SIK SIK ALDATILIYORUZ
Dış odaklar Türk insanını sindirerek, şuursuzca kabul noktasına ve kendine güvensiz hale getirmek için çok çalıştılar.
Bunun sonucu insanımız bugünü değil kendinden sonra geleceklerin yarınlarını düşünerek hareket etmesi gereken normallikten, günü kurtarma gibi ucuz bir anormalliğe yöneltildiler.
Yarınları düşünmeden düşünülse bile bir şey yapılamayacağı gibi korkakça düşüncenin esiri olarak, duymamak, görmemek, bilmemek gibi üç maymunu oynamanın kolaylığına düştüler.
Her şey Allahtan geldi gibi (Kendi yanlışlarının sonucu olsa dahi) bahane ile kolaycılığa kaçıp gelinen noktaya “çok şükür” demeyi tercih ettiler.
Amenna her şey yaratandandır. Onun takdiri olmazsa hiçbir şey olmaz ama yaradan kullarına akıl, irade, düşünme ve karar verebilme melekeleri vermiştir. Bu yapılacak doğru, bu yanlış, karar senin, doğruyu seçersen ödülün bu olacak, yanlışı tercih edersen cezan bu olacak diye akıl, irade gücünü kullanmasını insana bırakmıştır.
Emrin doğru olmayanını alarak hâşâ yaratanı adatmak gibi bir yanlışın içine düşülmektedir. İnsanlarımız milli ve manevi yönden bilgisiz, gerçeklerden habersiz, her söyleneni kabul eder bir noktaya getirilmiştir.
Osmanlının duraklama döneminde başlanan, gerileme ve yıkılma döneminde hız kazanan, (milli yapıya olağanüstü önem veren Atatürk zamanı hariç) cumhuriyet döneminde devam eden şuursuzlaştırma ve hafıza silme operasyonu geçirdik.
Bu noktaya zararlı odakların çalışması sonucu gelinmiştir. Bunda Bizim hatamız yok mudur? Elbette vardır. Tarihin, sosyolojinin, ekonominin, kültürün, idarenin basiretsizlikle yönetildiği ülkede gelinecek nokta buralardır.
Öyle bir noktaya gelindi ki insanımız kendini küçük, kendi insanından utanır noktaya ulaştı. Yıllardır uygulanan psikolojik harbin sonuçları ortaya çıkmaya başladı.
Özellikle ABD ve AB ye yaslanan muhafazakâr düşünceye sahip iktidarlar zamanında hız kazanan kendinden uzaklaştırma ameliyesi Turgut Özal ve AKP zamanın da doruklara ulaştı.
Çevrenize bir bakınız. Türk, Türklük, Türkiye’ye ilgili bilinçsizliğini görür feryatlarını duyarsınız. Sokaktaki insanımız kendi aralarından birinin yaptığı hata karşısında kendini aklayarak “İşte bizim milletimiz” “Bizim insanımızdan adam olmaz” “Bu gidişle Avrupalı olmamız mümkün değil” gibi kendilerini suçlayan, tenkit ve tahkir eden ifadeler duyarsınız.
***
Yıl 1933 Atatürk dönemi, “Cumhuriyetin kuruluşunun 10.yılı. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha enstitüsü 13 çeşit aşı üretiyor ve bunun çoğunu da ihraç ediyordu. Bu İhraç aşının içinde Ankara Tıp Fakültesi dekanlarından Prof. Dr. Behiç ÖNCÜL’ ün bulduğu Tifüs aşısı da vardı ve ABD ye de ihraç ediliyordu. Aradan geçen bunca yılda bunun çeşidi ve sayısı fazlalaşması gerektiği halde tamamen üretimleri durduruldu şimdi her şeyi dışarıdan alır olduk”
Buda sık sık aldatılmamız sonucunu veriyor.
Son Domuz gribinde aldatıldığımız gibi.
Sağlık dergisin de Prof. Dr. Semih Başkan tarafından verilen gururlandırıcı ve o nispette de hüzünlendirici bilgilerin sonunda hoca soruyor, tabi bizde soruyoruz;
Bugün neden hiçbir aşı üretilmiyor diye?
Sahi neden bu durumdayız?