Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-VII

03 Haziran 2022 - 09:23 - Güncelleme: 03 Haziran 2022 - 11:46

İTTİHAT VE TERAKKİ ÜYELERİNİN YARGILANMALARI-VII

Savcılık Makamının İttihatçılar ve Ermeniler Hakkındaki Açıklaması
Malta sürgününden sonra geride kalanlarının davası 24 Haziran’da yapılan sorgulamalar ile sona ermiş, 25 Haziran’da yapılan altıncı oturumda, savcı tarafından İttihatçılar ve Ermeniler hakkındaki mütalaanın yer aldığı iddianame okunmuştur. Avukat Ali Haydar Bey’in müvekkillerinin savunmasını yaptığı 26 Haziran tarihli duruşmadan sonra 5 Temmuz’da karar duruşması yapılmıştır. 25 Haziran’daki duruşmada bu defa savcılık makamında Reşat Bey bulunmuştur. İddia makamının son görüşlerini ifade eden dikkat çekici uzun açıklama, savcı Feridun Bey‘in önceden yaptığı mütalaaların aksine gerçekleşmiş ve mahkeme başkanının davadaki tutumunu yansıtmayan bir değerlendirme olmuştur.   
Savcı Reşat Bey, tarihsel süreç içerisinde İttihat ve Terakki Partisi’nin faaliyetlerini anlatmış, cemiyet üyelerine farklı birçok suç yüklerken, tehciri iddiaların aksine dışarıda tutmuş ve olayları geniş bir perspektifte değerlendirmiştir. Reşad Bey, mahkemenin tarafsızlığına vurgu yaparak, alınan kararların adil olacağına dair milletin güveninin tam olduğunu ifade etmiş ve cezaların amacının; ders vermek, ahlakı düzeltmek ve mağdur insanların intikamını almak olduğunu söylemiştir. Reşad Bey, İttihat ve Terakki Partisi’nin meşrutiyetin ilanında ulvi amaçlar taşıdığını, sonraki tarihlerde komitecilerin baskın çıktığını, bu durumun imparatorluğun yıkılmasında rol oynadığını, Almanya ile beraber olmalarının hatalı olduğunu, savaşa girerek binlerce masumun ölümüne sebep olduklarını söylemiştir. Reşad Bey, suçlamalarında odak noktasına Talat, Enver ve Cemal Paşaları koymuş ve sürgünde olmayan eski bakanlar ile mahkemede bulunan eski Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’yi yüksek şahsiyetlerinden dolayı övmüştür.  Osman Selim Kocahanoğlu, Savcı Reşad Bey’in aklından geçenleri ve kararsız düşüncelerini okur gibi olduğunu söylemiş ve Reşad Bey’in açıklamaları ile yapmak istediğini şu sözlerle ifade etmiştir “Yurt dışına kaçan veya sürülenlerin arkasından idam istemekte mahzur yoktur, nasıl olsa infaz edilemeyecek, bari huzurdaki birkaç kişiyi kurtaralım.”[72] Reşad Bey’in mahkemedeki açıklamalarına dair değerlendirmem şöyledir; Savcı, ittihatçıların işlediği iddia edilen suçları firarda ve sürgünde olan kişilere yüklemek istemiştir. Yurt dışındakilere idam cezası verilmesinin bir sakıncası olmadığını ve zaten uygulanamayacağını biliyordu. Bu minvalde, Reşad Bey’in, Malta sürgününden sonra   geride kalan zanlıları kurtarmak için çabaladığını anlıyoruz.
Tehcir yargılamalarının ana davası olan İttihat ve Terakki mensuplarının yargılanmaları ile ilgili davada, önceden değindiğim üzere, mahkemeye tesir edenlerin beklentileri ve Divân-ı Harb-i Örfî heyetinin öncelikli amacı; suç işlemek için planlı olarak yapıldığı iddia edilen tehcirin sorumluluğunu ve çeşitli nedenlerle ölen Ermenilerin kırıma uğradıklarına dair ileri sürülen  suçlamaları, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurumsal kimliğinden yola çıkarak genel merkezde ve taşrada görev yapan bütün üyelerin üzerine yüklemek olmuştur. Mahkeme safahatında, savaş sırasında sadece Ermenilere yapılan kötü muamele ele alınmış, sorgulamalar bu doğrultuda yürütülmüştür. Mahkeme heyeti ve son duruşmaya kadar iddia makamı hadiselere tek taraflı bakarak sanıkları suçlamışlardır. Ermeniler tarafından Müslümanlara karşı gerçekleştirilen şiddet ve öldürme olayları üzerine, doğal bir refleksle gerçekleşen meşru müdafaayı ve yakınlarının katledilmesine karşı Müslümanlarda oluşan intikam hislerini yok saymışlardır. Yine tehcir kararını keyfi bir muamele gibi değerlendirerek, tehcire giden süreç ile Ermenilerin eylemlerinden dolayı Osmanlı Devleti’nin ve ordusunun uğradığı zararların sonuçlarını görmezden gelmişlerdir. Mahkeme, Ermeni komitelerinin doğurduğu, önceden anlattığımız birçok sebepten dolayı zorunlu olarak gerçekleşen tehcirin evveliyatını irdelemeden, savaş halini görmeden, sevk işlemlerini haksız bir uygulama olarak değerlendirmiş ve bu doğrultuda sanıkları suçlamıştır. Ancak, savcılık makamının son mütalaası, mahkemede bu zamana kadar seyreden senaryonun aksine olmuştur. İşte, mahkemenin tek yanlı tutumu karşısında, hadiselerin her yönünü ele alarak değerlendiren Savcı Reşad Bey’in iddia makamında bulunurken Ermeniler ve tehcirle ilgili yaptığı açıklaması özetle şöyledir;
Ermeni sorunu ile ilgili en baştan nedenleri araştırılmadan doğru muhakeme yapılamaz ve karar verilemez. Ermeniler, Osmanlı Devleti’ne karşı Berlin Kongresi’nden bu tarafa tutumlarını değiştirerek farklı hedefleri amaçlamışlardır. Fransız İhtilali ile oluşan milliyetçilik anlayışına ve Yunanlar gibi bazı devletlerin isyan girişimlerine duyarsız kalmayarak onları örnek almışlardır. Bağımsız bir devlet hayalinde koşan Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde hiçbir bölgede nüfus olarak çoğunlukta olamamışlar, ancak, Müslüman nüfusun varlığını kabul etmeyen bir tutum sergilemişlerdir. Ermeni komiteciler daha yoğun yaşadıkları bölgelerde amaçlarına ulaşmak için orada yaşayan Müslümanları bir engel görerek, onları imha etme yoluna gitmişlerdir. Ermeniler, hedeflerine ulaşmak için yabancı ülkelerin müdahalesini temin etmek maksadıyla yıllarca isyan eylemleri gerçekleştirmişlerdir. II. Abdülhamit’e yapılan suikast girişimi, Babıâli ve Osmanlı Bankası baskını ile Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde ve savaş başladığı zaman Van’da gerçekleştirdikleri isyanlarda birçok masum Müslümanı katletmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı çıktığı zaman Ermeniler, Rusları Osmanlı topraklarını işgal için davet etmişler, Osmanlı ordusu, Ruslarla savaşırken, gönüllü Ermeniler Rus ordusuna katılmışlardır. Ermenilerin Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’nun coğrafi yapısına hâkim olmaları Rusların işgallerini kolaylaştırmıştır.  Birinci Dünya Savaşı’nda 1914-1916 yılları arasında, Doğu Anadolu’da Rusların, Kilikya bölgesinde Fransız ve İngilizlerin işgalleri sırasında Osmanlı Devleti’nin düşmanlarına yardım ederek, Osmanlı askerine hem cephede hem de cephe gerisinde büyük zarar vermişlerdir. Pastırmacıyan, Vahan Papazyan gibi birçok Ermeni çete reisinin oluşturduğu terörist guruplar Van, Bitlis ve Erzurum vilayetlerinde kadın, çocuk ayırt etmeden masum yüzbinlerce Müslümanı öldürmüşlerdir. Ermeni komitelerin, Ermeni vatandaşlara gönderdikleri yazılı deklarasyonlarda, Ermeni Devleti’nin kurulmasının yakın olduğu, tüm Ermenilerin elini taşına altına sokarak üzerine düşen gayreti göstermeleri istenmiştir. Komitelerin bildirileri yabancı devletlerin resmi raporlarında ve Harbiye Nezareti’nde mevcuttur.
…Ermenilerin anlatılan bu faaliyetlerini devleti ve vatandaşları   için tehdit olarak gören dönemin hükûmeti, geçici tehcir kanununu çıkartmaya mecbur kalmıştır. Ermenilerin, Müslümanlara karşı düşmanca tutumu, Osmanlı Devleti’ne ihanet etmeleri, savaş sırasında ülkenin bekasını tehlikeye atan davranışları nedeniyle zorunlu olarak çıkarılan tehcir kanununun uygulanmasında suiistimaller olmuştur. Kişisel hırslardan dolayı ve intikam duygularıyla işlenen suçlar, Osmanlı Devleti’nin kendi vatandaşı olan Ermenilerden intikam alması olarak gösterilmek istenmiştir. Böyle bir davranış uygar bir devlete yakışmaz ve bayağı düşünceli insanların yapabileceği bir iştir. İttihatçı hükûmet tehcir kararını almakla haklıdır ve uygulamadaki ihmaller ve işlenmiş suçlar planlı yapılmış gibi gösterilemez. Ancak, savaş bölgesi dışındaki bazı Ermenilerin nakledilmesi sırasında, bir takım üzücü olayların yaşanması, Osmanlı Devleti’ni savunma yapmak zorunda bırakmıştır. Kanunun üzerine çıkılarak yapılan bazı sevk uygulamaları, savaş şartları içerisinde Ermenilerin ihanetinden ve zararlarından etkilenen ve erki elinde bulunduran bazı kişilerin hissi davranışlarından kaynaklanmıştır. Ancak, yetkilerini kullanarak savaş bölgesi dışındaki Ermenileri nakleden ve zarara uğramalarına sebep veren devlet görevlileri yargılanarak idam cezasına çarptırılmışlardır.” [73]  
Savcı Reşat Bey, İttihatçıların iktidarı elde ettikten sonra yanlış uygulamalar ile İmparatorluğu felakete sürüklediklerine dair iddiasından sonra; ana davanın bir numaralı gündemi olan tehcir ve öldürmeler ile ilgili ittihatçıların suçlandığı konuda, savunma avukatlarında aşağıda kalmayan bir mütalaada bulunmuştur[74]. Tehcir uygulamasının; çok geçerli, hukuka uygun ve yerinde alınmış bir karar olduğunu ispatlamak istemiştir. Reşad Bey’in, Ermenilerle ilgili açıklamaları ve tehcir sebebiyle ittihatçıların suçlanamayacağı doğrultusundaki beyanları üzerine Mahkeme Başkanı, söyleyecek bir söz bulamamış ve kızgınlığını Reşad Bey’den başka türlü çıkartmak istemiştir. Ramazan ayı içerisinde gerçekleşen duruşmada konuşurken ağzı kuruyan Reşad Bey’in suyu dudaklarına götürmesi üzerine Mahkeme Başkanı, orucunu bozduğunu söyleyerek onu azarlamıştır. Reşad Bey’de, cevaben, orucu bozmadığını, dudaklarını ıslattığını söylemiştir[75]. İddia makamında bulunan Reşad Bey’in Ermeniler ile ilgili açıklaması ve olayları iki taraflı değerlendirmesi kamuoyunda etkisini göstermiştir. Yargılamalar sırasında firardaki ittihatçılardan birisi olan eski Maliye Bakanı Cavid Bey’de hatıralarında Reşad Bey’in açıklamalarına değinerek; “Bir itilaf savcısı tarafından söylenen bu beyanat, kamuoyunda şüphesiz iyi bir etki yapmıştır” demiştir[76]. Savcı Reşad Bey’in Divân-ı Harb-i Örfîde, tehcir ve Ermeniler hakkındaki beyanları ve halihazırda mahkeme huzurunda yargılanan ittihatçılar için övgü dolu sözler kullanarak onları aklamaya çalışması, İttihatçı karşıtlarını ve İstanbul’da işgalci olarak bulunan İngiliz yetkilileri huzursuz etmiştir. Reşad Bey, devrin koşullarının ve siyasi ikliminin aksine, 26 Haziran’da icra edilen altıncı duruşmada yaptığı Ermenileri suçlayıcı konuşmasının karşılığında, mahkemenin kararının açıklanmasından üç gün sonra 8 Temmuz’da vazifesinden azledilmiştir[77].
SEKİZİNCİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK

Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar

[email protected]
Kaynakça
[72] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s. xxxv. 
[73] Savcı Reşad Bey’in 25 Haziran 1919 tarihinde altıncı duruşmada 3 saat süren mütalaasını ve iddianamesini okumak için bk. Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, ss.404-426.
[74] Ata, a.g.e., s.213.
[75] Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfî Muhakematı Zabıt Ceridesi, s. xxxv. 
[76] Cavid Bey, a.g.e., s.210-211.
[77] BOA., BEO., 343633. akt. Ata, a.g.e., s.216.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum