Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim 1923[15]
CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ
29 Ekim 1923 Pazartesi saat 20.30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhuriyet ilan edilmiştir. İtilaf Devletleri ve onların işbirlikçilerinin oyunlarını bozarak bağımsızlığını kazanan Türk Milleti, Cumhuriyet ile kendi iradesini tescil etmiştir.
Sevgili okurlar, bugün yazımda; Temmuz 1919’da Erzurum Kongresinden hemen önce, Mazhar Müfit’e “Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye tevessül etmemek başlıca dikkatimizi teşkil etmelidir” [1] diyerek aklı selim ile yol almasını iyi bilen Mustafa Kemal’in, izlediği strateji ile Cumhuriyet’in nasıl ilan edildiğini anlatacağım;
30 Ağustos 1922 yılında Yunan Ordusu, Türk Ordusu tarafından Dumlupınar’da hezimete uğratılmış ve büyük bir zafer kazanılmıştır. Sonrasında geçen yaklaşık 11 aylık sürede saltanat kaldırılmış, Lozan Barış Antlaşması imzalanmış, Hilafet ise TBMM tarafından varlığına izin verilen, edilgenliği kaldırılmış bir duruma getirilmiştir. Müdafaa-i Hukuk örgütlenmesinden gücünü alan Halk Fırkası yenilenerek devrimlere inanmış bir kadro oluşturulmuştur. Bu süreçte TBMM’de bulunan vekillerin çoğunluğu Mustafa Kemal’e inanıyor ve yapacağı devrimlere destek olacaklarını hissettiriyorlardı. Ancak, ikinci grup vekilleri arasında tutucu olanlar ve Atatürk’ün devrimci düşüncelerini sezinleyerek onu saf dışı bırakmak için çalışanlar bulunuyordu[2].
2 Aralık 1922’de Mustafa Kemal’i saf dışı bırakmak için 3 milletvekili tarafından meclise verilen seçim yasası değişikliği ile ilgili önergede; “Milletvekili seçilebilmek için Türkiye’nin o günkü sınırları içerisinde doğmak, ya da başka yerden gelmişse 5 yıl süreyle seçime gireceği yerde ikamet edebilmek” şartı bulunuyordu. Doğum yeri Selanik olan ve ömrü cepheden cepheye giderek savaşmakla geçmiş Mustafa Kemal’in bu önergeye göre seçimlere girmesi ve vekil seçilmesi imkansızdı. Ancak, Mustafa Kemal Paşa, Mecliste sert bir konuşma yaparak, önergeyi verenlerin niyetini ortaya koymuş ve sinsi planı bertaraf etmiştir.
Ankara’da Meclisin açılması ile Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun yürürlüğe sokulmasından, saltanatın kaldırılmasına kadar yapılan esaslı değişimlere ve yeniliklere rağmen, halk egemenliğine dayanan bir yönetim şeklinin gerçekleştirilmesi önünde engeller bulunuyordu. Ülkede hala eski tutucu alışkanlıklar, hilafet taraftarları ve Cumhuriyet’in evrensel boyutunun gerçek niteliğini kavrayamamış vekillerin varlığı devam ediyordu. Mustafa Kemal, 1923 yılının ilk aylarından itibaren çıktığı yurt gezilerinde, kongrelerde; Cumhuriyet sözcüğünü kullanmadan, Cumhuriyet’i herkesin anlayacağı şekilde anlatıyor, halk egemenliğine dayanan yönetim biçiminin Türkiye’de uygulanmasının tarihsel, toplumsal ve dinsel gerekçelerini açıklıyordu[3]. Mustafa Kemal, Cumhuriyet yolunda çalışmalarını sıklaştırırken mecliste kendisine muhalif, bağımsız gizli bir hizibin oluştuğunu fark etmiş ve kurmay dehasıyla Cumhuriyeti ilan etmek amacına yönelik olarak bir “kriz yönetimi” planlamıştır[4].
Mustafa Kemal, gerçekçi bir programı olmayan, birbiriyle çatışan grupların bir araya gelemeyecekleri ve ülkeyi yönetemeyecekleri kanaatindeydi. Mecliste bulunan vekillerin bir kısmı, Mustafa Kemal’in her getirdiği öneriye ve yeniliklere karşı çıkıyorlar, kendileri ise hiçbir öneri getiremiyorlardı. Birbirine itimat etmeyen grupların olduğu Meclis’te; saltanat artıkları, hilafetçiler, tutucular ve statükolarını devam ettirmek isteyen toprak ağaları Mustafa Kemal’in karşısındaydılar[5]. Mustafa Kemal, Cumhuriyet’e soğuk bakan ve devrimleri istemeyen karşıtların aralarında birleşemeyeceklerini öngörerek, önceleri hükumet kurma çalışmalarına hiç karışmadı. Bu şekilde, Meclisin mevcut haliyle, ülkeyi ileriye götürecek sağlıklı bir yönetim şeklinin olamayacağını herkese göstermek istemiştir. Lozan görüşmeleri sırasında da devam eden karşılıklı hizipleşmeler ve yönetim krizleri karşısında; Mustafa Kemal, ustalıkla kurguladığı ve işi kökünden çözecek planını uygulamaya geçirmiştir.
İnkılabın kanununu, yetersiz ve çözümsüz mevcut kanunların üstünde gören bir anlayışa sahip olan Mustafa Kemal’in girişimiyle; 1 Nisan 1923’te TBMM tarafından dağılma ve yeniden seçim kararı alınmıştır. Mustafa Kemal; 8 Nisan’da “dokuz umdeyi” ilan ederek; “egemenliğin ulusa ait olduğunu, aşarın kaldırılacağını, öğretimin birleştirileceğini, askerliğin kısaltılacağını” seçim vaadi niteliğinde açıklamıştır. Temmuz sonu ve ağustos ayı başlarında yapılan seçimler sonucunda Ali Fethi Bey’in İcra Vekilleri Heyeti Başkanı olduğu yeni hükumet 14 Ağustos’ta göreve başlamıştır [6]. 23 Ağustos’ta Lozan Barış Antlaşması Meclis’te kabul edilmiş, Halk fırkasını kurma çalışmaları 9 Eylül’de sonuçlanmış, 6 Ekim’de İtilaf Devletleri İstanbul’u boşaltmış ve 13 Ekim’de Ankara başkent ilan edilmiştir.
Mustafa Kemal, “Neue Freie Presse” isimli Avusturya gazetesinin Ankara’ya gelen muhabiri ile 24 Eylül’de yaptığı görüşmede, yakında Cumhuriyeti ilan edeceklerini söylemiştir[7]. 26 Ekim’de İcra Vekiller Heyeti’ni (Bakanlar Kurulu) Çankaya’ya toplantıya çağıran Gazi, Bakanlara; “istifa etmelerinin zamanı geldiğini, bunun gerekli olduğunu” bildiren bir öneride bulunmuştur[8]. Mustafa Kemal’in önerisi kabul görerek Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa dışında kalan Bakanlar istifa etmişlerdir.
Bakanlar Kurulunun istifası üzerine, yeni hükumet kurulması için her bakanın TBMM’de tek tek seçilmesi gerekiyordu. Gruplar listeler oluşturuyor, ancak isimler üzerinde uzlaşma sağlanamıyordu. 28 Ekim’de hükûmet kurma çalışmaları tıkanarak siyasi bir krize dönüşmüştür. Mustafa Kemal Halk Fırkasının çağrısı üzerine yönetim kurulu toplantısına katılmış, ancak tek bir listede uzlaşılmadığını görerek Çankaya’ya dönmüştür. Çankaya’da kendisini bekleyen arkadaşları ile buluşarak, onlara “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyen Gazi, Erzurum’dan bu tarafa ağzına hiç almadığı Cumhuriyeti, ilan etmek için artık zamanın geldiğini sevinçle ifade etmiştir[9].
28 Ekim’de arkadaşlarına Cumhuriyetin ilan edileceğini söyleyen Mustafa Kemal, İsmet Paşa ile birlikte Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin düzenlenmesi için çalışmıştır. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’nın yaptıkları çalışmalar neticesinde; Anayasa’da birinci maddeye “Türkiye Devleti’nin yönetim biçimi Cumhuriyettir”[10] ifadesini eklemişlerdir. Değişiklik yaptıkları diğer üç maddede; kişisel yönetimin kaldırıldığını, Cumhuriyetin yönetim biçimi olmasıyla Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçileceğini, Cumhurbaşkanının ise başbakanı atayacağını belirtmişlerdir.
29 Ekim sabahı saat 10.00’da toplanan Halk Fırkasınca meclis grubunda yapılan tartışmalarda; hükumet kurulamadığı ve durumun çıkmaza girdiği sonucuna varılarak, tıkanıklığı ve sorunu çözmek için Mustafa Kemal’in genel başkan olması hasebiyle toplantıya çağırılmasına karar verilmiştir. Çağrıya uyan Mustafa Kemal, çözüm önerisini sunmak için, toplantı halinde bulunan meclis grubundan bir saat izin isteyerek odasına çekilmiştir. Mustafa Kemal, kendisinin uygun ve gerekli gördüğü kişileri [11] mecliste bulunan odasına çağırarak İsmet Paşa ile birlikte yaptıkları Anayasa değişikliği hakkında bilgi vermiştir.
Bir saat sonra kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa; “Güçlüklerin yöntem eksikliğinden olduğunu, yürürlükte bulunan Anayasa’nın bakan seçimlerinde güçlük yarattığını, bu güçlüklerin giderilmesi zamanının geldiğini, çözüm olacağına inandığı bir yönetim biçimi saptadığını, önerisi kabul edilirse güçlü dayanışma biçiminde bir hükumet kurulacağına inandığını” söyleyerek hazırladığı dört maddelik Anayasa değişikliğini okumuştur. Mustafa Kemal’in önerisi ile ilgili görüşmeler, Halk Fırkasının meclis grubunda akşam saat 18.00’a kadar devam etmiştir. Görüşme ve tartışmalardan sonra kabul edilen öneri ile ilgili konuşan Abdurrahman Şeref Bey; “Egemenlik sınırsız koşulsuz milletindir dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adı budur. Bu ad kimilerinin hoşuna gitmezse, varsın gitmesin “sözleriyle durumu tüm açıklığıyla özetlemiştir.
Halk Fırkasının toplantısı biter bitmez Anayasa Encümeni tarafından ivedi şekilde Cumhuriyet teklifi mazbatası hazırlanarak, TBMM’de “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair Kanun teklifi” derhal müzakereye açılmıştır. Yunus Nadi Bey ve bazı konuşmacılar söz alarak kürsüde heyecanlı ve vatan pervane konuşmalar yaptılar. Konuşmacılardan Rasih Kaplan’ın kürsüden “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırması üzerine Milletvekilleri ayağa kalkarak hep birlikte ve büyük bir coşkuyla üç defa “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırmışlardır [12]. Mecliste değişiklik maddeleri okunduktan sonra; 100 Milletvekilinin katılmadığı oylamada; 158 Milletvekilinin oybirliği ile, saat 20.30’da yönetim şekli olarak Cumhuriyet ve saat 20.45’te Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı alkışlarla kabul edilmiştir[13].
29 Ekim gecesi ülkenin her yerinde 101 pare top atışı yapılmış, halk sokaklara dökülerek sevinç gösterilerinde bulunmuştur. Türk Milleti, Cumhuriyete ve ilk Cumhurbaşkanına sevgilerini göstermek için bugünü bir bayrama çevirmişler ve 29 Ekim bayram olarak kutlanmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde TBMM’de Cumhuriyet yönetiminin kabul edilmesinden sonra, kürsüye Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak gelen Mustafa Kemal Atatürk yaptığı konuşmada;
“Yüzyıllardır haksızlık görmüş ve ezilmiş milletimiz; Türk Milleti, geçmişten gelen öz değerlerinden yoksun sayılıyordu. Milletimiz artık, kendinde bulunan yüksek niteliği, yönetimin yeni adıyla, uygarlık dünyasına daha kolay gösterecektir. Türkiye Cumhuriyeti dünyadaki yerine yaraşır olduğunu, başaracağı işlerle kanıtlayacaktır. Her zaman milletin güvenine dayanarak, hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, muvaffak ve muzaffer olacaktır”[14]. Diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının ve Türk Milleti’nin kayıtsız şartsız egemenliğinin ilelebet süreceğini dosta düşmana haykırmıştır.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
________________:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
[1] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt I”, s.85, Türk Tarih Kurumu, 2019, Ankara.
[2] Sina AKŞİN; “Kısa Türkiye Tarihi”, s.182, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, İstanbul.
[3] Metin AYDOĞAN; “Atatürk ve Türk Devrimi”, s.79, İnkılap Kitabevi, 2017, İstanbul.
[4] Taha AKYOL; “Ama Hangi Atatürk”, s.428, Doğan Egmont Yayıncılık,2008, İstanbul.
[5] Şevket Süreyya AYDEMİR, “Tek Adam Cilt III”, s. 148, Remzi Kitapevi, 1983, İstanbul.
[6] İhsan GÜNEŞ;” Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türkiye’de Hükümetler”, s.316, Türkiye İş Bankası Yayınları,2012, İstanbul
[7] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt II”, s.595, Türk Tarih Kurumu, 2019, Ankara.
[8] Metin AYDOĞAN; “Atatürk ve Türk Devrimi”, s.81.
[9] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt II”, s.595.
[10] Utkan KOCATÜRK; “Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938”, s.399, Türk Tarih Kurumu, 2000, Ankara.
[11] Mustafa Kemal ATATÜRK; “Nutuk II. Cilt”, s.1065, Türk Tarih Kurumu, 1999, Ankara.
[12] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt II”, s.598.
[13] Utkan KOCATÜRK; “Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938”, s.400.
[14] Mustafa Kemal ATATÜRK; “Nutuk II. Cilt”, s.1065
[15] Karar.com; https://www.karar.com/en-guzel-29-ekim-resimleri-ve-cizimleri.
FACEBOOK YORUMLAR