BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA ERMENİLER VE TEHCİR-I
II. Meşrutiyet’in İlânından Sonra Ermeni Komiteleri ve Faaliyetleri
1908 yılında Meşrutiyet ilân edilmeden önce, Ermenileri silahlandıran ve Müslüman kırımı yapan Hınçak, Taşnaksütyun ve Armenagan gibi Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti tarafından terör örgütü sayılmıştır. Komitelerin, Osmanlı Devleti topraklarında bölücü ve yıkıcı düşüncelerin propagandasını yaparak Ermenistan adını verdikleri coğrafyada muhtariyet kurabilmek için çıkarttıkları isyanlar ve yaptıkları katliamlar, onların birer terör örgütüne dönüşmesine sebep olmuştur. Komiteler, her ne kadar farklı düşünceleri ve metotları tercih etmiş olsalar da temelde birleştikleri erekleri; Ermenileri ayaklandırmak suretiyle Osmanlı topraklarını bölmek ve Ermenistan devletini kurmak olmuştur.
II. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı Devleti’nin siyasi hayatında etkisini hissettirmeye başlamasından sonra, Ermenilerin dini ve siyasi ağırlığı bulunan liderleri ve kurdukları siyasi teşekküller, Osmanlı Hükûmeti ile iyi ilişkiler kurma çabası içerisine girmişlerdir. Ancak, Ermenilerin kurdukları legal görünümlü tüm oluşumlar, Ermenilerin daha yoğun olduğu şehirlerde ve taşrada gizli silahlı çeteler kurmaya devam etmişlerdir. Bu dönemde de meşrutiyet öncesinde olduğu gibi gizli belgeler ve genelgelerle oluşturdukları silahlı örgütlenmelere devam ettiklerini Taşnaksütyun Partisi’nin iç yazışmalarından ve dokümanlarından tespit etmek mümkündür[1].
Ermeni komiteleri, Büyük Ermenistan Devleti kurma hayallerinden hiç vazgeçmemişler ve Doğu vilayetlerinde olduğu gibi Güneyde de Kilikya Ermeni Krallığı’na vücut buldurmak amacıyla çalışmalarını devam ettirmişlerdir. Güneyde yabancı devletlerin desteğiyle çıkarttıkları 1895 yılındaki Zeytun İsyanında Osmanlı Devleti’ne birçok isteklerini kabul ettirerek anlaşmaya varan Hınçak Komitesi üyelerine ve örgüt elebaşlarına yasal bir işlem yapılmamış ve o tarihte yurtdışına çıkışlarına izin verilmiştir[2]. Meşrutiyet’in ilanından sonra “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” gibi devletlere ve halklara sirayet eden düşünce ve eylemlerin rüzgarından etkilenen siyasi ortamın getirdiği imkanlardan istifade ile yurt dışındaki Ermeni örgütlerinin yasaklı üyeleri yurda tekrar dönüş yaptılar. Meşrutiyetin sağladığı elverişli ortamdan istifade eden Hınçak ve Taşnaksütyun komiteleri, yasal siyasî partiler hâline gelmişlerdir. Siyasi parti haline gelen komiteler, Anadolu’da şubelerini açmak isteyince, yerel makamlar o güne kadar terör örgütü olarak kabul edilen komitelerin bu taleplerini Hükûmete bildirmişler ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini sormuşlardır. İstanbul’dan gelen cevap; Taşnak ve Hınçak komitelerinin İstanbul’da şube açmalarına izin verildiği dolayısıyla taşrada da şube açmalarında bir sakınca olmadığı şeklinde olmuştur[3]. Osmanlı Devleti’nin daha önce terör örgütü olarak kabul ettiği Ermeni komiteleri, siyasi parti kimliğine büründükten sonra Anadolu’nun her tarafında açtıkları şubelerde, Ermenileri ve Hristiyan inancına mensup diğer ekalliyetleri bir araya getirmişlerdir. Önceki yıllarda Ermeni komitelerinin Müslümanlara yaptıkları kırımı iyi bilen Anadolu’daki Türkler, komitelerin rahat faaliyet göstermelerinden tedirgin olmuşlar ve gelecekleri adına endişelenmeye başlamışlardır[4].
Meşrutiyetin ilanından sonra, Hükûmet tarafından özgürlükler kapsamında yapılan kanuni düzenlemelerle, kendilerini savunmak maksadını taşıyanlara silah temin etme kolaylığının sağlanması ile beraber, silah ithalatının ve ticaretinin de serbest hale getirilmesi neticesinde Ermenilerin silahlanması kolaylaşmıştır. Büyük devletlerin, özellikle 19’uncu yüzyılın son çeyreğinden sonra, Akdeniz’deki ticaretin kendi hakimiyetlerine geçmesini ve Bağdat demiryolundan faydalanmayı amaçlamalarından dolayı; Kilikya bölgesinde kendi güdümlerinde bir Ermeni devleti kurmak istediklerini biliyoruz. Balkanlar’da ve Girit Adası’nda çıkan ayaklanmaları fırsata çevirmek isteyen Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti’nin güneyinde başlatacakları büyük bir isyan hareketiyle amaçlarına ulaşarak, Avrupa’nın büyük devletlerinin onaylayacağı “Büyük Ermenistan Devletini” kurmak istemişlerdir[5].
Yukarıda anlattığımız sebeplerden ötürü, Doğu Akdeniz ve güney demiryollarının stratejik konumundan kaynaklı olarak, Büyük devletlerin emellerine uygun ve onların talimatlarıyla hareket eden Ermeni komiteleri, 1908’den sonra güneydeki teşkilatlanmalarına daha da ağırlık vermişlerdir. Bu kapsamda Adana Vilayeti’nin sınırları içerisindeki köylere, doğuda yaşayan Ermenileri göç ettirmişler ve kaçak Ermeni nüfusunu arttırarak hızla silahlandırmışlardır. Maraş’tan, Elazığ’dan ve Diyarbakır’dan mevsimlik işçi bahanesiyle getirdikleri Ermenileri, boş evlere ve arazilere yerleştirmişlerdir[6].
Ermen komiteleri, isyana hazırlık safhasında, fiziki şartları ve lojistik ikmali tamamlamak amacıyla çalışmalarını sürdürürken, bir taraftan da Ermenileri psikolojik olarak hazırlamak ve ayaklanmanın meşru şartlarının oluştuğunu iç ve dış kamuoyuna inandırabilmek için farklı propaganda faaliyetleri yapmışlardır. Gazetelerinde, kıtlık sebebiyle aç yaşayan ve zor durumda olan Ermenilerden, Osmanlı idaresinin baskı ve şiddet yoluyla vergi topladığını anlatan yazılara yer vermişlerdir. Osmanlı Hükûmeti, Ermeni komitelerin yalan haberlerini tekzip ettirip halka gerçeği anlatan haberlerin yapılmasını sağlamıştır[7]. Ermeni komiteleri, siyasi ortamın rahatlığından istifade ile güneydeki faaliyetlerini hızlandırarak, silah depoları ve silah dağıtım merkezleri oluşturacak kadar ileri gitmişlerdir. Adana ve Maraş’taki silah dağıtım noktalarından istedikleri gibi sevkiyat ve teslimat yapmışlardır. Balkanlar’dan bölgeye gelen Türk göçmenlerden rahatsız olan Ermeni komiteleri, Haçin (Bugün Adana’ya bağlı Saimbeyli ilçesi) gibi Çukurova’nın dağlık bölgelerinde bulunan Ermenileri, ova köylerine indirerek Müslümanları tahrik eden oyunlar tezgahlamışlardır. Hınçak ve Taşnaksütyun partilerinin Adana’da “Ermeni Milli Lokali” açmaları ve burada verdikleri konferanslarda; Ermenileri, Müslümanlara karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmeleri, bağımsız Ermenistan Krallığı propagandası yapmaları, Ermenistan arması işlenmiş çeşitli eşyaları piyasaya çıkarmaları ve son olarak Ermenilerin evlerinde silah talimine tabi tutulduklarının ortaya çıkması, Müslüman ahalinin büyük tepkisine neden olmuştur[8].
Ermenilerin isyan hazırlıkları içerisinde olduklarından ve kendilerine karşı kırıma girişeceklerinden şüphelenen Müslümanlar da silahlanmaya başlamışlardır. İki taraf arasında birbirlerine karşı nefret tohumları her geçen gün artarak ekilmeye devam edilmiş, gerginlik had safhaya ulaşmıştır. Yabancı devletlerde bu kıvılcımı ateşe çevirmek için ellerinden geleni yapmışlardır. 4 Ocak 1909 tarihinde Çukurova bölgesine gelen yabancı bir diplomat, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Adana ve civarında yaptığı örgütlenmeler ile Hristiyanları baskı altına alabileceğini ve soykırım yapabileceğini söylemiştir[9] Yabancı devletlerin güneydeki kutuplaştırıcı ve kışkırtıcı propagandalarından çekinen İttihat ve Terakki Partisi, Hristiyanların endişelerini ve korkularını gidermek maksadıyla bölgenin mülki ve askeri valilerini görevden alarak yeni tedbirlere başvurmuştur. Ancak, yapılan idari değişikler ve bölgede alınan yeni önlemler de ortamın gerginliğini azaltmaya yetmemiştir.
Osmanlı Hükûmeti’ne darbe girişimi olan 31 Mart vakası (13 Nisan1909), yaklaşık iki haftalık bir yönetim boşluğuna sebep olmuştur. Adana’da 9 Nisan 1909 tarihinde iki Müslüman gencin bir Ermeni tarafından öldürülmesi üzerine halk arasında çıkan karışıklıktan ve yönetimdeki kaostan faydalanmak isteyen Ermeni komiteciler ve Piskopos Muşeg, “Türkler misilleme yoluyla Ermenilerden intikam alacaklar ve bütün Ermenilere soykırım yapacaklar”, şeklinde propaganda yaparak Ermenileri kışkırtmışlardır. Ermeni komitelerinin tahrik ve tacizleri neticesinde ayaklanan Ermeniler, gizledikleri yerlerden silahlarını çıkartarak 13 Nisan’da isyanı başlatmışlardır. 13 Nisan’da Ermenilerin, Müslümanlara saldırmaları suretiyle başlayan olaylar ertesi günde devam etmiş, 14 Nisan’da Ermeniler ve Türkler arasında çatışmalar şiddetlenmiştir. Ermeni asiler Adana’yı yakıp yıkmışlardır. 26 Nisan’a kadar süren olaylarda neticesinde Adana şehri tamamen harap olmuştur. Olaylar, Adana vilayetinin çevresinde bulunan Hamidiye, Tarsus, Haçin, Cebeli Bereket, Dörtyol ve Erzin’e de sirayet etmiştir. Tarsus’ta askeri birliğe ait silahlar ve cephaneler talan edilmiş, Dörtyol’da 200’den fazla Müslüman öldürülmüştür[10]. Bölgeye gönderilen takviye askeri birlikler tarafından olaylar bastırılarak asayiş temin edilmiştir. Osmanlı Devleti raporlarına göre; Adana olaylarında, Ermenilerden 1455 kişi ölmüş, 382 kişi yaralanmıştır, Müslümanlardan ise 1924 ölü ve 533 yaralı olduğu Dahiliye Nezareti’ne bildirilmiştir[11].
Osmanlı Devleti, Anadolu’da yabancı devletlerin güdümündeki Ermeni komitelerin kışkırtması ile çıkan isyanlarla uğraşırken, 1911 yılında Trablusgarp, 1912 yılında Balkan Savaşı patlak vermiştir. Osmanlı İmparatorluğu, Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan büyük kayıplarla çıkmıştır. Balkan Savaşları’nda alınan ders niteliğindeki yenilgi, Osmanlı Devleti’ni; acil ihtiyaç gösteren ordu ve donanmanın ıslahı ile siyasal yalnızlıktan kurtulmaya zorlamıştır. Güç durumda olan Osmanlı Hükûmeti, iki bloğa ayrılmış olan Avrupa Devletleriyle ittifak yapma girişimlerine mecbur kalmıştır. Balkan Savaşları’nda Osmanlı Devleti’nin uğradığı hezimeti ve büyük toprak kayıplarını, kendi amaçlarına erişmek için bir vesile gören Ermeni komiteleri, Doğu’da, Ruslar ile birlikte hareket etmeye ve onlar için casusluk yapmaya başlamışlardır[12]. 25 Nisan 1913 tarihinde Trabzon vilayetinden Dahiliye Nezareti’ne gönderilen şifreli bir telgrafta; “Ermenilerin Doğu vilayetlerinde bir muhtariyet kurmak istedikleri, bu sebeple Rusların müdahalesini sağlamak maksadıyla karışıklıklar çıkartmak için çalışmalar yaptıkları, bazı Ermeni fedailerin Rus sınırından sızmak istediği, bu sebeple vilayetlerin uyarılmasını, 28. Fırka’nın Trabzon’da bulunan kalan kuvvetlerinin Erzurum’a gönderilmesini, Ermeni nüfusun çok olduğu yerlerde asker takviyesi yapılması ve sınırın çok sıkı bir şekilde kontrol altına alınması gerektiği” bildirilmiştir[13].
1878 yılında Berlin Antlaşması ile Bulgar Devleti’ne katılan Rusçuk şehrinde zulüm ve baskı gören Türklerin göç etmesinden sonra bölgeye gelen Ermeniler, 1913 yılının temmuz ayında Rusya’dan gelen Ermenilerin de katılmasıyla bir miting düzenlenmişlerdir. Mitingde, Ermenilerin muhtariyet talepleri dile getirilerek Anadolu’ya geçme kararı alınmıştır. Ermenilerin Rusçuk’taki faaliyetleri İstanbul’a gelen Rusçuklu Ali Efendi tarafından devlet yetkililerine bizzat bildirilmiştir. 1913 yılının ağustos ayında Adana’da silahlanmaya yeniden başlayan bazı Ermenilerin eşyaları arasında bombalar bulunmuştur. Eylül ayında Rusya’dan Osmanlı topraklarına sızmak isteyen Ermeni çeteleri ile sınırda silahlı çatışmalar çıkmıştır. Aralık ayında Ermeni komiteler faaliyet sürdürdükleri Yunanistan’ın Pire kentinden satın aldıkları 3.000 tüfek ile 1.000.000 fişeği İskenderun limanından içeriye sokmak istemişler, ancak başarılı olamamışlardır. Komitelerin bu girişimlerinden haberdar olan Halep vilayetindeki Osmanlı Devleti’nin idarecileri silah sokma denemesinin muhtemel tekrar edileceğini, gerekli tedbirlerin alınmasın telgrafla yetkililere bildirmişlerdir[14].
Ermeniler, 1914 yılında da Rusya’dan Osmanlı topraklarına geçiş yapmaya devam etmişlerdir. Hudutta zaman zaman çıkan çatışmalarda ölen Ermeni çeteciler olmuştur. Van’da etkili olan Taşnak Partisi, silah ithal ederek, başta Mavzer tüfekleri olmak üzere görevlendirdikleri üyeleri ile Ermenilere silah dağıtımı yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu temmuz ayında, Amasya ve Sivas’ta, Ermenilerin evlerinde bomba imal edilen alet ve edevatlar ele geçirilmiştir. Bu evlerde imal edilen bombalar ve dinamitlerin iki aydır civar şehirlere gönderildiği tespit edilmiştir[15]. Yukarıda anlattığımız örneklerde görüldüğü gibi; Birinci Dünya Savaşı’ndan önce yabancı ülkelerle iş birliğine girişen Ermeni komiteleri, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde birçok bölgede, Kafkasya’da, Balkanlar’da ve sınırlarda büyük isyan için faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Balkan felaketini yaşayan Osmanlı Devleti’nin büyük bir savaşta tarih sahnesinden silineceğini düşünen Ermeniler, bu durumun kendileri için uygun bir ortam olduğunu değerlendirerek, Birinci Dünya Savaşı çıkana kadar dış güçlerin de desteğiyle hazırlıklarını buna göre yapmışlardır. Zaten Birinci Dünya Savaşı başladığında Ermenilerin çıkarttığı ayaklanmalar, önceden yapılan hazırlıkların ve planların devreye sokulduğunu göstermektedir.
İkinci Bölümle DEVAM EDECEK.
Hüseyin ALPASLAN
Tarihçi-Yazar
KAYNAKÇA
[1] H. Erdoğan Cengiz (Haz.), “Ermeni Komitelerinin Â’mâl ve Hareketi İhtilâliyesi”, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1983, ss. 176-180.
[2] Hüseyin Alpaslan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni İsyanları (1890-1915)-III, Zeytun İsyanı”, Ticari Hayat Gazetesi, 27.05.2021.
[3] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, (BOA.), Dahiliye Nezareti Siyasî Kısım Evrakı (DH. SYS.), 65/2.
[4] Recep Karacakaya vd., “Osmanlı Belgelerinde 1909 Adana Olayları”, Cilt: 2, Başbakanlık Basımevi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 113, Ankara 2010, s. 13.
[5] Nejla Günay, “Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler ve Komitelerin Maraş ve Çevresindeki Faaliyetleri”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı:3, 2012, s.28.
[6] Mehmed Asaf, “1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım”, (Çev. İsmet Parmaksızoğlu), TTK Yayınları, Ankara: 1982, s. 24.
[7] Takvim-i Vekayi, 2 Mart 1325 (15 Mart 1909); Mehmet SEYİTDANLIOĞLU, “Takvim-i Vekayi’de Ermenilerle İlgili Haberler”, Belleten, C.LV, S.212- 214, Ankara: TTK Yayınları, Ankara, 1991, s. 835.
[8] Recep Karacakaya vd., a.g.e., s.16; Cemal Anadol, “Tarih Boyunca Türk-Ermeni Meselesi Ermeni Dosyası”, Bilge Karınca Yayınları, İstanbul, 2007, s. 284.
[9] Nejla Günay, a.g.m., s.30.
[10] Hüseyin Alpaslan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni İsyanları (1890-1915)-V, Adana Olayları”, Ticari Hayat Gazetesi, 10.06.2021.
[11] Recep Karakaya, “1909 Adana Ermeni Olayları”, https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/1909-adana-ermeni-olaylari/ (E.T:20.04.2021.18.00).
[12] Bülent Bakar, “Ermeni Tehciri” Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.53.
[13] BOA, DH.SYS. 118/2, lef 12, akt. Bülent Bakar, a.g.e., s.53-54.
[14] BOA, DH.EUM.EMN,40/17, lef 1, akt. Bülent Bakar, a.g.e., s.54.
[15] Bülent Bakar, a.g.e., s.55.
FACEBOOK YORUMLAR