ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ’Nİ ANLAMAK
10 Kasım’da, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın önderi ve Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 82’nci yılını geride bıraktık. Yazılı ve görsel medyada anakronizm hastalığına yakalanmış bazı çevrelerin, Atatürk İnkılap ve ilkelerini anlama ve anlatma zorluğu yaşadığına, bilgi kirliliği ile beraber Türk halkının zihninde bulanık ve müphem bir algı yaratıldığına şahit olmaktayız. Atatürk ilkelerinden olan Milliyetçiliğin ise; sözünü ettiğim çevreler kadar aydın, yazar çizer grubu tarafından da geçmişten bu tarafa yanlış yorumlandığını ve zaman zaman Atatürk’ü anlamamaktan kaynaklanan isnatların olduğunu biliyoruz. İşte bu çerçevede sizlere Milliyetçilik İlkesini; farklı anlayışları da ortaya koyarak izah edeceğim;
Milliyetçilik ilkesini, kestirme yoldan; “Atatürk Milliyetçiliği, eşittir Türk Milliyetçiliği” muhkem cümlesiyle anlatmak, altını doldurmak isteyebileceğimiz bir fikri mütalaayı tefsir etmemizin önünde bir engel gibi görünse de doğrudan itikat edilebilir bir yönü olduğu da bir realitedir.
Atatürk, Milliyetçilik ilkesi ile; içeride ve dışarıda siyasi ve kültürel mücadelesinin dayanağı olan milli şuuru Türk Milleti’ne aşılmak istemiştir. Diğer ilkeler ile sentezlenen Milliyetçilik başka yerlerden alınmış ve taklit edilmiş değildir. Türk Milleti’nin tarihten aldığı feyz ile Türklük bilincine ulaşmasını hedefleyen Atatürk; Türk Milletinin içine asırlardır sirayet etmiş olan yozlaşmış bir millet anlayışının önüne geçerek, unutturulan Türk tarihini yeniden hatırlatarak, Türklüğün ne olduğunu kavrama ve anlayış yetisinin kazanılması yönünde bir ilke ve ideali ortaya koymuştur.
Atatürk’ün Milliyetçilik ilkesi ile varmaya çalıştığı yüksek zirveyi anlamakta zorlanan Türk Milliyetçileri olmuştur. Türk Milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden Nihal Atsız tarafından Atatürk önceleri haksızca eleştirilmiştir. Sonraki yıllarda Nihal Atsız pişmanlığını açık yüreklilikle dile getirmiş ve bu hususta oğlu Yağmur Atsız’a şöyle söylemiştir; “Atatürk’e vaktiyle nasıl insafsızca yüklendiğimizi ve onun pek çok konuda ne kadar haklı olduğunu yeni yeni idrak etmeye başlıyorum”[1]. Türk edebiyatının bayrak isimlerinden olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Atatürk” isimli kitabında; “Atatürk Milliyetçiliğinin, Jön Türk akımından farklı olduğunu, Mustafa Kemal’in Milliyetçi halk rejimiyle, Kanuni Esasicilik’ten öteye gitmeyen Osmanlı aydınlarının Hürriyet anlayışının aynı olmadığını” söylemiştir[2].
Atatürk Milliyetçiliği ile; bir zincirin diğer halkaları olan Atatürk ilkelerini aynı kazanda yoğurmak suretiyle alınması istenilen yol belirlenerek, uygarlığa ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru bir yol açılmıştır. Türk Milleti’nin uygarlık yolunda yarım kalan devrimleri tamamlayarak ilerlemesi hedeflenmiştir. Atatürk sonrası Türkiye’si; açılan uygarlık yolunu iyi özümseyemeyerek batıya teslim olan politikalar izlemiş ve dünyada esen rüzgârın yönüne göre savrulmuştur. Atatürk Milliyetçiliğini kavrayamayan ve sindiremeyenler, hatta kendisini Atatürkçü olarak adlandıran Türk siyasetinin temsilcileri; Milliyetçiliğe karşı evrenselliği, devrimlerin yerine dünya ile uyumu savunurken, Türk ekonomisini dünyanın büyük sömürü mekanizmalarının emrine bağlama çabalarına hizmet ettiklerinin ne kadar farkına varmışlardır?
Millî Mücadele sırasında, Türk Milliyetçilerinin savaş verdiği Sevr zihniyeti, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Şeyh Sait ayaklanmasında ve Menemende hortlamıştır. Üzülerek ifade etmeliyim ki aynı zihniyete Cumhuriyet tarihi boyunca rastlamak mümkündür. Atatürk’ün banisi olduğu Cumhuriyeti içine sindiremeyenler ve hegomonik güçler tarafından, etnik ayrımcılık, bölgecilik, mezhepçilik ve cemaatçilik desteklenmiştir. Ayrımcılığı körükleyen politikalar izleyenler, karşılarında ulus devleti ve Atatürk Milliyetçiliği’ni bulmuşlardır. Milliyetçilik kavramını yıpratmak için propaganda yapanların yanında olmayı demokratik bir tavır olarak görenler olmuştur. Atatürk Milliyetçiliği’ni yozlaştırmak ve itibarsız hale getirmek isteyen yöntem ve politikalar yürütenler, dış güçlerin çekim sahası içinde olan terörün acımasız yüzüyle karşılaştıkları zaman Milliyetçiliğe sarılmışlardır.
Atatürk’e rağmen Türk Milliyetçiliğini yeniden şekillendirmeye çalışmak, ayarlarıyla oynamak, aklın ve siyasi bilimin gerçeklerine aykırı bir girişimdir. Atatürk’ten bağımsız bir vatanseverlik ve Türkçülük yaratma girişimleri ile hoyratça savrulan fikirlerin; akıl tutulması, altı boş, temelsiz, izansız ve Anadolu’nun bağrına saplanan bir hançer kadar tehlikeli olduğunu ifade etmeliyim. Türk Milliyetçiliğinin son mevziisi Atatürk’tür. Bu mevziiyi kaybetmek demek; varlığımıza, şerefimize, onurumuza halel getirmektir.
Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyeti kurarken emperyalizme karşı büyük zafer kazanan Mustafa Kemal; diğer masum ülkeler için örnek ve emperyalizme başkaldırı felsefesinin idolü olmuştur. Emperyalizm için; Mustafa Kemal ve takipçileri tehlikeli olarak düşünülmüş ve bu tehlikeyi önlemek gayesiyle millet olma şuurunu zayıflatmak yoluna gitmişlerdir. Atatürk’ün aramızdan ayrılışından sonra Türkiye’yi kendi kontrolleri altında tutmak isteyen emperyalist güçlerin gizli servisleri tarafından; Atatürk’e ve Türk Milliyetçiliği’ne zihinlerde şüphe ile bakılması amacıyla; gri, bulanık ve kirli fikirler ortaya sürülmüştür.
Liberalizm, sosyalizm yanlısı olmak veya dünyaya demokrat görünmek uğruna Atatürk’e ve Milliyetçiliğe yüz çevirmek Türk Milleti’ni düşmanların eline terk etmek demektir. Batı’nın Tanzimat’tan bu tarafa sunduğu reçeteler, hiçbir derdimize deva olmadığı gibi; Türk Milletini yoksullaştıran, devleti borçlandıran politikaların ve emperyalistlere tanınan imtiyazların Osmanlı Devleti’nin çöküşüne nasıl zemin hazırladığı bilinen bir gerçektir. Osmanlı Devleti’ni yıkılmaktan kurtaramayan çok kültürlü ve ümmetçi anlayışların Türk Milleti’ni tam bağımsızlığa kavuşturması mümkün olmamıştır. Emperyalist Devletler, Osmanlı Devleti’nde çok kültürlü, ümmetçi politikaları ve etnik milliyetçiliği desteklemişler, Cumhuriyet döneminde ise liberalizmden, sosyal demokratlığa kadar fikirleri; temelini Türk kültürünün oluşturduğu Milliyetçiliğin önünü almak için cazip hale getirmişlerdir.
Atatürk Milliyetçiliği’nin dayanağı Türk Milleti, temeli ise Türk kültürüdür. Türklerin kurduğu devletlerin kuruluş felsefelerinin özünde; Türklerin kadim tarihi ile Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine ve eski eserlerine sahip çıkan bir milliyetçilik anlayışının olduğunu görürüz. Atatürk Milliyetçiliği; Altay dağlarından Alplere, İdil boylarından Basra körfezine, eski Mısır’dan Mağrip ülkelerine kadar uzanan Türk varlığının özünde yatan dil ve kültürü özümsemektir. Türklerin devlet yönetme geleneğinde olan kurultayları, yönetimde bulunanların seçimle geldiğini, demokrasinin varlığını ve törenin(yasa) herkes için geçerli olduğunu biliyoruz. Başka kültür ve dillerin etkisiyle kendi özünden koparılmaya çalışılan Türk Milleti; hak etmediği şekilde Monarşi yönetimleri altında itibarsızlaştırılmış ve 15’nci yüzyıldan sonra devlet yönetimlerinden uzaklaştırılarak “Etrak-ı Bi-İdrak” ((Akılsız aptal/düşünemeyen Türk) denilerek aşağılanmıştır[3].
Atatürk, devrimleri yaparken onu hep destekleyen ve Türkiye’de hukukun temellerinin atılmasında büyük pay sahibi olan Mahmut Esat Bozkurt’a göre; “Devrimlerin farikası Türk Milliyetçiliğidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet işlerinde Türkler olacaktır”[4]. Ben Atatürkçüyüm ve milliyetçiyim diyen bir yurttaş; Türkiyeliliği, Kozmopolitizmi, Türk kültürüne ve Türklüğün doğrudan kendisine yapılan saldırıları savunamaz. Türk Milleti, onurlu yaşamı ve bağımsız kimliğini korumak için; Atatürk’ün çizdiği yolda, işçisi, köylüsü, ordusu, tüccarı, aydını ve siyasetçileri ile milli devleti güçlendirerek, kuruluş felsefesi olan uygarlık seviyesine ulaşmak için milli hedeflere kilitlenmelidir.
Anadolu’nun işgalden kurtarılmasında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda temel unsur Türklerdir. Türk Milliyetçiliği; dil, kültür ve aynı düşünce ile birbirine bağlı yurttaşların hepsini kapsamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Anayasa’ya göre Türk’tür. Atatürk Milliyetçiliği, ırkçılığı reddeder. Aynı topraklarda yaşayan her yurttaşın milli birliğini ve refahını sağlamayı amaç edinmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek menfaatlerini kendi menfaatlerinden üstün gören her yurttaş Atatürk Milliyetçiliği’nin ete kemiğe bürünmüş halini ifade eder.
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” sözü: Ruhunda, düşüncelerinde ve eylemlerinde kendini Türk hissedebilen her vatandaşımızın mutluluk kaynağı sayabileceği bir olgudur. İşte bu minvalde, Atatürk Milliyetçiliğinin özünü; Türk Milletinin birliği ve beraberliği ile bu kutsal vatanı daha yüksek yerlere getirmeye çalışan tüm yurttaşlarımızın halisane duygu, düşünce ve icraatlarında görürüz.
Atatürk Milliyetçiliğinin temelinde tam bağımsız, müreffeh bir Türkiye’ye ulaşmak ve emperyalizme karşı durmak vardır. Türkiye’de uluslararası sermayenin yarattığı istikrarsızlıkların ve kopardığı fırtınaların önüne geçmek için; Atatürk ilkelerini iyi anlayan milli şuuru yüksek, milli ekonomiyi güçlendirme gayretinde olan yönetimlerin ve Türk Milliyetçiliğini özümsemiş yurttaşların varlığı yegâne hedefimiz olmalıdır.
Özgür ve sağlıklı günler diliyorum…
________________:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
[email protected]
[1] Yağmur ATSIZ; Tercüman Gazetesi, 10 Kasım 2003.
[2] Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU; “Atatürk”, s.78, İletişim Yayınları, 2005, İstanbul.
[3] Hüseyin ALPASLAN; “Etrak-ı Bi-İdrak”, Ticari Hayat Gazetesi, 25.06.2020, Ankara.
[4] İsmail Şefik AYDIN; “Uyan Türkiye”, s.519, Kum Saati Yayınları, 2006, İstanbul.
FACEBOOK YORUMLAR