Yandı Gülüm Keten Helva
Uzun süre hükümran olan, dünya politikasına yön veren, huzur ve adalet dağıtmış bir millet bir gün olur zayıflayabilir veya yıkılabilir de.Zayıfladığı veya yıkıldığı dönemlerde çilesini, acısını çeken insanlar eğer kader böyleymiş veya şunların hatasından böyle kötü günlere geldik diye hayıflanır ve suçladıklarını sıfırlamak, onlara karşı olmak için programlanırlarsa, o milletin tekrar ayağa kalkması zordur. Bu duruma düşülmesinin sebebini araştırıp, doğru tahlil ve tespitler yaparlarsa o milletin geleceği aydınlıktır.
Bu tespit fikir hareketleri içinde geçerlidir. Her fikir veya fikri içerikli dava zor zamanlardan geçebilir. Hatta dâhili ve harici düşmanlar tarafından yozlaştırmak için kumpasta kurulabilir. İşte burada olması gereken inanmış dava erlerinin kapı kapı dolaşıp kendi fedakârlığını anlatmak veya yeni umutlara yolculuk etmek yerine, dün ne yaptık, bugün neredeyiz, böyle giderse yarın nerelerde oluruz, yarın iyi yerlerde olmak için neler yapabiliriz, sorularına cevap bulmak ve ona uygun plan ve proje üretmeleri gerekir.
Çileli zamana, kara, kışa, ayaza, eziyete, işkenceye, ölüme, sakat kalmaya muhatap olmuşlar mutlaka olacaktır. Zaten büyük davalarda bunların olması ihtimali yüksektir. Bu veya buna benzer durumda olanlar “karda kışta her belayı, çileyi ben çektim” ezberine alışırlar ve bunun dışında yaratıcı cümle kurmazlarsa “yandı gülüm keten helva” deyiminin gerçekliği ortaya çıkar.
Kabul edilmelidir ki haklı ve meşru sonuca acı çekmeden varılmaz. Gerçek dava erliği, gerçek ululuk çekilen çileden, acıdan ders çıkarıp doğru programla kutsal emaneti yeni nesillere bırakabilmek, anlatabilmektir.
Benzer durum Osmanlının başına gelmiştir. Osmanlı 600 yıllık ömrünün önemli bölümünde dünya ve bölgesindeki gelişmeleri takip edip buna göre plan yapmış, uygulamış, bunun sonucu olarak da dünya nizamında söz sahibi olmuştu.
Ne zaman ülküsünü kaybeden yöneticiler oldu, dünyada ki ve bölgesindeki gelişme ve değişimleri okuyamadı, yarınlara yarınların istediği gibi hazırlanamadı, o zaman duraklama, gerileme yıkılma dönemlerini yaşadı. Örnek mi? Osmanlı da 18.yüzyılda sadece 80 kitap basıldı. (Yüz sene içinde seksen kitap) Dünyada ki oranın onda biri bile değildi.
Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’in arkadaşlarını, milletini istiklal ve istikbal için Türklük ülküsü etrafında buluşturması, kendine inandırması ve güven duymalarını sağlamasıyla diriliş ve şahlanış harekâtı zafere götürdü. Acı çekildi eziyet görüldü ama sonuç hürriyet oldu. Hiç kimse yaptığı hizmetle övünmedi ayrıcalık istemedi.
Fikir hareketinde de böyledir. Dava erleri, ülkü erleri ezberci değil öğretici, konuşan değil üreten, sadece duygulanan değil duygularına akıl ve mantık ölçüsünde yer veren dava erlerden oluşursa başarılı olurlar. Sadece kendi dününü övünerek anlatanların devleti de, davası da, inancı da başarılı olamaz.
İstiklal savaşı gazilerini hatırlama yaşında olanlar bilirler. Köy odalarında savaşı anlatırlar, kendilerini değil başka arkadaşlarını kahraman olarak anlatırlardı. Sonunu Allah böyle bir acıyı bir daha yaşatmasın temennisiyle konuyu kapatırlardı. Onların yaptıklarından dolayı övünme duygusu ve ihtiyacı yoktu.
Her insanın, her milletin kendine has özellikleri vardır. Ama en önemli özellik bunu davası, toplumu, milleti için kullanabilmektir.
Rahmet ve dua ile…
FACEBOOK YORUMLAR