Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİĞİ

12 Mart 2021 - 09:40 - Güncelleme: 13 Mart 2021 - 23:54

İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİĞİ                                                                                                                                                                                                                                                                                                          



             1919 yılında İngilizlerin ulaştığı en geniş sınırlar ve sömürgelerinin haritası.   Kaynak: Stratejik Ortak [11].
 Avrupa anakarasından koparak M.Ö. 6000 civarında oluşan İngiltere Adası, Roma İmparatorluğu devrinde önemli şehirler kurularak eyalet statüsünde değer kazanmıştır. Bu dönemde özellikle çiftçilik ve madencilik sektörlerinde önemli gelişmeler gösteren adanın yerli halkı Britonlar, Roma İmparatorluğu’nun dağılmaya başladığı 5’nci yüzyıldan sonra güvenliğin temini maksadıyla Germen kabileleri olan Angıllar ve Saksonları ülkelerine davet etmişlerdir. Yeni gelen kabilelerin bir süre sonra adada tam anlamıyla hâkimiyet kurmalarını müteakiben Anglo-Sakson dönemi başlamıştır. Angılların ilk zamanlarda egemenliği altına aldığı doğudaki bölgeye Anglia ismi verilmiş olup, zamanla bu isim (Angıl-İngil) tüm adada benimsenmiştir[1].
7’nci yüzyıldan sonra içeride birleşme ve örgütlenmesini tamamlayarak İngiliz (Angıl) bilincinin oluşturulduğu adada, misyonerlerin etkisiyle Hristiyan kültürü etkisini göstermiştir. Zamanla, parlamenter demokrasiyle yönetilen Anayasal bir krallık olan İngiltere, rakip sömürge devletlerden geç sayılmayacak bir dönemde coğrafi keşiflere başlamış olsa da Portekiz ve İspanya’nın kazandığı zenginliklere ilk zamanlarda ulaşamamıştır. Portekiz ve İspanya’nın keşif yerlerinde elde ettikleri madenler ve baharatların İngilizlerin keşif yerlerinde olmaması İngiltere’yi onlara karşı zayıf düşürmüştür[2].
1497 yılında Kuzey Amerika’da İngiliz kolonisi kuran John Cobot, İngiltere namına ilk coğrafi keşfi de yapmıştır. Newfounland, İngiltere’nin deniz aşırı ilk kolonisi olup, bu keşiften sonra İngiltere bir süreliğine duraklama dönemine girmiştir. Portekiz ve İspanya’nın sömürgelerden elde ettikleri inanılmaz zenginlikler diğer Avrupa ülkeleriyle beraber İngiltere’nin de gözünü kamaştırmış ve yeni keşifler için hızlı bir şekilde arayışa girmiştir.
Gemicilik ve denizcilikte ileri giden ülkelerin; denizlerde egemen olacakları ve yapacakları keşiflerle yeni zenginliklere ulaşacakları anlayışı, İngilizlere, Kraliçe I. Elizabeth (1558-1603) döneminde sirayet etmiştir. Bu anlayış İngilizlerde yeni hedeflere ulaşmak adına tarihi bir sürece girilmesini sağlamıştır. Kısa zamanda denizlerdeki İspanyol egemenliğini kendi lehlerine çeviren İngilizler yeni siyasetlerini deniz aşırı ticaret üzerine tesis etmişlerdir. 17’nci yüzyılın hemen başında Hollanda örneğinde olduğu gibi Hindistan’da kurulan şirket İngiliz sömürgeciliğinin en mühim mihenk taşlarından olmuştur. Hindistan’ın Güneydoğu’sunda bulunan adalarda ve denizde Hollanda’nın özerk statüde teşkilatlanmış şirketiyle baş edemeyen İngiliz Doğu Hindistan şirketi, Hindistan’a doğrudan gözünü dikerek, bu ülkede ticaret şehirleri kurmuştur. Gemicilikte ve askeri sahada daha da güçlenen İngiltere, bir müddet sonra Machilipatnam, Madras ve Bombay’ı ele geçirmiştir. 17’nci yüzyılda Hollanda ve İngiltere’nin varlığının yanı sıra Portekiz ile Fransa’da, Hindistan Yarımadası’nda egemenlik kurma yarışına girişmişlerdir. Diğer sömürge ülkelerin bölgedeki girişimlerini arttıklarını gören İngiltere, doğrudan işgale girişerek hakimiyeti tamamen kendisine geçirmek istemiştir. Bu çerçevede İngiltere, 1651’de çıkarttığı “Denizlerde Dolaşım Yasası” ile deniz taşımacılığını millileştirerek Batı Hint Adaları’nda sürekli artan ticaretin altından kalkabilmek amacıyla deniz filosunu büyütmüştür[3].
İngiltere, 17 ve 18’nci yüzyılda sömürgecilik faaliyetlerine ticari ve ekonomik bakımdan ivme kazandırmıştır. Zamanla, sömürgecilik, ekonomik işlevinin yanında siyasi, ideolojik ve dinsel faktörleri de içerisinde barındırmaya başlamıştır. Sömürgelerden, İngiltere ve Avrupa pazarının gereksinimi olan baharat, tütün, şeker vb. ihtiyaç ürünleri getirilmiştir. İngiltere Krallığı, merkantilist ekonomik anlayışı savunarak ülkeye mümkün olduğunca likidite (Altın) girmesini istemiş ve Parlamentonun aynı ekonomik anlayışın işlerliğini sağlayacak kanunlar yapmasını sağlamıştır. İşte bu yasalardan birisi olan Denizlerde Dolaşım Yasası gereğince sömürgelerle sürdürülen tüm deniz ticareti İngiliz gemileri ile yapılmıştır.
Amerika ve Asya’da zamanla daha çok yayılan İngiliz sömürgeciliğinin; kolonilerindeki işçi ihtiyacını karşılamak için Afrikalı köle ticaretine başlaması 16’ncı yüzyılın ortalarında gerçekleşmiş, ancak Afrika’da daimî koloniler kurmaları daha geç tarihlerde olmuştur[4]. Afrika’yı sömürgeleştiren devletlerin içinde en önemli payı alan ülke İngiltere olmuştur. Napolyon savaşlarından sonra 1815 Viyana Kongresi’nde alınan kararlarla Avrupa’nın haritası yeniden şekillenmiştir. Kongreden sonra Avrupa’da siyasi bir üstünlük elde eden ve yapılan anlaşmalardan güçlenerek çıkan İngilizler, Hollanda’nın elinden aldıkları Güney Afrika’daki Cape town ile birlikte Trinidad, Seylan, Tobago, Moritus, Malta ve Singapur gibi yeni birtakım sömürgeleri de kazanmışlardır. 19’uncu yüzyılın ortalarına doğru Güney Afrika’da bulunan Oranje ve Transvaal toprakları ile Cape Colony İngiliz hakimiyetine geçmiştir. 1882 yılında Mısır’ı işgal eden İngiltere, 1885’de yapılan Berlin Konferansı’ndan sonra Mısır’ın güneyine yönelerek Sudan’a hâkim olmak istemiştir. Ancak, Sudan’daki Müslümanların silahlı direnişi karşısında mağlup olarak geri çekilmiştir. İngiltere, Afrika’da işgal ve sömürgeleştirme faaliyetlerine aralıksız devam etmiş, Zimbabwe, Nyasaland Kenya ve Uganda’yı ele geçirdikten sonra 1896 yılında silahlı gücünü arttırarak Sudan’ı bu kez işgal etmiştir. Böylece Afrika’nın kuzeyinden İskenderiye’nin güneyine kadar çok geniş bir sahada İngiliz sömürge imparatorluğu meydana gelmiştir[5].
İngilizler, sömürgecilik faaliyetlerinin ilk zamanlarında, Portekiz ve Hollanda ile bir mücadele içerisine girmiştir. Portekiz’in erken tarihlerde çeşitli nedenlerle[6] güç kaybederek İspanya ile birleşmesinin arkasından, özellikle Güneydoğu Asya’da Hollanda ile İngiltere arasında süren uzun soluklu sömürge savaşlarından İngiltere galip çıkmıştır.  Hollanda sömürge imparatorluğunun dağılmasından sonra İngiltere’nin rakibi Fransa olmuştur. Fransa, denizlerde keşiflere ve ticarete İngiltere’den önce başlamasına rağmen, İngiltere ile giriştiği mücadelede önce Hindistan’daki sömürgelerini, sonra Kuzey Amerika’yı kaybetmiştir. İki devlet arasında İngiltere’nin üstünlük kurmasında en önemli etken Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) olmuştur. Bu savaşlarda Fransa’ya sağladığı üstünlüğe rağmen çok yıpranan İngiltere’nin Kuzey Amerika’da bulunan 13 kolonisi ayaklanarak bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bu durum İngiltere’nin diğer kolonilerindeki yönetim uygulamalarında değişikliklere gidilmesine sebep olmuş, daha esnek ve serbest uygulamalar yürürlüğe sokulmuştur. Akıllıca uygulanan serbestlik politikaları sömürgelerdeki isyancıları İngiliz yönetimi altında yaşamaya ikna etmiştir. İngilizlerin sömürge yönetimlerinde yerli halka karşı sağladıkları inandırıcılıklarına en iyi örnek: Güney Afrika’da yaşayan Hollanda asıllı Boerlerin, İngilizlere karşı yaptıkları bağımsızlık savaşını (1889-1902) kaybederek İngiliz yönetimi altına girmek zorunda kalmalarına rağmen, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların tüm uğraşlarına karşın, İngiliz yönetimini daha serbest ve uysal bularak İngilizlerin yanında yer almalarıdır[7].
Zenginlikleriyle doğunun incisi olan Hindistan’da, İngiliz yayılmacılığı hızla yükselmiştir. Orta Hindistan’da tamamen güçsüz duruma düşen ve sembolik hale gelen Babürlü Devleti’nin topraklarındaki Doğu Bengal ve Asam bölgeleri ile Delhi'de çıkan isyanlar neticesinde; Babürlülerin, Hindistan’daki egemenliği tamamen ortadan kalkmıştır. Bölgede kalan bağımsız Prenslikler, İngiltere ile yaptıkları anlaşmalarla varlıklarını devam ettirmişlerdir. İngiltere’nin bölgedeki kesin üstünlüğü, bütün Hindistan’da İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin hakimiyetini perçinlemiştir. Bir müddet sonra İngiliz Hükûmeti, şirketin varlığını sonlandırarak, 1858 yılında Hindistan’da tüm hakimiyeti ve yetkiyi kendisine geçirmiştir.  
19’uncu yüzyılda, sanayileşmiş ülkelerin hammadde ve ticaret ürünlerini elde etmeleri için, bu ülkelere; uygun toprakları işgal etme hakkı tanıyan, yeni bir sömürgecilik anlayışı doğmuştur. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu ve Çin gibi ülkelerin doğrudan işgali ve sömürgeleştirilememesi üzerine; İngiltere, bu ülkelere çeşitli siyasi baskılar yaparak kendisine siyasi ve ticari ayrıcalıklar tanıyan anlaşmalar yapmıştır. Bu ülkelerin pazarını ele geçiren ve ticari tekeller kuran İngiltere, Çin’i ve Osmanlı Devleti’ni farklı bir şekilde sömürgeleştirmenin çözümünü bulmuştur. Hindistan, İngiltere için öyle önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir ki; İngiltere Kralı’nın tacındaki elmas olarak nitelendirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır valisi Said Paşa döneminde; bir Fransız şirketi tarafından başlatılan Süveyş Kanalı, 1869 yılında tamamlanmıştır. Bu kanal sayesinde, Afrika’nın çevresini dolaşmadan Asya ile Avrupa arasındaki deniz ticareti yolunun, dolayısıyla Hindistan’a ulaşımın kısalması üzerine; İngiltere için bu yolun güvenliği hassas hale gelmiştir. İngilizler, yeni deniz ticaret yoluna egemen olmak için Arabistan kıyılarında ve Kızıldeniz’de Osmanlı Devleti’nin rahatsızlığına ve itirazlarına rağmen kendilerine egemenlik sahaları oluşturmuşlardır. Süveyş Kanalı’nın yanı sıra, Atlas Okyanusu’ndan, Akdeniz’e giriş için stratejik öneme sahip Cebelitarık Boğazı ile Akdeniz’deki deniz ulaşımında kritik noktalarda bulunan Malta ve Kıbrıs Adalarını da kontrolleri altına almışlardır. Güneydoğu Asya’da da işgallerini sürdüren İngiliz sömürge imparatorluğunun himayesine son olarak, Hong Kong, Bruney ve Saravak sultanlıkları girmiştir [8].
19’uncu yüzyılın ortalarına doğru dünya topraklarının neredeyse dörtte üçünden fazlası Avrupa sömürge devletleri tarafından paylaşılmış durumdaydı. Özellikle 16’ncı yüzyıldan bu tarafa devletlerin, şirketler vasıtasıyla yürüttüğü sömürge faaliyetleri; 19’uncu yüzyılda sömürge savaşlarının artması ve güvenlik gibi nedenlerden dolayı şekil değiştirerek farklı bir yapıya bürünmüştür. Modern sömürgecilik veya emperyalizm diyebileceğimiz bu dönemde; sömürgecilik doğrudan devletler eliyle yürütülen bir mekanizmaya dönüşmüştür. Sömürge topraklarında aslan payına sahip olan İngiltere ile diğer sömürge devletlerine, Almanya, İtalya ve Belçika gibi yeni rakipler çıkmıştır. 1861 ve 1871 tarihlerinde birliklerini tamamlayarak güçlü birer devlet haline gelen İtalya ve Almanya; dünyanın sömürgeleştirilmemiş diğer topraklarına göz diktikleri gibi daha önce sömürgeleştirilen bölgeleri de gündemlerine alarak savaşa kadar gidecek olan bombanın fitilini tutuşturmuşlardır. Sömürge paylaşım çatışmalarının ilk adresi Afrika olmuştur. İngiltere, 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Afrika kıtasında önemli toprakları ele geçirerek çok geniş bir sahada hakimiyetini kurmuştur. 20’nci yüzyılın başlarına emperyal mücadelelerin damga vurması, gittikçe kızışan paylaşım mücadelesi, sonuçta; Birinci Dünya Savaşı’nı getirmiştir. Savaş sonunda galip gelen İtilaf Devletleri’nin en güçlüsü ve lideri durumunda bulunan İngiltere, Almanya’nın sömürgeleri ile Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki bazı topraklarını ele geçirmiştir. Irak ve Filistin, İngiliz güdümüne girmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra; sömürge ve çeşitli manda uygulamaları altında bulunan milletlerin bağımsızlık için mücadele başlattıkları bir döneme girilmiştir. İngiltere, sömürgelerinde daha önce başlattığı esnek uygulamaların yanında, yerel unsurların birtakım haklarını genişleterek, kısıtlı özerklikler vererek ve yönetimsel değişikliklere giderek bağımsızlık ve milliyetçilik girişimleri ile antiemperyalist fikirlerin önüne geçmeye çalışmıştır. İngiltere, sömürgelerinde yönetimsel değişikliklere ilk defa 1847'de Kanada'da başlamış olup, aynı uygulamaları Avustralya ve Yeni Zelanda ile devam ettirmiştir. Yeni sistemde; içişlerinde yönetim ve idare halkın kendi seçtiği yöneticiler tarafından sağlanırken, dış ilişkiler ve güvenlik İngiltere’nin atadığı vali tarafından yürütülmüştür. Özerklik tanınan bu ülkelere zamanla küçük devletçik statüsü verilerek, İngiliz Uluslar Topluluğu birliğinin çekirdeği oluşturulmuştur. Birliğe üye olan ülkeler 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti’nin üyesi olmuşlar ve 1931 yılında İngiltere tarafından bu devletlerin bağımsızlığı kabul edilmiştir. İngiltere için diğer sömürgelerinden farklı bir yere sahip olan Hindistan 1947 yılında bağımsızlığını elde ederken, Hindistan’dan bölünen Pakistan yeni bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Hindistan’ı izleyen Sri Lanka ve Myanmar ise 1948’de bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Afrika’da ise bağımsızlığını elde eden) ilk ülke Gana olmuştur (1957). Gana’yı diğer sömürgeler izleyerek bağımsızlıklarını kazanmışlardır. 1997 yılında özel bir statü ile Çin’e devredilen Hong Kong, İngiliz sömürge İmparatorluğu'ndan ayrılan son topraktır[9].
Dünyanın en büyük sömürge imparatorluğuna sahip olan İngiltere’nin sömürgecilik tarihinin beş kademede sürmüş olduğunu görmekteyiz[10];

  • 1763 Paris Antlaşması’na kadar olan genişleme dönemi.

  • 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar devam eden bağlama ve yerleşme dönemi.

  • Birinci Dünya Savaşı’na kadar süren modern emperyalizm dönemi.

  • 1945’e kadar süren tutunma dönemi.

  • 1945’ten sonra dağılma dönemi.

İngilizler, sömürge topraklarındaki geri kalmışlığı kullanarak, misyonerlerin; “bu topraklara ve halkına kurtuluş ile beraberinde medeniyet götürüyoruz” propagandasıyla sömürülerini meşrulaştırmak istemişlerdir. Misyonerlik çalışmaları ile birlikte sömürgelerinde kurdukları okullar, ibadet yerleri ve hastaneler vasıtasıyla uygulanan siyaset neticesinde; yerli halkın inançlarında, değerlerinde yaşam tarzlarında ve tüketim alışkanlıklarında değişiklikler yaparak, İngiliz mamulleri için yeni pazarlar oluşturmuşlardır. Sanayi devrimi ile Avrupa’da üretilen yeni makineler ile ev araç ve gereçlerini pazar oluşturdukları sömürge ülkelerinin halklarına benimseterek satmışlardır.
Sonuç olarak; İngilizler, diğer sömürgeci devletlere göre işgal ettikleri topraklarda daha ılımlı politikalar izlemiş olsalar da; egemenlikleri altına aldıkları bölgelerde uzun yıllar sürecek siyasal, sosyal ve kültürel zararlar vermişlerdir. İdareleri altındaki sömürgelerde, kaoslara, sosyal ve ekonomik sorunlara sebep olmuşlardır. Yerli halkın, din, dil, kültür ve yaşam alışkanlıkları üzerinde ağır tahribatlar yapmışlardır.  Sömürge imparatorluğunun çöküşünden sonra bağımsızlığını elde eden ülkelerde, İngilizlerden geriye kalan sorunlar ve istikrarsızlıklar, Güneydoğu Asya ve Ortadoğu’da günümüze kadar devam eden siyasi, etnik ve dini birçok meselenin kaynağı olmuştur.

Sağlıcakla kalın.
__________________:
Hüseyin ALPASLAN
Tarihçi-Yazar
[email protected]

Kaynakça

[1] Azmi ÖZCAN; “Sömürgecilik Tarihi, 4. Ünite, İngiliz Sömürgeciliği”, s.61, Anadolu Üniversitesi Yayını, No.2029, 2014, Eskişehir.
[2] Ahmet Utku ÖZENSOY; “15 ve 16. Yüzyıllarda Sömürgecilik Hareketleri, Fiyat Devrimi ve Sömürgecilik İdeolojisi”, s.827, Tarih ve Gelecek Dergisi, Aralık 2019, Cilt 5, Sayı 3.
[3] Metin ÜNVER; “Sömürgecilik Tarihi” s.61-62, Tarih Lisans Programı, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi
[4] Azmi ÖZCAN; “İngiliz Sömürgeciliği”, TDV İslâm Ansiklopedisi, 22.Cilt, s.300.
[5] Fahir ARMAOĞLU; “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi”, s.70-71, Kronik Kitap, 2019, İstanbul.
[6] Hüseyin ALPASLAN: “Sömürgecilik Tarihi-I Portekiz ve İspanyol SömürgeciliğiTicari Hayat Gazetesi, 18.02.2021.    
[7] Metin ÜNVER, a.g.e., s.63.
[8] Azmi ÖZCAN; “İngiliz Sömürgeciliği”, s.300.
[9] Azmi ÖZCAN; “İngiliz Sömürgeciliği”, s.301.
[10] Azmi ÖZCAN; “Sömürgecilik Tarihi, 4. Ünite, İngiliz Sömürgeciliği, s.62.
[11] https://www.stratejikortak.com/2019/11/somurge-devletleri-somurge-haritalari.html.

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum