Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-VIII

17 Haziran 2022 - 09:15


İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-VIII

İddia Makamının Cezalandırma ve Beraat Talepleri
Savcı Reşad Bey, mahkemede, Ermeniler hakkında mütalaasını yaptıktan sonra iddianamesini okumayı sürdürmüş ve taleplerini gerekçeleri ile destekleyerek dile getirmiştir. Reşad Bey, 1908’de ilan edilen Meşrutiyet ile insanların iyi yönetileceklerine ait inançlarının, İttihat ve Terakki idaresinin sorumsuz davranışları yüzünden yok olduğunu, devlet yönetiminde hâkimiyetin İttihat ve Terakki Partisi’ne geçtiğini, ülkenin yeni yönetim biçiminden zarar gördüğünü, nihayetinde İttihatçı liderlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sokarak ülkenin içinde bulunduğu zor duruma sebebiyet verdiklerini ve İttihat ve Terakki Partisi’nin devlet içinde dördüncü bir kuvvet gibi hareket ederek kanunsuz eylemler yaptığını söylemiştir. Reşad Bey, İttihat ve Terakki Partisi tarafından gerçekleşen suçların, perde arkasında kendilerini gizleyen güç sahibi kişiler tarafından işlendiğini, bu şahısların az sayıda olduğunu, partinin faaliyetlerini açık ve kanunlara uygun şekilde yürütenlerin ise suçsuz olduklarını ifade etmiştir.
Nihayetinde Savcı Reşad Bey’e göre; İttihat ve Terakki hükûmetlerinin 1913 yılından 1918 yılının Ekim ayına kadar geçen sürede işledikleri suçların sorumluları Talat, Enver ve Cemal Bey’ler olup, onların eylemlerini gerçekleştiren ve gizli kuvveti idare eden kişi ise Dr. Nazım’dır. İşte, tüm suçların sorumlusu olduğunu iddia ettiği bu kişiler mütarekeden hemen sonra firar etmişlerdir. Reşad Bey, yasal bir parti olan ve açık faaliyetlerini kanunlara uygun olan yürütülen İttihat ve Terakki’yi gizli bir kuvvet aracılığıyla yöneterek, suç işleyen ve ülkeye zarar veren Talat, Enver, Cemal ve Nazım Bey’lerin mahkemede iddia edilen suçların asli failleri olarak onaylanmasını ve Cemiyetler Yasası’nın üçüncü ve on ikinci maddeleri ile Ceza Kanunu’nun 55. maddesinin son fırkası gereğince idam ile cezalandırılmalarına karar verilmesini mahkemeden talep etmiştir[78].
Reşad Bey, yargılaması süren ve firarda olan eski nazırlardan Cavid ve Mustafa Şeref Bey’lerin, ülkede yetişen değerli ve eğitimli kişiler olduğunu, görevlerini suistimal etmediklerini, partinin yasadışı faaliyetlerine katılmadıklarını ve onaylamadıklarını söylemiştir. Reşad Bey, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’nin, ülkede önemli makamlarda görev yapmış ve yararlı işler yapmış olan değerli bir ilim insanı olduğunu, kötü işlerle meşgul olmasının mümkün olmadığını, Musa Kazım Efendi’nin savunmasında verdiği cevaplardan da anlaşılacağı üzere, gayri meşru bir faaliyette bulunmayacağının akıl edilebileceğini, sanığın, zaten işlenen suçları onaylamadığını ifade etmiştir. Eski nazırlardan Haşim Bey hakkında ise, sanığın partinin faaliyetlerine katılmadığını söyleyen Reşad Bey, bakanlık görevini vatanına olan sevgisi nedeniyle kabul ettiğini ve yasaların dışına çıkan bir faaliyette bulunmadığını dile getirmiştir. Reşad Bey, vicahen yargılanan Ayan Reisi Rifat Bey hakkında yaptığı açıklamada da sanığın, kötülük yapan parti mensuplarına hiçbir zaman katılmadığını ve yanlış işleri tasvip etmediğini söylemiştir[79].
Savcı Reşad Bey, İttihat ve Terakki Partisi’nin güçlü liderlerinin yönettiği ve icraatlarını gerçekleştirdikleri dördüncü kuvvetin faaliyetleri neticesinde; halen firarda bulunan kişilerin, erki elinde bulundurdukları dönemde yasa dışı işler yaptıklarını, aldıkları kararlar ve gerçekleştirdikleri gizli faaliyetler ile ülkeyi güç duruma soktuklarını ve bu eylemlerinden dolayı ilgili kanunlar uyarınca cezalandırılmalarını, partinin içerisinde görev almış ve halen yargılanan Cavid, Mustafa Şeref, Musa Kazım Efendi, Rifat ve Haşim Beylerin, işlenen suçlardan haberlerinin olmadığını, isnat edilen suçları kabul etmediklerini ve yapılmasını onaylamadıklarını, bu kişilerin İttihat ve Terakki Partisi’nin açıkta ve bilinen faaliyetlerini yasalara uygun yürüttüklerini, kendilerinin memlekete yararlı, değerli, eğitimli ve ilim irfan sahibi kişiler olduğunu söyleyerek beraatlarını talep etmiştir[80].

Dava Vekili Tarafından Savunmanın Yapılması
25 Haziran’da Savcı Reşad Bey’in iddianamesini okuyarak ceza ve beraat taleplerini mahkemeye sunmasının ardından bir gün sonra 26 Haziran’da sanıkların avukatı Ali Haydar Bey savunmasını yapmıştır. Ali Haydar Bey, tutuklu sanıkların önemli bir kısmının işgal devletleri tarafından hukuksuz bir şekilde cezaevinden alınarak Malta’ya götürüldüklerini, mahkeme huzurunda yargılanan diğer sanıkların İttihat ve Terakki bünyesindeki hükûmetlerde çeşitli görevlerde bulunduklarını, vazifelendirildikleri mevkilerde kanunlara uygun hareket ederek suç işlemediklerini anlatmış ve mahkemenin bu kişileri cezalandırmayacağına dair inancını ifade etmiştir.
            Eski Şeyhülislam Musa Kazım Efendi ve eski Posta Nazırı Haşim Bey’in avukatlığını yürüten Ali Haydar Bey, Reşad Bey’in okuduğu iddianamede sanıklar ile ilgili yapılan açıklamalara karşı bir savunma yapmayacağını belirttikten sonra ayrıca savcılık makamına sanıklar hakkındaki mütalaasından dolayı müteşekkir olduğunu söylemiştir. Ali Haydar Bey savunmasının devamında tahkik heyetinin raporlarına itiraz ederek, mahkemenin bu raporlar doğrultusunda yürüttüğü soruşturmadan duyduğu endişeyi dile getirmiştir. Ali Haydar Bey, mahkemenin yapmaya çalıştığı, hükûmetin faaliyetlerinden her nazırın ve görevli her memurun sorumlu tutulması anlayışının yanlış olduğunu ifade ederek, “eğer böyle bir anlayış ile hareket edilirse İttihat ve Terakki hükûmetleri süresince görev almış kişilerin tüm uygulamalarının kanuna aykırı olduğu gibi bir durum ortaya çıkar ki böyle bir toptancı suçlamayı yapacak yürekliliği kimse gösteremez” demiştir. Ali Haydar müdafaasına devam ederek, İttihat ve Terakki Partisi içerisinde oluşturulduğu iddia edilen dördüncü kuvvet iddialarının soyut olduğunu, hukuk ve bilim açısından bir değeri bulunmadığını, parti ve hükûmet arasında yapılan görüşmelerin ve fikir alışverişlerinin doğal olduğunu, partide görevli  bazı kişilerin işledikleri suçlardan dolayı herkesin suçlanmasının doğru olmadığını, müvekkillerinin, isnat edilen suçlamaların failleri olarak yargılanmalarının hukuka uygun olamadığını, bu kişilerin muhakemelerinin, memuriyetleri icabı Divân-ı Ali’de yapılması gerektiğini söyleyerek,  sanıkların beraatlarını talep etmiştir[81].
Mahkeme Başkanı, Ali Haydar Bey’in savunmasını tamamlamasının ardından önce Rifat Bey’e sonra da Musa Kazım Efendi’ye yönelerek söyleyeceklerinin olup olmadığını sormuştur. Söz alan her iki sanık da iddia makamının ve Ali Haydar Bey’in kendi haklarında yaptıkları açıklamalara katıldıklarını söyleyerek, beraatları istemişlerdir.  Sanıkların konuşmalarının arasında mahkemeden izin isteyerek söz alan Savcı Reşad Bey, “Avukat Ali Haydar Bey savunmasında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kanunlara uygun teşekkül ettiğini, kamu yararına hizmet ettiğini ve faydalı bir müessese olduğunu beyan ettiler. Avukat Bey’in, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin savunulması için vekaleti yoktur. Dolayısıyla, cemiyetin topluma yararlı olup olmadığı hakkında da söz söyleme yetkisine haiz değildirler. İkinci olarak cemiyetin kamuya faydalı olmadığı da cürümleriyle bellidir. Yani bu konudaki açıklamaları yok hükmündedir. Zannımca sözlerinde çok ciddi değildir” diyerek konuşmasının bittiğini ifade etmiştir[82].
DOKUZUNCU BÖLÜMLE DEVAM EDECEK.

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
Kaynakça
[78] Ata, a.g.e., s.217; Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, ss.419-421.
[79] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, ss.421-425.
[80] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.425.
[81] Avukat Ali Haydar Bey’in yedinci duruşmada yaptığı savunmanın tamamı okumak için bk. TV, 12 Temmuz 1335, nr.3595 sayısına ilişik DHÖZC, 26 Haziran 1335, ss.195-202; Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, ss. 428-447.
[82] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s.447-448.

 

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum