistan ve Karabağ arasında meydana gelen, bugüne kadar milletlerarası nitelikte devam eden ve mevcut durumu yansıtan sorundur[1]. İşte; “Kafkas Üçgeni” dediğimiz bu krizi daha iyi analiz edebilmek ve tarihsel veriler ışığında doğru anlayabilmek amacıyla; 20’nci yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan’ın ve birinci yüzyıldan günümüze kadar Karabağ’ın tarihsel sürecini Karabağ sorunu özelinde sizlere anlatacağım;
XX. Yüzyıl Başlarında Azerbaycan
Rusların Kafkasya coğrafyasında egemen duruma geçmelerinden sonra bölgede; siyasi, eğitim ve kültürel yapılanmalarını oluşturduklarını görmekteyiz. Rusya’nın bölgedeki hâkimiyetiyle; Tiflis, Kafkas Genel Valiliği’nin merkezi olmuş, Bakü, petrol bulunmasından sonra önem kazanmış, önceleri bir Türk şehri olan Erivan (Revan) ise zamanla Ermenileşmiştir. 1905 yılında Bolşeviklerin Çarlık ordusuna karşı ayaklanmaları sonucunda patlak veren olaylar, Kafkasya’da yaşayan halkın daha özgür hareket etmesine imkân sağlamıştır. Ermenilerin Taşnak ve Hınçak partileri faaliyetlerini hızlandırırken, Azerbaycan Türkleri ve Gürcülerde siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda örgütlenmeye başlamışlardır. Aynı dönemde Azerbaycan’da ve Osmanlı Devleti’nde basın hayatının canlanması ve yeni Türkçülük akımlarının doğmasıyla Osmanlı ve Azerbaycan Türkleri arasında doğrudan ve yoğun ilişkiler kurulmuştur. Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin azalmasından faydalanmak isteyen Ermenilerin saldırgan ve hak tanımaz tutumları yüzünden Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında çok şiddetli ve kanlı çatışmalar yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaştığı cephedir. Osmanlı Devleti, Teşkilat-ı Mahsusa’nın yeraltı faaliyetleri ile bölgede yaşayan Türk ve Müslümanları Rusya’ya karşı ayaklandırmak için çaba sarf etmiştir. Ruslar yüzbinlerce Müslümanı bölgeden Osmanlı topraklarına sürgün etmiştir. Aynı dönem içerisinde Kafkasya’da bulunan Ermeniler, Anadolu’da bulunan Osmanlı vatandaşı Ermenilerle iş birliği yaparak Rusların desteğiyle Büyük Ermenistan Devleti’ni kurma hayali peşinde koşmaya başlamışlardır.
Rusya’da 1917 devrimi ile Bolşeviklerin iktidara gelmesinden sonra; Azerbaycan Türkleri, Ermeniler ve Gürcülerin girişimiyle; Güney Kafkasya’yı yönetmek üzere, merkezi Tiflis olan, Kafkasya’nın kuzeyinde bulunan Ruslara muhalif Transkafkasya Komiserliği (Zakavkom) oluşturulmuştur[2]. 3 Mart 1918 tarihinde Rusya ile Alman İmparatorluğu, Avusturya -Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı arasında imzalanan “Brest-Litovsk Antlaşması” bölgede güçleri yeniden değiştirmiştir. 27 Mayıs 1918’de Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle Transkafkasya Bağımsız Federatif Cumhuriyeti de dağılmıştır.
Azerbaycan Halk (Demokratik) Cumhuriyeti
Transkafkasya oluşumunun dağılması üzerine, Mehmet Emin Resulzade’nin başkanı olduğu “Azerbaycan Milli Şurası”, 28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmiş ve Feth Ali Han Hoylu başkanlığında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Osmanlı Devleti, 4 Haziran 1918’de Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile “Batum Antlaşmasını” yapmıştır.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulduğunda Bakü Bolşeviklerin hakimiyetindeydi ve Gence şehri ilk ve geçici başkent olmuştu. Bolşevik ve Ermeni müttefikliğinin yönetimi altında bulunan Bakü’nün Azerbaycan topraklarına katılması ve toprak bütünlüğünü sağlanması Azerbaycan ve Osmanlı Türkleri için elzem bir durum olarak görülmüştür. Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, kardeşi Nuri Paşa emrinde “Kafkas İslam Ordusu’nu” bölgeye göndermesi ve Azerbaycan Türkleri ile beraber Nuri Paşa emrindeki kuvvetlerin Bakü’yü kuşatması üzerine Bolşevikler şehri terk etmiştir. Bolşeviklerin Bakü’yü terk etmesinden hemen sonra petrolün kontrolünü ele geçirmek isteyen İngilizler, derhal harekete geçerek Hazar Denizi üzerinden Bakü’yü hakimiyetlerine almışlardır. Ancak şehri almakta kararlı olan Azerbaycan Türkleri ve Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül’de Bakü’yü ele geçirerek Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başkenti yaptılar.
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Türk Ordusu’nun bölgeden çekilmesiyle yeniden çatışmalar başlamıştır. Ermenistan, Nahçıvan ve Erivan çevresinde saldırmış, ancak Nahçıvan ve Kars’ta yenilgiye uğramıştır. İngilizler bölgede devreye girerek Kars ve Nahçıvan’ı işgal edip Ermenilere vermişlerdir. Bunun üzerine 15’nci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir tarafından bölgenin yerli Türklerini örgütlemesi için gönderilen Binbaşı Halil Bey, oluşturduğu kuvvetle Nahçıvan’ı yeniden ele geçirmiştir. 3 Aralık 1920 tarihinde imzalanan Gümrü Antlaşması ile Nahçıvan TBMM Hükumeti’nin himayesine girmiştir. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzaladığı antlaşmalarla Kafkasya’da gücünü yitirmesi üzerine Azerbaycan’da sorunlar çoğalmıştır. Siyasi ve ekonomik sıkıntılar üzerine güçsüz düşen Azerbaycan Halk Cumhuriyeti; 1920 yılının Nisan ayında Kızıl Ordu’nun desteğindeki Bolşeviklerin Bakü’de yönetimi ele geçirmesiyle tarih sahnesinden çekilmiştir.
Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
Sovyetlerin iktidarı, Azerbaycan’da Halk Cumhuriyeti döneminde kurulan sistemi ve yapılanları ortadan kaldırmıştır. Mehmet Emin Resulzade ve birçok Türk aydını baskılardan dolayı yurt dışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Sovyet yönetiminden kaçan Azerbaycanlı askerlerden Anadolu’ya gelerek Kurtuluş Savaşı’nda Türk Ordusu’na katılanlar olmuştur. 1930’lu yıllarda Rusça hâkim duruma gelmiş, Stalin’in uyguladığı baskı politikaları sonucunda camiler kapatılmış, din adamları sürgün edilmiş ve 70 bin kadar Azerbaycan Türkü hayatını kaybetmiştir[3].
Yeniden Bağımsızlık ve Azerbaycan Cumhuriyeti
1985 yılında SSCB’de yönetime Mihail Gorbaçov’un gelmesiyle uygulanan “açıklık ve yeniden yapılanma” politikaları neticesinde; Sovyet Cumhuriyetleri kendi egemenliklerini yeniden tesis ve tam bağımsız olma yolunda adımlar atmaya başlamışlardır 30 Ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlık beyanı Azerbaycan Yüksek Sovyeti tarafından kabul edilmiştir. Güney Kafkasya’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesi olan Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasında; hapishanede tutsak edildiği halde mücadeleden vazgeçmeyen, 1989 yılında Azerbaycan Halk Cephesini kuran Ebulfez Elçibey’in rolü çok büyüktür.
Ebulfez Elçibey, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olan Ayaz Niyazi Muttalibov’dan sonra 1992 yılında Azerbaycan’ın ikinci başkanı olmuştur. Elçibey’in Türkiye’ye bağlılığı ve Rus Ordusu’nu ülkeden çıkartmaya çalışması o dönemde halen Azerbaycan’da etkin olan Komünist parti ileri gelenlerini rahatsız etmiştir. Elçibey’i göndermek için kurulan oyunlar sonucunda; Ermeni saldırıları artmış, ülkede iç isyan çıkartılmış ve Elçibey’in ülkede hakimiyeti kaybetmesi sağlanmıştır. Bunun üzerine Azerbaycan’da durumun daha da kötüleşmesini istemeyen Elçibey, uzlaştırıcı rol üsteneceğini düşündüğü Haydar Aliyev’i Bakü’ye çağırarak başkanlık görevinden ayrılmıştır. Elçibey 2000 yılında 62 yaşında Ankara’da vefat etmiştir.
Haydar Aliyev, 1993 yılının Ekim ayında yapılan seçimleri kazanarak Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üçüncü başkanı olmuştur. Azerbaycan’ı eski Komünist partisi elemanları ile yöneten Haydar Aliyev ülkeyi istikrara kavuşturmuş, bölgedeki ülkelerle ve batılı devletlerle uzlaşmacı denge politikaları yürütmüştür. Azerbaycan Petrolünün Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanmasını sağlayacak antlaşmayı imzalamıştır. Haydar Aliyev’in hastalanması üzerine, 2003’te ve on yıl sonra 2013 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerini kazanan ve hala bu görevi sürdüren İlham Aliyev döneminde Azerbaycan, bölgesinde ve uluslararası platformda başarılı ve çok yönlü bir siyaset izlemiştir.
Karabağ Sorunu
12’nci yüzyıldan itibaren elde edilen yazılı kaynaklarda Karabağ adına rastlanmakta ve eldeki bulgular buranın bir Türk yurdu olduğunu göstermektedir[4]. Tarihte bölgeye; Gerger, Guger, Uti, Utik, Udin, Otena, Kara, Karalar, Arsak, Sev, aygi gibi isimler verilmiştir. Karabağ, Türkçe kara ve Farsça bağ kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kelimedir. Milattan sonra birinci yüzyıldan itibaren Karabağ ve Azerbaycan bölgesine Türk göçleri başlamıştır. Hunlar, Barsiller, Bulgarlar, Kengerler, Sabirler, Ogurlar, Hazarlar ve Selçuklular dönemindeki Oğuz Türkmen göçleriyle bölgede Türkler hâkim nüfus olmuşlardır. Gürcü, Moğol, Karakoyunlu (1351-1469), Akkoyunlu (1340-1514), Safevi (xvı-xvııı yy.) ve Osmanlı Devletleri hâkimiyetinde kalan Karabağ bölgesinde Türk ve Müslüman kültürü egemen olmuştur[5].
İran Hükümdarı Nadir Şah’ın 1747 yılında ölümünden sonra, İran ve Azerbaycan coğrafyasında bulunun topluluklar kendi hanlıklarını kurmuşlardır. Karabağ coğrafyasında 1747 yılında kurulan ve bölgenin adını taşıyan Karabağ Hanlığı varlığını 75 yıl devam ettirmiştir. 1822 yılında Çarlık Rusya’sının Karabağ’ı ilhak etmesinden ve hanlığa son vermesinin ardından bölgeye Ermeni göçleri başlamıştır. 1823’te Karabağ’da; 15.729 Azerbaycan Türküne karşılık, 4366 Ermeni nüfus yaşamaktadır[6]. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaş sonrasında Anadolu’dan gelen göçlerle beraber Karabağ’da Ermeni nüfus artmıştır. 1917 yılında; Türk Nüfus 317.861 iken, Ermeni Nüfus 243.627 olmuştur[7]. Bolşevik ihtilali ile Çarlık Rusya’sının devrilmesi sonrasında kurulan Sovyetler Birliği, 1920 yılından itibaren Kafkasya’da yeniden hakimiyeti ele geçirmiştir. Sovyet döneminde; Karabağ, Azerbaycan sınırları içinde özerk bölge ilan edilmiş, Zengezur ise Ermenistan’a verilmiştir.
1987 yılından itibaren Sovyetlerde değişim rüzgarlarının esmesinden sonra; Ermenistan Karabağ’ın kendisine bağlanması için çabalarını arttırmıştır. Moskova tarafından Ermeni istekleri reddedilmesine rağmen, bölgede Ermeni saldırılarının başlamasıyla Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında çatışmalar baş göstermiştir. 1988 yılında Karabağ’ın Askeran bölgesinde Ermeniler tarafından iki Türk’ün öldürülmesi üzerine Azerbaycan’da büyük gösteriler düzenlenmiştir. Bakü, Gence, Nahçıvan ve Karabağ’da meydan gelen çatışmalar ve olaylardan sonra; 158.000 Ermeni; Azerbaycan’ı, 230.000 Azerbaycan Türkü ise; Ermenistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır. SSCB, olayları ve çatışmaları önlemek için 1989 yılının ocak ayında Karabağ’da yönetimi özel bir komisyona vermiştir.
1989 yılı yaz aylarına kadar sakin geçmiş, yılın ortalarında Ermeni saldırıları tekrar başlamıştır. 1990 yılında çok kanlı çatışmalar yaşanmış olup, ağustos ayında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Karabağ’ı kendi toprağı saydığını duyurmuştur. Eylül ayında Ermeniler; Laçin, Ağdam, Askeran şehirleri ile Şusa-Bağdat Karayolunda çok sayıda sivil insanı katletmişlerdir. 1991 ve 1992 yılında Ermeniler saldırılarına ve katliamlara devam etmiştir.
1992 yılının şubat ayında Karabağ’ın büyük kısmını işgal eden Ermeniler, 26 Şubat’ta Rus askeri birliği ile beraber Dağlık Karabağ’ın Hocalı Kasabası’na girerek; 106’sı kadın, 83’ü çocuk toplam 613 sivil Azerbaycan Türkü’nü katletmişlerdir[8]. İşgale devam eden Ermeniler 1992 yılı sonuna kadar Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini oluşturan Karabağ topraklarını ele geçirmişlerdir. Ermeni işgali ve katliamları üzerine Dağlık Karabağ’da çatışmalar yoğunlaşınca soruna çözüm üretmek için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT/OSCE) 24 Mart 1992 tarihinde Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda Karabağ’da çatışmaların sona erdirilmesi ve sorunun çözümü için görüşmeler yapmak üzere en kısa sürede Belarus’un başkenti Minsk’te bir konferans yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak bu konferans gerçekleştirilememiştir [9].
1994'te Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ'ı uzlaşmazlıkta üçüncü taraf olarak tanıması üzerine doğrudan müzakerelere başlanmış ve Mayıs 1994'te Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ve Rusya yetkilileri arasında ateşkes yapılmıştır. Hâlâ yürürlükte olan protokol, Karabağ’da savaşı sona erdirmiş ve sorunu askıya almıştır. Sorunun çözümü için 1994 yılının aralık ayında Budapeşte’de yapılan toplantıda ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkan olmasına karar verilerek; eş başkan olan ülkelerin sorunun tarafı olan ülkelerle görüşerek düzenleyecekleri raporları Minsk’e bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiştir. Eş başkan olan ülkelerin Ermenistan yanlısı tavırları dolayısıyla Minsk grubu beklentileri karşılayamadığı gibi sorunu dondurmaya çalıştıkları izlenimini vermiştir.
Azerbaycan, BM nezdinde yaptığı çalışmaları neticesinde, Dağlık Karabağ’a ilişkin bir karar çıkartmayı başarmıştır. Birleşmiş Milletlerin 4 Mart 2008 tarihli “İşgal Edilmiş Topraklarının Durumuna” ilişkin kararı, eş başkanları ciddi manada rahatsız etmiş ve tepki göstermişlerdir. 7 red oyuna karşı, 39 evet oyuyla kabul edilen karar’da; “Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün desteklenmesi, Ermenilerin işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından şartsız olarak çıkarılması, mülteci konumuna düşen Azerbaycanlıların vatanlarına dönmesi” kabul görmüştür. BM’nin bu kararına rağmen 2020 yılına kadar yapılan çözüm arayışları sonuç vermemiş ve Ermenistan; Azerbaycan toprakları olan Dağlık Karabağ bölgesini işgal altında tutmaya ve işgali meşrulaştırmak için uluslararası alanda haksız ve tutarsız savlarını anlatmaya devam etmiştir.
27 Eylül 2020 sabahı işgalci Ermeni Ordusu, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki cephe hattı boyunca geniş kapsamlı olarak sivil ve askeri mevzilere hedef gözetmeksizin; büyük çaplı silahlar, top ve havanlarla saldırılar yapmıştır. Ermenistan ordusunun Dağlık Karabağ bölgesinde yer alan Terter’in Gapanlı, Ağdam’ın Çıraklı ve Orta Garvand, Fuzuli’nin Alhanlı ve Şükürbeyli, Cebrayıl’ın Çocuk Mercanlı köylerine karşı saldırılarında hayatını kaybeden ve yaralanan siviller olmuştur. Bölgede konuşlu Azerbaycan Türk Ordusu, Ermeni saldırılarını önlemek ve cepheye yakın bölgelerde yaşayan halkın güvenliğini sağlamak için derhal karşılık vermiştir[10].
Karabağ'da saldırılara karşılık veren Azerbaycan Ordusu, Ermenistan Ordusu’na büyük darbeler vurarak, bölgede 30 yıldır süren haksız denklemi lehine değiştirmeye kararlı bir şekilde yoluna devam etmiştir. Ağır darbeler yiyen Ermenistan Ordusu’nda tam bir bozgun havası yaşanmış ve Azerbaycan Ordusu karşısında tutunamayan birlikler, mevzilerini terk ederek Ermenistan'a doğru kaçmışlardır. Rusya’nın devreye girmesiyle Moskova’da; Azerbaycan ile Ermenistan arasında 10 Ekim Cumartesi günü; Karabağ’da karşılıklı cenazeleri ve esirleri değişmek için ateşkes kararı alınmıştır. Ateşkes kararının yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra, ateşkesi ihlal eden Ermenistan Ordusu’nun; Azerbaycan’ın Gence şehrinde sivil yerleşim yerlerini hedef almasıyla 11 kişi hayatını kaybetmiş 35 kişide yaralamıştır. Dünya kamuoyunu ve Türkleri hiç şaşırtmayan Ermenistan; terörist ve haydut devlet yapısından ödün vermeden ateşkesi yok sayarak; soykırım olarak nitelendirebileceğimiz silahlı saldırılarla, sivilleri öldürmeye ve yerleşim alanlarına zarar vermeye devam etmektedir.
Sonuç
Rusya, Güney Kafkasya’yı işgal ettikten sonra bölgede etnik yapıyı değiştirerek egemenliğini kalıcı yapmak üzerine politikalar üretmiştir. Rusya’nın göç politikaları Kafkasya’daki Müslüman halkın kolayca yönetilmesini sağlamıştır. Bölgede etkin rol üstlenen Osmanlı Devleti ile mücadelelerinde ise Ermenileri her daim kullanmışlardır. Karabağ, jeostratejik ve jeopolitik konumundan dolayı Rusya’nın Kafkasya politikasının mihenk noktası olmuştur. Karabağ’ın birinci yüzyıldan bu tarafa yerli halkı olan Türkler ve bölgede bulunan Müslüman topluluklar, Ruslar tarafından planlı bir şekilde etnik temizliğe ve sürgüne tabi tutulmuş, Osmanlı ve İran Ermenileri bölgeye getirilerek iskân edilmiştir.
Karabağ sorununun ilk ortaya çıktığı tarihten bugüne Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında aralıklarla da olsa çatışmalar her zaman sürmüştür. Rusya, bölgeyi kısmende olsa Türk ve Müslümanlardan izole ederek, tampon bir Ermeni devleti kurulmasını sağlamıştır. Azerbaycan Türkleri; Rusya’nın bölgede uyguladığı politikalardan, Ermenilerin bölgede çoğalarak devlet kurmalarından, özellikle de Karabağ meselesinden dolayı maddi manevi büyük kayıplar yaşamışlardır. Buna karşın uluslararası kamuoyu problemin çözümü için gereken siyasi iradeyi göstermemiştir. Bundan yararlanan Ermenistan, Dağlık Karabağ'ı yavaş yavaş şekillendirerek kendi topraklarına dahi etme noktasına getirmiştir.
Ermeni saldırılarına karşı Azerbaycan tarihi bir fırsat yakalamıştır. Azerbaycan, Türkiye’nin de yanında olduğunu bilerek yaklaşık 30 yıldır işgal altında bulunan topraklarını yeniden azat etmek için mevcut durumun ve şartların kendisine tanıdığı imkanları iyi değerlendirmelidir. 10 Ekim’de Rusya’nın dayatmasıyla imzalanan ateşkesin bir çözüm olamayacağı haydut devlet davranışları gösteren Ermenistan’ın sivil yerleşim bölgelerine yaptığı saldırılardan anlaşılmaktadır. Azerbaycan; Türkiye ile beraber hem sahada hem de masada bu ateşkes oyununu bozmalıdır. Yoksa bugün yakalanan tarihi fırsat elden kaçacak ve neticesinde, Rusya’nın; Ermenistan yönetimine verdiği bir ders ve bölgede tek hâkim güç benim dediği bir gövde gösterisine dönüşecek olup, Azerbaycan’ın Karabağ topraklarını azat etme özlemi ikinci bir bahara kalacaktır.
Son söz olarak; Azerbaycan, Karabağ sorununu çözmek için bugüne kadar hiçbir inisiyatif kullanmayan Rusya ve diğer devletlerin, masaya oturma, ateşkes ve barış çağrılarını Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesi şartıyla kabul etmelidir.
Yazımı bitirirken, Mustafa Kemal Atatürk'ün, 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’ni kuran Mehmet Emin Resülzâde'ye Azerbaycan Türkçesiyle gönderdiği tarihi mesajı ve Azerbaycan Milli Marşı'nın büyük şairi Ahmet Cevad tarafından yazılmış sözleri burada bir kere daha hatırlayalım;
"Mehemmed Emin Bey, men dünyaya senden üç sene erken göz açmışam. Ancag bütün Türk aleminde Türkün istiglal bayrağını sen galdırmışsan ve bayrag enmesin deye, men senin elinden alıb Türkiye üzerinde dalgalandırmışam. Enmez demişsen bu bayrag, enmeyecektir. "[11].
"Azerbaycan! Azerbaycan!
Ey, kahraman evladın şanlı vatanı!
Senin için can vermeye hepimiz hazırız!
Senin için kan dökmeye hepimiz kâdiriz!
Üç renkli bayrağınla mesut yaşa!
Üç renkli bayrağınla mesut yaşa!
Azerbaycan-Türkiye Kardeşliği Ebediyete Kadar Yaşasın...
_________________:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi- Yazar. [email protected]
Tarihçi- Yazar. [email protected]
[1] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.701, Kronik Kitap, 2019, İstanbul.
[2] İbrahim Ethem ATNUR; “Çağdaş Türk Dünyası”, s.58, Anadolu Üniversitesi Yayını, 2012, Eskişehir.
[3] İbrahim Ethem ATNUR; “Çağdaş Türk Dünyası”, s.74.
[4] Zeynel Abidin MAKAS; “Azerbaycan’ın Tarihi ve Kültürel Coğrafyası”, Kök Yayınları, 1990, Ankara.
[5] Hayri ÇAPRAZ; “19. Yüzyılda Rusya’nın Karabağ Politikası”, s.232-233, Belgi Dergisi, Sayı:3, 2012/1.
[6] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.703.
[7] Yasin ASLAN; “Can Azerbaycan (Karabağ’da Talan Var)”, Kök Yayınları, s.50-51,1990, Ankara
[8] İbrahim Ethem ATNUR; “Çağdaş Türk Dünyası”, s.68-69.
[9] İsmail CİNGÖZ; “Uluslararası Zeminde Karabağ Sorunu” Ticari Hayat Gazetesi, 07.10.2020.
[9] İsmail CİNGÖZ; “Yunanistan Olmayınca Ermenistan Sahaya Sürüldü”, Ticari Hayat Gazetesi, 30.09.2020.
[10] Yeniçağ Gazetesi; “Atatürk'ün Azerbaycan'ın gönlünü fethettiği mesaj: Azerbaycan Türkçesi ile gönderdi”, 29 Mayıs 2020.
FACEBOOK YORUMLAR