RİYA’DAN ALLAH KORUSUN
Mehmet Arif “Başımız Gelenler” adlı kitabının yazarıdır. Kendisi komutan Gazi Ahmet Muhtar paşanın cephede yazışmalarına ve kayıtları tutmakla görevli biridir. Mehmet Arif 93 Harbinde cephede olanları ve o anki askerin subayın ruh halini anlatan eserinde çok enteresan bilgiler veriyor. Bazı anlatımlarının Türk’ün ve yönetici kademesinde olanların hafızasında daim alması gereken bilgiler ve tecrübeleri de aktarıyor. Yıllar önce okuduğum ve fişlemesini yaparak Arşivime aldığım, bugünde karşılığının bulunduğu, hatta her zaman bulunacağını inandığım önemli bir olayı özüne sadık kalarak naklediyorum.
“ 93 Osmanlı Rus Harbi tüm şiddeti ile devam ediyor. Ruslar top atışı yapıyor top mermileri karargâhımızın yakınlarına düşüyor müthiş gürültü çıkarıyordu. Çadırımın yanındaki Erkânıharp Kaymakamı Hasan Basri Bey, önemli bir husus için beni çadırına davet etti. Gittim. Çadırında karyolasının içinde oturuyordu; ama benzinde kan yok, dudakları bem beyaz olmuş… Yanına oturdum. Hoşbeşten sonra kulağıma eğilerek, gizlice dedi ki,
“-Ben korkuyorum. İki gecedir uyku yüzü görmedim. Durum böyle giderse çıldıracağım. Bir iyilik edip, Erkânıharp reisi Hasan Kazım Paşa’dan bana izin alırsanız, Erzurum’a veya İstanbul’a gider, kıyamete kadar size duacı olurum.
Bunun paşa yanında kabul görmeyeceğini söyledim ve ayrıca bu sözün gelecekte yükselmesine engel olacağını ekleyince, gayet ciddi bir tavırla “Ben istikbalden, yükselmekten ve hatta şimdi taşıdığım rütbeden bile vazgeçtim, bana yalnız hayatım lazım. Tek hayatta olayım, bir kuru ekmek parçasıyla geçineyim, razıyım” cevabını verdi.
Bir bakalım falan derken bir düşman güllesinin daha geldiğini duydum. Baktım, muhterem hazretleri yanımdan kayboldu. Acaba ne oldu, nereye gitti diye etrafta aranırken; karyolanın ayakucundan başını çıkarmış bana baktığını gördüm. Gülle az önce, bulunduğumuz çadırın yüz adım kadar açığına düşmüş ve patlamıştı. “İşte her vakit halim böyledir, usandım efendim, aman” yine ricasını tekrarladı. Meğer efendimiz karyolanın ayak tarafında bir çukur kazdırmış, o dehşet sesi işitince, kendisini o çukura atarmış.
Hasan Kazım Paşa ya durumu intikal ettirdim “ Kalpazanın hiçbir şeyi yoktur, sırf gülleden kaçıyor. İbadullahı burada ateş içinde bırakıp da savuşmak hamiyetsizliğini ihtiyar edecek, ben ona izin verilmesine sebep olamam dedi ikna olmadı.
Birkaç sene sonra bu zatı İstanbul’da gördüm. Miralay olmuştu. Davranış ve hareketleriyle âlemleri fethettiğini göstermekteydi. Mensup olduğu askerlik şubesindeki arkadaşlarına;
-Ben harpte şöyle önlem aldım, şöyle tertibat alınması için uyardım. Dinleyen olmadı da ordunun başına o kaza geldi. Yoksa bana kalsaydı, iş başka olacaktı…” diye kendini övüp duruyordu.”
Bu olayı okudunuz. Bu tiplerle karşılaşmaktan Allah korusun. Düşünün gerçek kahramanların yerine bu gibilerinin geçtiğini ve dillerinin de gayet uzun olduğuna da şahit olsanız ne kadar acı olur.
Bundan sonraki yazımda aynı yerde, bunun tam karşıtı bir gerçeği size intikal ettirmeye çalışacağım.
Fuat YILMAZER