YEŞİL MANİSA !!!
Evinizden gökyüzünü, bulutları görebiliyor musunuz?
Ya da pencerenizden baktığınızda karşı apartman haricinde hiçbir şey göremeyenlerden misiniz?
Evden çıkmadan önce, havanın durumunu anlamak için balkona çıkıp yukarıya bakanlardan mısınız?
Ya da akşamları biraz nefes ve biraz hava alabilmek uğruna sokak ya da mahallenin bir avuçluk açık alanına kendi atanlardan mı?
Akşam mahallenize gelip evinize yakın park yeri bulduğunda piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi sevinenlerden misiniz?
Yoksa birkaç sokak ileride bile park yeri bulamayınca ertesi günü arabasını aramak zorunda olanlardan mı?
Anayollarda bazen ama ara yollarda her zaman karşıdan gelen araca yol vermek ya da yol istemek zorunda kalanlardan mısınız?
Ya da ne ara sokağında ne de kaldırımında bile yaya olarak yürüme imkânı bulamayanlardan mı?
Küçüklüğünüz (özellikle orta yaş ve üzerindekiler için) aklına geldiğinde heyecanlanıp burnunuzun direği sızlayanlardan mısınız?
Bu soruları bu şekilde uzatıp gitmek mümkün ama iç karartıcı ve moral bozucu oluyor en iyisi bu kadarı kâfi demek.
Muhtemelen bu soruya Manisa şehir merkezinde oturanların büyük bir çoğunluğu evet diyeceklerdir.
Manisa ile ilgili çeşitli ortamlarda -ki buna sosyal medya dâhil- yapılan sohbetlerde, şehrin eskiden ne kadar yeşil olduğu, hatta Bursa gibi “Yeşil Manisa” denildiği fakat artık Manisa’da yeşilin yok olduğu betona gömüldüğünden bahsedilir.
Bu ifadelerde görsellik açısından doğru gibi algılansa da teknik olarak biraz düzeltmek gerektiği kanaatindeyim.
Yani kast edilen yeşilin görünür olması ise doğru olabilir ama geçmişte daha fazla yeşil olduğuna katılamıyorum.
Eski Manisa’nın yeşil oranı günümüze göre oldukça düşüktür. 1922 Yılında şehrin yaşadığı facia öncesi ve sonrasındaki görseller incelendiğinde gerek dağın şehre yakın bölgelerinde gerekse şehrin merkezinde sanıldığı kadar fazla yeşil yoktur. Ama şu vardır. Şehir merkezinde evlerin çoğunluğu müstakildir. Müstakil evlerin birçoğu da bahçelidir. Bahçede var olan ağaçlardan dolayı yeşil imajı oluşmaktadır. Ağaçlar evlerden yüksek olduğu için daha net görünmektedirler. Dönemin fotoğraflarına bakıldığında bunu çok net bir şekilde görebiliyorsunuz. Yine o yıllarda şehrin küçük ve hemen yanı başının mahsul alınan bağ ve bahçelerden oluşması bu görüntüyü desteklemektedir.
Oysa günümüzde Manisa’nın yeşil alanı gerek dağında (yangın vb. bütün olumsuzluklara rağmen) gerekse şehir merkezinde daha fazladır. Fakat maalesef bu yeşil alan, betonlaşarak yükselen yapılardan dolayı görünememektedir. Ortalama 20-25 metre yüksekliğindeki apartmanların arasında ağaçlar kaybolup gitmektedir. Şehre yukarıdan bakan birisi kötü bir beton yığını manzarası görmektedir. Şehri gezerken gördüğünüz ağaçları aynı hali ile 30-40 sene öncesinde hayal ederseniz, çok daha yeşil bir Manisa göreceksiniz.
Bu konuda daha sağlıklı veriler sanırım ilgili kurumlarda mevcuttur. Elimde olmadığı için, Manisa’da geçmişe kıyasla günümüzde kişi başına düşen yeşil alanın ne kadar olduğunu yazamıyorum. Şunu da hatırlatmak da fayda görüyorum, yazımda Manisa’yı kendisi ile kıyaslayarak anlatmaya çalışıyorum. Dünyadaki muhtelif şehirlerdeki kişi başına düşen yeşil alanlar hatıra gelebilir ama konumuz şimdilik onlar değil.
Bana göre asıl sorun uygunsuz yapılaşmadır. Kısaca imar problemidir. O da maalesef yakın geçmişimizden bize intikal eden kötü bir mirastır.
Zaman içinde bazı yöneticilerimizin müthiş girişimlerini de görüyoruz keşke gerçekleşebilseymiş. Mesela 60’lı yıllarda yapılan imar planı çalışmasında, bakanlığa ve ilgili kurumlara bir teklif gönderiliyor. Bu teklife göre; Ulu Cami’den Sultan Camii’ne kadar olan alanda, 300 ile 600 yıllık çok sayıda eserin bulunduğu ve bu bölgenin “Tarihi Eserler Parkı” olmasının uygun olacağıdır. Maalesef teklif onaylanmayınca bu projede uygulanamıyor. Şimdi bahse konu yeri bir hayal edelim; Ulu Camii ve Külliyesi, doğusunda Göktaşlı Camii, batısında Vakvak çeşmesi ve civarındaki diğer eserler, biraz aşağıda Ali Bey Camii ve İlyas Bey Mescidi, Muradiye Camii ve Külliyesi son olarak Sultan Camii ve Külliyesi, bu alan “Tarihi Eserler Parkı” olsaydı sanırım şu an çok başka bir Manisa ile karşı karşıya kalabilirdik. Yine 1950’lerde planlanan Teleferik olayı hayata geçirilebilseydi Manisa’nın turizmi çok farklı bir boyuta gelebilirdi.
Dünyanın bazı bölgelerinde Eskişehir ve Yenişehir kavramları var. Buralarda, tarihi diyebileceğimiz şehrin eski hali aynen bırakılırken, doğan ihtiyaç ve öngörülere dayanılarak farklı bir alanda yeni bir şehir inşa ediliyor. Belki bu uygulamalar için biraz geç kaldık. Şehrimizin eski hali kalmadı ama en azından bundan sonraki halini düzgün inşa etmek elimizde. Bu bizim gelecek nesillere olan borcumuzdur.
Yazımızın girişindeki sorularımız sadece bir gerçeği tespite yöneliktir. Hedef tahtasına birilerini oturtup sitem etmek değildir. Mevcut durum ne bugünkü ne de dünkü yöneticilerimizin eseridir. Yerel yönetimlerin eleştirdiğimiz icraatları tabii ki olabilir ama bahse konu olan sorunun kaynağı daha eskilere dayanmaktadır. Maalesef gömleğin düğmesi bir kere yanlış iliklenince düzeltilmesi çok zor bir hale gelmiş. Yıllar içinde, özellikle şehrin geleceği hesap edilmeden ya da başka gayeler ile yapılmış imar planlarındaki hataların ve yanlış hesapların doğal sonucu olarak var olan tablo ortaya çıkmış. İnsan evinin boyasını, fayansını değiştirebilir ama bir Yarhasanlar Mahallesini bir İbrahim Çelebiyi ve diğerlerini komple yıkıp tekrar yapamazsınız. Fakat yeni imara açılan ve rötuş yapılabilecek alanlarda eskilerden ders alınarak hataya düşülmemesini beklemek en doğal hakkımızdır. Yakın zamanımızdaki Bozköy örneği gibi, gelişmeye başladığında harika, havadar ve nefes alınabilen bu semtimiz de şu an Manisa merkezdeki sokak ve mahallelerin sıkıntılarını yaşıyor.
Şehrimizin yöneticilerinden çözüm beklerken onların sihirbaz olmadıklarını da kabul etmemiz gerekiyor.
09.12.2017
Erkan AKBALIK