Canınız yandı canımız yandı
Ne kadar yürekten bir tespitte bulunmuş Ordulu yavrumuz. Elazığ depremine yardım malzemesi gönderirken içine bu notu koymuş. “CANINIZ YANDI CANIMIZ YANDI…”
Kızımın üniversite de okuduğu şehirden yeni dönmüş, yemeğe geçmeden elimi yıkamaya başlamışken sarsıldım. Başım döndü, zemin ayağımın altında oynuyordu. Bir yere tutundum, büyük oğlumun baba deprem oluyor uyarısına kadar.
12 Kasım 1999. 7,2 şiddetinde olan Düzce depreminde Ankara da sallanmıştı. 710 vatandaşımızı kaybetmiş, 2678 vatandaşımızda yaralanmıştı.
Elazığ depreminde olduğu gibi devlet seferber olmuştu. Görev yaptığım bakanlık afette hizmet vereceklerin ön sırasında olan bakanlıktı. Şahsımda dâhil devlet görevlileri sahada yara sarmak için çalıştık.
Depremden 12 gün sonra idi. Birlikte çalıştığımız personellerimizden erkekli bayanlı birkaç kişi odama geldi, konuşmak istediklerini söylediler. İstekleri kendi aralarında topladıkları yardım malzemelerini deprem bölgesine ulaştırmak ve oradaki insanlarla görüşmek, onlara yardım etmekti.
Diğer yetkili arkadaşımla da istişare ederek günü ve gideceğimiz aracın tespiti yapıldı. Erkek bayan bir grup personelimle depremden daha fazla zarar gören Düzce’nin Kaynaşlı’nın kenar bir mahallesine ulaştık. Burada ömrüm boyunca unutamayacağım olaylara şahit oldum. İki örneğini nakletmek isterim. Hal ve hareketi, giyim ve kuşamıyla sıkıntı yaşamamış tavırlı bayan personelimin, Kaynaşlı’lı elleri çamur içindeki kadınlarla kucaklaşmalarına, onlarla beraber ağlamalarına, onları göğüslerine bastırıp teselli etmelerine şahit oldum. Gizlice gözyaşımı sildim ve bu millet, Türk Milleti ne kadar genleriyle oynanmaya çalışılsa da başarılı olunamayacağına bir kere daha inandım.
İkinci örnek; Kızlarım yardım malzemelerini kamyonetin üzerine kendileri çıkıp erkek arkadaşlarıyla beraber ihtiyacı olanlara verirken, gözüm 4-5 yaşlarında bir çocuğa ilişti. Hava buz gibi bir soğuktu. Yerler çamurdu, ayakkabısız, ayakları bileklerine kadar çamura batmış, ellerini koltuğun altına almış bir erkek çocuğu olanlara bakıyordu. Cereyana çarpılmış gibi oldum, çocuğa doğru hareket edeceğim anda kendinden hiç beklenmeyecek hareketle kamyonetin üzerinden aşağı atlayan “kuzum sana kurban olayım” diyen memure kızımın sesiyle irkildim. Kendinden beklenmeyen güçle kucağına aldı çocuğun çamurlu ayaklarını ovalamaya başladı. Olağanüstü hallerde bu milletin neler yapacağının göstergesiydi.
Bu olayın birde başka cephesi var. Onun da ihmal edilmemesi lazım. Ölüm kaderdir ama tedbir kulun işidir. Çünkü Allak İnsana akıl ve irade gücü vermiştir.
Depremde yıkılan binalarda işini namusuyla yapmayan yüklenici firma görevlileri, usta, projeyi çizen ve istenildiği gibi uygulanıp uygulanmadığını takip etmeyen mühendis, belediye görevlileri, kısaca ihmali olanlar bir başkasına ders olacak şekilde mutlaka cezalandırılmalıdır.
Geçim olsun Türkiye’m, Geçim olsun Milletim, geçmiş olsun deprem bölgesi.
Fuat Yılmazer