BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA ERMENİLER VE TEHCİR-V
Hüseyin ALPASLAN
Sevgili okurlar, aynı başlıklı yazımızın önceki bölümlerinde II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında Ermeni komitelerinin yaptıkları yıkıcı ve bölücü faaliyetleri, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hükûmeti’ni zorunlu olarak tehcir kararı almaya iten süreci ve tehcir kararlarının alındığı 24 Nisan 1915 Genelgesi ile Sevk ve İskân Geçici Kanunu’nu, bir önceki yazımızda ise “Tehcir Uygulamasını” anlatmıştık. Bugün ise tehcir uygulamasına kaldığımız yerden devam edip, tehcirin durdurulmasını da anlatarak, sonuç olarak yapacağım değerlendirme ile bu uzun soluklu çalışmayı (Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve Tehcir) bitireceğim. Sonraki haftalarda ise Tehcirden geri dönüşleri anlatacağım uzun soluklu yazılarımı takip edebilirsiniz.
Genelkurmay Başkanlığı’nın 1914-1918 yılları arasında arşiv belgeleriyle Ermeni faaliyetlerini ortaya koyduğu yayınında yer alan vesikalarda, sevke tabi tutulan Ermenilerin sayısını 413.067 kişi olarak görmekteyiz. Tehcir olunan Ermenilerin nüfusta kayıtlı olduğu şehirler, sevklerinin planlandığı bölgeler ve iskân yerleri, sevk edilen nüfus ve durumlarına ait açıklamaların yer aldığı tabloya göre vilayetler ve sancaklarda sicilde kayıtlı Ermenilerin nüfusu 987.569 kişi olup bunlardan 413.067’si sevke tabi tutulmuştur. Aynı kaynaktaki verilere göre; istikametleri belirlenen ve savaş sahası dışına sevk olunan Ermenilerden, kısmen müsâdemelerde telef olanlar olduğu gibi bir bölümü de firar etmiştir.[54]
Sevk edilen Ermenilerden İskân sahalarına vardıkları kesin olarak belirlenenlerin sayısı yaklaşık 383.000 kişidir, Tehcir esnasında ve iskân sırasında çeşitli nedenlerle hayatını kaybedenlerin sayısı ise yaklaşık 57.000 kişidir. Tarih araştırmacıları tarafından başta Rusya olmak üzere yabancı devletlerin ve Osmanlı Devleti’nin arşivlerinde yapılan çalışmalarda; 1914-1918 yılları arasında kendi istekleri ve farklı nedenlerle 350 ile 500 bin arasında Ermeni’nin Kafkasya bölgesine gittiği, yine savaş bölgesi dışında bulunan Halep, Musul ve Suriye vilayetlerinin belli bölgelerine alınan tehcir kararı ile 500.000 civarında Ermeni’nin göç ettirildiğini anlıyoruz. Dolayısıyla, kasıtlı olarak ortaya atılan abartılı sayılardan ziyade, yapılan bilimsel çalışmalar ışığında elde edilen rakamların çok net şekilde ortaya koyduğu gerçek sonuca itibar etmek, konuya daha sağduyulu yaklaşılmasını sağlayacaktır.
Tehcir kanununun mimarlarından Dahiliye Nazırı Talat Paşa hatıralarında farklı saiklerden dolayı bulundukları yerlerden sevk edilen ve kaçan Ermenilerin toplam sayısının 924.158 olduğunu belirtmiştir[55]. Talat Paşa’nın hatırlarından yola çıkılarak elde edilen sayı ile tarafsız ve bilimsel olarak yapılan çalışmalarda ortaya konulan sayılar uyuşmaktadır. Burada ifade edilen 924.000 civarındaki Ermenilerin sayısı, savaş alanı dışına gönderilerek iskân edilenlerle, Kafkaslara gidenler ve çeşitli yollarla başta ABD olmak üzere yabancı ülkelere kaçanların tamamını kapsamaktadır. Savaş sırasında çıkan çatışmalar, bulaşıcı hastalıklar, kıtlık, eşkıya saldırıları, görevlilerin ihmalleri vb. sebeplerle 200.000 civarında Ermeni hayatını kaybetmiştir. Sevkten muaf tutulan bölgelerde yaşayan, tehcire tabii olmanın kriterleri dışında kalan ve suça bulaşmamış olan Ermenilerden, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalanların sayısı 400.000 civarındadır[56].
Yukarıda anlattığımız bilgi ve belgelerden yola çıkarak, tehcir sürecinde; sevke tabi olup iskân edilenler, çeşitli nedenlerle yerleşim yerlerinde kalanlar, Kafkasya’ya ve yabancı ülkelere kaçanlar ile komitelerin düşman orduları için kaçırdıkları da dahil olmak üzere, Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde toplamda 1.500.000 civarında Ermeni’nin bulunduğunu tespit etmiş oluyoruz[57]. Talat Paşa’nın yeni yayınlanan hatıratına göre de savaş başlamadan önce yapılan 1914 yılı sayımlarında, Ermeni Gregoryen genel nüfusunun 1.187.818, Ermeni Katoliklerin miktarının 63.967 olduğu, ikisinin toplamının da yabancı uyruklu Ermenilerin de dahil edildiği takdirde 1.256.403 kişi olarak tespit edildiği belirtilmektedir. Talat Paşa söz konusu hatıralarında çeşitli aksaklıklar nedeniyle bu rakama %30’luk bir yanılma payının ilave edilebileceğini dolayısıyla İmparatorlukta yaşayan tüm Ermenilerin sayısının yaklaşık olarak 1.500.000 kişi olduğunu ifade etmiştir[58].
Tehcirin Durdurulması
Ermenilerin sevklerinin devletin ve vatandaşın güvenliğinin sağlanması yönünde istenilen seviyede fayda sağladığını, artık ülkenin bekası için tehlike ve tehdit olmadıklarını değerlendiren Osmanlı Hükûmeti, 15 Mart 1916 tarihinde valiliklere ve mutasarrıflıklara gönderdiği talimatla, Ermenilerin sevk işlemlerinin tamamen durdurulduğunu bildirmiştir[59]. Talat Paşa tarafından gönderilen talimatla, askeri ve idari hiçbir gerekçe ile Ermenilerin bu tarihten sonra sevk edilmemeleri emredilmiştir[60]. 15 Mart 1916 tarihinden önce kısmen de olsa şartlara göre sevklerin durdurulmuş olduğunu anlıyoruz. Tehcir uygulaması sürerken 27 Ekim 1915 tarihinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından, Hüdavendigar (Bursa), Ankara, Halep, Adana vilayetleriyle, Maraş, Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar), Eskişehir, Kütahya, İzmit, Niğde mutasarrıflıklarına gönderilen bir talimatla, yola çıkarılmış olan Ermenilerin dışında yeniden sevk yapılmaması ilk defa istenmiştir[61].
1915 yılının kış aylarında Anadolu’da ulaşımın ve yaşam koşullarının ağırlaşacağını, zaten savaşın güçlüklerini yaşayan ve olanakları az olan yerel idarelerin zorlanacağını değerlendiren İçişleri Bakanlığı, 25 Kasım 1915 tarihinde, yola çıkanlar hariç sevklerinin durdurulduğunu mülki makamlara bildirmiştir. Osmanlı Devleti, sevk ve iskân işlemlerinin amacına ulaştığını, devletin ve kişilerin güvenliğini tehlikeye düşürecek Ermeni faaliyetlerinin son bulduğunu, isyan ve düşmanla iş birliği vb. tehditlerin ortadan kalktığını, bu nedenle artık tehcir uygulamasının gerekli olmadığına karar verildiğini bir talimatla ilgililerine bildirmiş ve 15 Mart 1916 tarihinde sevkleri tamamen durdurmuştur. Hükûmet, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru sevke tabi tutulup başka yerlerde iskân edilen Ermenilerden isteyenlerin geri dönmelerine insani nedenlerden dolayı izin vermiştir.
Sonuç olarak; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri tarafında yer aldığının kesinleşmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin, Osmanlı ordusunu zayıflatmak, ülkede asayişi bozarak ve kaos çıkartarak devleti etkisizleştirmek amacıyla; bu işe 1878 Berlin Antlaşması’ndan bu tarafa istekli olan Ermenileri kullandıklarını görmekteyiz. Önceleri de olmakla beraber, 1890’lardan başlayarak ciddi manada Osmanlı Devleti sınırları içerisinde sürekli isyanlar çıkartan ve silahlanan Ermeni komiteleri, savaş başladığında İtilaf Devletleri’nin vereceği emirleri yapmak için hazırdılar. Ermenilere göre; 1911 yılından bu tarafa savaşlarda çok yıpranmış, sosyal ve ekonomik olarak çökme durumuna gelmiş olan Osmanlı Devleti, bir dünya savaşını kaldıramayacaktır ve Anadolu’daki Türk varlığı tamamen bitecektir. Bu düşüncelerle, Büyük Ermenistan hayallerinin gerçekleşeceğine inanan Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti’nin düşmanı olan ülkelerle, öncesinde kurdukları siyasi ve askeri oluşumlarının teminine dair temaslarını savaş başlayınca yoğunlaştırmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da bulunan Büyükelçileri, Ermenilerin, İngiltere, Fransa ve Rusya ile yaptıkları temaslarına ve Doğu Anadolu’da büyük bir isyan gerçekleştirmek için hazırlandıklarına dair elde ettikleri bilgileri hükûmete bildirmişlerdir. Osmanlı Devleti, 1914 yılının sonlarına doğru İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD gibi yabancı devletler tarafından Doğu Vilayetlerine gönderilen misyonerlerin faaliyetleri ile yine bölgeye farklı görevler adı altında gönderilen casus memurların Ermeni komitelerle birlikte yaptıkları isyan planlarından haberdar olmuştur. İtilaf Devletleri’nin sağladığı maddi imkanlarla çeteler kuran, silah, cephane vb. ihtiyaçlarını temin eden Ermeniler, propaganda yapmak üzere yerleşim yerlerine adamlarını göndermişlerdir. Osmanlı ordusundan firar eden Ermeniler, askeri birliklere ait bilgileri ve sırları düşman ülkelere vererek onlarla ortak hareket etmişlerdir. Ermeni çetelerinin, Osmanlı askerlerine karşı yaptıkları sabotajlar bir tehdit unsuru olmuş ve Türk ordusunu tedirgin etmiştir.
Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda yoksulluk ve imkânsızlıklar içerisinde birçok cephede savaşırken, ülkenin özellikle doğu ve güney vilayetlerindeki Ermeni isyanları ve Rus ordusu ile birlikte hareket eden silahlı Ermeni alayları büyük sorun teşkil etmiştir. Ayrıca, diğer cephelerde savaşan Türk askerleri Ermeni çeteler tarafından arkadan vurulmuş, askeri birliklerin lojistik destek sağladığı koridorlar kapatılmış, telgraf hatları kesilmiş, yollara ve köprülere sabotajlar yapılmıştır[62]. Osmanlı Devleti’ni ve ordusunu çok zor duruma sokan Ermeni isyanları ve düşmanla iş birliği yapan komitelerin varlığı neticesinde ortaya çıkan büyük tehlikeyi bertaraf etmek için; hükûmet tarafından acil bir şekilde karar verme ihtiyacı doğmuştur. 24 Nisan 1915 tarihli Genelge ile alınan önlemlere rağmen, Ermeni komiteleri ile çetelerin isyan ve tedhiş hareketleri artarak yaygınlaşınca, Osmanlı Devleti, 27 Mayıs 1915 tarihli geçici kanunla zararlı faaliyetlerde bulunan Ermeniler için tehcir ve İskân tedbirlerini almak mecburiyetinde kalmıştır. 24 Nisan tarihi ile 27 Mayıs tarihi arasında yaklaşık bir aylık bir zaman dilimi vardır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin olayların başlangıcında ülke çapında tehcir uygulaması yapmak gibi bir niyetinin olmadığını göstermektedir. Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından 2 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya gönderilen gizli bir telgrafta, “Van ve civarında ayaklanan Ermenilerin o bölgeden uzaklaştırılarak isyancıların elinden o bölgenin kurtarılması gerektiğini, Rusların bu tür bir uygulama içinde bulunduğunu, isyancı Ermenilerin Rusya hududuna sürülmesi veya Anadolu’nun çeşitli yörelerine bu Ermenilerin dağıtılması seçeneklerinden birisi hakkında hükûmetin bir karar vermesi gerektiğini” bildirmiştir[63]. Komitelerle irtibatı olmayan, suça karışmayan, zararsız olduğu anlaşılan Ermeniler ile Katolik ve Protestan mezhebine mensup olanlar, çeşitli meslek gruplarında çalışanlar ve İstanbul, Antalya, Kastamonu gibi yerlerde ikamet eden Ermeniler sevke tâbi tutulmamışlardır.
Sevk ve İskân edilen Ermeniler için bütçe oluşturmakta zorlanılmıştır. Zaten, savaşın ağır mali yükünü taşıyan ve genel ekonomisi darda olan Osmanlı Devleti, tüm imkanlarını zorlayarak, sevkin sağlıklı ve güvence içinde yürütülmesi, aynı zamanda iskân edilen yerlerde iyi yaşam koşullarının sağlanması maksadıyla, 1915 yılında 52 milyon, 1916 yılında toplam 150 milyon kuruş harcama yapmıştır. Burada sağduyulu düşünen herkes, “ekonomik buhranla boğuşan ve savaşta olan Osman Devleti, soykırım yapmak niyetinde olsa, sevke tabi tuttuğu Ermenilere niçin bu kadar bütçe tahsis etsin” diyecektir.
Osmanlı Devleti’ni tehcire mecbur tutan Ermeni isyanları ve düşmanla iş birliği yapılmasından dolayı savaşta olumsuzluk oluşturan sebepler, sevk için çıkarılan kanun ve talimatların içerikleri, sevke tabi tutulanların büyük çoğunluğunun sağ salim iskan edilmiş olması, zararsız Ermenilerin sevke tabi tutulmaması, zorluklar içinde sevke ayrılan bütçe, tehlikenin kalmadığı kanaati üzerine tehcirin derhal sonlandırılması ve isteyen göçmenlerin geri dönüşlerine izin verilmesi gibi alınan kararlar bile, arşiv belgelerindeki gerçekleri görmek istemeyenler için tehcirin bir soykırım olmadığına dair meşru kanıtlardır.
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
KAYNAKÇA
[54] Arşiv Belgeleriyle Ermeni faaliyetleri, 1914-1918, Cilt:1” Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Başkanlığı Denetleme Yayınları, Ankara, 2005, ss.445-456.
[55] Murat Bardakçı, “Talat Paşa’nın Kara Kaplı Defteri”, Hürriyet Gazetesi, 26 Nisan 2005, s. 4.
[56] Murat Bardakçı. a.g.y.d.; Ahmet Altıntaş, a.g.m., s.95.
[57] Hikmet Özdemir ve Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s. 105-106; Nevzat Artuç, “1915 Ermeni Olaylarına Farklı Bir Bakış”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 7(1), 2008, s.58.
[58] Ahmet Altıntaş, a.g.m., s. 95; Alpay Kabacalı, “Talat Paşa’nın Anıları”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, İstanbul; Hikmet Özdemir ve Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s.106.
[59] Feridun Ata, “İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları”, TTK Yayınları, Ankara, 2017, s.13.
[60] BOA, DH. ŞFR, 62/21.
[61] BOA, DH. ŞFR, 57/135.
[62] Uluç Gürkan, “Malta Yargılaması”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.s.24.
[63] Georges de Malville, “La Tragédie Armenienne de 1915”, Lanore Yayınevi, Paris, 1988, s.51-52.
Hüseyin ALPASLAN
Sevgili okurlar, aynı başlıklı yazımızın önceki bölümlerinde II. Meşrutiyetin ilanı sonrasında Ermeni komitelerinin yaptıkları yıkıcı ve bölücü faaliyetleri, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Hükûmeti’ni zorunlu olarak tehcir kararı almaya iten süreci ve tehcir kararlarının alındığı 24 Nisan 1915 Genelgesi ile Sevk ve İskân Geçici Kanunu’nu, bir önceki yazımızda ise “Tehcir Uygulamasını” anlatmıştık. Bugün ise tehcir uygulamasına kaldığımız yerden devam edip, tehcirin durdurulmasını da anlatarak, sonuç olarak yapacağım değerlendirme ile bu uzun soluklu çalışmayı (Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve Tehcir) bitireceğim. Sonraki haftalarda ise Tehcirden geri dönüşleri anlatacağım uzun soluklu yazılarımı takip edebilirsiniz.
Genelkurmay Başkanlığı’nın 1914-1918 yılları arasında arşiv belgeleriyle Ermeni faaliyetlerini ortaya koyduğu yayınında yer alan vesikalarda, sevke tabi tutulan Ermenilerin sayısını 413.067 kişi olarak görmekteyiz. Tehcir olunan Ermenilerin nüfusta kayıtlı olduğu şehirler, sevklerinin planlandığı bölgeler ve iskân yerleri, sevk edilen nüfus ve durumlarına ait açıklamaların yer aldığı tabloya göre vilayetler ve sancaklarda sicilde kayıtlı Ermenilerin nüfusu 987.569 kişi olup bunlardan 413.067’si sevke tabi tutulmuştur. Aynı kaynaktaki verilere göre; istikametleri belirlenen ve savaş sahası dışına sevk olunan Ermenilerden, kısmen müsâdemelerde telef olanlar olduğu gibi bir bölümü de firar etmiştir.[54]
Sevk edilen Ermenilerden İskân sahalarına vardıkları kesin olarak belirlenenlerin sayısı yaklaşık 383.000 kişidir, Tehcir esnasında ve iskân sırasında çeşitli nedenlerle hayatını kaybedenlerin sayısı ise yaklaşık 57.000 kişidir. Tarih araştırmacıları tarafından başta Rusya olmak üzere yabancı devletlerin ve Osmanlı Devleti’nin arşivlerinde yapılan çalışmalarda; 1914-1918 yılları arasında kendi istekleri ve farklı nedenlerle 350 ile 500 bin arasında Ermeni’nin Kafkasya bölgesine gittiği, yine savaş bölgesi dışında bulunan Halep, Musul ve Suriye vilayetlerinin belli bölgelerine alınan tehcir kararı ile 500.000 civarında Ermeni’nin göç ettirildiğini anlıyoruz. Dolayısıyla, kasıtlı olarak ortaya atılan abartılı sayılardan ziyade, yapılan bilimsel çalışmalar ışığında elde edilen rakamların çok net şekilde ortaya koyduğu gerçek sonuca itibar etmek, konuya daha sağduyulu yaklaşılmasını sağlayacaktır.
Tehcir kanununun mimarlarından Dahiliye Nazırı Talat Paşa hatıralarında farklı saiklerden dolayı bulundukları yerlerden sevk edilen ve kaçan Ermenilerin toplam sayısının 924.158 olduğunu belirtmiştir[55]. Talat Paşa’nın hatırlarından yola çıkılarak elde edilen sayı ile tarafsız ve bilimsel olarak yapılan çalışmalarda ortaya konulan sayılar uyuşmaktadır. Burada ifade edilen 924.000 civarındaki Ermenilerin sayısı, savaş alanı dışına gönderilerek iskân edilenlerle, Kafkaslara gidenler ve çeşitli yollarla başta ABD olmak üzere yabancı ülkelere kaçanların tamamını kapsamaktadır. Savaş sırasında çıkan çatışmalar, bulaşıcı hastalıklar, kıtlık, eşkıya saldırıları, görevlilerin ihmalleri vb. sebeplerle 200.000 civarında Ermeni hayatını kaybetmiştir. Sevkten muaf tutulan bölgelerde yaşayan, tehcire tabii olmanın kriterleri dışında kalan ve suça bulaşmamış olan Ermenilerden, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalanların sayısı 400.000 civarındadır[56].
Yukarıda anlattığımız bilgi ve belgelerden yola çıkarak, tehcir sürecinde; sevke tabi olup iskân edilenler, çeşitli nedenlerle yerleşim yerlerinde kalanlar, Kafkasya’ya ve yabancı ülkelere kaçanlar ile komitelerin düşman orduları için kaçırdıkları da dahil olmak üzere, Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde toplamda 1.500.000 civarında Ermeni’nin bulunduğunu tespit etmiş oluyoruz[57]. Talat Paşa’nın yeni yayınlanan hatıratına göre de savaş başlamadan önce yapılan 1914 yılı sayımlarında, Ermeni Gregoryen genel nüfusunun 1.187.818, Ermeni Katoliklerin miktarının 63.967 olduğu, ikisinin toplamının da yabancı uyruklu Ermenilerin de dahil edildiği takdirde 1.256.403 kişi olarak tespit edildiği belirtilmektedir. Talat Paşa söz konusu hatıralarında çeşitli aksaklıklar nedeniyle bu rakama %30’luk bir yanılma payının ilave edilebileceğini dolayısıyla İmparatorlukta yaşayan tüm Ermenilerin sayısının yaklaşık olarak 1.500.000 kişi olduğunu ifade etmiştir[58].
Tehcirin Durdurulması
Ermenilerin sevklerinin devletin ve vatandaşın güvenliğinin sağlanması yönünde istenilen seviyede fayda sağladığını, artık ülkenin bekası için tehlike ve tehdit olmadıklarını değerlendiren Osmanlı Hükûmeti, 15 Mart 1916 tarihinde valiliklere ve mutasarrıflıklara gönderdiği talimatla, Ermenilerin sevk işlemlerinin tamamen durdurulduğunu bildirmiştir[59]. Talat Paşa tarafından gönderilen talimatla, askeri ve idari hiçbir gerekçe ile Ermenilerin bu tarihten sonra sevk edilmemeleri emredilmiştir[60]. 15 Mart 1916 tarihinden önce kısmen de olsa şartlara göre sevklerin durdurulmuş olduğunu anlıyoruz. Tehcir uygulaması sürerken 27 Ekim 1915 tarihinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından, Hüdavendigar (Bursa), Ankara, Halep, Adana vilayetleriyle, Maraş, Karahisar-ı Sahip (Afyonkarahisar), Eskişehir, Kütahya, İzmit, Niğde mutasarrıflıklarına gönderilen bir talimatla, yola çıkarılmış olan Ermenilerin dışında yeniden sevk yapılmaması ilk defa istenmiştir[61].
1915 yılının kış aylarında Anadolu’da ulaşımın ve yaşam koşullarının ağırlaşacağını, zaten savaşın güçlüklerini yaşayan ve olanakları az olan yerel idarelerin zorlanacağını değerlendiren İçişleri Bakanlığı, 25 Kasım 1915 tarihinde, yola çıkanlar hariç sevklerinin durdurulduğunu mülki makamlara bildirmiştir. Osmanlı Devleti, sevk ve iskân işlemlerinin amacına ulaştığını, devletin ve kişilerin güvenliğini tehlikeye düşürecek Ermeni faaliyetlerinin son bulduğunu, isyan ve düşmanla iş birliği vb. tehditlerin ortadan kalktığını, bu nedenle artık tehcir uygulamasının gerekli olmadığına karar verildiğini bir talimatla ilgililerine bildirmiş ve 15 Mart 1916 tarihinde sevkleri tamamen durdurmuştur. Hükûmet, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru sevke tabi tutulup başka yerlerde iskân edilen Ermenilerden isteyenlerin geri dönmelerine insani nedenlerden dolayı izin vermiştir.
Sonuç olarak; Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri tarafında yer aldığının kesinleşmesi üzerine, İtilaf Devletleri’nin, Osmanlı ordusunu zayıflatmak, ülkede asayişi bozarak ve kaos çıkartarak devleti etkisizleştirmek amacıyla; bu işe 1878 Berlin Antlaşması’ndan bu tarafa istekli olan Ermenileri kullandıklarını görmekteyiz. Önceleri de olmakla beraber, 1890’lardan başlayarak ciddi manada Osmanlı Devleti sınırları içerisinde sürekli isyanlar çıkartan ve silahlanan Ermeni komiteleri, savaş başladığında İtilaf Devletleri’nin vereceği emirleri yapmak için hazırdılar. Ermenilere göre; 1911 yılından bu tarafa savaşlarda çok yıpranmış, sosyal ve ekonomik olarak çökme durumuna gelmiş olan Osmanlı Devleti, bir dünya savaşını kaldıramayacaktır ve Anadolu’daki Türk varlığı tamamen bitecektir. Bu düşüncelerle, Büyük Ermenistan hayallerinin gerçekleşeceğine inanan Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti’nin düşmanı olan ülkelerle, öncesinde kurdukları siyasi ve askeri oluşumlarının teminine dair temaslarını savaş başlayınca yoğunlaştırmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da bulunan Büyükelçileri, Ermenilerin, İngiltere, Fransa ve Rusya ile yaptıkları temaslarına ve Doğu Anadolu’da büyük bir isyan gerçekleştirmek için hazırlandıklarına dair elde ettikleri bilgileri hükûmete bildirmişlerdir. Osmanlı Devleti, 1914 yılının sonlarına doğru İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD gibi yabancı devletler tarafından Doğu Vilayetlerine gönderilen misyonerlerin faaliyetleri ile yine bölgeye farklı görevler adı altında gönderilen casus memurların Ermeni komitelerle birlikte yaptıkları isyan planlarından haberdar olmuştur. İtilaf Devletleri’nin sağladığı maddi imkanlarla çeteler kuran, silah, cephane vb. ihtiyaçlarını temin eden Ermeniler, propaganda yapmak üzere yerleşim yerlerine adamlarını göndermişlerdir. Osmanlı ordusundan firar eden Ermeniler, askeri birliklere ait bilgileri ve sırları düşman ülkelere vererek onlarla ortak hareket etmişlerdir. Ermeni çetelerinin, Osmanlı askerlerine karşı yaptıkları sabotajlar bir tehdit unsuru olmuş ve Türk ordusunu tedirgin etmiştir.
Osmanlı Ordusu, Birinci Dünya Savaşı’nda yoksulluk ve imkânsızlıklar içerisinde birçok cephede savaşırken, ülkenin özellikle doğu ve güney vilayetlerindeki Ermeni isyanları ve Rus ordusu ile birlikte hareket eden silahlı Ermeni alayları büyük sorun teşkil etmiştir. Ayrıca, diğer cephelerde savaşan Türk askerleri Ermeni çeteler tarafından arkadan vurulmuş, askeri birliklerin lojistik destek sağladığı koridorlar kapatılmış, telgraf hatları kesilmiş, yollara ve köprülere sabotajlar yapılmıştır[62]. Osmanlı Devleti’ni ve ordusunu çok zor duruma sokan Ermeni isyanları ve düşmanla iş birliği yapan komitelerin varlığı neticesinde ortaya çıkan büyük tehlikeyi bertaraf etmek için; hükûmet tarafından acil bir şekilde karar verme ihtiyacı doğmuştur. 24 Nisan 1915 tarihli Genelge ile alınan önlemlere rağmen, Ermeni komiteleri ile çetelerin isyan ve tedhiş hareketleri artarak yaygınlaşınca, Osmanlı Devleti, 27 Mayıs 1915 tarihli geçici kanunla zararlı faaliyetlerde bulunan Ermeniler için tehcir ve İskân tedbirlerini almak mecburiyetinde kalmıştır. 24 Nisan tarihi ile 27 Mayıs tarihi arasında yaklaşık bir aylık bir zaman dilimi vardır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin olayların başlangıcında ülke çapında tehcir uygulaması yapmak gibi bir niyetinin olmadığını göstermektedir. Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından 2 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya gönderilen gizli bir telgrafta, “Van ve civarında ayaklanan Ermenilerin o bölgeden uzaklaştırılarak isyancıların elinden o bölgenin kurtarılması gerektiğini, Rusların bu tür bir uygulama içinde bulunduğunu, isyancı Ermenilerin Rusya hududuna sürülmesi veya Anadolu’nun çeşitli yörelerine bu Ermenilerin dağıtılması seçeneklerinden birisi hakkında hükûmetin bir karar vermesi gerektiğini” bildirmiştir[63]. Komitelerle irtibatı olmayan, suça karışmayan, zararsız olduğu anlaşılan Ermeniler ile Katolik ve Protestan mezhebine mensup olanlar, çeşitli meslek gruplarında çalışanlar ve İstanbul, Antalya, Kastamonu gibi yerlerde ikamet eden Ermeniler sevke tâbi tutulmamışlardır.
Sevk ve İskân edilen Ermeniler için bütçe oluşturmakta zorlanılmıştır. Zaten, savaşın ağır mali yükünü taşıyan ve genel ekonomisi darda olan Osmanlı Devleti, tüm imkanlarını zorlayarak, sevkin sağlıklı ve güvence içinde yürütülmesi, aynı zamanda iskân edilen yerlerde iyi yaşam koşullarının sağlanması maksadıyla, 1915 yılında 52 milyon, 1916 yılında toplam 150 milyon kuruş harcama yapmıştır. Burada sağduyulu düşünen herkes, “ekonomik buhranla boğuşan ve savaşta olan Osman Devleti, soykırım yapmak niyetinde olsa, sevke tabi tuttuğu Ermenilere niçin bu kadar bütçe tahsis etsin” diyecektir.
Osmanlı Devleti’ni tehcire mecbur tutan Ermeni isyanları ve düşmanla iş birliği yapılmasından dolayı savaşta olumsuzluk oluşturan sebepler, sevk için çıkarılan kanun ve talimatların içerikleri, sevke tabi tutulanların büyük çoğunluğunun sağ salim iskan edilmiş olması, zararsız Ermenilerin sevke tabi tutulmaması, zorluklar içinde sevke ayrılan bütçe, tehlikenin kalmadığı kanaati üzerine tehcirin derhal sonlandırılması ve isteyen göçmenlerin geri dönüşlerine izin verilmesi gibi alınan kararlar bile, arşiv belgelerindeki gerçekleri görmek istemeyenler için tehcirin bir soykırım olmadığına dair meşru kanıtlardır.
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
KAYNAKÇA
[54] Arşiv Belgeleriyle Ermeni faaliyetleri, 1914-1918, Cilt:1” Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Başkanlığı Denetleme Yayınları, Ankara, 2005, ss.445-456.
[55] Murat Bardakçı, “Talat Paşa’nın Kara Kaplı Defteri”, Hürriyet Gazetesi, 26 Nisan 2005, s. 4.
[56] Murat Bardakçı. a.g.y.d.; Ahmet Altıntaş, a.g.m., s.95.
[57] Hikmet Özdemir ve Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s. 105-106; Nevzat Artuç, “1915 Ermeni Olaylarına Farklı Bir Bakış”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 7(1), 2008, s.58.
[58] Ahmet Altıntaş, a.g.m., s. 95; Alpay Kabacalı, “Talat Paşa’nın Anıları”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, İstanbul; Hikmet Özdemir ve Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s.106.
[59] Feridun Ata, “İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları”, TTK Yayınları, Ankara, 2017, s.13.
[60] BOA, DH. ŞFR, 62/21.
[61] BOA, DH. ŞFR, 57/135.
[62] Uluç Gürkan, “Malta Yargılaması”, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.s.24.
[63] Georges de Malville, “La Tragédie Armenienne de 1915”, Lanore Yayınevi, Paris, 1988, s.51-52.
FACEBOOK YORUMLAR