Hüseyin ALPASLAN

Hüseyin ALPASLAN

[email protected]

ANADOLU'DA KURULAN İHTİLAL MECLİSİ (TBMM) YÜZ BİR YAŞINDA

23 Nisan 2021 - 10:23 - Güncelleme: 23 Nisan 2021 - 13:50

ANADOLU’DA KURULAN İHTİLAL MECLİSİ (TBMM) YÜZ BİR YAŞINDA



23 Nisan 1920 günü TBMM’nin açılışı
Birinci TBMM binası, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasından sonra, 15 Ekim 1924 tarihine kadar hizmet vermiştir. 1961 tarihinde müze haline dönüştürülen bina, 23 Nisan 1981 tarihinde ise “Kurtuluş Savaşı Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır [18].

Sevgili okurlar, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının yüz birinci yılı.
Bu kutlu günde sizlere; İstanbul’un kesin ve resmi olarak işgal tarihi olan 16 Mart 1920 tarihinden 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışına kadar geçen zaman diliminde yaşananları, Mustafa Kemal’in, İstanbul’un işgaline ve Mebusan Meclisi’nin basılmasına karşı hamleleri ile Ankara’da sadece bir parlamentonun değil yeni bir devletin temellerinin atılacağı “İhtilal Meclisi” niteliğindeki kurucu meclisin nasıl açıldığını anlatacağım;
Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş beyannamesi olarak kabul edilen 6 maddelik Misak-ı Millî, 28 Ocak 1920 tarihinde Mebusan Meclisi’nin gizli oturumunda bütün mebusların imzasıyla onaylanarak kabul edilmiştir. 17 Şubat 1920 tarihinde ise daha önce kabul edilen Misak-ı Millî’nin dünya parlamentolarına ve basına açıklanması kararlaştırılmıştır[1]. Misak-ı Millî’nin ilan edilmesi, Kuva-yı Milliye’nin Anadolu’da gittikçe güç kazanması, Adana, Antep ve Urfa’da yerel nitelikteki milli mücadele hareketleri ve Maraş’ta sütçü imam önderliğindeki bağımsızlık hareketinin zaferle sonuçlanması gibi temel nedenler; 13 Kasım 1918 tarihinden bu tarafa İtilaf Devletleri’nin fiili işgali ve askeri denetimi altında bulunan İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde ikinci kez ve resmen işgal edilmesinde önemli rol oynamıştır. İtilaf Devletleri, Misak-ı Millî’nin açıklanmasından tedirginlik duymuşlar, Kuva-yı Milliye’yi etkisizleştirmek gerektiği kanaatine varmışlar ve İstanbul’un işgaline karar vermişlerdir. Zaten, işgalden önce 12 Şubat’ta Türklerin Maraş zaferi üzerine endişelenen İngiltere Başbakanı Lloyd George, 5 Mart’ta düzenlenen Londra Konferansı’nda İstanbul’un işgal edilmesini istemiştir. Konferans sonunda; İstanbul’un işgaline, İstanbul’da bulunan meclisin geçici olarak açık bırakılmasına, ancak meclisteki Milliyetçi mebusların tutuklanmasına, sivil bürokrasiye, Harbiye Nezareti’ne, Emniyet güçlerine ve haberleşme vasıtalarına el konulmasına karar verilmiştir.
İtilaf Devletleri konferansta ayrıca İstanbul’un İşgali ile beraber Kuva-yi Milliye güçlerinin ve Mustafa Kemal’in zayıflatılması için İstanbul Hükûmeti’nin kendi güdümleri altına alınmasını ve İstanbul Hükûmeti tarafından Mustafa Kemal’i ve onun önderliğinde Anadolu’da başlayan ulusal hareketi suçlayan bir bildiri yayınlanmasının önemini vurgulamışlardır[2]. Londra görüşmeleri sırasında; İstanbul’un işgaline karşı Anadolu’da bulunan Mustafa Kemal ve Milli kuvvetler bir askerî harekât ile karşılık vermeye kalkarsa ne yaparız? sorusuna ve çekincelere, Yunanistan Başbakanı Venizelos şöyle cevap vermiştir: “Bir iki Yunan Tümeni onları ezmeye yeter!” [3]
16 Mart 1920 tarihinde sabaha karşı saat 05.00 sıralarında, 10’uncu Kafkas Tümeni karargâhının konuşlu bulunduğu İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde bulunan mızıka karakolu basılmıştır. Motorlu araçlarla gelen İngilizler, nöbetçiyi etkisiz hale getirerek karakolun içine girmişler ve uyuyan 64 askere ateş açmışlardır. Baskında; Zileli Abdullah Çavuş, Reşadiyeli Mehmet Onbaşı, Erler Şehirkışlalı (Şarkışla) Ömer ve Balıkesirli Nasuh şehit olmuşlar, ayrıca çok sayıda asker de yaralanmıştır. İşgale tepki gösteren mebuslar mecliste toplanmışlardır. Padişahın “itidalli olun” çağrısı üzerine; Rauf Bey, Meclis Başkanı ve vekiller saraya gitme kararı vermişlerdir. Mecliste işgal ve ülkenin durumu ile ilgili genel kanaat şudur: “Bunların amacı Anadolu’ya geçmek, ancak memleketin kurtuluşu için Anadolu’daki mücadele mutlaka başarılı olacaktır.” Padişah Vahideddin’in yanına giden Rauf Bey, önce Misak-ı Millî’nin ne anlama geldiğini anlatmış, sonrada Padişah Vahideddin’e hitaben şunları söylemiştir: “Milletin sizden istediği Meclis kararı olmadan herhangi bir uluslararası anlaşmaya imza atmamanızdır. Aksi takdirde geleceğimiz karanlık görünüyor. Başımıza gelecekleri şimdiden tahmin edemeyiz.” Bu sözler karşısında çok hiddetlenen Vahideddin’in cevabı ise şöyle olmuştur: “Rauf Bey! Bir millet var ve koyun sürüsü…Buna bir çoban lazım. O da benim!” [4]
 İngiliz askerleri Mebusan Meclisi’ni basarak; Kuva-yı Milliye’nin önemli önderlerinden ve Mustafa Kemal’in sağ kolu olan Rauf Bey ile Karakol Cemiyeti’nin kurucularından ve İstanbul’daki yeraltı teşkilatının bir numaralı ismi Kara Vasıf Bey’i ve iki mebusu tutuklamışlardır. Mecliste bu gelişmeler yaşanırken başka İngiliz birlikleri de evlerini bastıkları Cemal ve Cevat Paşa’ları tutuklamışlardır. Harbiye Nezareti’de baskından nasibini almış ve Nazır Fevzi Paşa’nın odasına giren silahlı askerler ortalığı tarumar etmişlerdir. 16 Mart’tan sonraki on gün içerisinde Süleyman Nazif ve Ahmet Emin Yalman gibi aydınların, gazetecilerin bulunduğu birçok kişi tutuklanmıştır. Rauf Bey, Kara Vasıf Bey, Cemal ve Cevat Paşaların içinde bulunduğu bir gurup asker, bürokrat ve aydın Malta’ya sürgüne gönderilmiştir. İstanbul’un ilk işgal tarihi olan Kasım 1918’den bu tarafa Malta’ya sürgüne gönderilenlerin sayısı yaklaşık 200 kişiyi bulmuştur.
İstanbul’un ikinci kez işgali sırasında Ankara’da bulunan Mustafa Kemal, Şehzadebaşı’ndaki katliamı telgrafçı Hamdi Bey’in çekmiş olduğu telgraftan öğrenmiştir. İstanbul’un işgali, Mustafa Kemal tarafından Anadolu’da bulunan Kolordulara bildirilmiş, Kuva-yı Milliye birlikleri harekete geçirilmiş ve postaneler denetim altına alınmıştır. Malta’ya sürgüne gönderilenlere karşılık Erzurum’da bulunan Albay Rawlinson, Mustafa Kemal’in emriyle Kazım Karabekir Paşa tarafından tutuklanmıştır. İstanbul’u işgal eden İtilaf Devletleri, Anadolu’daki hareketi bastırmak için boş durmamışlardır. Bunun için öncelikli olarak kendi istediklerini yapacak yeni bir hükûmet kurulması gerektiği bilinciyle, Salih Paşa Hükûmeti’ni düşürmek için baskılarını arttırmışlardır. İstanbul’da bulunan Milliyetçiler, Anadolu hareketine düşman bir hükûmetin başa geçmesini engellemek ve Salih Paşa Hükûmeti’ni iktidarda tutarak Ankara’ya vakit kazandırmak istemişlerdir. Salih Paşa Hükûmeti’nin kendilerine zaman kaybettireceğini bilen İtilaf Devletleri’nin yüksek komiserleri, Salih Paşa’ya, Anadolu’da bulunan Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını inkâr ederek, Kuva-yı Milliye’yi tanımadıklarına dair bir duyuru yayınlaması yönünde ortak bir nota vererek vermişlerdir. Salih Paşa’nın, Türklerin Anadolu’daki yürüttüğü hareketin “meşru hakların savunması” olduğunu söylemesi üzerine hükûmete yapılan baskılar daha da arttırılmıştır. Her taraftan ağır bir şekilde taciz edilen Salih Paşa Hükûmeti, 3 Nisan 1920 tarihinde çekilmek zorunda kalmıştır. Salih Paşa Hükûmeti’nin çekilmesi üzerine Mebusan Meclisi ikinci başkanı olan Hüseyin Kazım Bey, Padişah ile görüşerek Damat Ferit’in Sadrazam yapılmasının ülke ve saltanat için felaket olacağını söylemiştir. Hüseyin Kazım Bey’in sözlerine çok sinirlenen Padişah Vahideddin kendisine şu şekilde karşılık vermiştir, “Ben istersem Rum Patriğini de Ermeni Patriğini de getiririm…Hahambaşıyı da getiririm!” [5]
Damat Ferit Hükûmeti kurulur kurulmaz yayınlanan genel bildiriyle; Millî Mücadele hareketi fitne ve fesat çıkartan, ülkeyi tehlikeye düşüren bir hareket olarak nitelendirilmiş ve ulusal akım önderleri ile onlarla beraber hareket edenlerin bir hafta içinde teslim olmaları, aksi takdirde ağır şekilde cezalandırılacakları duyurulmuştur[6]. Şeyhülislam Dürrizade El-Seyit Abdullah, Damat Ferit’in yayınladığı genelgeyle aynı tarihte bir fetva çıkarmıştır. Fetvada “Padişahın emri dışında asker toplayanların ve Osmanlı Devleti’nin muvasala, münakale ve muhaberesini kesenlerin öldürülmelerinin şer’an uygun olduğunu” ilan edilmiştir[7]. Fetva, İngiliz uçakları, İngiliz konsoloslukları, Yunan uçakları, Yunan işgal güçleri ile Rum ve Ermeni teşkilatları tarafından Anadolu’ya dağıtılmıştır[8].

Damat Ferit Hükûmeti’nin yayınladığı genelgeye karşı harekete geçen Mustafa Kemal, 8 Nisan’da Ankara’dan bir genelge yayınlayarak; Damat Ferit’in önceki hükûmeti sırasında, Aydın vilayetinin Yunanlılara teslim edildiğini, Yunan katliamına uğrayan Türklerin kendilerini savunmalarına dahi izin verilmediğini, tıpkı İtilaf Devletleri’nin yaptığı gibi Mondros Mütarekesi’nin sağladığı ortamdan kendi çıkarları doğrultusunda faydalanan Damat Ferit’in, doğuda bulunan şehirleri işgal etmeleri için İtilaf Devletleri’ni davet ettiğini, Damat Ferit’in ve kurduğu hükûmetin İtilaf Devletleri’nin güdümünde Müslümanları birbirine kırdırmak, ülkeyi içeriden parçalamak ve vatan topraklarını Yunan ve Ermenilere çiğnetmek misyonu ile iktidara getirildiğini, bu sebeplerle, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye Reisi olarak, “düşman süngülerine dayanan” Damat Ferit Hükûmeti’ni asla tanımayacaklarını ifade etmiştir[9]. Mustafa Kemal ve   milliyetçi önderler, Damat Ferit’in genelgesi gibi Dürrizade’nin fetvasına da aynı şekilde karşı çıkmışlardır. Kazım Karabekir “Fetva! Tarihimizde bir acı facialar silsiledir” diyerek çok doğru bir tepki göstermiştir [10]. Mustafa Kemal ve Albay Bekir Sami Bey’in girişimleri ile Ankara Müftüsü Börekçizade Rifat Efendi’nin hazırladığı karşı fetvayı 153 tane Müftü ve din adamı imzalamıştır[11]. Dürrizade’nin fetvasını geçersiz kılan bu fetva Anadolu’da bulunan bütün gazetelerde yayınlanmıştır. Ankara Fetvasının yayınladığı gün Damat Ferit Hükûmeti, Rıfat Börekçi Efendi’yi Ankara müftülüğünden azletmiş ileriki tarihlerde de Divan-ı Harpte idama mahkûm ettirmiştir. Ankara’da bulunan ulusal akımın temsilcileri Rıfat hocayı derhal Ankara Müftüsü olarak tayin etmiştir. Rifat Börekçi Hoca, Ankara’da kurulan hükûmetin ilk Şeriye Vekili ve Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı olmuştur.

18 Mart 1920 tarihinde son toplantısını yapmış olan Mebusan Meclisi, 11 Nisan 1920 tarihinde Padişah VI. Mehmet Vahideddin tarafından ikinci defa feshedilmiştir. Damat Ferit Hükûmeti 18 Nisan’da çıkardığı kanunla, Anadolu’daki ulusal güçlere karşı Süleyman Şefik komutasında Kuva-yı İnzibatiye adında bir askeri güç oluşturmuştur. Anadolu’da bulunan milli güçlere karşı harekete geçen Kuva-yı-İnzibatiye ve Bandırma bölgesinde bulunan Ahmet Anzavur kuvvetleri, Kuva-yı Milliye kuvvetleri karşısında ağır bir yenilgi almışlardır[12].
Mustafa Kemal aslında İstanbul’un işgal edileceğini ve Mebusan Meclisi’ni kapatılacağını önceden tahmin ederek İstanbul’da bulunan milliyetçi mebusları ve gizli teşkilatı uyarmıştır. Mebusan Meclisi’nin kapanması üzerine Mustafa Kemal tarafından önceden beri yürütülen hazırlıklar uygulamaya geçirilmiştir. 5 Nisan’da Damat Ferit Hükûmeti’nin iş başına geçmesi ve Dürrizade’nin fetvasından sonra Mustafa Kemal, meclisi Ankara’da açmaya karar verdiğini arkadaşlarına bildirmiş ve İstanbul’da bulunan Mebusları Ankara’ya çağırmıştır. Ankara’ya gelmek istemeyen, tutuklanan ve Malta’ya sürgüne gönderilen Mebusların yerine, bölgelerinden seçilen Mebusların Ankara’da açılacak meclise katılmalarını istemiştir İstanbul’da bulunan milliyetçiler ile İngilizlerin tutuklamak ve sürgüne göndermek için aradığı birçok mebus ve aydın, önceleri Karakol Cemiyeti, sonraları Mim Mim (Müsellahı Müdafaa-i Milliye) grubu tarafından oluşturulan menzil hattından Anadolu’ya kaçırılmıştır.
Mustafa Kemal’in Ankara’da kurulacak meclis için seçimlerin yapılmasına dair çıkarttığı genelgede izah ettiği meclis, bir ihtilal meclisi ve aynı zamanda kurucu meclis niteliğindedir. Bağımsızlık savaşını yönetmek ve yeni bir devlet kurmakla görevli olağanüstü yetkilere sahip bir meclis oluşturmak için yapılacak seçimlere ait bir genelgedir. Ancak, “Kurucu Meclis” terimine 15’inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir, Erzurum’dan gönderdiği telgrafla karşı çıkmıştır. Mustafa Kemal, Kurucu Meclis terimini yumuşatarak bütün vilayetlere ve ordulara gönderdiği genelgesinde; Osmanlı Devleti’nin başkentinin işgal edildiğini, Ankara’da “salahiyet-i fevkaladeyi haiz bir meclis” kurulacağını, bunun için seçim işlemlerinin başlatılmasını ve on beş gün içinde Ankara’da toplanılmasını bildirmiştir[13]. Kurucu Meclis terimi kullanılmazsa bile Mustafa Kemal, Fransız ihtilalindeki “Milli Konvansiyon Meclisi” gibi bütün kuvveti ve yetkileri ulusal akımın ve milletin egemenliğinde toplayan bir “İhtilal Meclisi”’ kuracak ve Anadolu ihtilalini başlatacaktır Zaten Büyük Millet Meclisi’nin açılışından sonra Kurucu Meclis teriminin kullanılmasına karşı hiçbir itiraz olmamıştır.
6 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal tarafından kurulan Anadolu Ajansı, 18 Nisan tarihli duyurusunda Büyük Millet Meclisi’nin 21 Nisan’da açılacağını bildirmiştir. Ancak, Mustafa Kemal tarafından meclisin açılışı iki gün ileriye alınarak 23 Nisan Cuma gününe denk getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye namına 21 Nisan’da vilayetlere, askeri birliklere ve müdafaa-i hukuk cemiyeti merkezlerine gönderdiği genelgede meclisin açılışı ile ilgili özetle şunları tebliğ etmiştir[14].

  • Vatanın bağımsızlığını sağlamak, İstanbul’da bulunan saltanat ve hilafeti kurtarmak için görev yapacak olan TBMM, mübarek cuma günü açılacaktır. Hacı Bayram Camii’nde cuma namazı kılınacak, dualar okunacak, kurbanlar kesilecek, kolordu tertibat alacaktır.

  • Meclisin açılışının kutsallığına binaen Kuran hatimleri ve Buharai şerif okunacak hatmi şerifin son kısmı meclis önünde düzenlenecek törenle tamamlanacaktır.

  • Kutsal vatanımızın her köşesinde bugünden itibaren Kuran hatimleri okunacak, Cuma namazından önce minarelerden salavat-ı şerifler okunacak, Cuma namazı kılındıktan sonra hutbede Millî Mücadelenin önemi, kutsallığı ve kurulacak meclisin vereceği görevleri herkesin yapmaya mecbur olduğu anlatılacaktır.

  • Bu tebliğ yayınlanarak her tarafa en hızlı şekilde ulaştırılacaktır. Bu bildiri bastırılarak en ücra köylere ve askeri birliklere ücretsiz olarak dağıtılacaktır.

Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi törenle açılmıştır. İlk toplantıda 88’i İstanbul Mebusan Meclisi’nden gelmiş, toplam 127 Mebus bulunmuştur. 24 Nisan 1920 tarihinde 39 yaşında Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa, meclis açılışında yaptığı konuşmada, vatanı kurtarmak için alınacak tedbirlerin mesuliyetinin Büyük Millet Meclisi’ne ait olduğunu söylemiş ve Meclis’e karşı sorumlu bir hükümetin kurulmasını istemiştir[15].
Ankara’da kurulan ve “İlk Milli Meclis” olan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ile yeni Türk devletinin temelleri atılmıştır. Osmanlı Anayasası’nda bulunan Kabine sistemi yerine “Meclis Hükûmet Sistemi” getirilmiştir. Bazı değişikliklerle bu sistem 29 Ekim 1923’e kadar sürdürülmüştür. Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920 tarihinde 11 üyeden oluşan icra vekillerinin tek tek meclisten seçilmelerini öngören yasayı kabul etmiştir. 3 Mayıs 1920 günü 11 kişiden oluşan hükûmet oluşturulmuş ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, hükûmetin de başkanı olmuştur. Büyük Millet Meclisi tarafından 20 Ocak 1921’de Teşkilatı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. Büyük Millet Meclis reisi Mustafa Kemal Paşa’nın Bakanlar Kurulu kararlarını 8 Şubat 1921 tarihinden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi reisi sıfatını kullanarak imzalamasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi adı süreklilik kazanmıştır[16]
Millet iradesinin tescil edildiği, Türkün bağımsızlığının tüm dünyaya ilan edildiği bu kutlu günün yüz birinci yılında yazıma Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM ile ilgili sözleriyle son veriyorum:
Millet ve memleket adına ve hesabına tek başvurulacak yer burasıdır; yani Yüksek Meclisinizdir. Bu yasal hakkı, bu milli hakkı, bu doğal hakkı hiçbir sebep ve bahane ile ve hiçbir düşünce ile, hiçbir kimseye ve hiçbir kurula terk edemeyiz” [17].
___________________:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar

Kaynakça

[1] Zeki SARIHAN, “Kurtuluş Savaşı Günlüğü 2”, Türk Tarih Kurumu, Ankara,1994, s.347-379.
[2] Taha AKYOL, “Ama Hangi Atatürk”, Doğan Egmont Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.129.
[3] Bilal ŞİMŞİR,” İngiliz Belgelerinde Atatürk- Cilt I Nisan 1919- Mart 1920”, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1992, s.429-442,460-464.Belge No:147.
[4] Rauf ORBAY, “Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatırlarım, Truva Yayınları, İstanbul, 2004, s.340-345.
[5] Salahi R. SONYEL, “Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika I”, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, s.212.
[6] Rahmi APAK, “İç Ayaklanmalar, 1919-1921”, Türk İstiklal Harbi Serisi, 6.Cilt, Ankara,1964, s.104. https://msb.gov.tr/Content/Upload/Docs/askeritariharsiv/4turkistiklalharbi,iç ayaklanmalar.pdf.
[7] Ali SARIKOYUNCU, “Millî Mücadelede Din Adamları”, Cilt:2, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2002 s.30-31.
[8] Taha AKYOL, a.g.e., s.141.
[9]; Gotthard JAESCKHE, “Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922)” Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s.97.; İrâde-i Milliye Gazetesi, 8.4.1920.
[10] Kazım KARABEKİR, “İstiklal Harbimiz”, Merk Yayıncılık, İstanbul, 1988, s.606.
[11] Taha AKYOL, a.g.e., s.142.
[12] Kenan ESENGİN; “Millî Mücadelede Ayaklanmalar”, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006, ss.175-189.
[13] Taha AKYOL, a.g.e., s.135-136.
[14] Atatürk’ün Bütün Eserleri”, Cilt.16, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003-2007, ss.344-354.; Taha AKYOL, a.g.e., s.138-139.
[15]Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi” (TBMMZC), TBMM Yayınları Açık Erişim Koleksiyonu C.1, S.60.
[16] Hüseyin ALPASLAN, “Osmanlı’dan Cumhuriyet'e Yönetim Şekilleri ve Meclisler” Ticari Hayat Gazetesi, 23.04.2020.
[17] SarızeybekHaber,https://www.sarizeybekhaber.com.tr/ataturk-un-tbmm-ile-ilgili-sozleri/3,(Erişim Tarihi: 31.03.2021.11.40)
[18] TBMM binaları, https://tbmm.gov.tr/yayinlar/brosurler/tbmm_binalari.pdf. (Erişim. Tarihi: 31.03.2021.12.30)

 
 

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum