DÜNE TAKILMADAN YARINA YÖNELMEK
Özcan Yeniçeri “Türk Kimliği ve Travma” isimli eserinde “İnsan geçmişini bilir, geçmişinin farkında olur ama hiçbir zaman geçmişte yaşayamaz. Sonuçta geçmiş geçmiştir. Geçmişte yaşanmaz, geçmiş yönetilemez. Bu yüzden geçmişe saplanıp kalmak ya da geçmişi kutsamak, her şeyi geçmişin prangasında görmek gibi bir sonuç doğurmamalıdır” der.
Toplumsal ve bireysel hayatta düne takılıp kalmak olumsuz bir tablo ortaya çıkarır. Dünü unutmamak gerekir ama dünde takılı kalmamakta elzemdir. Düne takılı kalan dünyadaki gelişim ve değişimin farkında olmaz.
Altı asır dünya nizamında söz sahibi olmuş Osmanlı İmparatorluğu son dönemde geçmişe takılıp kaldığı, dünyada ki gelişmelerden ve değişimden haberdar olmadığı için çok hazin sonla buluşmuştur.
Hafızada hatıralar yaşatıldığı zaman başarılı olunur. Hafızanın kuvvetli olması bilinçlenmeyi de beraberinde getirir. Ama düne takılı kalıp, önlerini görmememe rahatsızlığına yakalanırlarsa sağlıksız bir sonuç ortaya çıkar.
“Hiçbir şey aynı olarak devam edemez” diyor Yeniçeri. Heybetli bir dağ güneş, yağmur, Rüzgâr’ın etkisiyle değişime uğrar, cüssesinden kayıplar verir. Dere yatağı akan suyu az, debisi düşük olduğunda büyüklüğü daralmış olur. Su fazla olduğunda debisi de yüksek olur, çevreye dağılımı fazla olur ve yatağından da taşar. İnsan fizyolojik, biyolojik ve psikolojik olarak bebek, çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı olarak biliniyor ve değişime uğruyorsa gelişimin olması da mukadderdir.
Düne takılıp kalmak bir rahatsızlık belirtisi ise dünü unutup, sadece yarınlara odaklanmak ta rahatsızlık belirtisidir. Doğrusu dünde ders ve ilham alarak yarınlara hazırlık yapıp yelken açmak gerekir.
Düne takılı kalanların anlatacağı dündür, yol göstericiliği dünkü gibidir. Bozuk plak gibi aynı cümleler, aynı isimler, aynı yer adları döner durur. Farklılık sadece cümlelerin içindeki kelimelerin yer değiştirmesidir.
Bu tip toplum ve bireyler kısır döngü içinde harap ve bitap düşerler. Bunlar ideallerini kaybettiği gibi, yeteneklerini de kaybederler. Böylelerinin tek korkusu tükenmişliklerini birilerinin fark etmesidir. Bu nedenle saldırganlaşırlar da. Her şey benim eserim duygusu, her şeyi ben yaptım inancı vardır ve bu da kendileri açısından doğrudur, çünkü inanmaktadırlar. Düne dair kendi iman ettiklerinin dışında fazla bir şey konuşmazlar. Karşı çıkanlara karşı da mızıkçılık edip onu sahne dışına atmak isterler.
Buna bir nevi geçmişte yaşamak da denilebilir. Hâlbuki bilim insanları “geçmişle yaşanmaz, geçmişle yönetilemez” demektedir.
Bu tip durumda toplum içinde birey içinde “tükenmişlik sendromu” denir. Tükenmişlik sendromu başarısızlık, yıpranmışlık, tatmin edilemez isteklerin oluşması, kişiyi esir alan olumsuz düşünceler, karamsarlık, kendini değersiz hissetme gibi semptomlardır.
Bu durumda olanlarda sevgi ve saygı duygusu da zarar görür. Kısacası “müflis tüccarın” yaptığı gibi hep eski defterleri karıştırır, eski defterlerden konuşur.
Sevgi ve saygı duygusunun eksilmemesi, dünden ders ve ilham alıp yarınlara öyle yürünmesi dileği ile…
Fuat YILMAZER